nasıl bir kadın ian anderson'a böyle bir şarkı yazdırır diye düşündüren jethro tull şarkısıdır.

"her legs went on forever/like staring up at infinity/through a wisp of cotton panty/along a skin of satin sea" gibi dizeleri, gelmiş geçmiş en iyi rock gruplardan birine yazdırmak her kadına nasip olmaz herhalde.

şarkıyı her dinleyen erkek şarkıya ismini veren şehri, şarkının yazıldığı kadını merak eder diye düşünüyorum.

(sechoo - 30 Mayıs 2011 00:05)

bir gün tuna nehri kenaaaarında bira icerkene dinleyecegim süppper jethro tull parcası

(regina - 27 Nisan 2003 20:33)

jethro tull'ın kendine özgü "müzikal zerafet"'inin en güzel hissedildiği parçalardan biridir.

(samurai kajoshin - 27 Nisan 2003 20:37)

budapeşte'de geçirdiğim 2 gece boyunca beynimde çalan şarkı, ne yazık ki telefona atmamışım ama eve geldiğimde yaptığım ilk iş onu dinlemek oldu. ve evet... her(their diyelim) legs went on forever.

(erythro - 2 Ağustos 2012 21:12)

"did you hear the rain?" isimli ep'de yer alan bir george ezra sarkisi. oyle catchy ki insan bahar daha da gelsin, gunes yuzunu ozletmesin istiyor. ben hep dinlerim ki bu sarkiyi.
klibi soyle: tik tik.

my house in budapest
my hidden treasure chest,
golden grand piano
my beautiful castillo

for you
you
i’d leave it all

my acres of a land
i have achieved
it may be hard for you to,
stop and believe

but for you
you
i’d leave it all

give me one good reason
why i should never make a change
and baby if you hold me
then all of this will go away

my many artifacts
the list goes on
if you just say the words
i’ll up and run

oh, to you
you
i’d leave it all

give me one good reason
why i should never make a change
and baby if you hold me
then all of this will go away

my friends and family
they, don’t understand
they fear they’d lose so much
if, you took my hand

but, for you
you,
i’d lose it all

give me one good reason
why i should never make a change
and baby if you hold me
then all of this will go away

my house in budapest
my hidden treasure chest,
golden grand piano
my beautiful castillo

you
you
i’d leave it all.

(eloise vera - 3 Mart 2014 00:16)

dun aksam yayinlanan bir talk show'a konuk olan ezra bu sarkinin cikis hikayesini soyle anlatmistir;

"gecen yil trenle avrupayi gezerken malmö'de eurovision oldugunu ogrendim ve orda bi kac kiz arkadasim vardi, daha once hic eurovision'u izlemedim, ilginc olabilecegini dusundugum icin bi parkta izlemeye karar verdik, burda icki yasakti ama bi adamdan bi sise rom satin aldik.. bi sonraki sabah budapest trenim vardi ve kacirdim..en cok gormek istedigim yer disinda heryeri gorup budapest'i goremeden yolculugum bitti ben de hayatimdaki eksik seylerle ilgili bi sarki yaptim."

(kimmis acaba bu - 25 Ekim 2014 14:49)

güzel ve soğuk şehir. gittim geldim yeni gidecekler için yazayım da benim gibi üşümeyin.

en son berlin'de donma tehlikesi geçirdikten sonra bu sefer aynı yanılgıya düşmeyeceğim diye yanımda kalınca bir deri mont götürmüştüm zira hiç kesmedi, orda kazak satın almak zorunda kaldım. çünkü bana göre titreten bir soğuk vardı. eldiven taksam takardım da utandım. iskandinav kökenli değilseniz üşürsünüz ben size onu diyeyim.
ertesi gün de tişört giyseniz yakıyordu, öyle de dengesiz bir iklimi var yani.
neyse,
benim gibi romantik bünyeler için şifa niyetine bir şehir. güzel avrupa mimarisine biraz da tuna katınca pek leziz, pek seyirlik olmuş.
kaledeki manzara çarpıcı. biz uzun süre seyir keyfi yaptık biralarımızı içerken.
fünikülerle çıkmanın keyifli bir tarafı var o yüzden tercih edilebilir ama tırmanmak da çok zor değil.

termallere git mutlaka diyen arkadaşlar olmuştu, vaktimiz kalmadığı için biz yapamadık ama içimizde kalmadı diyemem. budapeşte için 2 gün rahat rahat yeterli diyen herkese de teessüflerimi iletirim. bize dolu dolu 3 gün yetmedi. bence her yerini gezmek için 4-5 güne ihtiyaç var.

sir lancelot restoran canım badim sansli on üc tarafından pek övülmüştü, hakikaten de ilginç ve gidilesi bir yer. farklı bir deneyimdi çatalsız yemek yemeye çalışmak. bir noktadan sonra başarısız olup elle girişiyorsunuz zaten. şarap da kadehte değil kara murat/battalgazi kupalarında geliyor. biz eğlendik, tavsiye ederim.

2 numaralı tramvay hattı tuna kenarını geçiyor. kullanın bence.

bilet kontrolü diğer ülkelerden farklı olarak sıklıkla var. tramvayda değil ama metroda sabit görevliler vardı akşamları. polis değil de bir nevi güvenlik gibi. zebellah gibi dikiliyorlar merdiven başlarında.

yemek seçiciliğiniz varsa pizza yemek için iyi bir alternatif akademia italia. st. stephen basilica'sının hemen yanında. tatlıları da harika. deneyebilirsiniz.

sıkı giyinin demiş miydim?

(carriebradshaw - 18 Eylül 2017 18:01)

jethro tull'in crest of a knave albumunun en uzun (10dk), en senfonik, en guzel, en en parcasi. her bolumu oya gibi islenmis, insani budapeste yollarina dusurecek, donus yolunda iskocya'ya ugranip ian anderson'un ellerini opmeye yonlendirecek denli bas dondurucu bir muzik ziyafeti...

(boyle buyurdu berdus - 30 Ağustos 2005 19:28)

uzun yıllar sözlere dikkat edilmediğinden budapeste'ye dair bir şarkı olduğu düşünülen, halbuki jethro tull'ın turneleri sırasında sahne gerisinde çalışan güzel bir macar kızıyla ilgili hayalleri anlatan bir şarkı bu. müzik şahane, sözler sevimli.

(koyumavi - 3 Şubat 2006 23:39)

şarkının jethro tull eseri olduğu bilinmese ian anderson'ın söyleyiş tarzı ve ses renginin değişikliği nedeniyle kolaylıkla "mark knopfler mi lan bu?" denebilecek şaheser şarkı.

(jupiterianvibe - 25 Haziran 2006 17:05)