Süre                : 1 Saat 46 dakika
Çıkış Tarihi     : 24 Ekim 1997 Cuma, Yapım Yılı : 1997
Türü                : Drama,Bilim Kurgu,Heyecanlı
Taglar             : genetik,Gelecek,uzay yolculuğu,idrar örneği,Paraplejik
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  Columbia Pictures Corporation , Jersey Films
Yönetmen       : Andrew Niccol (IMDB)
Senarist          : Andrew Niccol (IMDB)
Oyuncular      : Ethan Hawke (IMDB), Uma Thurman (IMDB), Gore Vidal (IMDB), Xander Berkeley (IMDB)(ekşi), Jayne Brook (IMDB)(ekşi), Elias Koteas (IMDB)(ekşi), Maya Rudolph (IMDB)(ekşi), Elizabeth Dennehy (IMDB), Blair Underwood (IMDB), Mason Gamble (IMDB), Chad Christ (IMDB), William Lee Scott (IMDB), Ernest Borgnine (IMDB), Tony Shalhoub (IMDB), Jude Law (IMDB), Alan Arkin (IMDB), Ken Marino (IMDB), Cynthia Martells (IMDB), Loren Dean (IMDB), Gabrielle Reece (IMDB), Dean Norris (IMDB), Russell Milton (IMDB), Lindsey Ginter (IMDB), Dan Griffin (IMDB), Beverly Griffith (IMDB)

Gattaca ' Filminin Konusu :
Teknolojinin ve bilimin durmak bilmeksizin ilerlediği bir yüzyıldayız. Bilim artık kusursuz insan modelleri üretebilmekte ve ortaya çıkan ırk süper insan niceliklerini taşımaktadır. Özel amaçlar ve mevkiler için yaratılan bu insanlar, eski insanlığın yerini almakta ve onları hayattan soyutlamaktadır. Bu eski insanlardan biri olan astronot adayı Vincent, önemli bir şirkette ancak temizlikçi olarak iş bulabilecektir. Ancak bu süreçte kurduğu bir tezgah sayesinde yüksek bir mevkide iş bulur. Şirkette vuku bulan bir cinayeti çözmek için görevlendirilen özel dedektif, Vincent'ın sırrını açığa çıkarmak üzeredir.


Distopya / 20

  • "jude law o dna gorunumundeki merdiveni surunerek cikarken izleyeni jude law'dan daha fazla yoran film. imanim gevremisti allah canimi alsin."
  • "guanine adenine tymine tymine adenine cytosine adenine şeklindeki dnaogram."
  • "ayrica g, a, t ve c harfleri dna zincirlerini olusturan harflerdir. hemen (bkz: dna)"




Facebook Yorumları
  • comment image

    --- spoiler ---

    o kadar teknolojinin içinde mekanlara bir kamera konulmasına akıl edemeyen bir geleceğe sahip olacağımızı gösteren film olmuştur kendileri.. halbusi iki kamera koysan müdürü kim öldürdü diye telaşelere düşmez, sağdan soldan kıl, tüy, yün toplamak zorunda kalmaz, vincent'in çakallıklarına maloz maloz bakmazdın.. kötürüm evladımıza da bir asansörü ne bileyim bi yürüyen merdiveni çok görmüştür bu teknoloji.. illa süründürcen merdivenlerde..

    ---
    spoiler ---


    (jussi kujala - 14 Mayıs 2011 05:16)

  • comment image

    "it is possible" diyen bir kapitalist distopia. hem de huxleyvari.

    ancak 90'larda yapılmış olmasına rağmen a brave new world kadar cesaretli değil.
    bana göre ahım şahım tarafı; zamansız olması... teknolojik hiç bir icat önermesi ile karşılaşmadığınız gibi, bazı noktalarda çok daha gerilere gidebiliyorsunuz. mekanlar ve giyim konusunda özellikle. bir de tonlar oldukça filmin "hava"sında idi. sanki 2001 ile blade runner'ın tonlarının karması gibi.

    "i never saved anything for the swim back. " (çevirmeye gerek olduğunu düşünmüyorum) repliği yine unutulmayacak diyaloglardan biri.

    film çekileli uzun bir süre olmuş, filme biraz geç kalmışım ancak iyi de olmuş. son dönem çekilmiş bir çok bilimkurgudan daha çok keyif aldım. hatası kusuru tabii ki var, ama bu iddiasız kılmıyor.


    (qfwfq - 25 Eylül 2011 20:49)

  • comment image

    --- spoiler ---

    - for someone who was never meant for this world...

    - i must confess i'm suddenly having a hard time leaving it.

    - of course, they say every atom in our bodies was once part of a star.

    - maybe i'm not leaving.

    - maybe i'm going home.

    ---
    spoiler ---


    (syn - 9 Mayıs 2014 00:56)

  • comment image

    görsel zenginliği, genetiğe bağlı ırkçılık temalı alternatif *karanlık gelecek*(bkz: negatif ütopya) tasvirinin neredeyse kusursuz bir şekilde işlenişi açısından çok başarılı bulduğum gerçeklikte bir atmosfer yaratan, bundan da önemlisi, bu atmosferin içinde sadece hayallerine ulaşmak isteyen bir karakter olan vincent'ın (ethan hawke) hikayesi ile içinde bulunulan karanlık geleceğin (bkz: the not too distant future) etkisini daha da güçlendiren, oyunculuklarıyla göz dolduran, ağır tempolu olsa da hem görüntüleri hem de oraya buraya serpiştirilmiş ufak ama değeri yadsınamayacak hayat dersleri ile sıkılmadan izlenmeyi beceren film.

    seneler sonra izlediğimde gene aynı zevki almama neden olmuş filmdir ayrıca..

    --- spoiler ---
    bir inanç çocuğu (genetik açıdan kusursuz olması için laboratuvar ortamında kusursuzlaştırılan üreme hücrelerinden meydana gelmemiş bir çocuk) olan vincent'ın (ethan hawke) tek amacı, çocukluğundan beri hayalini kurduğu uzaya çıkmaktır. genetik kusurları nedeniyle toplumun alt tabakasına mensup olduğu için bu bir hayalden öteye geçemeyecekken, kendi şansını yaratmaya karar verip yasal olmayan yollardan genetik açıdan kusursuz olan jerome 'un (jude law) kimliğine bürünür ve uzay yolculuklarını gerçekleştiren kuruluş olan gattaca'ya girer. en sonunda uzaya çıkma şansını yakalayacak ancak önüne ciddi engeller çıkacaktır.

    vincent'ın genetik kusurluluğu nedeniyle hayatı boyunca insanlardan gördüğü muamele onu içine kapatır, insanlardan uzaklaştırır. bir gün hayali için harekete geçene kadar kendisine yapıştırılan etiketi taşır ancak umut, pes etmesini engeller. belki de içinde bulunduğu durumun imkansızlığını düşünmemektir tek yaptığı, uygun zamanı kollamaktır. bunun yanında jerome'un kusursuzluğunun getirdiği yük altında ezilmesi ve bunun sonucunda sakat kalması da önemli bir ayrıntıdır.. ve bu iki insan vincent'ın hayali sayesinde bir araya gelir. jerome, vincent'a "ben sana vücudumu verdim, sen bana hayallerini" der. ihtiyaç duyduklarına kavuşmuşturlar aslında.. ne kadar yanlış bir yol seçseler de biliriz ki, bu onlar için olduğu kadar bizim için de doğru olan yoldur. çünkü ayrımcılık her zaman ayrımcılıktır ve insanı rahatısz eder, başkaldırmaya iter..

    vincent ve kardeşi arasındaki kelimelere dökülmemiş rekabet, vincent'in yüzme yarışında kardeşini geçmesi ile ayrı bir yön kazanır, vincent'ın içindeki umudun asıl kaynağının bu olduğu neredeyse kesindir. yıllar sonda tekrar karşılaştıklarında, kardeşine "geri dönmek için hiç güç bırakmadım" diyerek onu nasıl yendiğini açıklar ki uzaya gitmek için sarfettiği onca çabanın merkezindeki kararlılığı görmüş oluruz. kararlılığı ve yıkılmaz umudu.. ne kadar gideceğin önemli değildir, ne kadar gidebileceğini düşünmek seni yavaşlatır, amacına varmanı engeller, önemli olan denizin öbür kıyısına daha yakın olabilmektir aslında, denizin öbür kıyısını düşünmektir sadece, oraya gidip gidemeyeceğini düşünmek değil..

    kararlılık derken, vincent istediğine kavuşmayı ne kadar istese de kendisi jerome, jerome da kendisi olmak üzereyken bile "istersen vazgeçebiliriz" der, bu kısım önemlidir, vincent hayallerine kavuşmak istemektedir, ancak hayallerine kavuşmak için ruhunu satmamaktadır. o sadece sisteme başkaldırmaktadır, insanlara değil, elit tabakadakilerle sorunu yoktur aslında, onlar sadece hırs yapmasına neden olmuştur, kin duymasına değil.. ne katil olacak kadar, ne hayatını çalacağı adamı değersiz bir mahlukat olarak nitelendirecek kadar gözü kararmıştır. böyle de saf bri yönü vardır ve saf yönünü görmemiz, o'nun amacını daha da haklı yapar gözümüzde...

    irene (uma thurman) gerçeği anladığında ona söyledikleri ise bu filmin vermek istediğinin özüdür aslında.. "yapabileceğini bilmeni istedim" der.. engeller ne kadar aşılmaz görünürse görünsün aşılamaz değildir. umudunuzun gücüdür sizi başarıya götüren.. hayalinize kavuşmak konusundaki isteğiniz ve kararlılığınızdır. ne kadar ileriye gidebileceğiniz bunlara bağlıdır, karşı kıyıya ulaşmayı ne kadar istediğinize..

    umut zayıfların avuntusudur denir ... aslında umut, yakıtınızdır sizin, yeteri kadar depolamışsanız sizi varmak istediğiniz yere götürür, aksi halde yolda bir yerde kalırsınız ki o zaman umut, avuntu olur.

    aynı temalı bir başka süper film için (bkz: shawshank redemption) diyerekten bitiririm ben bunu..

    ---
    spoiler ---


    (auroriel - 28 Ocak 2005 11:42)

  • comment image

    bir sahnesinde ethan uma thurman'a "su an bu kalp kendine bicilen omurden 10 bin atim daha fazla atmistir" gibi bi laf ediyor yanlis hatirlamiyorsam. yani ben kaderimi yendim, beni olecek diye tahmin ettikleri sureyi astim manasina. soyle bi ufak hesap yaptim, insan kalbi dakikada yaklasik bi 90-100 atiyor diye biliyorum. e bu durumda 10 bin atim yaklasik 100 dakika eder ki o da 2 saatten az. "ulen dallama, 2 saat icin bana bicilen sureye karsi geldim, sureyi astim tribi niye yapiyon ki, belki yarim saat sonra oleceksin" diye dusunmustum o an. belki de 10 bin degildir yanlis hatirliyorumdur...


    (siyetil - 24 Şubat 2005 08:14)

  • comment image

    there is no gene for human spirit slogani, benim gibi iflah olmaz pozitivist emperyaliklere vicik vicik bir new age iskencesi olsa da, filmin yarattigi atmosferin garip bir cekiciligi var ve konu itibariyle de orjinal sayilir.

    uma thurmanin karakteri filmde pek silik kalmis. ne yeterince gelistirmisler ne de ethan hawke ile ikna edici bir iliskiye giriyorlar (yani birbirlerinin karakterlerini aciga vurmak yahut gelistirmek babinda canim, yoksa oyle yok kilim dustu yok tukurugum kacti diye endiselenmekten gencler birbirine sevgilerini nasil gostersinler)

    yeri gelmisken, filmdeki kil, yun meselesine de deginmek lazim. simdi bazi insanlarin hosuna gitmiyor oyle her gun cis kontrolu, cilt bakimi, tirnak analizi, vs yani gercekci gelmiyor bunlar. ornegin bunca angarya is yerine retina tarayicisi onerilmis; evet guzel fikir, ciddiyseniz teklif hazirlayip ihaleye katilabiliriz bilahare. lakin simdilik sadece bilelim ki, bu tip filmlerde her ayrinti gercekci olma zorunluluguyla, bilimadamlarina ve politikacilara yol gosterme misyonuyla islenmez. onun yerine bir fikir vardir, yaratilmak istenen bazi etkiler vardir, bu ayrintilar da bu yonde destekleyici unsur olarak kullanilirlar. yani oyle deri, cis, kirpik, zart zurt diye gozumuzun icine sokarak yaratilmak istenen bir dunya araciligiyla iletilen bir fikir var; yeri gelir duzenin birey ustundeki baskisinin boyutlaridir bu fikir, yeri gelir vucudunuzun parcalarinin bile sistemin yaninda oldugu islenir, yalnizligimiz vurgulanir, kendine yabancilasma fikri alttan alttan verilir, yahut yeri gelir 22.yyda sac dokulmesi ve kepek sorunun hala cozulmemis olmasi elestirilir.

    yani ornegin matrixteki kurgu neydi: makineler gunes enerjisi alamadigi icin insanlari enerji kaynagi olarka kullaniyorlardi. he simdi elestirecekseniz zaten buradan buyrun yakin; mekanik fizik 101, enerjinin korunumu yasasi. dunyaya gunes enerjisi gelmiyorsa, yeralti termal enerjisi de isin icin de degilse, insan vucudu nasil enerjiyi uretsin diyerek senaryonun tam orta yerine sicabilirsiniz. ama onemli olan bu degil ki, insanin aciz durumu, sanal gercekligin boyutu islenmis filan..

    yahut dark city. kanimca mukemmel bir yaraticilik ornegi olarak, "tuning" zamani geldiginde binalarin yeri degisiyordu, hatta organik bir madde gibi sekil degistiriyorlardi. koskoca sehir, uzayli dostlarimizin uzerlerinde telepatik enerjilerini yogunlastirdiklari bazi aletler yardimiyla degisiyordu. ha simdi cevval bir insansan sorarsin kendine daha film bitmeden, "ulen madem telepati yapiyorsun, telepatik amfiler de dizayn etmissin (iki op-ampi paralel baglayip, arasina bir muska gerince oluyor), o zaman denek olarak kullandigin insanlarin beynine odaklanip, efendi gibi onlarin gercekliklerini degistirsene, insaat muhendisliginin incelikleriyle, tanik koruma programi ilhamli kimlik degistirmelerle ugrasacagina." ama iste yonetmenler ve senaristler de o kadar aptal degil be kardesim, adam mesaj veriyor, egitim sart diyor; ne bileyim binalarin o hareketiyle, bizim gibi dis gozlemciler icin epey gecici olan zaman-mekanin, denek olarak kullanilan insanlar acisindan sasmaz ve sabit gerceklik oldugunu vurguluyor. "sizin kisa bir ruyaniz, kimileri icin sonsuzluk kadar uzun bir gercekliktir" diye de dandik bir tagline uydurabiliriz hemen.

    gelelim filmin mesajina, yani kadere boyun egme, istersen yaparsin temali sanal gerceklige. dedim ya iflah olmaz pozitivistim diye, bana gore efendim bu gibi epey klise olmus mesajlar, insanin yetersizliklerini, kendisinin ve hayatin dogasinda bulunan tatminsizleri ve evrenin amacsizligini gormezden gelebilmesi icin yardimci olacak masturbasyonlardir. ozgur oldugumuzun, guclu oldugumuzun illuzyonu. hayir isin kotusu, millet buna inanip, sonra iyice bunalima giriyor; "ulan yeterince istersem yapardim, ama hala boktan bir hayatim var demek ki suc bende, allahim kendimden nefret ediyorum, bohuuuhuuu" diye kendini paraliyor. neyse buradan kaptirip, isi iyice felsefeye vurmak, varolusculuktan dem vurup sonra da favori elemanimiz schopenhauera selam etmemek icin zor tutuyorum kendimi. onun yerine basitce sunu belirteyim:

    o ethan hawkein genetik olarak daha ustun olan kardesinin yuzunde dogustan beri hic meymenet yoktu zaten. yani ethan hawke, "ilgili geni olmayan insan ruhu" sayesinde bir tutku, bir ugras, bir hayal ediniyor da, kardesinin cani can degil mi? bu tuyu bitmemis yetimin de ruhu yok mu da oyle iki geni daha iyi diye illa zevksiz, suratsiz birini canlandiriyor? ethan hawke'in duydugu bu tutkunun da nedenleri genlerinde ve daha da onemlisi yetistirilisinde * yatmiyor mu? yani sonucta, zamane spor ayakkabilarinin sloganina donersek, eger ben bir seyi yeterince istersem ve yaparsam, bu seyi bu kadar isteyebilmemin nedeni de kontrolumde olmayan seyler degil mi? e nerede kaldi o zaman sevgi saygi birlik beraberlik baris, nerede kaldi ozgur irade gak guk.

    bir de utanmadan cikmis, aklinca uma thurmani tavlamak icin, kalbim ongorulenden 10 bin defa fazla atti diyor. e atar tabii esseogluessek, senin kalbinin yasini hesaplayan muhendis sabah kahvesini icmemisse, kullandigi bilgisayar programini yazan adam o ise tanidik vasitasiyla girmisse elbette yanlis hesaplarlar, sen de gaza gelirsin.

    bakiniz boyle umut, hayal zart zurt, bunlar guzel seyler efendim de nietzsche yuz yil evvel tanri oldu, simdi ne yapacagiz, hayatimiza nasil anlam bulacagiz dediginde, bir yandan mevzubahis kavramlarin da aslinda bilgisizligimizden kaynaklanan birer illuzyon olduklarinin farkina vardigimizda nerede dayanak bulabilecegimizi de sorguluyordu.

    "adam kafayi yedi, ne diyor bu yahu" diyenleri tamamen ikna etmemin simdilik bir yolu yok, hele ki insan kulturune bu kadar yerlesmis bazi dusuncelerin aksini savunarak. ama buraya yaziyorum bakin (saadettin teksoy parmagimla monitore basaraktan), elli sene sonra su kuantum fizigini kutlesel cekimle birlestirirler, simdikinden milyarlarca kat fazla hesap gucu kullanarak kaos teorisinden, emergencetan faydalanirlar, (bonus olarak iki kara delikten wormhole da yaparlar) iste o zaman gorur o ethan hawke ruhu olmayan hal 9000 lerin de nasil uzaya cikma hayalleri kurup bunun icin agladiklarini. gorur ethan bey, hangi noronlari ateslendigi icin yumurtayi sahanda daha cok sevdigini, uma thurmanin ikinci ayak parmagini basparmagindan daha cok sevdigini, vs...misal ben simdi bu adamin hamlet dvd kapagina boydan boya bastiklari yuzune bakiyorum, baktikca bazi noronlarimda bir huysuzluk, bir dellenme seziyorum, allah sahibine bagislasin kelimeleri dokuluyor agzimdan gayri ihtiyari.


    (immanuel tolstoyevski - 28 Nisan 2005 15:19)

  • comment image

    97 yapimi yonetmen : andrew m. niccol
    ethan hawke ve uma thurman in oynadigi super a$mi$ film..
    'there is no gene for the human spirit'
    uzaya gitmek isteyen ama bunun icin yeterli saglik $artlari bulunmayan vincent(ethan hawke)
    (tanri dogumu) in super saglikli bir insanin yerine gecip gattaca corp. a girer...tek amaci birgun uzaya gitmektir...
    super mekanlar super tasarim...
    insanlari kanlarindan,tukuruklerinden,gozlerinden,idararlarindan ayirt ediyorlar...


    (loop - 3 Ocak 2000 04:24)

Yorum Kaynak Link : gattaca