Süre                : 2 Saat 12 dakika
Çıkış Tarihi     : 22 Aralık 1995 Cuma, Yapım Yılı : 1995
Türü                : Aksiyon,Cinayet,Heyecanlı
Taglar             : female police officer uniformed,Suikastçi,rakip,Silah fu,Suikast
Ülke                : ABD,Fransa
Yapımcı          :  Warner Bros. , Silver Pictures , Donner/Shuler-Donner Productions
Yönetmen       : Richard Donner (IMDB)
Senarist          : Andy Wachowski (IMDB)(ekşi),Lana Wachowski (IMDB)(ekşi),Andy Wachowski (IMDB)(ekşi),Lana Wachowski (IMDB)(ekşi),Brian Helgeland (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Sylvester Stallone (IMDB)(ekşi), Antonio Banderas (IMDB)(ekşi), Julianne Moore (IMDB)(ekşi), Muse Watson (IMDB)(ekşi), Kelly Rowan (IMDB)(ekşi), Reed Diamond (IMDB)(ekşi), Stephen Liska (IMDB), Marian Collier (IMDB)(ekşi), Anibal O. Lleras (IMDB), Wally Dalton (IMDB), Thomas Helgeland (IMDB), Fulvio Cecere (IMDB), David 'Shark' Fralick (IMDB), Bob Minor (IMDB), Germán Legarreta (IMDB), Barbara Anne Klein (IMDB), Erik L. Nelson (IMDB), Rey-Phillip Santos (IMDB)

Assassins ' Filminin Konusu :
Lethal Weapon'ın yönetmeni Richard Donner'ın bu aksiyon-macera filminde  helms this action-adventure yarn in which Robert Rath (Sylvester Stallone'nin canlandırdığı Robert Rath, çok başarılı bir kiralık katildir fakat artık işini bırakmak istemektedir. Son işini almışken başka bir kiralık katille aynı hedefin peşinde olduğunu farkeder. Bu kendisinden daha genç, daha çılgın bir rakip olan Miguel Bain (Antonio Banderas)'dir. Rath daha sonra hedefi olan gizemli kadına aşık olur. Gizemli kadın Electra'yı Julianne Moore canlandırıyor. Sonunda Rath yön değiştirip Electra'yı Bain'e karşı korumaya karar verir.


  • "bunu oynayan bunları da okudu:(bkz: the last wish)(bkz: blood of elves)bunu da seneye okuyabilecekmişiz:(bkz: times of contempt)yazar için (bkz: andrzej sapkowski)"
  • "polonya başbakanı donald tusk tarafından, abd başkanı barack obama' ya avrupa turu yaparken collector's edition ı hediye edilen muazzam oyun."
  • "zor bir oyun değildir. çok çok çok zor bir oyundur.edit: oyunu bitirdim. özetle oynadığım en iyi ilk 5 oyun arasına girer."




Facebook Yorumları
  • comment image

    --- spoiler ---
    chapter 2 de aşağı yukarı şöyle bir konuşma geçmektedir:
    geralt: başka bir şeye ihtiyacın var mı?
    philippa: aslına bakarsan 20 tane güç yüzüğü iyi olurdu.
    iorveth: hatta aralarından biri onları karanlıkta birbirine bağlasın.
    geralt: evet... sonra da ben de çıplak ayaklar ile bir volkanın tepesine tırmanmak zorunda kalayım.

    ---
    spoiler ---


    (snox - 27 Mayıs 2011 02:51)

  • comment image

    gün itibariyle 1.2 patch'i yayınlanmıştır. normal elbette değil mi? oyunlarda artık ilk çıkıştan sonra hemen değişik patchler görüyoruz.

    ancak burada durum biraz farklı. ulan allahsızlar 9.3 gb patch mi olur?

    edit: 9.3 gb steam'in dosya düzenleme sorunları ile alakalı bir mallıkmış. asıl patch 44 mb falan. bildiğiniz sıradan patch işte. ama steam üzerinde 9.3 gb indirilmesi gerekiyor. steam sağolsun güzel platform ama bazen böyle zırvalayabiliyor.


    (rosebud26 - 7 Haziran 2011 07:03)

  • comment image

    yaşıtlarım kuruyemişçi dükkanı açar veya pek de sevmedikleri karılarından ikinci bebeklerini beklerken -abi bu sefer erkek olsun ya- benim neden hala ufacık bir odada oyun oynadığımı hatırlatan dijital sannat eseridir. burada incecik bir bıyığım varmış, albert camus'un derdinin ne olduğunu biliyormuş ve "mamma mia!" diye bağırıyormuşum farzedin. halbuki baya baya gözlerimi oğuşturuyorum.

    rivia kaymakamının plaket vermesi gereken geralt'ın ikinci serüveni, sadece son yılların en iyi crpg'si olmakla kalmıyor aynı zamanda bir turnusol kağıdı misali güya crpg diye piyasadan nemalanan şarlatanların yüzüne okkalı birer tokat atıyor. dragon age 2, fallout 3 ve tüm itirazlara rağmen fallout new vegas ın şahane rpg'lerden sayıldığı, yüzölçümü geniş lakin içeriği bomboş haritaların "uuu 150+ saatlik oyun macerası. 15.000 mod kurup bir sürü eşya toplayacağım" nidalarıyla pompalanıp kabullenildiği bir yozlukta rpg'nin ne olduğuna dair birkaç ampül yakıyor.

    zira the witcher 2, geniş dünyam var diye ahmakça yalanlar söyleyip, gagalarını havaya diken yuvadaki yavru kuşlar misali aynı yalanı yüzüncü defa yutmaya hazır yavruları kandırmıyor. oyun sektöründe aynı texture'ları kilometrekarelerce alana yayıp üstüne üç beş klon bina serpmek ve yolları düşmanlarla doldurma hinliğinin sektörel adı "devasa dünya yaratmak" oldu. keşfedilecek bir şey yok; üç beş replikten ibaret npc'ler, yağmalanacak sandıklar ve level'inize bakmadan saldıran bilinçsiz yaratıklar var sadece. hiçbiri umrunuzda değil, ana senaryo ortaokula giden ve eşofmanlarının dizleri aşınmış bir çocuk tarafından yazılmış gibi. kime ne olduğu umrunuzda değil bile. "oo ben level'imi atladım. dur şimdi gidip bir tane daha atlayayım."

    bu oyunlarda bir de karar mı veriyorsunuz? verin bakalım. sağa mı dönsem? yoksa önce sola döner gibi yapıp tekrar sağa mı dönsem? işte ben buna karar derim, rol yapma derim! diyaloglar mı dediniz? "madendeki ghoul'lar canımızı sıkıyor." "uu hallettin mi? aha ödülün. yaşamımın geri kalanı boyunca hiçbir gayem, hiçbir repliğim yok artık."

    the witcher 2 ise klişeleri yıkıyor, belki görece ufak ama her yanına hakim olduğu bir dünya sunuyor oyuncusuna. içini sevdiğiniz, empati kurduğunuz, küçümsediğiniz, kendi kanınızdan gördüğünüz karakterlerle dolduruyor. hepsini dinliyor, anlıyor, seviyor ya da nefret ediyorsunuz. ortada iyi/kötü göstergesi falan da yok. sadece griler var, tıpkı mavi gezegende yaşayanlar gibi karakterler var. siz de dibine kadar gri olacaksınız. çünkü iyi veya kötü arasındaki keskin ayrımın yalnızca masallarda ve boktan rpg oyunlarında görülen bir fenomen olduğunu anlayacaksınız. iyi yok, kötü yok. kararlar ve sonuçlar var. politika, çürümüşlük, "kendine göre haklı" güç odakları, iktidar mücadelesi ve komplolar var. kimse kafasında haleyle gezmiyor. kimsenin boynuzları ve çatalı yok. geralt da böyle işte.

    bu oyun size karar vermenin ve ruhunuzdan geçenleri yapmanın özgürlüğünü veriyor. bir yol falan seçseniz dahi durumlar muallak. roche'un yanında kalsanız bile "umarım iorveth'in başına kötü bir şey gelmez." diyorsunuz. umursuyorsunuz çünkü. o modellemeleri, o seslendirmeleri, o kurgusal sanal karakterleri umursuyorsunuz. sağda sola galesizce dolaşıp xp ve eşya peşinde koşmuyorsunuz, gerçek bir öykünün parçası gibi hissediyorsunuz.

    oyun içeriksel olarak da içi dolu turşucuk misali; benim gibi aylak aylak oynadığınızda iki saatinizi zar atıp milleti ütmekle geçirebilirsiniz. yağmur başladığında çadırların altına tünebilir, karşınıza çıkan tüm güzellere yazılabilir veya eski dostlarınıza sarılmak isteyebilirsiniz. the witcher 2'de seçeneklere tıklamıyor hissediyorsunuz. uzakta bir dünyada, geralt'ın rolünde kendi kararlarınızı vermenin özgürlüğünü yaşıyorsunuz. hepsi aynı kapıya çıkan özgürlük ilüzyonu değil bu; gerçekten düşünüyor, kararsız kalıyor ve özgürlüğün verdiği sarhoşluğu hayretle duyumsuyorsunuz. bu oyuna şöyle bir bakınca övülecek onlarca şey var, grafikler şukela falan da filan hop hop. ama the witcher'ın en büyük kozu grafiklerinde değil öyküsünde ve bunu anlatma biçiminde. bu oyunu bitirdikten sonra halen fallout 3'ü övüyorsanız sizin derdiniz rpg değil aksiyondur. stat denen rakamları şişirip bir sürü eşya toplamaktır.

    giderayak değineyim bir de; savaş sistemi şukela olmuş. modern crpg'lerin ideal yolu yetenekle statların birleştiği bir savaş sisteminden geçiyor bana göre. ne dakikada 150 klikle gelen zafer, ne de formül hamleler olmalı. bu oyunda da gayet duble iskender bir denge kurulmuş, asla statlara veya otomatiğe güvenip arkanıza yaslanamıyorsunuz. daima olup bitenleri izlemek, zeki ve çevik olmak durumundasınız. bu da bir takım crpg'lere duyurulur. tiksiniyorum lan sizden.


    (coor bagpipes - 23 Haziran 2011 00:38)

  • comment image

    yeni nesil konsol uyarlaması rpgmsileri oynadıktan sonra savaş sistemi çok kötü gelebilen bir oyundur witcher 2. ki ilk oyundaki gibi 3 farklı silah ve 2 tanesi için 3 farklı stil olmayınca, potion kullanımı savaş öncesine alınınca biraz afallatır. mis gibi fast, strong, group stilleri gitmiş, sadece fast ve strong olarak iki stile mahkum edilirken, bir de ilk oyundaki kombo sistemini de kaldırılmış, daha oyunun başında tek başına 5-6 yaratığın içine dalmak gerektiği için grup stilini açana kadar çok acı çekiyor insan. oyun hakkındaki en büyük şikayetler de gereğinden zor olması hakkında yapılıyor ki tamamen safsata. evet direk hard ile başlanırsa bayağı kastırıyor, öğrenene kadar normal bile zorluyor da, alışmış herkes fable 3 gibi elinde kılıç sol tuş eskitmeye, biraz kafa kullanmak strateji yaratmak gerekince "e bu çok zor". assassin's creed oynamıyorsun, 20 kişinin arasında block alıp saatlerce duramazsın, 3 tane rotfiend'in arasına girip bloklamaya çalışırsan o hp bar su gibi akar gider. ilk oyunda da ikinci oyunda da witcherların savaşlarını anlatırken kullanılan bazı cümleler var, tam ingilizcesini şu an hatırlayamasam da "o kadar hızlıydı ki ne olduğunu bile anlamadık" teması etrafında dönüyorlar. oyun da kullanıcıyı bu şekilde oynamaya yönlendiriyor, sürekli hareket halinde teke tek yakalamaya, witcher dediğin adamın imzası sayılan bombaları, signları kullanmaya zorluyor. oyunun daha başında karşına çıkan en basit kalkan taşıyan elemanlara bile bodos giremiyorsun. bu açıdan savaş sistemi stalker serisine benzetilebilir, karşınızdaki adam ne kadar kolay ölebiliyorsa siz de o kadar kolay ölüyorsunuz, god mode diye bir şey yok, ki witcher'dan şikayet eden stalker serisine hiç bulaşmasın monitöre kafa attırır adama.

    signler demişken, artık ilk oyundan çok daha önemliler. savaşların dışında diyaloglar sırasında jedi mind trick tandansında kullanılabildikleri gibi, tam yerini hatırlamadığım bir questte birilerini sakinleştirmek veya bossları yenmek için zorunlu olması gibi hikayeye etki eden şekillerde de kullanılabilmesi karaktere sokuyor insanı. ilk oyunu 1 kere yrden kullanmadan bitirebilirken, bu sefer her birini bol bol kullanıyoruz. doğru zamanlarda kullanılan signler veya quest sırasında yaptığınız işlerin de kalıcı bonuslar vermesi karakter gelişimini puan dağıtmanın dışına çıkarıp eğlenceli hale getiriyor, şu an aklıma gelenlerden gizlilik isteyen görevi kimseye görünmeden bitirmek ve ilk chapterdaki koruma büyüsünün alanından çıkmamak iki örnek sayılabilir.

    oyunun optimizasyonu sanıyorum sistem seçiyor, 1 yılı aşkın bir bilgisayarda oynuyorum ve çok daha kötü grafikli bir çok oyundan daha temiz çalışıyor. nvidia ve intellerde bazı sorunlar yaşandığına dair yazılar var. ilk oyunda da olan sürekli autosave yapma ve bunu farklı slotlara yapma alışkanlığı devam etmekte. hiç farketmeden 4-5 gb save olabiliyor, bunlar arada temizlenmezse farkedilir biçimde yavaşlıyor.

    ilk oyundaki mis gibi ister tepeden ister 3rd person olarak değiştirebildiğimiz kamera açısının kalkması büyük eksiklik, bu kadar yakın kamera açısıyla tüm alana hakim olmak, sürekli atlayıp zıplarken bir yandan savaşmak gereksiz yere uğraştırmaktan başka hiçbir işe yaramıyor, özellikle manevra kabiliyetini arttıran skillerle birlikte kaotik bir hale geliyor durum. bunun suçunu da hiç düşünmeden direk konsollara atıyorum, bok var di mi her şeyi gamepad kullanıcısına göre düzenliyorsunuz? oyun içi tuş değiştirme bile yok, iki hotkey bakmak için launcher'a dönmek gerekiyor.

    aynı zamanda envanter sistemi de hafiften insanı kıllatmak üzerine kurulu. olm bana adam gibi 8x6 envanter ver ne var ne yok koyayım atayım edeyim. koskoca witcher olmuşuz, zırhların üzerinde dekoratif defterler var, ama iksir formüllerinin hepsi envanterde teker teker duruyor, bir çengel tak bir şey tak ne var ne yok görelim, yeni formül almayı işkence haline getirmenin ne lüzumu var? hele ezkaza herhangi bir formül için gerekenlere envanterde bakmaya çalışırsanız sırf sinir harbi, sağ altta minik bir pencerede formül yavaaş yavaaş aşağı doğru akıyor, tabi ki gerekli olanlar en sonda yazıyor ne sandın. elimde eşşek kadar fare var, kafam kadar tekerlek var, ama ben yazının otomatik olarak aşağı doğru akmasını beklemekle ömrümü tüketiyorum, aferin.

    dersen oyun rpg midir, yeni nesil rpgler böyle oluyor artık, yollar dallanık budaklanıp aynı yere çıkıyor, en fazla diyaloglarda birkaç cümle değişiyor, quest sırası değişiyor. o karakteri istediğin gibi yarattığın, diyalog okumaktan gözleri eline aldığın oyunlar black isle ile beraber bitti fallout ve elder scrolls serileriyle hortlama müjdesi verip başaramadı. insanlar "şuraya dalayım bunu keseyim oradan buraya zıplarken 3-5 daha keseyim" kafasında oyun istiyor, sektör de ne yazık ki buna göre çalışıyor. genelde chapter sonlarında gelen bazı seçimlerle hikayenin ilerleyişi farklılaştığından ikinci-üçüncü defa oynanabilir, ama yan questler ilk oyundan daha az ve daha sıkıcı. zaten üstteki oyunlarla karşılaştırmanın bir manası da yok, witcher 2'nin sunduğu özgürce gezip dolaştığın bir dünyadan ziyade, gri kurt geralt'ın başından geçenler.

    yıllardır bekleten fable 3, dungeon siege 3 gibi hayal kırıklıklarının olduğu şu son dönemde rpgyle alakalı olanlar için oynamaya değer nadir oyunlardan witcher 2. aldığı yüksek puanların nedeni de bioware gibi bir firma serilerin ikinci oyunlarında tam manasıyla sıçarken, cd projekt gibi röportajlarında ingilizce konuşmayıp bizi deli eden nispeten küçük bir firmanın iyi bir iş ortaya çıkarması. oyunun en güçlü yanı olan senaryo için asıl takdir edilecek olan andrzej sapkowski olsa da, ben ne senaryolar gördüm uyarlarken ağzını yüzünü kırdılar.


    (endlessporadic - 29 Haziran 2011 06:54)

  • comment image

    yapımcısı olsam, beni ağlatacak tek şeyin assassin's creed gibi savunmaya basılı tutarak dört bir yanınızı sarmış 15 düşmandan tek bir darbe bile yememenizi garantileyen bir dövüş sistemine sahip oyunla kıyaslanması olacak olan oyun.
    ayrıca parmağınıza evrim geçirtmeden büyü yapabilmek için seçtiğiniz bir adet büyüye kısayol tuşu atayabiliyorsunuz.
    daha da ayrıca gard alabilmek için belli seviyede staminanız olmalı.
    özetle, her yuvarlanmanın darbeden kaçınma sonucunu vermesini bekleyen konsolcuların eleştirlerine kulak asmayınız...

    ek olarak allah o kayran'ın belasını versin. net 2 saat uğraştım.


    (aknklcr - 6 Temmuz 2011 10:08)

  • comment image

    crpg nedir anlamayanların manasızca eleştirdiği oyun.

    bir crpg de aksiyon/dövüş kısmı her ne kadar ikinci planda olsa da madem fikirler beyan edilmiş ben de tutayım ucundan.

    assassin's creed'in dövüş sistemi 1980'lerde c64'te oynadığım pirates'daki kılıç dövüşü kadar bile zevkli değil. hatta oyundan soğutan en önemli öğeydi beni. witcher 2'nin dövüş sistemi ise bence gayet zevkli bir sistem. zevkler ve renkler diyeceksiniz tabii ki doğrudur. ama witcher 2'yi dövüş sistemi güzel değil diye beğenmemek ne istediğini bilmemektir kanımca.

    edit: hep söylemek istedim bunu seven bunu da sevdi: (bkz: game of thrones)


    (darkwraith - 8 Temmuz 2011 10:31)

  • comment image

    bilgisayar oyunudur. konsol oyunu değildir. ubisoft montreal gerizekalı olduğundan değil herkese hitap edecek, herkesin becerebileceği kolay bir oyun yaparak çok satmak istediğinden assassin's creed'in dövüş sistemini ona göre şekillendirmiştir. hatta iki tuşa basılı tutulunca karakterimiz otomatik olarak ve %100 başarıyla hoplayıp zıplamaktadır. konsol oyunculuğu ile pc oyunculuğu arasındaki fark bu iki oyunla kabak gibi ortaya çıkmıştır herhalde. 2'si de tercih edilebilir sonuçta ama göz var izan var. sağ mouse'a savunmayı atayıp selobantla yapıştırırsanız, bir hafta sonra bile zarar görmemiş altair'inizi teslim alabilirsiniz. witcher'da ise savunmayı saldırı anında yapmanız gerekir. savunma yapacak staminanız olması gerekir. bütün bunları hesaba katarak dövüşe girmeniz gerekir. çok daha zordur ancak bana göre daha zevklidir. zevk meselesini tartışacak değilim ama assassin's creed süper, witcher fiyasko diyenlerle de polemiğe girmemek gerekir.
    söylemezsem çatlarım; assassin's creed +6 ise witcher +18'dir; hem içerik hem de zorluk olarak.

    edit: ayrıca assassin's creed illa bir oyunla karşılaştırılacaksa bu asla witcher 2 olamaz; benim bildiğim en yakın örnek prince of persia. (bkz: prince of persia vs assassin's creed)


    (aknklcr - 8 Temmuz 2011 12:19)

  • comment image

    assassin's creed serisinden zerre zevk almamış bir insan olarak zorluğu olsun, aksiyon miktarı olsun, şahsımı fazlasıyla tatmin etmiş bir oyundur. ilk oyunun aksine 15 tane adamın ortasına atlayıp ololololo diyerek hepsini doğrama olayının kalkmış olması oyuna inanılmaz bir gerçekçilik katmış. istediğin kadar 250 gram sahibi kılıç ustası ol, 15 tane adamı aynı anda dövemezsin arkadaş.

    hikayenin seçimlerle dallanıp budaklanması olayı ilk oyundan taşınmış yine ki bunu bekleyerek kritik noktaların savelerini saklayıp oyunun her türlü sonuna ulaşmayı planlıyorum kısa yoldan. şu ana kadar 3 ayrı sonunu gördüm, scoiateal'li sonunu da görmek istiyorum açıkçası. oyunun en son dakikalarındaki bin çeşit seçeneği de bahsetmeden geçmek istemiyorum.
    --- spoiler ---
    krallıkların politikasını çok da skinde sallamayan geralt'ın vaktiyle hayatını kurtarmış, sevgilisine o yokken sahip çıkmış, karşılaştıklarında hayatını bağışlamış letho'yu öldürmeden oyunu bitirebilme seçeneği gerçekten hoşuma gitti. sanırım tormentten beri ilk defa oyunun main villian'ını dövmeden oyunu bitirme şansı tanıdı bize witcher 2.

    sile'yı da teleport olurken istersek splörç diye patlabilme seçeneğimiz, dragon kardeşimizin hayatını bağışlayabilmemiz falan oldukça güzel detaylardı.
    ---
    spoiler ---

    şu çok konuşulan oyunun zorluğuna gelirsek... oyun zor evet, hayvan gibi zor hatta bazı yerler. monitöre küfredip klavyeyi yumrukladığım bir kaç yer bile oldu. inatla easy'ye falan geçirmeden bitirdim ancak oyunu. çünkü klavyeye atılan bir kaç yumruğun ardından fark ediyorsunuz ki aslında her saç baş yolduran combatı bir şekilde geçme yolu mevcut. oyun her ne kadar inanılmaz başarısız bir tutorial'a (kontrolleri öğretmek açısından) sahip olsa da biraz kurcalayınca her şeyin bir çözümü olduğunu görüyorsunuz. tutorial'ın yetersizliği/gui'ın karmaşıklığı konusunda ise meditate moduna geçme tuşunu bulmam 10 dk mı, strong hit yapmak gibi bir seçeneğimin olduğunu fark etmem ise chapter 1'in ikinci yarısını falan buldu.

    son bir not olarak "baaawww çok zor buğğ" diye arkadaşlara full magic tree'den gidip heliotrope sign'ını açmalarını ve igni level 3 de alarak laylaylom diyerek oyunu bitirebileceklerini belirtmek isterim. iyi eğlenceler.

    edit: ha unutmuşum, operatorla yaptığımız el kadar odadaki combatta (tamamen opsiyonel tabi) gerçekten göz yaşları döktüm, bir kaç saç telim beyazladı. o 200 vuran gargoyleları dizayn eden kimse kendisinin gırtlağına sarılasım geldi. hardda, insane'de geçenler varmış, saygılarımı sunuyorum bu arkadaşlara.


    (silvalinionisis - 8 Temmuz 2011 12:44)

  • comment image

    version 2.0 duyuruldu!!!
    bedava olan dlc'de yepyeni iki oyun modu geliyor. dark mode ve arena mode. dark mode insane mode gibi ancak save edilebilecek ve kendine has yeni zırh ve silahları olacak karanlık temalı. arena ise klasik arena sistemi dalga dalga düşmanları yenip xp alacakmışız. bir de arena da yeni itemlar olacakmış.

    cd project red sanırım şu anda en sevdiğim oyun firması oldu.
    dlc diye eciş bücüş şeylerden para alan "büyük" firmalara duyurulur.

    bir de şu oyunsuzlukta biraz daha erken çıkaydı ah ah.


    (darkwraith - 18 Ağustos 2011 09:56)

  • comment image

    ilk oyun the elder scrolls iv oblivion ile karşılaştırıldığında bile yuh demiştim. ikisi bambaşka oyunlar, crpg olsalar da. şimdi witcher 2 assassin's creed ile karşılaştırılıyor. konsolların oyun dünyasına etkisi işte bu karşılaştırmada saklı. ne istediğini bilmeyen, oynadığı oyundan bihaber, iki tuşa basarak tüm oyunu bitirmek isteyen bebe sürüsü.

    şimdi, bebe sürüsü diyorum, ki gerçekten de konsolların oluşturduğu kitle budur, creed serisinin tamamı elimde orjinal olarak bulunmakta, ikinci oyunu ve brotherhood'u ps3'te %95 üstü synch ile bitirmiş bir insan olarak bunu diyorum. bu bilgiyi verdikten sonra; witcher 2'yi bir oyunla kıyasla deseler assassin's creed aklıma bile gelmezdi heralde.

    as'lerin en saç baş yolduran yönü kontrolleridir, karşı çatıya zıplamak yerine samanlığa uçarsınız, istediğiniz düşmana vuramazsınız, savaştan kaçmak yerine düşmanın içine filan dalarsınız. tüm bu kıllıklarının yanında güzel seridir, suikastçı teması lezizdir, şehirler muhteşemdir. ama oyun ağır arcade'dir. iki tuşa basarak tüm düşmanlarınızı öldürecebileceğiniz ve etrafınız 10 kişi ile çevrili olduğu halde aynı anda sadece birinin saldırdığı dövüş sistemine tüm oyun firmalarının ders alması gereken bir sistem diyorsanız, kusura dikkatlice bakın, sizin çay koyma vaktiniz gelmiş demektir.

    bu söylem bile konsol oyunlarının ürettiği yeni nesil oyuncu tiplemesini gösteriyor. malesef ne oynadığını bile bilmeyen bu yeni nesil müşteriler, yeni nesil oyunların da şekillenmesini belirliyor. bakmayınız: dragon age 2

    çay koymak da şöyle oluyor:

    (bkz: siktir git bi çay koy ya)


    (imperfection - 22 Ağustos 2011 02:55)

  • comment image

    içerdiği daha mekanik sistemlerin -- combat sistemi olsun, inventory yönetimi, crafting vs. olsun -- çok bir numarası olmadığını düşünüyorum. gerçi ilk oyuna göre her anlamda gelişme var, en azından bir zamanlama ustası yerine adamakıllı bir kılıç ustası olarak hissedebiliyor oyuncu, dodge-parry sistemleri de gayet güzel olmuş, ama yine de oyunu öne çıkaran sistemleri değil bence. belki karakter geliştirmeyi biraz ayrı tutabiliriz bundan ama aslına bakılırsa burada da ilk oyundan büyük bir sapma yok (gerçi adamlar o kadar güzel dizmiş ve planlamış ki talentları, hem tam istenilen tarzda bir karakter yaratmak, hem de bunu yaparken de hem zor, hem de ne olursa olsun "yanlış" olmayacak seçimler yaparak keyif almak mümkün olmuş. çoğu rpg'de level atlamak dahi bir noktadan sonra bayıyor "daha n'apıcam lan zaten bitirmişim karakteri" diye ama the witcher 2'de baymadım, bayamadım, çay kaşığıyla çaldılar ağzıma kudreti* müptela oldum).

    bu güpgüzel oyunun öne çıktığı nokta benim için "world-building" yönüdür arkadaş başka bir şey değil. yani direk hikayenin güzelliğinden de bahsetmiyorum (ki o zaten şahane), ama oyunun yapımcıları andrzej sapkowski'nin yarattığı dünyayı öyle bir yetkinlikle, öyle bir ustalıkla uyarlayabilmişler ki bir oyuna, insanın kendini kaptırmaması mümkün değil (bkz: immersion). yani hakikaten ben bloodlines'dan beri böyle bir şey görmedim. ha tamam, bu arkadaşlarda bloodlines'daki yazar ekibin edebi yetkinliği yok o aşikar (gerçi oyun da dünyası da aslen lehçe tabii, öyle değerlendirmek lazım... lehçe olarak oynayan biri o konuda muhtemelen daha sağlıklı bir yorum yapabilir) ama bu da ne dünyanın zenginliğinden, ne içinde olan bitenlerin gerçekliğinden, ne de bu olan bitenlerin merkezindeki aktörlerin motivasyonlarının somutluğundan eksiltmiş. bir hikaye düşünün, bu hikayede hiç mi "boş" karakter olmaz? hepsinin mi ayrı ayrı iyi-kötü yönleri, gizli saklıları, entrikaları, motivasyonları olur (dandelion malını ayrı tutuyorum da o bile tam dürüst değil). ve daha da önemlisi (hikayenin spesifiklerine girmeden), herkesin bu kadar "kirli" olmasına dair her şey (ya da kimsenin temiz olmaması diyelim buna), bu kadar mı güzel bir şekilde, hiç göze sokulmadan, oyunun dünyasının içine sindirilmiş, yedirilmiş olarak verilir? cd projekt red bunu oyun boyunca hiç sektirmeden sürdürebilmiş. işte bu noktada bir başarıdan söz etmek mümkündür ya bence. bunu cidden öyle herkes yapmıyor, yapamıyor da zaten. bana elder scrolls demeyin en azından bu konuda, kıyaslanamaz bile. dragon age origins diyebiliriz, o bunu başarmıştı yine bir nebze ama onun da çok göze soktuğu noktalar vardı. planescape torment, fallout falan bunlar joker gibi zaten ama uzak değiller. ama evet en yakın kıyas noktası gene bloodlines sanırım, ki o da (activision ve troikanın yediği haltlar sağolsun) sonlara doğru sıçıyordu haliyle.

    sanırım bunun doğal sonuçlarından birisi olarak gelişen ve başka bir beğendiğim nokta da hikayenin geralt ile başlamayıp geralt ile bitmemesi. yani evet, geralt oyun dünyası içinde oldukça saygı gören ve bilinen bir figür... ama ne dünyayı kurtarma gibi bir nosyonla ortalıkta geziyor (allah belanı versin bioware!) ne de tam olarak ne kadar güçlü birine olduğuna dair kafasında garip yanılsamalar yok. yani geraltsınız, witchersınız, yakın dövüşte ortalığın amına da koyabilirsiniz... ama aynı zamanda bu dünyada sizin bu yönlerinizi bilen ve sizi bu şekilde değerlendiren başkaları da var ve onları tam olarak etkilemeniz mümkün değil. bilakis onlar sizi sizden iyi biliyor. ama oyuncu da tam bu noktada geralt olmanın tadını çıkartabiliyor işte çünkü geralt zaten doğası ve duruşu gereği sağda solda beliren bir tür ingiliz anahtarı, doğrudan motivasyonu bu olmasa da yaptığı çoğu şeyin öncesinde ve sonrasında "ben bu oyunu bozarım" dese çok da sırıtmayacak biri. evet adam gerçek bir renegade aslında. işte geralt'ın oyunları bozup bozmayacağını, tam olarak nasıl bozacağını ve genel olarak tahmin edilemez oluşunun ayarını da oyuncu vermiş oluyor. bu ilk oyunda da böyleydi ama ikinci oyunda verilen kararların büyüklüğü de değerlendirince bu daha da öne çıkmış ve tam anlamıyla nefis olmuş.

    bununla birlikte, oyunun bunu göz önünde bulundurarak oyun boyunca hem gameplay açısından hem de karakter olarak götünüzü kaldırmaması ayrıca güzeldi. hele hele epilogue'daki yüzleşme... oyundaki en anlamlı boss fight'ın geralt ile neredeyse tamamen denk bir karakter ile olması (sadece hikayede değil, combat sırasında da) belki de oyunun en şık hareketiydi gözümde. çünkü o da geralt gibi dünyada bir şekilde kendi yolunu çizmiş, karakterli biri; mesela kıyaslayacak olursak geralt olarak her türlü kendi boyundan büyük, ucube yaratığı kesmek bu noktada o kadar sırıtmıyor çünkü zaten geralt'ın asıl işi o, adam aslen bunun için yaşıyor. ama iş başka insanlara, başka yetkinlikleri olan aktörlere gelince bir abartıya kaçılmaması çok çok güzel olmuş (ki bloodlines da en sonunda bokunu çıkarttıydı dayanamayıp, ne o sheriff, ming xiao falan).

    onun dışında oyunun sonu biraz eleştirilmiş genel olarak ama ben niye öyle olduğunu anlayamadım. tabii sonlara doğru plot twistler oyuncuyu hazdan hazza koştururken sonunun o şekilde bağlanması hafif bir pulling out hissine sebep olabiliyor doğru ama, dediğim gibi adamlar world building konusunda o kadar ustalar ki, sonrasında ne geleceğini düşünüp de heyecanlanmamak mümkün değil. inşallah bu yeni 2.0 patch'i hikayeyi biraz devam ettirebilir ama öyle olmasa bile ben de seçmediğim path'ten giderek yeniden oynarım oyunu sıkıntı yok.

    şimdi de ufak bir spoylır:

    --- spoiler ---

    sile benim favori karakterimdi, aslında gerçekten her şeyin arkasındaki figür o olsaydı bayağı mutlu olacaktım. gerçi letho'nun asıl mastermind olması da yukarıda saydığım sebeplerden ötürü cuk oturdu ve ayrı güzeldi tabii ki ama, bir an cidden umutlanmıştım ya. neyse ki hatunu ölmekten kurtarabildim... bakalım neler çıkacak.

    ayrıca sile'yi bu kadar beğenmemin sebebi bana ilk oyundaki triss'i hatırlatmasıydı. bu sefer ne olmuş ne bitmiş, ya da ben mi yanlış hatırlıyorum anlamadım ama triss daha edilgen, genel olarak zayıf bir karakter olarak gözüme çarptı. tabii bu sile'ye kıyasla ama... e tabii bir de sindirmişler diğer karılar kadıncağızı o kadar, belki de biraz bunalıma girmiştir. ama yine de.

    ---
    spoiler ---


    (inscrutable - 30 Ağustos 2011 01:36)

  • comment image

    version 2.0'a da yetişerek oyunu ilk tamamlayışımı yapmış bulunuyorum. oyun oldukça kapsamlı, o yüzden entry girerken bile insan nereden başlayacağını bilemiyor, ya da artık yaşlandım bu işler için.

    öncelikle oyunla ilgilenip de hala edinmemiş arkadaşlar var ise, sendit.com'da premium edition'ı 15 pound'dan satışta. 45 lira gibi bir fiyata kaliteli bir set almış oluyorsunuz. kutudan yapışkan mühürlü, kral henselt'i kötüleyen bir mektup (kimin yazdığını oyun içinde öğreniyorsunuz), henselt'in kampındaki kumpasçıların simgesi bozuk para, kuzey ülkelerini gösteren güzel bir harita, geralt ve triss'in kartondan tırt figürleri (geralt'ın kafasını yaptıktan sonra pes ettim), kaliteli bir tam çözüm kitapçığı, oyun kitapçığı, oyun müziklerinin dvd'si, yapım aşaması gibi ekstraları içeren bonus dvd ve oyun çıkıyor tabi ki.

    bunların arasında beni en çok sevindiren harita oldu. nedense bir oyunun (ve ya kitabın) elimde tutabileceğim bir haritası olunca daha gerçekçi ve keyifli oluyor. mesela yıllar önce level dergisi morrowind'in haritasını vermişti, birebir oyun dünyasını gösterdiği için o haritayı kullanarak oynardım oyunu, ultima online'ı da keza. witcher 2'de harita oynanışa etki etmiyor ama bulunması keyifli.

    oyuna dönersek, bu seneki dragon age 2 fiyaskosundan sonra damarlarında rpg eksikliği çekenlere ilaç gibi geldiğine eminim. aslında 2011 fantastik rpg açısından iyi bir yıl, tabi ben tw2 ve da2 dışındakileri oynamaya vakit bulamadığım için yorum yapamayacağım. two worlds 2, fable 3, venetica, dungeon siege 3 gibi oyunlar vakti olanların mutlaka denemesi gereken oyunlar, ama tw2'nin hepsi arasında sıyrıldığını tahmin etmek güç olmaz.

    witcher 2'nin en güzel yönlerinden biri, yüksek teknik özelliklere ve aksiyon tabanlı dövüş sistemine rağmen tamamen bir rpg olması. detaylı karakter gelişimi, yetişkinlere has diyaloglar, alchemy ve crafting özellikleri ve oyuncuya tanınmış önemli seçimler oyunu basit bir hack and slash'tan çok öteye taşıyor. muhteşem oyun dünyası ve atmosfer de işin içine girince, rpg severlere nasıl ilaç gibi geldiğini anlamak zor olmuyor. yeni nesil bir oyun olup da rpg özellikleri ve oynanış yönünden yumuşamamış olması beni sevindirdi açıkçası.

    atmosfer şöyleydi, bu böyleydi diye de çok girmek istemiyorum açıkçası, insan zaten oynadıkça görüyor. ama bu konuda değinmek istediğim bir nokta, savaş kamplarının güzelliği. girişte ve chapter 2'de kendimizi savaş kampında buluyoruz, buralar çok keyifli geldi bana. yıldırımlar eşliğinde sağanak yağmur altında henselt'in kampında dolaşmak nasıl sapıkça bir keyiftir anlatamam.

    biraz oynanıştan söz edelim... dövüş sisteminin değişip kontrolün tamamen oyuncuya verilmiş olması, dolayısıyla yüksek kameranın kaldırılmış olması şikayet edilecek bir nokta değil. sonuçta da2 gibi bir partiyi mouse tabanlı yönetmiyoruz, da2'de stratejik kameranın kaldırılması o yüzden ölümcül bir hataydı. her oyunun dövüş sistemi geliştirmeye açıktır, o yüzden tw2'ninki de daha iyi olabilirdi. yine de tatminkar bir oynanış sunuyor. kılıcınızı, iksirleri ve büyüleri dengeli kullanma mecburiyeti oluşuyor. bu kurala uyduktan sonra oyunun dövüş sisteminin eleştirildiği gibi zor olmadığı görülüyor (bu noktada versiyon 2.0 ile dövüş sisteminin bariz şekilde iyileştirildiği ve hedef seçme işinin kolaylaştığını ekliyim).

    oyunu hard seviyede oynadığım için iksir ve bomba kullanarak ilerledim, özellikle quenn ve yrden büyülerini efektif kullanmaya çalıştım. bazı saç baş yolduran dövüşler dışında zorlanmadan ilerledim diyebilirim. zorlananlara dancing star gibi özellikle toplu hasar veren bombaları ve yrden büyüsünü efektif kullanmalarını tavsiye ediyorum. bunları yaptıktan sonra oynaması rahat oluyor. karakterinizi oldukça çeşitli geliştirebiliyorsunuz, ama önünde sonunda tek bir ağaca yönelmek zorundasınız. ben kafamdaki witcher konseptine göre gittim: bir witcher'ın güçlü büyüler yapabilmesi bana bir şekilde ters geldiği için kılıç yolundan gittim. öte yandan oyun dünyasından anladığımız kadarıyla, alchemy witcher'lar için vazgeçilmez olduğundan, bomba ve iksirlerin tesirlerini arttıran özellikleri de eksik etmedim. ideal bir profesyonel canavar avcısı.

    oyunun özellikle giriş bölümünün ve chapter 1'in muhteşem olduğu su götürmez bir gerçek. insanı gazdan gaza sürüklüyor. kral katilleri mevzusu muhteşem bir giriş yapıyor ve insanı oldukça meraklandırıyor. ama chapter 2 ve chapter 3'de işler biraz daha yavanlaşıyor sanki. tempo oldukça düşüyor gibi geldi bana. kaldı ki letho'nun amacı ve oyunun sonunun bağlanışı bende gereken etkiyi yaratmadı. yine de beğendim, ama olayların başlangıcından, letho'nun iorveth'e sana daha birçok taçlı kafa getiririm demesindeki gizem ve gazdan sonra daha vurucu bir şey beklerdim. burada belki biraz cdprojekt'in kültür farkı da etki olabilir ama, olaylar daha dramatik şekilde anlatılabilir. mesela bioware her ne kadar da2'de batırmış olsa da, konu anlatım işini iyi beceriyor. tw2'de de bol malzeme olduğu için, daha görkemli bir iş ortaya çıkabilirdi. oyun içi video'larda bazen feci bir hantallık seziliyor mesela. ya da geralt ile letho'nun kılıç düellosu biraz daha uzun tutulabilirdi mesela. metal gear solid 4 videoları beklemiyorum tabi ki, ama böyle bir malzeme çok daha epik anlatılabilirdi bence.

    çok uzatmamaya çalışarak aklıma gelen noktaları yazmaya çalıyorum. bu bağlamda karakterlerin sağlamlığını da yazmamak olmaz. cdprojekt'in kitapları iyi çalışmış olduğu belli. geralt'ın sizin seçtiğiniz yol dışında da gerçekçi, yaşayan bir karakter olması, ayrıca letho, iorveth, triss, yan karakterlerden büyücüler (sile, philippa, dethmold), kral henselt oldukça gerçekçi karakterler. hepsi şahsına münhasır, derin kurgulanmış, kendi geçmişleri olan kişiler. tw2'nin bir oyun olmayı aştığı en büyük noktalardan biri de bu. mesela redenia kralı radovid ile bir kez karşılaşıyorsunuz, ama o karşılaşmada bile konuştuğunuz karakterin bir kral olduğu ve kendi geçmişine sahip olduğu size hissettiriliyor. bu konuda tek üzüntüm letho'yu biraz daha tanımaya fırsat verilmeyişi-ki bu haliyle bile muhteşem bir karakter olmuş.

    uzun lafın kısası, pc'de oyun oynamanın ve rpg'lerin ölmediğinin sağlam ve keyifli bir kanıtı the witcher 2. oyunların nasıl kendini aştığı ve bir sanat eserine dönüştüğünün bir örneği. versiyon 2.0 yaması da yayınlanmışken, oynamayan kalmasın.

    not: bir de şunu ekliyim, geliştirme direktörü adam badowski diye bir abimiz, olası witcher 3 ve yeni güncellemelerden bahseden bir röportaj vermiş. yeni güncellemelerin pc için ücretsiz olacağı, ücretli bir güncellemenin baldurs gate tales of the sword coast gibi geleneksel bir genişleme paketi gibi olması gerektiğini söylemiş. adamın bg'den örnek vermesi ve şimdiki gerizekalı dlc'ler yerine eski expansion pack'leri örnek vermesi bile insanı mutlu ediyor yahu.


    (imperfection - 3 Ekim 2011 01:49)

  • comment image

    orda burda skyrim de falan elimize aldığımız çakılarla dragon kovaladıktan sonra 2 tane kıçı boklu kekavan askere dalıp öldürüldüğüm için kendime gelmemi sağlayan oyun.

    arkadaş, çok güzel be savaşmak. ölüm korkusuyla taktik geliştirmek. yaşadığımı anladım valla. süpermiş.


    (spiritus sanctus - 19 Nisan 2012 16:41)

  • comment image

    normalde ilaveten bir şeyler yazmazdım ama sözlükte bile hakettiği ilgiyi bulamayan bu oyun için yanlış bilgileri düzeltmezsem içim rahat etmez. sonuçta piyasada dragon age (2) ve mass effect gibi konsol rpg'leri cirit atıyor (!).

    oyunu enhanced edition öncesi son patch ile oynanabilirlik hard ve dark mode olmak üzere iki kere bitirdim. dark mode, insane seviyesiyle aynı oluyor, tek farkı oyunu save edebilmemiz.

    biraz alışma evresinden sonra hard'da birkaç noktada zorlandım, dark mode'da ise belli başlı dövüşler dışında çatır çatır kestim herkesi.

    oyunun dövüş sistemi mükemmel değil tabi ki. burada ölçütümü şöyle açıklayayım: dragon age 2'nin dövüş sistemi bok gibi, witcher 2'nin ise mükemmel değil. ikisi farklı oynanış sunsa da nitelendirme derecemi göstermek için böyle bir örnek verdim.

    eğer bu oyunu normal seviyede beceremiyorsanız birkaç yerde yanlış yapıyor olmalısınız. a) item'larınız çok kötü olabilir. b) skill tree'niz berbat seçimlerle dolu olabilir. c) dövüş sistemindeki çeşitliliği kullanmıyor olabilirsiniz. block, evade, kılıç, büyü ve bombaları efektif olarak kullanın. ortalama bir oyuncu iseniz zaten yarım saatte alışacaksınız. d) hepsi

    e) hiçbiri ise, siz malesef bir konsol oyuncususunuz. o yüzden stereotip oyunlar dışındaki oyunlar size göre değildir. siz sadece kafa yormayan düz oyunlar oynayabilirsiniz. ama bu size güzel ve farklı oyunlara bok atma hakkı vermez.

    sonuç itibariyle, #25590546'ya ilaveten, bu oyuna verdiğiniz paranın son kuruşuna kadar değeceğini ekleme ihtiyacını şiddetle hissettim.


    (imperfection - 24 Nisan 2012 17:38)

  • comment image

    assassin's creed serisi ile kıyaslanmış. oha. utanmasalar hitman daha güzel diyecekler!

    elma ile armutun kıyaslanması bile daha somut bir karşılaştırma olur. neymiş, assassin's creed'deki dövüş mekaniği yokmuş! iyi misiniz arkadaş, ac serisi safkan bir aksiyon. bu oyun ise safkan bir rpg. hoff hoff, baldur's gate de çok starcraft.


    (8th wonder - 29 Aralık 2012 15:08)

  • comment image

    en başta söyleyeyim, çok güzel oyun. steam'da gömün, zaten ucuz artık.
    ben ee olarak oynamıştım. bazı çok güçlü silahları kaldırmışlar, bir kaç şey eklemişler, daha iyi olmuş.
    aklımdan bodoslama başlıklar sırasıyla yazacak olursam..

    optimizasyon: başta moral bozucu, çünkü giriş bölümü bir savaş alanı ve takılmalar olabiliyor. fakat ondan sonra daha stabil bölümler. bir tek son bölümde, merkezde bi sıkıntı var, orada da bi dövüş olmuyor zaten.

    zorluk: oyun, başta zor olup sonradan kolaylaşangillerden. çünkü canavarlar ve askerler ilerledikçe öyle aman aman güçlenmiyor fakat siz tam bir ayıboğan oluyorsunuz.
    size önerilen zorluğu sallamayın. arena kısmı çok saçma salak bi şey çünkü. ben hard başladım, ilk askerlerde noluyo lan oldum ama 1. bölümün sonlarından itibaren sıkıntı vermemeye başladı. hatta 3. bölümün başında iki tane arachas'ın arasında kaldım, açgözlülüğüm dolasıyla satarım diye üzerim malzeme doluydu, takla falan atamıyordum, bi o tarafa dönüp kılıç salladım, bi bu tarafa dönüp kılıç salladım, ikisi de yattı, bi halt olmamış gibi yola devam ettim. o yüzden dark mode'dan korkmayın. insane ile dark mode arasında gıcık etmekten başka bi fark yok, insane oynarsanız save kullanamıyorsunuz, olay o. ayrıca dark mode'da fazladan silahlar ve zırhlar da var. ilk bölümde fenalık geçirmem diyorsanız direkt dark yapın.

    yetenek ağacı: 4 bölümü var. ilki kısa eğitim bölümü, o yüzden 3 tane diyebiliriz. kılıç ustalığı, büyü ve simya. eğer herhangi bir mod yüklemediyseniz sadece birinde ustalaşabiliyorsunuz. 2 puanlık mod yüklediyseniz ikisinde, 3 puanlık mod yüklediyseniz hepsinde. ama tavsiye etmem, çok güçlü olursunuz. en fazla 2 puanlık yükleyin ki o bile çok geliyor. bunun oluru 1,5 aslında. bi level tek, bi level çift sayması lazım.

    mutajenler: burada bir ikilem var. kesin olan, sadece greater veya bulabilecek kadar şanslıysanız madness kullanın. fakat bunları ne zaman ve nasıl kullanacağınız ikilem. çünkü simya bölümünde açılan bir yetenek, bunların etkisini çok arttırıyor. fakat onu açtıktan sonra eklediklerinizi arttırıyor, öncekileri değil. yani ya kılıç veya büyüye kasıp mutajenleri sona bırakacaksınız, ya bi noktada buna abanıp kıymetli puanlarınızı heba edeceksiniz. ya da bu çok öenmli etkiyi sallayıp ne olursa olsun diyerek, mutajenleri yapıştırcaksınız. üçlem mi oldu lan şimdi bu?
    dediğim gibi, tek puan sistemi sıkıntı yaratıyor. dark mode + 2 puan modu iyidir.
    bu arada mutajenler, bi tanesi hariç, yetenek ağacı dallarının sonlarında ve bir kere kullanılınca geri alamıyorsunuz.
    simya bölümünde bir yetenek, simya sırasında mutajen çıkarma şansı verir. ayrıca ikinci bölümde sonsuz harpi gelen yerde çıkarmya kasabilirsiniz.

    rune ve zırh geliştirmeleri: rune kılıca, zırh geliştirmesi tabi ki zırha, fes de başıma.
    bunlar da geri alımsız. kullandınız mı gider. tavsiyem ateş runeleri ve elmas zırh geliştiriciler. elması bulmak çok kolay, acımayın. ateş runeleri için endrega salyası gerekiyor. ikinci bölümde bunun sıkıntısı var, sadece bi yerde çıkıyor bu hayvanlar ve oyunun 24 saatinde bir kez yenileniyorlar. o yüzden ilk bölümde depolayın. endrega kontraktı görevini bölüm sonuna bırakın ki iyice toplayasınız. zaten çok erken girerseniz, bunların kraliçeleri kafanıza pisler. her geçişinizde ufaklıkları hacamat edip biriktirin işte. blok yaparken bile yakabiliyorsunuz, ayrıca ateşe dayanımınız oluyor. %5 hasar bonusu da cabası.

    dövüş: burada bir dengesizlik var. blok, taklaya göre beş para etmez. hem enerjinizden yiyor, hem de o hasarı alıyorsunuz. böyle olunca manyak gibi tekerlenip duruyorsunuz dövüş boyunca. halbuki hem bloklayıp hem tekerlesek çok şeker olurmuş. onun dışında quen büyüsü çok kullanışlı. hem zırh oluyor hem de hasarı diğerlerine yansıtıyor. yakma, tuzak, kendi yanına alma gibi büyüleriniz var. o tarafa kastıysanız yapıştırın işte, ben kılıç ustalığına uğraştım.
    dövüşlerde arada kalmamaya bakın. düşmanları önünüzde tutun. al sana takla gene. okçular, büyücüler, dandik elemanlar, zırhlılar sıralaması tavsiyemdir, siz bilirsiniz gene de.

    entry uzun, saat geç oldu. aklıma gelirse bir şeyler, editlerim.

    3. oyun çok fantastik bir oyun oluyor gibi. açık dünya olacak. hiç oynanmasa sadece ona hazırlık için oynanır.
    buyrun biri sinematik, diğerleri oyun içi 3 trailer:

    http://www.youtube.com/watch?v=c0i88t0kacs
    http://www.youtube.com/watch?v=htvdaasjogu
    http://www.youtube.com/watch?v=tz_g6xihoua


    (esseq - 30 Eylül 2014 19:07)

  • comment image

    zor bir oyun değildir. çok çok çok zor bir oyundur.

    edit: oyunu bitirdim. özetle oynadığım en iyi ilk 5 oyun arasına girer.


    (pathologic - 23 Şubat 2015 23:24)

  • comment image

    ikinci kez bitirdiğim ve önceki oynayışıma göre normal zorluk seviyesinde 2-3 tane boss haricinde zorluğu düşürmeden devam edebildiğim fantastik oyun. uzun yıllardır bilgisayar oyunculuğum var ve öyle über zorluk seviyelerinde oynayamıyorum bu oyunu. belki de bu oyun için çok iyi bir oyuncu değilim. fakat oyunu çok sevdim ve en azından normal zorluk seviyesinde gardını almayı akıl eden düşmanlarla oynamayı istedim.

    ilk oynayışımda normal zorluk seviyesinde ölmekten çok sıkılmıştım. kolay zorluk seviyesi gerçekten oyunu çok ama çok kolaylaştırıyordu. bu sebeple ilk oynayışımda beceremediğim normal zorluk seviyesinde oynayabilmenin yollarını düşündüm. ve bu doğrultuda geliştirdiğim karakterim ile yukarıda da belirttiğim gibi bir kaç boss haricinde canlı,cansız,ölü,hayalet... hiçbir dövüş benim için zor olmadı. bundan sonra yazacaklarım normal zorluk seviyesinde defalarca ölen oyunculara geliyor.

    tavsiyelerim büyücü yoluna ağırlık vereceklere pek yaramaz. deneyim puanlarımı; ağırlıklı olarak yüzde 70 kılıç yolu , yüzde 20 büyü yolu ve yüzde 10 simyacı yolu tercih ederek geliştirdim. oyun bittiğinde 34 level olmuştum.

    öncelikle ekipmanın çok önemli olduğunu vurgulamak isterim. ana görevlere gitmeden önce; karakterinizin gelişimine, çıkabilecek olası iyi eşyalara sebebiyet verebilecek yan görevleri kesinlikle eksiksizce yapmalısınız. hatta buna bilek güreşleri ve dövüş turnuvaları dahil. bu yan görevler size altın, envanter, geliştirme parçaları, daha gelişmiş eşyalar verecek. yan görevler içinde en iyi sonucu verecek seçenekleri yapmanızı tavsiye ediyorum. eşya oluşturma konusunda çok titiz davranmanız gerektiğini düşünüyorum. çünkü; bazı eşyaları hiçbir zaman satıcılarda bulamazsınız. yan görevler ve eşya geliştirme kısmına özenirseniz gerçekten güçlü bir efsunger oluşturabilirsiniz.

    birinci bölümde karakterimiz zayıf ancak iyi bir kılıç, iyi bir zırh gerçekten oldukça işinize yarayacaktır. yani; oyunun size satıcılar aracılığı ile verdikleri ile yetinmeyin. ikinci ve özellikle üçüncü bölümde satıcılar eşya konusunda daha fazla alternatifler sunacaklar. ancak o zamana kadar; eşya geliştirmek zorundasınız. ilerleyen bölümlerde zaten kılıç yolu ağırlığı verdiyseniz, hem kalabalık çatışmalarda arkadan bıçaklanmanın hasarını azaltacaksınız hemde vereceğiniz hasarı katlayacaksınız. bir de adrenalin çubuğu ile dolan grup bitiricelerine deneyim puanı yatırırsanız; kalabalığın arasında kalmaktan korkmanıza gerek kalmaz. kılıç darbeleriyle dolan adrenalin çubuğu tam olarak dolduğunda size; kalabalık çatışmaların ortasında 3-4 kişiyi "x" tuşuna basarak aynı anda öldürebilme yeteneğini sağlıyor. bu tarz bodoslama dalan agresif bir efsunger için can özelliği oldukça önemli. eğitim, kılıç, büyü ve simya yollarında ki can yeteneği arttıran seçimleri kesinlikle yapmanızı öneririm.

    şimdi size başlıklar şeklinde yaptıklarımı sıralayacağım. umarım faydasını görürsünüz.

    --- spoiler ---

    oyunun giriş bölümünde ilk oynadığım sefere göre daha fazla zaman harcadım. mesela zindanda saklanarak ilerlerken ortalığı biraz daha araştırdım ve oyunun başı için gerçekten iyi olan 20-22 vuruş yapan ve 2 rün ile desteklenebilen çelik bir kılıç buldum.

    oyunun giriş bölümünde geralt'ın anlattığı her sahne detayında tüm eşyaları toplamaya çalıştım. çünkü; giriş bölümünden birinci bölüme geçtiğimizde topladığım tüm eşyalara sahip oluyordum. giriş bölümünde geralt'ın sahne aralarında çantam yenilense bile... bu durumda bana daha fazla altın ve eşya yapabilme özelliği sağladı.

    sağlam bir gümüş kılıç oluşturmadan, daha iyi bir giysi kuşanmadan köyden dışarı adımımı atmadım. önce içerdeki görevleri bitirmeye odaklandım. gümüş kılıcı kuşandıktan sonra ise; yan görevleri zorluk seviyelerine göre ayırdım. örneğin; hemen gidip kraliçe endraga'larla uğraşmadım. çünkü; normal zorluk seviyesinde en azından gard almayı ve karşı atak yapmayı beceriyor düşmanlar. bu durumda bize hayli bir hasar ile geri dönüyor.

    yan görevlerde en iyi sonuçları almaya çalıştım. örnek vermem gerekirse; bir tane ilaç meraklısının bize görev teklif ettiği yan görevimiz var. onun için; tütsü, bitki, şifa otları pazarlaması yapan ve halk arasında bonzai sattığı düşünülen satıcıdan tütsünün formülünü almadan önce etrafta toplanan halk ile konuştum. kendisini tükkanı kapatmaya zorlamadan önce tütsü formülü hakkında biraz zorladım ve hem tükkanını kapattım hem de savurduğum tehdit ile gerçek tütsü formülünü aldım. böylece sorunsuz bir yan görev tamamlamış oldum.

    bitki, çiçek demişken; bombalar, hançerler oldukça önemli. tamam 500 tane yapamıyorsunuz ama bence; oyunun bize verdiği sayı oldukça yeterli. tabi oyunun bize sunduğu imkanları da çiçek toplayarak yapacağınızı hatırlatarak. yani eşya toplama işi çok önemli.

    ben öncelikle köy dışında melena görevine gittim. mağara altında nekker saldırısının olduğu bölüme. daha sonrasında nekkerleri avlamaya gittim. bu yan görevden sonra trol görevine gittim ve onu öldürmedim. dimitri ve adamlarını ise hazırladığım bombalar ile kolayca öldürdüm. hastane görevini ve endrega'ları ise sona bıraktım.

    bu arada kılıç ve giysi geliştirmeye çok ağırlık verdim. dişli çelik kılıç yapabilmek için çıkıp çıkıp endrega öldürdüm.

    ve en önemlisi oyunun birinci bölümünde 3-4 düşmana asla direkt dalmadım. bomba kullandım, aard ile yere yıkmaya çalıştım, hançer fırlattım. can tazeleyen, kritik etki veren, kritik etkileri savunan iksirlerimi çantamdan eksik etmeden mümküm oldukça tazeleyip içtim. kılıç yağlarımı hiç bir dövüş öncesinde unutmadım.

    birinci bölümde (birazda güçlenmeye başlayınca) özellikle harita'nın açılımı ile uğraştım. örneğin; dimitri dallamasından çıkan haydut gizlenme anahtarının açtığı kapıyı aradım durdum. ve orayı bulup haydutların kökünü kuruttum. bonus olarak iyi bir çizme, iyi bir kılıç ve quen işaretini kırmızıya çevirip, dokunan düşmanı yakan hale getiren türbeye ulaştım.

    kayranı öldürmek tabi ki yine zor oldu. 2-3 defa öldüm ancak zorluk seviyesini düşürmeden o ibnetorunda icabına baktım. zaten belli bir sistematiği var. oynayınca anlıyorsunuz. ( bu arada yaptığım bir zamanlama hatası ve daha eski kayıt dosyalarını silmem sebebiyle kayran bölümünü hiç bir iksir içemeden geçtiğimi belirteyim. yani böyle geçebildiysem normal zorlukta, iksirlerle çok daha rahat geçersiniz. )

    zaten bu kadar uğraşıdan sonra loredo ve adamları benim için gerçekten hiç sorun olmadı. o bölümleri zorlanmadan geçtim.

    aynı mantıkla ikinci bölüme geçip orada da aynı strateji doğrultusunda gidince; efsunger, 3-4 kişinin arasına dalıp hepsini harcayabilecek kapasiteye ulaşıyor. ondan sonrası ise oldukça kolaylaşıyor.

    büyü yolunda; aard işaretine ve enerji arttıran özelliklere yüklendim. yakınımda ki düşmanları aard kullanarak tepeledim. zaten bir çok düşman aard'ın sağladığı sersemleme ile kolayca öldürülüyor, ya da yere düşüp efsungere büyük bir avantaj sağlıyor.

    quen işaretini ise oldukça az kullandım. çünkü; benim için süreklilik arz eden büyü çok daha önemli. quen aktifken ise; enerji ve can tazelenmesini durduruyor. bu da benim hiç işime gelmedi. axii hiç kullanmadım. yrden lazım olduğu bazı yerlerde kullandığım bir büyü oldu. örneğin; kayran ya da üçüncü bölümde ki lord ( maravel di sanırım ) onun büyücü postacısını öldürmek için kullandım.

    ---
    spoiler ---

    toparlamam gerekirse;

    -yan görevler, çiçek ve zanaatkarlık eşyaları toplama, eşya geliştirme ve oluşturma çok çok önemli.

    -bombalar, hançerler, pek kullanmasamda tuzaklar gibi; düşmanı uzaktan harcayacak, sersemletecek, zayıflatacak atraksiyonlar çok önemli.

    -yeterli seviyeye gelene kadar temkinli bir efsunger olmak çok önemli. 3-4 kişinin arasına dalmamak oyunun ilk bölümünün büyük kısmı için çok önemli bir detay.

    -iksirleri ve kılıç yağlarını hazır tutmak, onları her dövüş öncesinde, ya da dövüş olabileceğini hissettiğiniz her anda içmek, kullanmak çok çok önemli.

    -deneyim geliştirme ağacında oyun tarzınıza en yatkın özellikleri açmak, onlara kafa yormak ve hangilerinin tamamen açılması gerektiğine karar vermek çok çok önemli.

    bütün bunlara dikkat edecek kadar bu oyunu sevdiyseniz; karşılığını alıyorsunuz. emin olun. hatta öyle ki; bazı yerlerde ilk oynadığım ve ilk bitirdiğim halim aklıma geliyordu ve şimdi karakterin ne kadar güçlü olduğunu fark ediyordum.

    bu arada son bir not; kayıt dosyalarını biriktikçe silmeyi unutmayın. yoksa bir süre sonra oyun yükle dedikten sonra uzunca beklemek zorunda kalıyorsunuz.

    sevgi ve saygılarımla.
    efsunger.


    (mavifmg - 28 Nisan 2015 09:10)

Yorum Kaynak Link : the witcher 2 assassins of kings