Süre                : 1 Saat 37 dakika
Çıkış Tarihi     : 14 Ağustos 2014 Perşembe, Yapım Yılı : 2014
Türü                : Drama,Romantik,Bilim Kurgu
Taglar             : Siyah beyaz segues rengine,Topluluk,bellek,Distopi,renk
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  Tonik Productions , Asis Productions , Canada Film Capital
Yönetmen       : Phillip Noyce (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Michael Mitnick (IMDB)(ekşi),Robert B. Weide (IMDB)(ekşi),Lois Lowry (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Jeff Bridges (IMDB)(ekşi), Meryl Streep (IMDB)(ekşi), Brenton Thwaites (IMDB)(ekşi), Alexander Skarsgård (IMDB)(ekşi), Katie Holmes (IMDB)(ekşi), Odeya Rush (IMDB)(ekşi), Cameron Monaghan (IMDB)(ekşi), Taylor Swift (IMDB)(ekşi), Emma Tremblay (IMDB), Alexander Jillings (IMDB), James Jillings (IMDB), Jordan Nicholas Smal (IMDB), Saige Fernandes (IMDB), Renate Stuurman (IMDB), Vanessa Cooke (IMDB), John Whiteley (IMDB), Kira Wilkinson (IMDB), Meganne Young (IMDB), Thabo Rametsi (IMDB), Vaughn Lucas (IMDB), Katharina Damm (IMDB), Jaime Coue (IMDB), Jefferson Mays (IMDB), Coleman Lannum (IMDB), Irina Miccoli (IMDB), Nick Uhas (IMDB)

The Giver (~ Seçilmis) ' Filminin Konusu :
1993 yılında Lois Lowry romanından uyarlanan film, acının, kederin ve savaşların olmadığı mükemmel bir dünyada, bir gencin gerçek duyguları ve gerçek dünyayı arayışı konu ediliyor.


  • "es kaza filmi çekilecek olsa, "" sözcüğünün cismani hali olacak olan kitaptır. istanbul sınırları içerisinde, robinson crusoe 389 dürtüklenerek bulunabilir."
  • "bunu okuyanlar bunları da okudu(bkz: fahrenheit 451)(bkz: animal farm)(bkz: catcher in the rye)"
  • "86ncı dakikasında, koreli küçük kızın yağmurla tanışmasını görebileceğiniz güzel bir film. jeff bridges iyi oynamış. evet..."
  • "filmin ilk 50-60 dakikası güzel ve etkileyici fakat sonunda acayip saçma bir sona bağlanmış. neden her filmi güzel sona bağlamak zorundalar anlamış değilim."
  • "biri delince hepimiz delmiş sayıldık."
  • "güzel başlayayıp, güzel giden; ama sonu aceleye getirilmiş film."
  • "filmin özeti; insanlara seçme özgürlüğü verildiğinde,yanlışı seçiyorlar. türkiye'de başa gelen insanların oraya nasıl geldiğini de özetleyen bir söz."
  • "equilibriumi kısık ateşta kaynatıyoruz, üzerine biraz divergent biraz oblivion biraz da elysium ekliyoruz. devamını ben de bilmiyorum çünkü senarist de devamını yazmayı unutmuş."




Facebook Yorumları
  • comment image

    lois lowry tarafından kaleme alınmış kitap.

    insanlığın savaşlar, çevre vs gibi sorunlarla kendilerini tükettikten sonra kalan kişiler tarafından kurulan bir topluluk. bu topluluğu yöneten bir avuç kişi. ancak toplumun özelliği, farklılıkların ortadan kaldırılması. insanlar her şeyi gri renkte görüyor. renklerle birlikte duyguların da hiçbiri yok. acı, sevgi, hüzün, mutluluk... iklim denetimi sağlandığı için sıcak, soğuk, yağmur, kar gibi meteorolojik durumlar da söz konusu değil. çocuklar, 12 yaşından sonra kabiliyetlerine göre yine yöneticilerin seçtiği işlerle görevlendiriliyor. toplulukta, eksikliğe, zayıflığa tahammül yok. bebekler, eğer hastalıklı doğuyorsa bakıcısı tarafından topluluktan ayrılıyor. yaşlılar, bakım evlerinde tutuluyor ve yaşları iyice ilerledikten sonra bir parti verilerek topluluktan ayrılıyor (öldürülüyor). bu öldürme işlemleri de toplulukta yaşayan insanlar tarafından yürütülüyor. ancak bu o kadar kanıksanmış ki tam bir görev bilinciyle yapılıyor. zaten öldürme işlerini yapanların dışında topluluğun diğer insanları bu giden kişilere ne olduğunu bilmiyor. cinsellik yok, evlilikler tamamen üst yönetimdekilerin uygun gördüğü kişiler arasında bir nevi kurumsallaşma adına yapılıyor. doğurmakla görevli kadınlar sayesinde topluluk yaşamına devam ediyor. bu toplulukta insanlar, insanlık tarihinin geçmişi hakkında en ufak bir fikir sahibi değiller. sadece bir kişi -yönetim grubundan- insanlığın tüm anılarını taşıyor. ve yaşlanınca bu görevi yani anıları ve bütün insanlık tarihini, duyguları, renkleri, sevgiyi vs. yeni nesilden seçilmiş kişiye devrediyor. ve yeni seçilen kişi, insanlığın bütün değerlerini öğrendiğinde, içinde yaşadığı topluluğu sorgulamaya başlıyor.

    sonra.. okuyunuz efendim sonrasını... güzel bir eser.


    (peride - 10 Aralık 2011 18:26)

  • comment image

    bir günde bitirilebilecek, sürükleyici ve edebi açıdan eh işte kitap. ingilizcesi çok basit olduğu için ingilizce öğrenmeye çalışanlar tarafından basitleştirilmemiş versiyonu gayet rahat okunabilir. zaten basitleştirilmiş versiyonu var mı? :/ bir de bu her on hıristiyan yazarın dokuzunun romanında karşıma çıkan isa figürü nedir yahu? tamam bir kez olur, iki kez olur, başta yaratıcı bir figürdür filan da baymadı mı? isa bir hayaldi ve çok güzeldi. yani, they're selling jesus again. :/


    (kirmizinintekrari - 29 Aralık 2013 01:14)

  • comment image

    düşündüm de romanın sonu sezai sarıoğlu'nun bir dizesini anımsatıyor.

    "çocuk evden kaçardı ve bisiklete binerdi
    bir bisikletle tüm çocuklar barış'a firar ederdi."

    not: kitapta çocuk barışa firar etmese de, evden kaçıp bisiklete binerek renkleri olan bir dünyaya firar eder.


    (kirmizinintekrari - 14 Ocak 2014 16:49)

  • comment image

    film olmamış tamam ama taylor swift'in dişleri ayrı olmamış. o kadar para var, o kadar ortodontist var, kazıklamışlar seni. jeff bridges zaten direk takma dişlerini çıkartarak oynamış. yaşlılığa vurgu mudur bilemedim.

    filmi özetlemek gerekirse iyi başladı anlamsızlığın ötesinde bitti. bilim kurgu hastası birisi olarak sonunu halen anlayabilmiş değilim.

    --- spoiler ---

    nasıl yani? bir duvar var. duvar hangi güçle çevrili, kim tarafından yapılmış? "hisseden" dışarı çıkınca içerideki herkese hislerini geri vermesi nasıl oluyor? çünkü hisler belli oldu ki aslında ilaç kullanımından ötürü hissedilmiyor. en malı bile 1 gün ilaç almayarak aşkı kavrar noktaya gelmişken toplamı ağır ilaçlı bir topluluk "choosen one"ın sınırı geçişiyle nasıl bir anda eskiye döner? eskiye döndüren o enerji kalkanı nasıl bir şey ki? bakın akilane bir cevap değil benim aradığım. biliyorum bu bir bilim kurgu . ben hazırım tüm açıklamaları sorgusuz kabullenmeye ancak ortada bir açıklama yok ki?! betimleme deseniz ona da varım ancak ortada o kadar felsefi bir film yok ki.

    ---
    spoiler ---

    özetle filmin ucu bombok bir yere çıkıyor, haberiniz olsun.


    (herospower - 22 Eylül 2014 01:56)

  • comment image

    --- spoiler ---

    çocukların açlıktan öldüğünü görmüştür.

    evet.

    sadece dış görünüz için insanların birbirine nasıl baktığını görmüştün.

    insanların birbirini öldürmesinin nasıl olduğunu bilirsin.

    evet.

    hem de eften püften sebebler yüzünden.

    biliyorum, biliyorum.

    buna rağmen, jonas ile o yola tekrar girmek istiyorsunuz.

    onca şeyi geri getirmek istiyorsun.

    eğer sevginin getirdiği olasıllıkları bir görsedin...

    niye?

    sevginin sadece

    bu iş...
    sevgi beraberinde inancı, umudu...

    sevgi, bazı şeyleri tetikleyecek bir hırs sadece.

    hor görmeyi, cinayeti tetikleyebilir.

    daha iyisini yapabiliriz.

    daha iyisini seçebiliriz.

    insanlar zayıftır, insanlar bencildir.

    `insanlara seçme özgürlüğü verildiğinde yanlışı seçiyorlar`...

    hemde her seferinde...
    ---
    spoiler ---


    (martinandmara - 24 Eylül 2014 20:39)

  • comment image

    jeff bridges olmasa filmden cacık olmazmış. büyük oyuncu ne demek bu film bize onu gösteriyor.

    --- spoiler ---

    hadi her şey güzel tamam da, o kuleleri geçince anı alanından çıkma saçmalığı nedir amk? insan bu konuyu bir açar bir izahat verir ama yok. 5 aylık bebe motorun önünde güneşin alnında, karda kışta valla helal olsun dedirtti insana. güzel kolajlar var ama onlar biraz eğlendirdi.

    ---
    spoiler ---


    (schopenhauer - 30 Eylül 2014 21:07)

  • comment image

    son dönemlerde ya hakkında yazı yazılacak film bulmak zorlaşıyor ya da ben üşeniyorum, orasını bilemeyeceğim ama bana kalırsa the giver hem izlenmesi tavsiye edilebilecek hem de hakkında bir iki şey karalanabilecek türden bir film.

    öncelikle konu olarak bundan 10 sene önce olsaydı orijinal bir hikaye barındırıyor diyebilirdik belki ama bu zamanlarda çıkan filmler arasında gelecekteki hayatlarımızın tasvir etme yarışı olduğunu düşünürsek, elbette kendine has özgünlükleri olsa da aman aman bir yenilik sunan bir film değil. ancak son dönemlerde türünün kendi örnekleri arasında kıyaslama yaparsak aralarındaki en iyilerden birisidir bence. özellikle kısmen farklı bir ilerleyiş ile aktarılan bir film olan ancak bana kalırsa çok benzer bir hikayeye sahip olan divergent’i düşünürsek, ondan çok daha iyi bir işleyişi, oyunculuğu ve konusu vardı. tabii ben böyle desem de imdb puanları size aksini söylüyor. olsun siz benim dediğime bakın.

    gelecekte tamamen düzen içinde yaşayan, kaostan arınmış, ancak diğer taraftan tamamen robotlaşmış toplumların hikayesi diyebiliriz the giver’a özetle. filmin bana göre temel eksiği yine bu tarz hikayeye sahip filmler ile aynı: ballandırıla ballandırıla anlatılan, aslında kötü olan düzenin çok kolay yıkılıvermesi. üç beş asi ile, ya da tek bir isyankar ile belki de yüzlerce senedir oturmuş takır takır bir sistemin, üç günde yıkılıvermesi kimseyi tatmin etmiyor. bu nedenle de bu tarz filmlerin puanları daha düşük oluyor. düzene oturmuş bir baskıcı rejimin, hele hele ki insanların bunu baskıcı olarak kanıksamadıklarını da düşünürsek, bu kadar kolay yıkılmaması gerekli. v for vendetta ile bu düzenin öyle kolay kolay yıkılmadığını, büyük halk hareketlerinin ve zamanın geçmesini gören bizler için ise hepten absürd hale geliyor bu tarz ucuz senaryolar.

    şimdi filmi yeterince eleştirdiğimize göre iyi yanlarından da bahsedebiliriz. bir kere divergent’teki gibi berbat bir oyunculuk yok en azından. jeff bridges mükemmel bir oyunculuk ortaya koyarak bana kalırsa filmi bir adım öteye taşımış. genç oyuncular aman aman olmasa da sırıtmıyorlar. mesela divergent’ta shailene woodley’i izlemek tam bir eziyetti bence.

    insana dair duyguların anlatıldığı, anı geçişi sahnelerinde özellikle kullanılan videolar ve çekilen sahneler bana göre oldukça güzeldi. insan hayatını özetlerken çok daha yaratıcı olunabilirdi aslında ama yine de tatmin edici bir düzey yakalanmış diyebiliriz.

    bu arada filmin orijinali, lois lowry’nin 1993 yılında yazmış olduğu çocuk romanından geliyor. kitabı okumadığım için hikayeye ne kadar sadık kalınmıştır, ne kadar güzel ve eksiksiz yansıtılmıştır bilemiyorum. ama en azından kitabın önemli bir eser olduğu düşünülürse, filme dair ikinci bir eleştiri buradan gelebilir. biz kitaptan bihaber izleyicileri tatmin ederken, kitabı okuyanlar için hayal kırıklığı olabileceğini kabul ediyorum. zira film güzel olmaktan öteye geçip, kitap gibi önemli bir eser halini alamadığı aşikar. kısacası angelina jolie’li salt tarzı safi aksiyondan öteye çok da gidemeyen bir filmden sonra phillip noyce iyi bir iş çıkarmış bana kalırsa. yeterli mi orasını kitabı okuyanlar karar versin.

    sonuç olarak hala insanlığı yok et butonunun olması gerektiğine ve bu dünya üzerinde en gereksiz varlıklar olduğumuza inanmaya devam ediyorum. bu konuda fikirlerimi değiştirecek bir film yapmak da herhalde imkansız olduğundan bu konuyu es geçebiliriz.


    (bir fidandim derildim - 14 Ekim 2014 23:27)

  • comment image

    the giver senaryosu her ne kadar kötülense de uzun bir film izlemek sıkıcı olduğundan ve
    hali hazırda bilim-kurgu izlediğinin bilincinde olduğundan absürd çıkış noktalarının olduğu sahneler.
    kolay bir şekilde yıkılabilecek olmaması gereken ama yıkılan bir ütopyanın oluşu eksik yönler olabilir.

    ama kesinlikle izlenilmesi gereken bir film.. ırk ve renk ayrımı olmaması için renklerinden arındırılmış bir dünya var, insanlığın hafızasından; ölüm, sevgi, aşk, savaşlar ve hayvanlar çıkarılmış ve her türlü duygu her gün alınan iğneler sayesinde hissedilmiyor.. yani duyguları alınmış insanlar var..

    bir yandan evet dünya böyle olmalı, açlıkların yaşanmadığı, ayrımcılığın olmadığı,
    savaşların yaşanmadığı bir yer olmalı diyorsunuz ama bir yandan da bizi biz yapan o duyguların, renklerin, aşkın ve sevginin olmadığı bir yerin ne kadar anlamsız olduğunu görüyorsunuz..

    üstelik bunların hepsini sadece siz ve size insanlığa dair anıları hatırlatan hocanız biliyor..
    insanlar, en yakın arkadaslarınız, aileniz ve sevdiğiniz insan anlamıyor..

    film etkileyici bir senaryoya sahip ve muhakkak izlenilmesi gereken bir film.


    (imtihanlamucadeledenkiz - 20 Ekim 2014 02:41)

  • comment image

    filmin ilk 50-60 dakikası güzel ve etkileyici fakat sonunda acayip saçma bir sona bağlanmış. neden her filmi güzel sona bağlamak zorundalar anlamış değilim.


    (yeni dunya duzeni - 21 Ekim 2014 02:24)

  • comment image

    "anılar sadece geçmişi şekillendirmez. aynı zamanda geleceğimizi de belirler." diyen film.

    anı karelerinde baraka ve samsara'dan da görüntüler var.

    sahte ve yapay cennetten (!) çıkmak için başvurulanın elma olması ise mânidar bir gönderme olmuş.


    (martin jacques mystere - 21 Ekim 2014 09:13)

  • comment image

    senaryosuyla kendine çekmekte olan film.

    bir de süresi çok uygun, daha kısa olsa anlatmak istediğini anlatamaz,* uzun olsa da sıkabilirdi.

    --- spoiler ---

    filmin renksiz başlaması ve bir süre öyle devam etmesi her şeyi özetlemiş aslında.

    dinleri yok etmişler ama katı kurallarla bir nevi kendi dinlerini yaratmışlar, ismine öyle demeseler de. hissetmek yasak, müzik yok, dans yok, baskı bol. verilen mesaj çok aşina olunan türden; bizim istediğimiz gibi yaşayın, tek tip olun yoksa salıverilirsiniz.

    filmin ilk yarısı sürükleyici, kendini bir çırpıda izletiyor ve bir takım güzel sözler barındırıyor fakat sonlarına doğru biraz anlamsız bakmaya başlıyorsun, sıkıldığımı söyleyemem ama öyle.

    bu arada son dönem bilimkurgu filmlerinde şu ayrı habitat yaratıp orada yaşama fikri pek bir moda oldu.

    ..ve biraz pat diye bitti.

    ---
    spoiler ---


    (useless guy - 27 Ekim 2014 00:50)

  • comment image

    filmin özeti;

    --- spoiler ---

    insanlara seçme özgürlüğü verildiğinde,yanlışı seçiyorlar.

    ---
    spoiler ---

    türkiye'de başa gelen insanların oraya nasıl geldiğini de özetleyen bir söz.


    (kozmonot hilmi - 2 Kasım 2014 02:35)

  • comment image

    kara ütopya kavramının çocuklara anlatmanın bi yolu bu kitap. çünkü ne kitaptaki kadar masum o korkulan gelecek, ne de insanı insan kılan maddeler o kadar birbirinden ayrık. ama bi çocuk için ideal.
    bellek, üzerinde önemle durulan bi kavram kitapta ve bundan bi çocuğun olgunlaşma döneminde haberdar olması, insan olmasında en büyük işaret belki de.
    çocuklar için yazılmamış olabilir, ama yazarın kitaba ilişkin yorumları da sistem eleştirisinden öte değer eleştirisine yönelikti zaten. bu nedenle ütopyalar adına bi başlangıç denebilir the giver'a.


    (opium tea - 17 Kasım 2004 22:17)

Yorum Kaynak Link : the giver