Süre                : 45 dakika
Çıkış Tarihi     : 29 Mayıs 2007 Salı, Yapım Yılı : 2007
Türü                : Döküman,Tarih
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  Flight 33 Productions
Yönetmen       : Laura Verklan (IMDB), Colin Campbell (IMDB)(ekşi), Tony Long (IMDB), Douglas Cohen (IMDB)(ekşi), Amy Huggins (IMDB)(ekşi), Andrew Nock (IMDB), Robert Beemer (IMDB), Darryl Rehr (IMDB), Daniel Snyder (IMDB), Luke Ellis (IMDB), Louise Say (IMDB), Savas Georgalis (IMDB), John Greenewald Jr. (IMDB), James Grant Goldin (IMDB)
Senarist          : Robert Beemer (IMDB)(ekşi),Colin Campbell (IMDB)(ekşi),Douglas Cohen (IMDB)(ekşi),Sam Dolan (IMDB)(ekşi),Savas Georgalis (IMDB),James Grant Goldin (IMDB),Brittany Graham (IMDB),Rebecca Graham (IMDB),John Greenewald Jr. (IMDB),Matthew P. Hickey (IMDB),Amy Huggins (IMDB),Tony Long (IMDB),Andrew Nock (IMDB),Darryl Rehr (IMDB),Gabriel Rotello (IMDB),Daniel Snyder (IMDB),Laura Verklan (IMDB)
Oyuncular      : Erik Thompson (IMDB)(ekşi), Alex Filippenko (IMDB)(ekşi), Laura Danly (IMDB), Clifford Johnson (IMDB)(ekşi), Neil deGrasse Tyson (IMDB)(ekşi), Rob Roy Britt (IMDB)(ekşi), Amy Mainzer (IMDB)(ekşi), Kevin R. Grazier (IMDB)(ekşi), Greg Laughlin (IMDB), Michio Kaku (IMDB), William Hartmann (IMDB), Pamela L. Gay (IMDB), Travis S. Taylor (IMDB), Michelle Thaller (IMDB), Don Figer (IMDB), Don Yeomans (IMDB), Kevin Baines (IMDB), Joshua Barnes (IMDB), Gibor Basri (IMDB), Bonnie Buratti (IMDB), Everett Gibson (IMDB), Dave Grinspoon (IMDB), Andrew Ingersoll (IMDB), Lawrence Krauss (IMDB), Kenneth Nealson (IMDB), Jay Pasachoff (IMDB), Adam Showman (IMDB), Sean Carroll (IMDB), Jim Bell (IMDB), Bruce Betts (IMDB), Todd Hoeksema (IMDB), Barack Obama (IMDB), Pat Slane (IMDB), David Thompson (IMDB), Adam Frank (IMDB), Mickey Hart (IMDB), Ryan Hickox (IMDB), Waleed Abdalati (IMDB), David Ackroyd (IMDB), Claudia Alexander (IMDB) >>devamı>>

The Universe (~ A Világegyetem) ' Dizisinin Konusu :
Beatles’ın 33 şarkısından bir aşk hikâyesi... Liverpool’dan yola çıkıp kayıp babasını aramak üzere New York’a giden Jude, yolunun Lucy ile kesişmesi üzerine, kendini savaş karşıtı protestoların ve rock’n roll temelli bir hayatın ortasında bulur. Jude ve Lucy, 1960’larda, rehberleri “Dr. Robert” (Bono) ve “Mr. Kite” (Eddie Izzard) eşliğinde, ilham perilerinin kol gezdiği Greenwich Village’dan, sokaklarında isyan bayrakları dalgalanan Detroit’e uzanan dönemin savaş karşıtı ruhunun parçası olurlar. Jude’un kardeşi Max’in Vietnam’a gitmesi çifti üzerinde dolaştıkları pembe buluttan indirip başka gerçekleri keşfetmeye zorlar.


  • "max adli sarisin cilgin genc aslinda kurt cobain'dir. [metaforlarin en ucundayim, bir bulut misali]"
  • "içinde bir kadın nasıl olur da banyo penceresinden gelir in cevabı saklı olan film."
  • "beatles şarkısı, fiona apple coverlamış, iyi de yapmış"
  • "sözlükçüler nasıl belirtmemiş de bana kalmış bilmiyorum ama;filmdeki çatıda don't let me down sahnesi tabii ki beatles'ın çatıda don't let me down performansına göndermedir."




Facebook Yorumları
  • comment image

    her izlediğim filmden sonra sözlükte onunla ilgili sayfanın sonuna gidiyorum, bazen bir şeyler yazıyorum, bazen vazgeçiyorum, yazmıyorum...bu filmi izlememin üzerinde 17 saat geçti, hala görüntüler, şarkılar kafamın içinde yüzüyor, savaşın boktanlığı, aşkın güzelliği, müzikler, müzikler...güzel değil etkileyici, etkileyici değil büyüleyici, büyüleyici değil...yok, uygun kelime yok...


    (gez goz arpacik - 26 Ekim 2007 17:33)

  • comment image

    muhtesem metaforlara sahip film. soylemeden edemeyecegim, en etkileyicisi:

    --- spoiler ---

    duvardaki cilekler, bomba olan cilekler, sadienin album kapagindaki cilek, kanayan cilekler, lucynin gozyasi, maxin silahi, televizyonu bombayalan cilekler... bir de calan strawberry fields forever..

    ---
    spoiler ---

    sadie sanki biraz janis joplin, gitarist jojo da biraz jimi hendrix..

    ayrica son derece romantik bir film. ve gene soylemeden edemeyecegim:

    --- spoiler ---

    golde sevisen lucy ve jude..

    ---
    spoiler ---

    ha bir de 70ler: bir yanda savas, savas karsitlari, bir yanda saykadelik atmosfer, oteki tarafta aileler ve onlarin devrimci ya da asik cocuklari ve muzikler..

    is-okul-ev arasinda mekik dokuyan bendenizi az da olsa silkeleyip kendine getirmistir. muhtesem bir film, muhtesem muzikler. izleyiniz.


    (asteroid b612 - 10 Kasım 2007 01:12)

  • comment image

    çok ama çok beğendiğim, her sahnesinden, her saniyesinden; kulaklarım, gözlerim ve kalbimle büyük keyif aldığım, bitmesin istediğim, yine izleyeceğim; yer yer, kırpmadığım gözlerimi dolduran film... sıkça yer verdikleri müzikal ve görsel kolajlar, tablo gibi sahneler çok başarılıydı. janis joplin, jimi hendrix, 60'ların ruhu, neredeyse hepsi sığmıştı bu 133 dakikaya... büyüleyici, rüyadan çalıntı, göndermelerle dolu... * renkleriyle, sahnelere cuk oturan müzikleriyle, başrol ve yan rollerdekilerin şahane oyunculuklaryla, muhteşem şarkılarla damak şaklattırıcı bir lezizlikteydi.

    müzikallere pek ısınamayan ben, hair ile bu filmi apayrı bir kefeye koyuyorum, kalbimin de ayrı bir yerine... bu yüzden bu film için daha epeyce çakılacağım sinema koltuğuna anlaşılan... [filmekimi'nde bilet bulamayıp da kaçırdığıma şu yönden üzüldüm, sadece cinebonus sinemalarında oynadığından, arkamda ota-boka bağıra çağıra yorum yapan gerzek veletlerle izlemek zorunda kaldım. ama ne gam!]

    sinema çıkışı eve gelir gelmez, kafamda şarkılar ve görüntüler renkli geçit yaparken, beatles ve janis joplin albümlerini çalma isteği uyandırdı bende. karşı koydum mu bu isteğe? haşa!

    özellikle şu diyemem, o kadar çok sahnesi unutulmazdı ki.
    --- spoiler ---
    ama en çok çileklerden kan akan, strawberry fields forever sahnesi... bir de otobüsle yol aldıkları sahne... jude'un, lucy'nin uyurken resmini çizdiği ve akabinde bir sigara tellendirerek şarkı söylediği sahne... çatıdaki all you need is love ile sondaki hey jude sahneleri... of be!
    ---
    spoiler ---

    jim sturgess, şarkı söylediği, hatta perdede arz-ı endam ettiği her sahnede muhteşemdi.

    özetle beatlesseverler daha çok sever mutlaka, ama eminim sinema ve müzik sevenlerin görmesi gereken bir film bu. en azından kendini "iyi" hissetmek isteyenlerin... *

    (bkz: http://www.interscope.com/…x?mid=720&aid=570&bhcp=1)


    (kacin kurbagasi - 10 Kasım 2007 22:04)

  • comment image

    sevgili anneciğimin muhteşem the beatles plak koleksiyonu eksik olmasın (mezuniyetimle birlikte bana armağan etmiştir), "6 yaşından beri beatles dinliyorum ulan" bir insan olarak bu filmi ilk izlediğimde, daha doğrusu -izlerken- sürekli gözlerim doldu. bu şöyle bi' histi; tüm geçmiş-şimdi-gelecek aynı anda gözler önünde had safhada duygusal bir akışla sunuluyordu bana, sadece -bana-, ve bu hissi büyük ihtimalle ben hariç kimse de hissedemeyecekti. yarabbim jude! tanrım, sexy sadie! diye heyecanlana heyecanlana, ağlamaya yüz tuta tuta izledim ilk.

    ikinci izleyiş bir nebze daha bilinçli oldu tabii, bunun bir film olduğunu da aklımda tutmaya çalışarak, mevzu bahis beatles olunca şarkılara kilitleniyor insan - tekrar söylüyorum - beatles'ın yeni nesilde en utanmaz, en apaçık temsilcilerinden biriyim. (ki yıllar yılı "sert çocuklar" tarafından hor görülen beatles, sırf benim sayemde bile bir kaç insanın hayatına girebilmeyi başarmışsa bu benim için büyük bir zafer) neyse; diyordum ki filmin görsel dünyası da inanılmazmış. özellikle bir kaç ayrı rotadan anlatılan hikaye, beatles'ın her dönemini (özellikle dr. robert sahnelerin gülü olmadan o barda blue jay way'i duymuş olmak bir onurdur); çocukluğunu, naifliğini, büyüme sancılarını, isyanını, umursamazlığını, reddini, aşkını, üzüntüsünü, kafalarını, kafalarının farklı safhalarını anlatmaya çalışmış; ve yapmış da... canımın içleri.

    tekrar tekrar izleyişlerim, olsa olsa sürekli aynı "manyak" hisleri yaşamak istememden ve birazcık da olsa yakın dünyamla paylaşmak bu öforiyi.

    bu filmden haz almayan benim gözümde maldır, öküzdür, arkadaşlık edilmemesi gerekendir.

    uzun sözün kısası; bu filmi seyredin ve bir gün size "hayatınızda tek bir grup dinlemek zorunda kalsaydınız bu hangisi olurdu?" diye sorarlarsa göğsünüzü gere gere "the beatles!" diye cevap verebilirsiniz belki. canlarım benim.


    (marty mcfly - 26 Mayıs 2008 10:39)

  • comment image

    herşeyiyle mükemmeldir, şarkılar harika yorumlanmıştır ama şu filmi yanaklarından sıkılası sevimli bir film yapan aha şu sahnedir:

    jude, amerika'ya ayak bastıktan sonra princeton'a gitmek için otostop çeker ve sonunda bir araba durur. ingiltere'de sürücü tarafının önde sağda olmasına alışan jude ilk önce arabanın arkasından sol tarafa geçmeye yeltenir fakat duraksayarak yüzünde hafif bir gülümseme ile sağ kapıya doğru yönelir.

    şirin misiniz ulan siz?


    (morgalad - 17 Ağustos 2008 00:10)

  • comment image

    her the beatles şarkısına anısı olanlar için defalarca izlense de aynı keyfi verecek meyveli pasta gibi bir film. tam yaşamak istediğim dönemleri, muhteşem müzikler ve koreografilerle anlatan, the beatles yörüngesinde günlerce dolaştıran güzellik.

    on the road'ı okuyup,easy rider ile birlikte sürekli ilerlemiş, janis joplin biyografisinden muhteşem 60'ların sonunu öğrenmiş, woodstock 69 fotoğraflarına bakıp iç geçirmiş, lennon için hala üzülen, kendisini hippi dönemine ait hisseden tüm beyaz zencilerin başucu eseri olmuş film. winamp açmıyor, direk filmi dinliyorum ofiste.


    (mies - 13 Mart 2009 13:54)

  • comment image

    öss'ye hazırlanırken, dershane - ev arası yaklaşık yarım saat süren yolculuklarım sırasında dinlediğim yegane şarkıydı across the universe. dinledikçe, aslında içten içe benden bir bok olmayacağını bilsem de geleceğime dair umutlandırırdı beni. bir şeylerden asla umudu kesmemeyi öğrendim ben bu şarkıyla, umut şarkımdır benim.

    öss geçti, hatta üstünden 2 sene daha geçti, asla değişmedi umut şarkım, beni hiç yarı yolda da bırakmadı. ha üniversiteyi kazandım mı? evet. istediğim yerde miyim? yakınında bile değilim. mutlu muyum? hayır. ama hala bu şarkıyı dinlerken umut ederim, neyle ilgili olduğu önemli değil. hiçbir şarkının dolduramayacağı bir yere sahip. o zamandan bugüne hayatımda değişmemiş çok az şeyden biri.

    değişmesin zaten, çok iyiyiz böyle.


    (aslpls - 31 Mayıs 2011 20:49)

  • comment image

    umutsuzluk mu çekiyorsun? kafan mı bozuk? dünya daha ağır bir yer mi?

    işte o zaman tedavin burada bebeğim. ilacın bu filmin son dakikalarını açmak. evet. çok net. her türlü depresyonun ilacı. ya da ben çok depresyona girip üzülmüyorum. var bir psikopatlık. all you need is love.

    bap ba bara baam.


    (alchoburn - 23 Kasım 2011 19:27)

  • comment image

    is there anybody going to listen to my story? diye sahilden doğru gelen yumuşacık bir sesle başlıyor film. sesin sahibinin boncuk boncuk bakan gözlerini görünce de "sen anlatırsın da biz dinlemez miyiz boncuk?" şeklinde düşüncelerle bir anda filmin içinde buluyoruz kendimizi.

    çok güzel sesler, renkler, görüntüler birbirini kovalarken the beatles şarkıları eşliğinde vietnam, savaş, martin luther king, hippiler, lsd kafaları, liverpool'daki tersane işçileri, sanat, resim, müzik, devrim, aşk derken duygudan duyguya koşarak 2 saati aşkın süre nasıl geçmiş anlamadan bitiyor.

    özellike i've just seen a face sahnesindeki neşe, let it be ve while my guitar gently weeps'teki hüzün, because ve something'deki huzur, strawberry fields forever'daki öfke, hey jude'daki umut ve all you need is love'daki mutluluk insanı filmi tekrar tekrar izlemeye itiyor.

    kısacası, afişinin daha etkileyici olabileceğini düşünsem de, türkçeye "seni istiyorum" olarak çevrilmesini dahiyane(!) bulsam da, popüler bazı the beatles şarkılarına yer verilememiş olmasının eksikliği hissedilebilirse de ve de sonu daha güzel olabilirmiş gibi geldiyse de, izlemesi oldukça hoş bir müzikal film. çok sevdim. özellikle müzikal sevenlerin hele bir de the beatles şarkılarına aşinalarsa seveceklerini düşünüyorum.


    (arrsu - 10 Kasım 2013 18:18)

  • comment image

    sabah kahvaltılarında yenen reçelli krepleri, camdan yansıyan güneş ışığı yüzünden izlenemeyen filmleri, rakı içerken burunlarını tıkayan insanları, şarhoş şarhoş sarkı söylerken birbirin seslerini bastırmaya çalışan devrik assolistleri, iki eli tutan iki farklı eli, iki elin sahibini teselli etmek için bulanık gözünün içine bakan başka gözleri, gece yarısı kaldırımda oturup yenen kurtlu fıstıkları, mail yazan titreyen parmakları, mail bekleyen zavallıları, artık mail beklemeyen iç bütünlüğünü kutsamış "feeling good" dinleyen dikbaşlıları, klimanın altında uyunan sabahları ağrılı uykuları, ağlayınca gözleri güzel görünen çizgi film kahramanlarını, sinirlenince mrs hyde'a dönüşmesin diye dikkatli konuşulan nutella canavarlarını, beyaz tenle uyuşmayan kızarmış gözleriyle can yakan anneleri, karşılarında oturan dik bakışları, bitirilemeyen projeleri, midsummer isimli bir parfümü, kadın dergilerindeki erkek parfümü reklamlarının mankenlerini, telefona bakarak geçirilen saatleri, asla aramayan sormayan eksi meyveleri-afrikalı hayvanları, sevgili bulmak için hayvanat bahçesine ya da manava giden salakları, abuk sabuk bir barda sezen aksu sarkıları isteyen sakat ruhları, taksim meydanında şarkı söylerken susturulan mecnunları, şarkı bile söyleyemecek kadar kırılmış susturanları, siyah göz kalemlerini, kendi küçük ama barındırdıkları büyük konsantre mekanları, king edward sigarları, genizleri yakan dumanı, yatağın üstünde ders çalışan kalpleri sağda solda kalmış beyinleri uyuklayan bedenleri, yan odadaki "ondan sonra ilk kez" bir şey hissedenleri, "tamam dayak istiyosun sen" ile "seni şebek" arasında gidip gelen yüz ifadelerini ve daha bir çok yazılamayacak ayrıntıyı... kısaca geçen yazı hatırlatan.. sanırım bu yüzden dinlenilmeyen şarkı.

    nothings gonna change my world, tuhaf ama sanki haklı..


    (pirit - 25 Şubat 2004 04:09)

  • comment image

    orijinali beatles'dan, süper güzel bir cover'ı fiona apple'dan gelen, meditasyon temalı olduğuna inandığım, bana gene bir başka süper parça olan rem'den imitation of life'ı -niyeyse- hatırlatan, art arda çalmalarını uygun bulduğum, hem neşe hem hüzün dolu bir acayip şarkı across the universe. belki de astral yolculuğu anlatmak istemiştir john lennon, çok emin olamıyorum, o seneler transandantal seneler.
    nihayetinde feyz alalım, jai guru de va om diyerek mesafeleri aşalım için yazılmış, relativite kuramını işleyen bu parçayla başbaşa kalalım. "pools of sorrow, waves of joy are drifting through my open mind, possessing and caressing me across the universe". yani diyor ki, there is no spoon, ya da ona yakın başka bir şey. (evet gene transandantal olmalarına bağlayacağım) fikri ile zikri her daim tutanlar için gelsin.

    words are flowing out like endless rain into a paper cup,
    they slither while they pass, they slip away across the universe
    pools of sorrow, waves of joy are drifting through my open mind,
    possessing and caressing me.
    jai guru de va om
    nothing's gonna change my world,
    nothing's gonna change my world.
    nothing's gonna change my world
    nothing's gonna change my world.

    images of broken light which dance before me like a million eyes,
    that call me on and on across the universe,
    thoughts meander like a restless wind inside a letter box they
    tumble blindly as they make their way
    across the universe
    jai guru de va om
    nothing's gonna change my world,
    nothing's gonna change my world.
    nothing's gonna change my world.
    nothing's gonna change my world.

    sounds of laughter shades of earth are ringing
    through my open ears inciting and inviting me
    limitless undying love which shines around me like a
    million suns, it calls me on and on
    across the universe
    jai guru de va om
    nothing's gonna change my world,
    nothing's gonna change my world.
    nothing's gonna change my world.
    nothing's gonna change my world.
    jai guru de va, jai guru de va
    jai guru de va, jai guru de va
    jai guru de va.

    jai guru de va, jai guru de va.


    (cheja - 2 Eylül 2001 02:04)

Yorum Kaynak Link : across the universe