• "1939- 1950 arası (hatta sonlarına kadar) olan onca filmden bir şey beklemeyiniz, franco yönetimi sansürünün kurbanıdırlar."
  • "şahane yönetmenleri için:(bkz: alex de la iglesia)(bkz: pedro lazaga)(bkz: pilar miro)(bkz: florian rey)(bkz: victor erice)"
  • "(bkz: duygusal porno)"
  • "(bkz: pedro almodovar)"
  • "blue ritacría cuervosel laberinto del faunoel secreto de sus ojosjack the ripperle fantome de la libertesadomanía"
  • "(bkz: carlos saura)(bkz: pedro almodovar)(bkz: alejandro amenabar)"
  • "(bkz: pedro almodovar/#45466392)"




Facebook Yorumları
  • comment image

    kanaatimce aktarmak istedigi duygulari, sebep akdeniz akrabaligi midir bilmem ama bize en dolambacsiz yoldan veren sinema. herseyiyle kendime en yakin buldugum, simdiye kadar izledigim tum filmlerinde perde ya da ekrandan bir saniye bile gozumu ayiramadigim harikalar kumpanyasi. hollywood'un pabucunu nazarimda coktaan dama tekmelemistir.


    (user fault - 18 Aralık 2007 01:57)

  • comment image

    1939- 1950 arası (hatta sonlarına kadar) olan onca filmden bir şey beklemeyiniz, franco yönetimi sansürünün kurbanıdırlar.


    (opvea - 2 Ocak 2010 01:04)

  • comment image

    bu kapsamdaki filmlerde olması gereken iki şey vardır.

    1- carlos.
    2- sürekli carlos diye bağıran kadın.

    bunlardan biri eksik olduğu takdirde (ki birincisi eksikse şizofren filmidir o) o senaristi tefe koyup çalarlar.


    (leylak sarabi - 5 Mart 2010 00:04)

  • comment image

    hiç yormadan, kasmadan, derdini inceden zarifçe aktarıyor , hayatın tüm çetrefilleri, acıları, kaygıları, sancıları bir akdeniz gerçekliğinde içiçe geçiyor neşeyle, keyifle,seksle... yaşam enerjisiyle doluyor, taşıyor adeta nerdeyse izlediğim tüm ispanyol filmleri, o kadar gerçek yani, insana dair hayata dair gerçek neyse öylece ortada işte, o kadar basit ama bir o kadar derin. içiniz ısınıyor, yüzünüz gülüyor, gözleriniz yaşlanıyor...her izleyişimde yaşadığımı hissediyorum


    (fena halde leman - 20 Ekim 2011 18:57)

  • comment image

    ispanya'yı sarsan ekonomik kriz sebebiyle, bu aralar zor günler yaşayan ülke sineması. ispanyol sineması'nın avrupa'nın diğer ülkelerine göre avantajı var. zira abd'nin nerdeyse üçte birine ve latin amerika'ya da filmlerini pazarlayabiliyorlar. ancak son yıllardaki kriz, her şeyi olduğu gibi sinemayı da vurdu ve çekilen film sayısı oldukça düştü ve sponsor bulmak da zorlaştı.


    (desperate houseman - 12 Kasım 2012 11:16)

  • comment image

    bu gune kadar izlediklerim kadariyla soyle ozetleye bilirim:

    seks sahnesi, fonda boyle cocuk filmlerine kullanilan turden bir muzik bir de yataktaki kadinin bol f ve tff seslerini cikararak anlattigi bir hikaye. insan biraz degisik birsey yapar lan.


    (badamli - 26 Aralık 2012 01:52)

  • comment image

    ispanyol sineması denilince ilk akla gelen film 1994 yapımı la pasion turca ( türk tutkusu) isimli yapımdır. filmde hayattan bunalan, çok zengin, evli bir kadının seyahat için geldiği istanbul'da tur rehberi türk gencine aşık olması ve yaşadıkları inanılmaz tutkulu aşk anlatılmaktadır. film ispanyol bayanları o kadar etkilemiştir ki o yıl 50 den fazla ispanyol hatun türk erkeklerle evlenip çoğu türkiye'ye yerleşmiştir. http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=215879


    (lord joyce - 26 Aralık 2012 02:03)

  • comment image

    özenmemiz gereken sinemadır. düşük maliyet, harika senaryolar ile dünyada birçok ülkede beğeni kazanan filmler yapıyorlar. para harcamadan, senaryo hileleri ile ortaya muhteşem işler çıkartıyorlar. bence bizde bunu yapmalıyız artık. bırakın köyü, aşkı, dramı. ülkede 1 tane bile gerilim filmi yok! ilk çizgi sinema filmimiz bu sene çıkıyor. eskide kaldık, ileriye bakmamız gerek.


    (kopuksenaryoo - 23 Ekim 2013 17:37)

  • comment image

    ispanya kultur bakanligi tarafindan desteklenir. hatta bu kultur bakanligi oyle bir seydir ki * ispanya'ya gelen yabanci filmlerin ispanyolca dublajinin ucretsiz yapilmisini saglar, guney amerika filmlerini de destekler. sirf ispanyolca dili yayilsin, ispanyol kulturu benimsensin diye, sirf ispanyolca korunsun, halki tum sanat eserlerine kendi dilinde ulasabilsin, kendi dilinin degerini unutmasin diye.

    entry biraz ispanyolca destekli oldu. ama asil konu su, kultur bakanligi sanati destekliyor. hem de ustune bir de baska degerleri gozeterek...

    kultur bakanligi... bakanlik... sadece oyle bakmiyor adamlar.

    suradan ispanya egitim, kultur ve spor bakaninin ozgecmisine ulasabilirsiniz: http://www.mecd.gob.es/…nisterio-mecd/ministro.html


    (blue clover - 23 Ekim 2013 17:44)

  • comment image

    ispanya sineması hakkında yazdığım bir yazı:

    ispanya sineması, bir şeye önem vermenin, çabalamanın, peşini bırakmamanın eş anlamlısıdır. günümüzde herkes ispanya sinemasını azda olsa takip ediyor. çünkü ispanya, milenyumdan sonra temellerini kurdukları her şeyin tek tek hasadını yapıyor şuanda. biliyoruz ki ispanya milenyumdan sonra sporda inanılmaz bir yükselişe geçti. hepsi altyapı çalışmalarının bir eseriydi. sineması da alt yapı, önem verme, festivaller düzenleme ve sinema kuruluşları ile, güncel sinemanın en çok takip edilenleri arasında. şahsen inanılmaz bir ispanya sineması hayranıyım, özentisiyim, takipçisiyimdir. hayran olma nedenlerimi, onların pes etmeyişlerinin hikayesini ve milenyumdan sonraki yükselişlerini, gelin size kısa bir şekilde çiziktireyim şuraya.

    kayıtlara göre sinema, lumeire kardeşlerden önce ispanya'ya, sinemanın bulunduğu aynı sene içinde gelmiş. şimdi ispanya sinemasının ilk yılları birazcık muallak. birçok site ve kitaba göre ilk film 1895 mayıs ayında gösterilmiş ya da ben hep yanlış anlıyorum. lakin kendilerine ait ilk film 1897 yılında yapılıyor. muallak kısmı da, ilk filmin esasında hangisi olduğu. sadece bir yerde değil birçok yerde aynı filmler ile karşılaştım. eduardo jimeno peromarta'nın salida de la misa de doce de la ıglesia del pilar de zaragoza'sı(exit of the twelve o'clock mass from the church of el pilar of zaragoza), alexandre promio'nun plaza del puerto en barcelona'sı(plaza of the port of barcelona), sahibi anonim olan llegada de un tren de teruel a segorbe(arrival of a train from teruel in segorbe) ve fructuós gelabert'in riña en un café'si(brawl in a café) ispanya'nın ilk filmleri olarak geçiyor. lakin hangisinin daha önce olduğunu maalesef ben bulamadım. sene 1914 olduğunda ispanya'da sinemanın başkenti barselona idi. genel olarak çekilen filmler, gazetelerdeki seri katil haberleri ya da tiyatro oyunlarının, romanların uyarlamalarıydı. örnek vermem gerekirse nobel ödüllü jacinto benavente bile kendi tiyatro oyunlarını filmleştiriyordu.

    sene 1928 olduğunda, özellikle üzerinde duracağım isimlerden biri olan luis bunuel, ve ernesto gimenez cavellaro ülkenin ilk sinema kulübünü, madrid şehrinde açarlar. kulübün açılması ile ispanya'da sinemanın başkenti artık madrid olur. o senelerde yapılan 58 filmin 44'ü madrid şehrinde çekilmişti. hatta gene o senelerde luis bunuel, salvador dali ile beraber dönemin ilk, çok bilinen avangart filmi un chien andalou'yu(an andalusian dog) çekmişlerdi ki luis bunuel'in salvador dali ile birçok projesi olmuştur.

    sene 1931 olduğunda farklı ülkelerdeki sinema çalışmaların çoğalması ve film şirketlerinin artması, diğer avrupa ülkelerini olduğu gibi ispanya'yı da sıkıntıya sokmuştur. 1933'te 17, 1934'te ancak 21 tane yerli film çekilebilir. 1935 yılı geldiğinde manuel casanova yerel sinemanın yükselişi için bir çare bulur ve günümüzde hala çalışan compañía ındustrial film española s.a.(spanish ındustrial film company ınc, cifesa) film şirketini kurar. bu şirket ispanya'nın en büyük sinema şirketidir. cifesa, luis bunuel gibi genç sinemacıları desteklemiştir ve cifesa sayesinde 1935 yılında ispanya'da 37 yerel film gösterilerek o zamana kadar ki en yüksek sayıya ulaşılır.

    ve gelelim ispanya sinemasının en sıkıntılı ve ilerisi için en büyük ilham kaynağı olan dönemine; iç savaş yılları! 1936 yılında ispanya'da iç savaş çıkar ve bu savaş 3 yıl boyunca devam eder. savaş yüzünden ülkede yarım milyon insan hayatını kaybeder. o dönem çekilebilen filmlerin anca %10'u günümüze kadar gelebilmiştir. o dönem sinema propaganda amaçlı kullanılır. dönemin öne çıkan filmi, gene luis bunuel'in espana 1936'dır. savaş sonrası ispanya'da yeni bir rejim başlar; faşist franco dönemi! franco, ispanya'yı 1976'ya kadar demir yumruğu ile yönetir, filmlerin çekilmesine engel olur, sansür koyar. italya'da mussolini'nin devrilmesi uzun sürmez, italya bu yüzden sinemasal gelişimine kaldığı yerden devam etmiştir. lakin ispanya bu kadar şanslı olamamıştır. franco'nun faşist yönetimi uzun yıllar devam eder ve ispanya bu şartlar ile, baskı altında sanat yapmaya çalışır. o dönemin birçok yönetmenine, faşist yönetim tarafından zorla film yaptırılır. yinede bunların arasında, 1950 yıllarında italyan yeni gerçekçilik akımını yansıtmayı başarabilen, birçok neorealist film yapılır. manel mur oti, josé antonio nieves conde, juan antonio bardem, marco ferreri ve luis garcía berlanga gibi yönetmenler ve onların filmleri olan surcos, balarrasa, todos somos necesarios, orgullo, muerte de un ciclista, calle mayor, el pisito, el cochecito, bienvenido mister marshall ve ya plácido dönemin yeni gerçekçilik akımını yansıtan filmleridir. filmlerin türleri genelde melodram, esperpento ve kara komediler idi. tabii ispanya'nın o dönem yaptığı filmlerin neredeyse hepsi ortak yapım filmlerdi. örnek verecek olursak, tekrar luis bunuel'in rejim döneminde çekmiş olduğu 1961 yapımı viridiana ispanya-meksika ortak yapımı, 1970 yapımı tristana filmi ise ispanya-fransa-italya ortak yapımıydı.

    ispanya'nın rejim döneminde sinemaya tutunmasını sağlayan bir diğer etkende, o dönem dünyada çok tutulmuş filmlerin bazılarının ispanya'da çekilmiş olmasıydı. king of kings(1961), el cid(1961), 55 days at peking(1963), the fall of the roman empire(1964), circus world(1964) the pride and the passion(1957), solomon and sheba(1959), lawrence of arabia(1962), doctor zhivago(1965) gibi dönemin önemli -blockbuster- filmleri ispanya'da çekilir. hatta ispanya'ya bu iyiliği yapan, akımın başlangıcına sebebiyet olan kişi orson welles'tir. orson welles, 1955'te ispanya'da, ispanya-fransa-isviçre ortak yapımı film olan mr.arkadin'i çeker ve ispanya'da bir nevi sinema turizmini açar. orson welles'in ispanya'da ki son filmi chime at midnight'dır(1966).

    1976 yılına, franco'nun faşist rejiminin son bulmasına kadar 1960-76 arası elden geldiği kadar film çekilir. bunların arasında döneme uyulup çekilen bir sürü spaghetti western ve kılıçlı savaş filmi vardır. 1976'da faşist rejimin son bulması ile ispanya sinemacıları, geleceğin temellerini atmaya başlarlar. ilk esaslı temeli 1953'te kurdukları the san sebastian international film festivali ile atarlar. bu festival 1953'ten beri her sene yapılmaktadır ve dünyanın en önemli film festivallerinden biridir. alfred hitchcock, audrey hepburn, steven spielberg, gregory peck, elizabeth taylor gibi birçok önemli insan bu festivalde bulunmuştur. 1967'de kurulan the festival ınternacional de cinema de catalunya(ınternational film festival of catalonia) ise ispanya'nın sinema değerini arttıran bir diğer önemli film festivallerinden biridir.

    ülkeye demokrasi gelmesi ile film yapımında büyük bir artış olur, yeni sinema okulları-enstitüleri-bakanlıkları kurulur, devletin de desteklemesi ile yeni yönetmenler ortaya çıkar. milenyum konularına girmeden şundan da bahsedeyim. iç savaş, ispanya halkında çok büyük bir yara bırakmıştır. o kadar büyük bir yara bırakmıştır ki yeni nesil sinemacıların çoğu bu konuyu sinemaya taşımıştır. ilk göze batan film, victor erice'nin el espiritu de la colmena(arı kovanının ruhu, 1973) filmidir. hatta milenyumdan sonra bile bu konuda birçok film çekilmiştir de hiçbirimiz ana temanın iç savaş olduğunu bilmeyiz. meksikalı olsa da ispanya sinemasının en önemli isimlerinden biri olan guillerme del toro'nun 2001 yapımı el espinoza del diablo(şeytanın belkemiği) filmi, 2006 yapımı -ki muazzam bir filmdir- el laberinto de fauno(pan’ın labirenti) filmi esasında iç savaşı işleyen filmlerdir.

    1970-2000 arası ispanya bir karınca edasında çalışır. pedro almadovar, guillerme del toro, alejandro amenabar, santiago segura, fernando trueba gibi birçok önemli yönetmen, antonio banderas, penelope cruz, javier bardem gibi önemli oyuncular dünya sinemasında yerlerini alırlar. 1982 yılında jose luis garci, volver a empazar(başlangıca) filmi ile en iyi yabancı film oscar'ını alır. 1987 yılında goya ödüleri verilmeye başlanır. 1993 yılında fernando trueba, belle époque(güzellik çağı) ile ispanya adına 2. kez en iyi yabancı film oscarını kazanır. 1999 yılında pedro almadovar, todo sobre mi madre(annem hakkında her şey) adlı filmi ile cannes film festivalinde en iyi yönetmen seçilir.

    milenyumdan sonra ispanya artık ektiğini biçmeye başlar. ispanya, sinema konusunda hollywood'a dahil kafa tutmaya başlar. özellikle milenyumdan sonra korku sinemasına el atmaları, düşük bütçe ile senaryoyu ön plana çıkarmaları ve yenilikçi davranmaları ile benim gözümde inanılmaz bir yer sahibi olmakla kalmadılar, woody allen abimizi bile etkilemeyi başarıp şunu söylettirmişlerdir: "new york'tan ayrıldığımda, şehirde en merak uyandırıcı film, pedro almadovar'a ait bir ispanyol filmiydi". sırasıyla 2001 yılında alejandro amenabar'ın çektiği, nicole kidman'ın oynadığı the others(diğerleri) filmi, gene alejandro amenabar'ın 2004 yapımı en iyi yabancı film oscar ödüllü the sea ınside(içimdeki deniz) filmi, pedro almadovar'ın 2006 yapımı cannes film festivali ödüllü volver(dönüş) filmi, juan antonio bayona'nın 2007 yapımı the orphanage(yetimhane) filmi, 2007 yapımı jaume balagueró'nun rec(ölüm çığlığı) filmi milenyum sonrası göze global olarak en çok çarpan ispanyol filmleridir. ayriyeten fernando trueba'nın two much(1995), brad anderson'ın the machinist(makinist, 2004), michael caton-jones'un basic ınstinct 2(temel içgüdü 2, 2006) gibi dünya sinemasında isim yapmış filmler esasında ispanyol yapımı filmlerdir.

    tarihli bölümü atlattıktan sonra gelelim benim katacağım baharata. özellikle paranormal activity sonrası çoğalan found footage(buluntu film) film türünü çok benimsemiş olan ispanya bunu amerikalılardan daha iyi yapmaktadır. rec filmi için hollywood, yönetmene başvurup tekrar çekmek için izin ister ve film amerika'da quarantine(karantina,2008) adı altında tekrar çıkar. hatta ispanyol yapımcıları benim gibi yanılgıya düşenşer için kendi filmlerinin ımbd'deki afişlerine, karantina bizden esinlenilmiştiri ekletir. ne kadar tutmasa da carles torrens'in emergo(lanetli ruh, 2011) filmi, rec gibi çok başarılı bir found footage film örneğidir. the others sonrası korku sinemasına yönelen ispanya, bunu diğer ülkelerden, bence, kat ve kat daha iyi yapmaktadır. filmlerinde efektten çok senaryoya önem veren ispanyollar, adeta agatha christie romanlarından fırlama, son 10 dakikasına kadar ne olduğu asla anlaşılamayacak filmler çektiler. juan antonio bayona'nın the orphanage , jaume balagueró'nun ödüllü fragiles(kırılgan, 2005), oriol paulo'nun el cuerpo(ceset, 2012), andy muschietti'nin mama(2013) gibi filmleri bırakın ispanya sinemasını, dünya sinemasında olmayan gerilim başyapıtlarıdır. özellike her yazımda belirttiğim, bir film izleyin kanpanyasında, bu sefer el cuerpo filmini öneriyorum. ispanya korku sineması, adete bizim ülkemize ders veren bir sinemadır. düşük bütçe, az mekan ve bulmaca vari bir senaryo ile muazzam filmler çıkartıyorlar. rec, neredeyse tek mekan, ucuz makyaj, el cuerpo, 3 farklı mekan ve ciddi bir senaryo, fragile, sadece tek bir bina ve çözülemeyen bir gizemden oluşuyor. gizemi bol filmler seviyor iseniz, bahsettiğim filmleri ve milenyum sonrası bütün ispanyol korku filmlerini tek tek izleyin. emin olun pişman olmazsınız... özellikle... el cuerpo!

    daha detaylı görünüm için;
    http://kopuksenaryo.blogspot.com/2013/11/ispanya-sinemas.html


    (kopuksenaryoo - 6 Kasım 2013 19:43)

  • comment image

    son yıllarda müthiş işler çıkararak mezarında luis bunuel'in yüzünü ağartan canavar sinema. bu saatten sonra porno janrı (bu kelimeyi de kullandım ya sonunda ölsem gam yemem artıkın) dışında hiç bir şekilde ilgimi çekmeyen fransız sinemasının yerine tercih etmekte tereddüt etmediğim yeni gözdem. los lunes al sol derim, başka da bir şey dememe gerek yok.


    (geven - 8 Mart 2006 12:54)

  • comment image

    avrupa sineması denildiğinde aklıma gelen. fransız sinemasını oldum olası fazla yavaş bulurum, iskandinav sineması ise çok donuk. ispanyol sineması tam anlamıyla ağızlara layıktır. ardından italyan sineması gelir zaten akdenizli genlerimize uygun biçimde.


    (adelfa blanco - 15 Mart 2014 02:23)

Yorum Kaynak Link : ispanyol sineması