Süre                : 1 Saat
Çıkış Tarihi     : 16 Ekim 2013 Çarşamba, Yapım Yılı : 2013
Türü                : Cinayet,Drama,Gizemli
Taglar             : french british relations,british french relations,british french conflict,male female police partnership,Iki dilli
Ülke                : İngiltere,Fransa
Yapımcı          :  Canal+ , Kudos Film and Television , Shine
Yönetmen       : Gilles Bannier (IMDB), Thomas Vincent (IMDB)(ekşi), Anders Engström (IMDB), Hettie Macdonald (IMDB), Dominik Moll (IMDB), Udayan Prasad (IMDB), Mike Barker (IMDB), Tim Mielants (IMDB), Carl Tibbetts (IMDB), Philip Martin (IMDB)
Senarist          : Jamie Crichton (IMDB)(ekşi),Emma Frost (IMDB)(ekşi),Louise Ironside (IMDB),John Jackson (IMDB)(ekşi),George Kay (IMDB)(ekşi),Olivier Kohn (IMDB),Chris Lang (IMDB),Yann Le Nivet (IMDB),Franck Philippon (IMDB),Ben Richards (IMDB),Emilia di Girolamo (IMDB)
Oyuncular      : Stephen Dillane (IMDB), Clémence Poésy (IMDB)(ekşi), Cédric Vieira (IMDB)(ekşi), Angel Coulby (IMDB)(ekşi), Thibault de Montalembert (IMDB)(ekşi), William Ash (IMDB)(ekşi), Juliette Navis (IMDB), Karol Steele (IMDB), Sigrid Bouaziz (IMDB), Jack Lowden (IMDB), Tobi Bakare (IMDB), Thibaut Evrard (IMDB), Johan Heldenbergh (IMDB), Stanley Townsend (IMDB), Tom Bateman (IMDB), Laura de Boer (IMDB), Fanny Leurent (IMDB), Phil Hodges (IMDB), Nigel Lindsay (IMDB), Emilia Fox (IMDB), Edyta Budnik (IMDB), Valentin Merlet (IMDB), Tony Mardon (IMDB), Hannah John-Kamen (IMDB), Joseph Mawle (IMDB), Jean-Toussaint Bernard (IMDB), Nicolas Wanczycki (IMDB), James Frain (IMDB), Jeanne Balibar (IMDB), Felicity Montagu (IMDB), Duran Fulton Brown (IMDB), Wim Willaert (IMDB), Clarke Peters (IMDB), Paul Schneider (IMDB), India Ria Amarteifio (IMDB), Jayne Secker (IMDB), Max Baissette de Malglaive (IMDB), Brian Vernel (IMDB), Keeley Hawes (IMDB), Jan Bijvoet (IMDB) >>devamı>>

The Tunnel ' Dizisinin Konusu :
Fransız ve İngiltere arasındaki sınırda bir ceset bulunduğunda iki ülkenin de yetkilileri harekete geçer. Cesetin sahibi Fransız bir politicadır. Olayı soruşturmak için İngiltere Karl Roebuck'ı, Fransa ise Elise Wassermann'ı görevlendirir. Katili bulmak için birlikte çalışmak zorunda kalan iki ajan, araştırmaları ilerlettikçe kendilerini beklenmedik durumların içinde bulur.


  • "6 mayis 2014 tarihinde dizimax vice kanalinda baslayacak olan dizidir"




Facebook Yorumları
  • comment image

    2011 sidney yapimi, carlo ledesma'nin ilk uzun metraji olan korku filmi (denemesi).
    http://www.imdb.com/title/tt1735485/

    "blair witch" olmaya soyunup epey gec kalmis, sidney usulu "karadedeler" turevi olarak kalmaya meyilli.

    sanirsam, sidney kent merkezinde korku filmi cekmeye elverisli birkac tunelde cekim yapma izni almayi basarmislar.
    filmle ilgili en buyuk basarilari da kanimca bu olmus.

    --- spoiler ---
    yaratik arkadasini yemis, sen once siritarak animsiyorsun olani biteni.
    digital kamera goruntulerinde de kulagina sufle uflenmis hoduk gibi duygusuz bakinip yineliyorsun repligini.
    "elimizde mekan var, hadi film cekelim"in her zaman ise yaramayacaginin kaniti gibi. kim bilir, hangi ustalarin elinde neler cikardi bu malzemeden.
    is yaparsa, yolu wynyard'dan town hall'dan st james'den gecmis adamlarin vakti bol olanlari icin belki.
    ---
    spoiler ---

    gereksiz.


    (viva paulista - 4 Ekim 2011 05:26)

  • comment image

    coktan suyu cikmis found footage ve mockumentary geyiginin en baska, bambaska temsilcisi avusturalya yapimi korku filmi. dagitim surecinde farkli bir yol izleyerek ("lan nasilsa herkes torrent ile indirip izliyor, bari biz kendimiz torrent yapalim da belki aciyip bagis yapan olur" yontemi) baskalasmaya casilsa da, basariya ulasmasi tamamen farkli bir sebepten. devaminda bol bol spoiler olacagi icin kalbinizi kirmadan, hayallerinizi yikmadan kacin gidin buradan.

    "filmi torrent ile indirip izleyin, begenirseniz de allah rizasi icin uc bes kurus bagis yapin karnimiz doysun" dusuncesi acikcasi buyuk firmalar tarafindan ne kadar benimsenir, ya da kim zaten izledigi sey icin sonradan para verir bunlar cok derin, karmasik ve gizemli konular. ama dusunce acisindan yenilikci bir deneme diyebilirim. simdi gelelim yukarida bahsettigim bambaska olma sebebine. mockumentary (bu filmin de dahil oldugu sacma sapan bir akim, kubizm ile hiyarizm'in bir karisimi, corba olmus hali) filmlerde kurgu bir olay gercekmis gibi anlatilir, found footage ile "olay aninda olanlari amator kayitlarla gorme" sahtekarligina basvurulur. iyi kotu hepsi konu aldigi seye odaklanmistir, yaratiksa yaratik (bkz: trolljegeren), hayaletse hayalet (bkz: paranormal activity), uzayliysa uzayli (bkz: the fourth kind) vesaire vesaire...

    spoiler diyorum sen hala okuyorsun, gitsene lan!

    bu filmi cekenlerin ise feci kafasi karismis, artik kokladiklari bali mi fazla gelmis nedir film sehrin altindaki tunellerde varolan bir yaratik, canavar, hayvanevladi, baskalasmis cani bir insanimsi uzerinden anlatilirken, bu fantastik gercek bir anda ikinci hatta ucuncu plana dusuyor. daha acik anlatmak gerekirse; dusunun ki sehrin ortasindaki yeralti tunellerinde insanlari parcalayan birsey var, bunu birincil acidan goruyor, deneyimliyor ve en onemlisi kayda almayi basariyorlar. peki filmin anlatimi ne dersiniz? son donemdeki sacma discovery channel yayin politikasinin "is yaparken birbirini cekistiren adamlar" temasi.

    ayaginin altinda yaratik var ulan! sen ciktiginda hala yakalanmamis. arkadaslarini canli canli parcalamis. korkudan altina etmissin. sen isini kaybetmekten, arkadaslarinla olan iliskilerinden, kariyer hirsinin ne kadar kotu birsey oldugundan bahsediyorsun. yaratik ulan yaratik! hani tunelde az daha seni de parcalayacak olan, cevrendekileri lime lime eden, hah iste ondan bahsediyorum hatirladin mi dumbuk? kime ne senin hissiyatindan, kime ne kariyerinin mahvoldugundan, yaratik diyorum lan!

    evet anladiginiz uzre filmin ekseni o kadar kaymis ki ne yonde ilerleyecegini bilemiyor. kameralara cekilmis ve bugune kadar yakalanmis en buyuk goruntu elinin altindayken kariyerinden, arkadaslarinin cekememesinden, nasil hirsindan pisman oldugundan bahseden insanlar var roportaj seklinde. zaten bu roportaj bolumleri o kadar baltaliyor ki filmin o klostrofobik atmosferini sindirmek mumkun degil. enteresan sekilde gercekmis gibi anlatilmasina ragmen filmi yapanlar bile inanmamis olacak ki yaratik konusu yerine filmin sonunda "habercinin kariyeri coktu" gibi yazilar yaziyorlar. hayir yaratigi niye koydunuz lan o zaman. yaratik diyorum kardesim, insan parcaliyor diyorum.

    acikcasi cok daha kisa ama cok daha saglam bir korku filmi olabilecekken anlamsizlasmis, kendini kaybetmis basarisiz bir yapim, acinasi bir deneme olmus. cunku diger found footage sacmaliklarindaki sarsintili kendi kendine zoom yapip duran cekimlerin aksine habercilerin gitmesi konusu sebebiyle duzgun goruntuler ve saglam bir atmosfer yakalanabilme ihtimalini boyle bir anlatimla harcamak kolay is degil. oyle kendini kaybetmis ki, tunelde yaratik tarafindan parcalanan metro calisanini filmin sonunda hatirlayan bile cikmamis (diger karakterlerin hayatinin nasil degistiginden bahsediyor cunku). ayrica surekli yirtik dondan firlayan cinsel organ gibi araya giren roportajlar sayesinde 2 karakterin de olmeyecegini bariz sekilde gostererek feci bir tempo kaybetmis.

    neyse bu dandik filme niye bu kadar elestiri yazdim? cunku hepi topu 100 yillik mazisi olan ve gorece cok kucuk bir alani kaplayan tuneller icin bir film yapilmisken taa bizanstan hatta belki de cok daha oncesinden kalan istanbul dehlizleri hakkinda veya anadolunun cesitli yerlerindeki yeralti kentleri hakkinda korku filmi yapmayi akil eden (igrenc ve berbat amerikan ozentisi korku filmleri yerine) biri cikarsa gunun birinde, bu kepaze filmin yaptigi hataya dusmesin diye.

    eger ayaginin altindaki tunellerde bir yaratik varsa ve sen bunu iceren bir film cekiyorsan, yaratik herseyden once gelir kardesim, akilli ol.


    (lemre - 28 Ocak 2012 15:34)

  • comment image

    televizyon dizileri yayınlandığı kanala para kazanması için çekilen ürünler. sektörün tamamıyla endüstriyelleşmiş olduğu ise tartışmasız bir gerçek. bu yüzden sinema ve televizyon sektörü yan yana konulduğunda ne kadar yakın gibi gözükseler de birbirinlerinden keskin hatlarla ayrıldıkları da bir gerçek. bu ayrımın kaynağını tanımlamak gerelkirse; içerikteki sanatsal öğeler demek yanlış olmaz. sinema sektöründe üretim ve izleyici sayısı bakımından abd sinemasının büyük bir üstünlüğünü var kuşkusuz. ancak sanat sineması diye adlandırılan, sinema adına daha kaliteli işlerin çıktığı yapımlarda özellikle avrupa sinemasının öne çıkması da bir diğer gerçek. televizyon dünyasında ise bütün popüler işler abd'den çıkıyor. sanat ve televizyon kavramları pek fazla yan yana gelemediğinden, bana göre bu durum çok normal.

    son dönelerde avrupa'dan çıkan popüler televizyon işlerinden biri de "the tunnel" oldu. ingiltere-fransa ortak yapımı dizide, avrupa'nın o daha gergin daha bir kasvetli ortamı gerçekçi bir şekilde canlandırılmış. manş denizindeki tünelde işlenen bir cinayetin ardından gelişen konu aslında çok tandık, ama izlerken dizide geçen diyaloglar bile daha bir avrupalı geldi. game of thrones'dan tanıdığımız stephen dillane'in enfes performansı da diziyi izlenir kılan başka bir nokta.


    (yalcink - 28 Ekim 2013 13:36)

  • comment image

    amerikan uyarlaması the bridge ve orjinali bron/broen'den ne kadar farklı olduğunu merak ettiğim. aranızda 3ünü birden izleyen sapıklar varsa cevabını bekliyorum. bron/broen'le konu olarak aynıysa değmez, komple değiştirmişlerse eğer stannis baratheon reyisi izlemek isteriz.


    (ananossoslukarides - 17 Kasım 2013 05:35)

  • comment image

    aradan bir bölümünü rastlantıyla izledikten sonra bugün sabahtan başlayıp sekizinci bölümüne vardığım polisiyedir.

    dizi kuzey avrupa'nın soğuk kasvetini mükemmel bir fon olarak kullanıyor. stephen dillane döktürüyor. asperger sendromlu, sosyal açıdan feci soğuk ama zeki ve gözüpek elise karakterini oynayan clemence poesy de çok iyi, ama insan bu rolde eva green'i hayal etmekten kendini alamıyor.

    karl'ın eşi rolündeki angel coulby'yi merlin'de de sevmezdim, burada zaten sevimsiz bir karakteri oymuyor, iki kat itici olmuş. oyuncular ülkesi ingiltere'de o role başkasını bulamadılar mı diyor insan.

    bu arada, karakterler birkaç saatte bir ingiltere-fransa arasındaki eurotunnel'dan geçip ülke değiştiriyor. kıskanmamak elde değil. hatta ilk bölümlerde karl da ailesyle fransa'da yaşıyor sanmıştım, sonra idrak ettim sürekli ülke değiştirdiklerini. tünel de hikayede bir oyuncu sanki.

    bu arada, tünelin boyu 33 kilometre imiş, yani bizim çınarcık-yenikapı arası kadar filan. tren de 35 dakikada geçiyormuş karşıya.

    son bölümü izledikten sonra gelen edit: sonu bayağı şaşırtmış ve etkilemiştir. amerikan dizileri gibi bir son bekliyordum oysa ki.


    (gallifreyfallsnomore - 31 Ocak 2015 20:35)

  • comment image

    korece adı " teo-neol " olan bir adamın kızının doğum günü için evine giderken arabasıyla geçtiği tünelin aniden yıkılmasıyla tonlarca toprağın altında mahsur kalmasını konu edinen güney kore filmi. tavsiye ederim gerçekten çok güzel işlenmiş ve çekilmiş. detaylıca burada anlatmıştım.


    (akakame - 27 Ocak 2017 21:19)

Yorum Kaynak Link : the tunnel