Süre                : 1 Saat 58 dakika
Çıkış Tarihi     : 27 Kasım 2015 Cuma, Yapım Yılı : 2015
Türü                : Drama,Romantik
Ülke                : İngiltere,ABD
Yapımcı          :  The Weinstein Company , Film4 , Number 9 Films
Yönetmen       : Todd Haynes (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Patricia Highsmith (IMDB)(ekşi),Phyllis Nagy (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Cate Blanchett (IMDB)(ekşi), Rooney Mara (IMDB)(ekşi), Kyle Chandler (IMDB)(ekşi), Sarah Paulson (IMDB)(ekşi), Cory Michael Smith (IMDB)(ekşi), Jake Lacy (IMDB)(ekşi), Carrie Brownstein (IMDB)(ekşi), John Magaro (IMDB)(ekşi), Jayne Houdyshell (IMDB), Giedre Bond (IMDB), Bella Garcia (IMDB), Kevin Crowley (IMDB), Blanca Camacho (IMDB), William Willet (IMDB), Chandish Nester (IMDB), Steven Andrews (IMDB), Trent Rowland (IMDB), Misty M. Jump (IMDB), Jim Dougherty (IMDB), Rileigh McDonald (IMDB), Linnea Bond (IMDB), Jim Owens (IMDB), Ken Strunk (IMDB), Nathaniel Grauwelman (IMDB), Ryan Wesley Gilreath (IMDB), Nik Pajic (IMDB), Douglas Scott Sorenson (IMDB), Dennis Craig Hensley (IMDB), Christine Dye (IMDB), Greg Violand (IMDB), Michael Haney (IMDB), John W. Harden (IMDB), Liberty Fraysure (IMDB), Jeremy Parker (IMDB), Ann Reskin (IMDB), David Kettlehake (IMDB), Amanda L. Hood (IMDB), Rick Suttle (IMDB), Colin Botts (IMDB), Robert Gerding (IMDB) >>devamı>>

Carol (~ Carol - Iubire interzisa) ' Filminin Konusu :
Charles Dickens'ın her zaman güncelliğini koruyan ünlü Noel hikayesinin yeni versiyonu. Scrooge inatçı, cimri ve huysuz bir adamdır. Çok zengin olmasına rağmen paylaşmayı bilmez. Onu mutlu etmek neredeyse imkansızdır. Noel akşamı üç hayalet onu ziyaret eder ve Scrooge'a eskiden nasıl bir insan olduğunu, bugününü ve değişmediği takdirde gelecekte onu nelerin beklediğini göstermeye başlarlar. Scrooge değişmesi gerektiğini anlar.

Ödüller      :

Cannes Film Festivali:Queer Palm


  • "bir bakışı canlar yakan carol ile seke seke çaydan geçen terez'in hikayesidir."
  • "cate blanchett'in yine oynamayıp, yoğunca yaşadığı film."




Facebook Yorumları
  • comment image

    harika bir al stewart şarkısı. 1975 modern times albümünden. kimsenin bilmemesi sadece utanç verici..

    sometimes it seems unimaginable
    that you were every any other way
    with your white rose face and your orphan clothes,
    embroidered jeans and silver chains
    you're a well known face in all the hang-out places
    where the lost souls congregate
    and you sit all night, but you talk too fast
    and i don't know what you're trying to say.

    oh carol, i think it's time for running for cover,
    believe me, you're everyone's and nobody's lover,
    you've got a one-way ticket for all your yesterdays.

    i know your daddy said he'd talk to you
    but he never really found the time
    and your tv mother with her cocktail eyes
    could never really reach your mind
    so you fixed your star to a passing dream
    and took a cocaine holiday
    now the years flow round you in a muddy stream
    and you need another place to stay.

    reach down, silvery ship from the stars, i know you're there,
    i know you'll understand me, you can take me anywhere,
    i know you must be there...

    sometimes it seems impossible
    that the game could get that rough
    but the stage is set, the exit's barred
    and the make-up won't come off
    so you make your bow to the balcony,
    you light another cigarette
    and the lights grow dim ast the music starts
    and it's easy to forget.

    reach down, silvery ship from the stars, i know you're there,
    i know you'll understand me, you can take me anywhere,
    i know you must be there....


    (cryptist - 14 Kasım 2010 00:59)

  • comment image

    tweez albümünden bir slint şarkısı. günaydın kaptan'la eşdeğer etki yapar.

    past where the river bends
    past where the silo stands
    past where they paint the houses
    past where they paint the houses

    take away something that you know
    the reason that you're always there
    use it 'til you're through
    but remember when the time comes
    you got to let go

    past where the river bends
    past where the silo stands
    past where they paint the houses
    past where they paint the houses


    (nightcrawler - 2 Aralık 2011 01:30)

  • comment image

    kitabı tekrar okuduktan sonra carolın cate blanchett dışında kimse olamayacağını hissediyor insan. abby ve richard karakterleri de doğru seçilmiş gibi. 19 yaşında, masum theresa* kim olursa olsun olurdu sanki. carol sanki sadece o soğuk, sakin, çekici ama insanın dokunmaya çekineceği,bir taraftan kadınsı diğer taraftan androjen enerjisi ile cate blanchett'ten başka kimse olamazdı.

    1950'lerde yazılmış olan kitabın en önemli özelliği mutlu sonla biten bir kitap olmasıdır. iki kadın arasındaki çekimi güzel vermiş ve uzattıkça uzatmıştır. belki bugün okuduğunuzda çok seksi gelmemesi normaldir. zira hani bir flörtleşme vardı, beklemek vardı, platonik ama platonik olmayan ama itiraf edilmemiş yoğun duygular vardı. sadece bir insanı görmekten, elinin kenarının eline değmesinden alınan korkunç zevk vardı. gerçekten ne oldu sahi ?

    birbirlerine ilk dokundukları 209 küsürüncü sayfada yüzüm kızardı heyecandan. yazarlık sanırım böyle bir şey ... 200 sayfa flört ettirip o çekimi yaşatıp erotik bile olmayan çok kapalı bir sevişme sahnesi ile heyecandan yüz kızartmak. zira siz de karakterlerle beraber bekliyor, bekliyor, flört ediyorsunuz.


    (ride - 8 Haziran 2015 11:30)

  • comment image

    dün filmekimi kapsamında izleme fırsatı bulduğum film. cate blanchett dışında vasattı bence. biraz da durağan olmasından kaynaklanıyor bu sanırım. kimse değinmemiş hayret ama rooney mara audrey hepburn'ne benziyor ve bunu filmde saç, makyaj ve giyim ile ellerinden geldiğince desteklemişler. tıpkısı olmuş.


    (jazzlum - 5 Ekim 2015 08:50)

  • comment image

    todd haynesden bir dönem filmi. haynes'in dönem filmleri ile arası oldukça iyi. belki carol'un en yakın kuzeni bu anlamda far from heaven ne kadar uzaktan da olsa. todd haynes, patricia highsmith ve cate blanchett bir araya gelecek de güzel bir şey çıkmayacak mı ? elbette çıkacak ....

    kitabı okumayanlar ve haynes'i tanımayanlar belki la vie d'adele beklentisi ile gidebilirler, ama bu film ona asla benzemiyor. haynes hiç sevmediğim keşiş adamı gibi bir yönetmen değil ! kapalı, buğulu ve bence erotik bir sevişme sahnesi dışında hiç bir şey beklemeyin. zira neredeyse kitaba oldukça sadık kalmış haynes ....

    burada bol bol bakışma, iki tarafında da çok karşı koyamadığı bir çekim var. bir yerden sonra karşı koymayı bıraktıkları. blanchett o büyüleyici ses tonu, etkileyici bakışları, kırmızı ojeli elleri, kırmızı rujlu dudakları ile sizi bile baştan çıkarıyor büyüleyici aurası ile .... filmde adeta rooney mara (therese) ve kamera hareketleri ile sizi de kendine aşık ediyor kendine carol. blanchett gibi bir kadından asla etkileneceğimi düşünmezken, carol karakteri filmden sonra içime işledi. heyecanlandırdı, yüzümü kızarttı, therese ile birlikte coşkuyla sürüklendim.

    haynes'in amacı therese'in perspektifinden kamera ile sizin carol'dan etkilenmenizi sağlamaksa oldukça başarılı bir film.

    filmde yer alan eşcinsellik meselesine bir not eklemek gerekirse; herkes biraz eşcinseldir, ya da doğru bir ifade ile herkes biseksüeldir. kinsey'in yaptığı araştırmalar bunu gösteriyor. ama bunun dereceleri var. kimi insan sadece kendi cinsiyeti ile kimisi sadece karşı cinsiyet ile birlikte olabiliyor. genelde herkesin yönelimi oldukça sabit. ama aslında bir insana aşık olmaz mıyız ? aşkın içinde varolan en önemli duygu hayranlık değil midir ? iş böyle olunca carol'a aşık olmamak mümkün mü ? kimse durduk yere taraf(ne demekse) değiştirmez. ama insanlar bizi etkiler .... kimi zaman o kadar etkiler ki .... sadece o insanın tarafındasınızdır. o insandır aşk, cinsellik, sevgi, tutku, cinsiyeti ne olursa olsun. umarım bir gün herkes o insanı bulur, çünkü daha güzeli yoktur. ne demiş ece ayhan eşcinsellik yoktur cinsellik vardır ..... belki hayat acemisi therese için caroldur.


    (ride - 7 Ekim 2015 16:25)

  • comment image

    ulan çok güzel filmmiş diye düşünürken bir anda silkinip lanet olası ekşici bir piç olduğumu hatırlayarak tabii ki yarısında çıktım demek isterdim ama yok öyle bir şey. oturdum efendi gibi izledim.

    rooney mara audrey hepburn olmuş, akıyor. kuğu gibi bişey olmuş ona nolmuş? cate blanchett tabii ki klasik cate blanchett havalarında, sürekli bi mmmhh çekin beni nerede kameralar halleri, bir overdose kültürokadınsal oynayım halleri*. fularize yorum yapmak isterdim ama filme eşofman üstü ile gittim, yapamıyorum*


    (ayhanores - 9 Ekim 2015 23:51)

  • comment image

    günümüzün hızlı ve postmodern/twitter dünyasından veya tolstoy'un anna karenina'sının sunduğu pencereden bakarsanız pek bir şey anlayamazsınız bu filmden. ya da "straight bir bakış"la izlerseniz.

    1950'ler amerikası'nda, biri üst orta sınıftan ve olgun, diğeri orta sınıftan ve genç, iki kadının aşkını konu alan bir film bu. bugün bile pek çok eşcinsel aşk öyküsünde olduğu gibi ürkekçe, mütereddit bir tutumla ve imalarla yavaş yavaş genişleyen ve gün yüzüne çıkabilen bir aşkın hikayesi anlatılan. aynı zamanda bir özgürleşme öyküsü. bağlam da önemli, göz ardı edilmesin: 1950'ler amerikası; doğu yakasında protestan ahlakının baskın olduğu bir köşe; ağır muhafazakar bir dönem ve toplumsallığın dayattığı yalan ve sahteliklere sırtını dönme cesareti gösteren iki kadın var karşımızda.

    müthiş, sinema tarihine damga vuran bir filmden bahsetmiyoruz, her film öyle olmak zorunda da değil zaten. fakat güzel bir hikaye anlatıcılığına kendinizi bırakarak film izleme hazzı yaşamak istiyorsanız, dönemin ruhunu ve eşcinsellere bakışını bir nebze anlamak istiyorsanız ve film sizde yaralı bir köşeye dokunabiliyorsa zevk alarak izleyeceğiniz bir amerikan filmi. guardian gazetesi değerlendirmesinde beş yıldız vermiş, ölçülü ve güzel bir değerlendirme yazısı koymuş sayfasına, hemen aşağıda. ha ölçülü deyince aklıma geldi, bizde az bulunan bir erdem ölçülülük. her şeye burun kıvıranlar bu filme de vermiş veriştirmişler; bana kalırsa bir bok anlamadan izlemişler filmi ve yanlış bir mercekten bakmışlar bu hikayeye.

    http://www.theguardian.com/…sessive-lesbian-romance


    (budala prospero - 10 Ekim 2015 02:12)

  • comment image

    2015'in en ama en merakla beklediğim filmiydi. sonunda izleyebildim. hayvan gibi güzeldi lan. muhafazakarlık rüzgarlarının estiği eisenhower amerikasında farklı sosyal sınıflardan gelen iki kadının aşkı bu kadar güzel anlatılabilirdi. konusu itibariyle erotik gözükse de la vie d'adele gibi değil, inanılmaz naif ve güzel bir film olmuş. todd haynes çok acayip bir iş çıkarmış, bir kadının yazdığı lezbiyen bir aşk hikayesini bir erkek bu kadar güzel çekebilirdi. iki kadının uzun uzun flörtleşmesi ve bakışması çoğu kişiyi sıkacaktır eminim -en azından ortalama türk seyircisi için konuşuyorum- ama ben çok güzel ve çok zarif buldum bu filmi. oscarların en büyük yıldızlarından biri olacak. cate blanchett ve rooney mara resmen parlıyorlar. kimyaları mükemmel.


    (brooklyn carter - 21 Aralık 2015 23:06)

  • comment image

    filmin başında yukarıda da belirtildiği gibi bir sunilik bir sahtelik vardır. ancak o kadar doğal bir sahteliktir ki bu, o kadar olması gereken bir sahteliktir ki filmi belki gerçekten samimi kılan en önemli unsurlardan biridir.... zira her ilişki sahte başlar.

    karşındaki tanımak, kendini tanıtmak, kendi karşındakiyle bir daha tanımak hepsi o kadar suni süreçlerdir ki. kendini anlatmak, ifade etmek, hatasız anlaşılmaya çalışmak, düzeltip düzeltip tekrar anlatmak.... suni, yorucu, çoğu zaman insana anlamsız gelen ama insanın acaba diyerek hayatındı boyunca belki onlarca kez yaptığı .... arkadaşına, sevgilisine, iş arkadaşına defalarca .... hele bir de bir şekilde farklı etkilendirdiğin bırak dönemini bugün bile binlerce şüphe ile dolaylı yollarla ifade ettiğin, anlamaya çalıştığın bir şey söz konusu olduğunda süreç daha da zorlaşıyor. üstelik genç bir kadınken, hayatında deneyimlemediğin yeni duygular söz konusu olduğunda ya da hayatında bir kere deneyimleyip de bir daha olmaz diyip kenara çekilip ailevi sorunları çözmeye çalışan artık çok da genç bir kadın olmayınca ....

    haynes'in sinema dilini çok seviyorum. bu filmde tamamen therese'in gözünden adım adım carol'a aşık oldum. samimiyet, yakınlık arttıkça, yabancıdan arkadaşa, arkadaştan arada derede başka bir şeye dönüştükçe, arada bir şeyden aşığa dönüştükçe sıcaklık, samimiyet, yakınlık, sahicilik arttı ve film sizi avucunun içine aldı ....

    ah bir de kitapta carol'un therese'den havlusunu istediği ve çıplak olduğu bir bölüm vardır. highsmith bir şekilde içinizi hoplatır. filmde çıplaklık yoktur ama blanchett'in ıslak saçları ile kapıdan uzanan kafası ve sımsıcak gülüşü vardır. işte o sahnede haynes highsmith etkisini yaşatır. içinizi ürpertir.

    müzikler carter burwellden.cd'si yurtdışında çıktı bile dvd şu an pre-orderda ... ocakta gösterilecek derken sanırım film mayısa kaydı. * film müziklerini günlerden beri dinliyorum. cd ulaşana kadar yaşasın spotify. tema müziğinde sanırım bir arp geçişi var. parçayı çok ufak bir dokunuşla mükemmelleştirmiş.

    velhasıl filmi, müziğini, dönemini çok sevdim. çoğu insan olağanüstülük görememesine rağmen benim için her şeyile tamam bir film olmuş. şu kitabı da blanchett amerikan ingilizcesiyle okusa da dinlemeye kıyamasak ... ne güzel bir ses ya ....

    https://www.youtube.com/watch?v=eh3zcurqxno

    edit: gösterim tarihi 5 şubat 2016.


    (ride - 13 Ocak 2016 19:36)

  • comment image

    izlemek ve beğenmek için çok fazla bahanesi var. filmle ilgili en iyi beş listesini kendimce şöyle oluşturdum:

    5- filmin içine sokup hapseden o eşsiz müzikler.

    4 - rooney mara'nın performansından daha başarılı bulduğum sarah paulson'ın kısa ama her zamanki gibi etkileyici sahneleri.

    3- cate blanchett

    2- cate blanchett

    1- cate blanchett


    (bacaklarini kokunden yoldum - 15 Ocak 2016 00:02)

  • comment image

    birbirine aşık iki kadın öyküsü olarak blue is the warmest color ve the duke of burgundy'i de çok sevmiştim ama bu film dil ve anlatım olarak benim tarzıma daha yakın geldi. carol, iki kadın arasındaki gerçek aşkı,çok sakin ve inandırıcı bir tonda anlatan bir film. son zamanlarda, bu alanda yapılan filmler içinde bir ilişkideki tutkuyu bu kadar naif işleyen başka bir örnek daha var mı emin değilim. şahane gerçekten.


    (ideolojik halay basi - 7 Şubat 2016 22:26)

  • comment image

    film, iki kadının aşkını anlatan, eski arabaların, eski dolapların, eski giyim stilinin yer aldığı, vintage severleri memnun edecek romantik bir film. yeni vizyona girdi. oscar'da birçok dalda adaylığı var ve bana kalırsa o birçok dalda adaylığının hemen hemen hepsinin ödüle çevirilmesi gerekiyor. cate blanchett, carol rolüyle en iyi kadın oyuncu oscar'ını, rooney mara en iyi yardımcı kadın oyuncu oscar'ını, filmin senaryosu, en iyi uyarlama film oscar'ını sonuna kadar hak ediyor.en etkileyicisini de sonuna sakladım, filmin müzikleri, kesinlikle en iyi film müziği seçilmeli, o arp mı hangi müzik aleti karar veremediğim ama çok hoş olan tınılar hala kulağımda, o kadar tatlı ve romantik çalıyordu ki carol soundtrack
    cate blanchett'ın da rooney mara'nın da bakışları aşk doluydu birbirlerine, rol ama öyle başarılı bir oyunculuk ki gerçekte size öyle bakılsa inanırsınız aşık olduğuna, o kadar başarılı oynamışlar bakışlarıyla bile.

    --- spoiler ---

    filmden unutulmaz etkileyicilikte bir repliği de buraya bırakayım. carol'ın aşık olduğu genç kadına söylediği; "gökten düşen meleğim".
    ---
    spoiler ---


    (jillvalentine - 7 Şubat 2016 22:28)

  • comment image

    film atmosferi, kostümü ve çekimiyle çok başarılıydı ve görsel olarak da keyif verdi.

    müziklerini herkes çok beğenmiş evet çok güzeldi ama bence müziğin dokusu daha çok gerilim filmi müziği olmaya uygun.

    cate blanchett benim için hem sevilen hem korkulan, soğuk, güçlü, bilge ve en sevdiğim diyarın elf kraliçesi galadriel dir ama carol olmak da çok yakışmış kendisine. zira sesi ve bakışları ile sizi alıp başka yerlere götürüyor.


    (ekmek kaciran bozo - 9 Şubat 2016 21:25)

  • comment image

    "tesadüf diye bir şey yoktur" diyordu filmin bir yerinde carol. uzun zamandır elimde sürünen, yalnızca "o an"ı hissedebildiğimde birkaç sayfa okuduğum "varolmanın dayanılmaz hafifliği"ndeki tereza'nın kanlı canlı haliyle filmde karşılaşmış olmam carol'ın umutsuzluk içinde kurduğu cümleden uzaklaştırdı beni. yaşamaya mahkum edildiği düzenin, yapmak zorunda bırakıldığı ya da yapmaya yazgılıymış gibi hissettiği seçimin tesadüflere yer bırakmayarak kadını umutsuzluğa itişinin üzerinde yarattığı kırgın ruh halini farkedebiliyorsam da, therese'i karşısına çıkaran, romandaki tereza'yla filmdeki therese'i zihnimde birleştiren de aynı tesadüftü. romandaki tereza'nın yaşamına yön verenin tesadüflerin birleşimi sonucunda ortaya çıkan "es muss sein!" cümlesi olduğunu yazan da kundera'ydı. tereza ve therese belivet; ikisi de fotografçı, ikisi de oldukça genç ve sevilmeye aç. romandaki thomas ve franz yokolsalardı da başbaşa kalsaydı sabina ve tereza..acaba ne olurdu? bilmiyorum. bir film ve bir romanı bilincimde birbirine yaklaştırabilmekten keyif alıyorum.

    (bkz: spoiler)
    -4 yaşındayken ne isterdin?
    -oyuncak tren.

    kocaman bir oyuncak dükkanının noel öncesi yoğunluğundan bezmiş bir çalışan ve canlı sarı saçlarıyla, kırmızı beresiyle sadece ona doğru yaklaşmakla yetinmeyip çocukluğuna dair can alıcı bir soru soran bir kadın. oyuncak dükkanından daha uygun pek az yer vardır çocukluğa geri dönmek için. aldığı yanıt hoşuna gitti kadının. oyuncak trenler konusunda carol'ın ilgisini çekebilecek kadar bilgili therese. bilmediğimiz, merak ettiğimiz, öğrenmek istediğimiz şeye karşı yönelir ilgimiz. oyuncak trenleri bilen therese'e tesadüfen rastlıyor carol. bilenle öğrenmek isteyenin her karşılaşmasında çekim yasaları işlemeye başlar. carol'ın therese'den etkilenişinde oyuncak trenin rolü olup olmadığını düşünmek için melanie klein'ın "dick" olgu öyküsünü kullanabilirdim eğer makaleyi okusaydım. yalnızca çağrışım boyutuyla sınırlı kaldı şu an için.

    therese belivet.. ismi etkileyici. tıpkı tereza gibi çek asıllı o da. "sanki uzaydan düşmüş gibisin" diyor carol ona. yakınlıkları yakıcı bir hal aldığında "gökten düşen meleğim" diyor. yalnızca ismi değil etkileyici olan; davranışlarının her an dalgalanan halleri, gençliği, canlı bakışları ..benim göremediğimi carol görüyor ve "perfect stranger"a dönüşüyor kız onun için. kadın ve kız ayrımını kullanmam sebepsiz değil, filmin ruhuna oldukça uygun hatta çünkü kırmızılar içindeki carol'ın gözleri "ben bunları daha önce de yaşadım" dercesine boşluğa bakıyor, görmüş geçirmiş bir kadın o. "therese"se henüz hiçbir şey görmemiş, her şeyi görmek isteyen, hiçbir deneyime hayır diyemeyecek kadar genç.

    ağzından eksik etmediği sigarası ve kırmızı elbiseleriyle carol'ı izlerken "bu kadında yapmacık bir hava var ve poz kesip duruyor" dedim içimden defalarca. görünüşündeki kusursuzluk davranışlarına da yansıyor, boğulmak üzere olup da yardım çığlığı atmayacak kadar da mağrur bir hali var. kendi halinde yaşayan therese'i cezbeden de kusursuzluğuydu kadının. o bir kadın. bir kadın olmaya çalışan genç bir kız için baya cezbedici olsa gerek. erkek olmaya çalıştığım zamanlarda bazı adamlar son derece cezbedici geliyordu bana. henüz olamayan, olamadığını hisseden için büyülü birşeye dönüşebiliyor olmuş görünen bir kadın ya da erkek. therese'in kapıldığı hayranlığın nasıl birşey olduğunu algılayabiliyorum. bana göre o daha çekici carol'dan.

    önce gizlice çekiyor kırmızılı kadının fotografını therese. fotografına bakarken carol, pek de iyi bir fotograf olmadığını, aceleye geldiğini söylüyor ona kız. "mükemmel görünüyor" diyor kadın. birlikte tatile çıktıklarında bu defa carol'ın hediye ettiği makineyle göstere göstere çekiyor carol'ı, kadının üzerindeki kazak yeşil, kırmızıysa therese'e geçmiş. "berbat görünüyorum" diyerek saklanan carol'a "mükemmel görünüyorsun" diyen de therese. yalnız kaldıkları ilk anda roller değişiyor. görünürde kadın olan carol'ın içindeki genç kız ortaya çıkıyor kırmızılardan, şehirden, koca baskısından, ölçülü davranmaktan uzaklaştığı anda. therese'den daha gençti o anda ve objektife karşı sergilediği utangaçlık son derece çekici geldi bana. yalnızca bu sahnede sevdim filmdeki cate blanchett'ı. film boyunca sesi öylesine iticiydi ki!

    böylesi bir aşkın katedebileceği mesafeler, aşabileceği engeller konusunda bilgi sahibi değilim. ne yalan söyeyeyim, poz kesmek, gösteriş yapmak türünden şeylerden ayrı düşünmekte zorlanıyorum da lezbiyen ilişkileri ve bir anda harlanıp sönüverecek, içsellikte bir iz bırakmayacak bir şeymiş gibi geliyor bana. her aşk bir anda başlar ve genellikle kısa süre sonra sönerse de, filmin sonundaki carol kadar kolay vazgeçmeyiz genelde, onun kadar peşin hükümlü olmayız ya da "evim var, belki benimle yaşamak istersin" türünden şeyler söylemeyiz. bakışları boşluğa karışan, aradığını therese'de de bulamayacağını baştan bilerek ilişkiye başlayan carol karekterini ustalıkla göstermiş todd haynes. tutkuyu ve tutukluğu aynı anda gösterebilmek pek kolay bir şey olmasa gerek.

    (bkz:
    spoiler)

    son söz ahlak için; doymak nedir bilmeyen o her daim "yetersiz ahlak"tır. hep daha fazlasını ister ve istediğini alamadığı ilk seferinde ona daha önce feda ettiklerinizi hiçe sayarak ahlaksızlıkla suçlar sizi. carol'ın yaşamını çalmaya niyet edenin adıdır ahlak. bir yandan noeli anneleriyle geçirmek isterken diğer taraftan da sevgililerini/eşlerini de anne evine sürükleyerek erkeklik gösterisi yapanların yaşam biçimidir.


    (objet petit a - 12 Şubat 2016 01:37)

  • comment image

    carol'ın sadece therese'i değil bizi de kendisine aşık ettiği film. galadriel yakmış ortalığı.

    duyguyu seyircisine geçirebilen, seyirden sonra uzun uzun kendisini düşündürebilen filmleri çok severim. bu film de öyle bir film benim için. hem todd haynes hem de cate blanchett sayesinde.


    (memomika - 27 Şubat 2016 20:33)

  • comment image

    kendi gerçekliğini, her şeye rağmen kabullenişin filmidir benim gözümde.

    çocuğu için gerçeklerine aykırı yaşamaya çalışan, kalbinin istediğini cesurca savunamayan kadının, nihayetinde bu cesareti gösterip masaya vurmasıdır.

    riske edeceğin ne kadar büyük olursa olsun, kendin olmak paha biçilmezdi.


    (ikile - 25 Aralık 2016 17:38)

  • comment image

    yalnızca bir temaya sahip olan film değildir. bu filme bu kadar dar bir pencereden bakılamaz. özünde aşk dediğimiz şeyin nasıl yeşerdiği,nasıl kaybedildiği, hayatta ki boş inatlarımız ve makul olanı bulana kadar çektiğimiz acıların örnekleri mevcut olan müziklerine ve oyunculuklara bayıldığım izlenilesi film. bkz.(aksiyon sever sıkılabilir)


    (aristomik - 23 Şubat 2017 09:31)

Yorum Kaynak Link : carol