Süre                : 10 dakika
Çıkış Tarihi     : 10 Eylül 1965 Cuma, Yapım Yılı : 1965
Türü                : Animasyon,Kısa Film,Müzik
Ülke                : Çekoslovakya
Yapımcı          :  Krátky Film Praha
Yönetmen       : Jan Svankmajer (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Jan Svankmajer (IMDB)(ekşi)

Ödüller      :

Cannes Film Festivali:Jury Prize-Best Short Film


  • "stratovarius melodilerinin en buyuk esin kaynagi.. ilahiyat ve karma$a ile kafayi bozmu$ deha."
  • "küçüklüğünde parasızlıktan konserleri kar kı$ kıyamet demeden binanın duvarlarına kulağını yaslayıp dı$arıdan takip eden tapılası besteci..."
  • "ilk esinden 7 diger eslerinden 13 olmak uzere toplam 20 cocuk yapmayi basarmis muzisyen."
  • ""benim tanrım bach. en azından ben kendiminkini uydurmadım." *"
  • "nesiller boyunca 50 tane müzisyen çıkaran bach sülalesinden gelmiştir. bu vesileyle merhum dede bach'ın cibiliyetini kutluyorum."
  • "bazı eserlerinin sonunu notalarla bach olarak imzalayan deha.. (eski alman müzik litaratüründe: b:sibemol, a:la c:do, h:si oluyor)"




Facebook Yorumları
  • comment image

    muzik tarihinin en basarili muzisyeni sorusuna wagner, beethoven ve mozart la birlikte en cok cevap verilen isim, tabi en basarilisinin hangisi olduguna karar vermek cok guc ve birazda degiskenlik gosterir ama bach baroque doneminin en sonlarinda handel ve vivaldi ile birlikte hukmu en cok gecen sanatciydi. bu donemin tum ozelliklerini, muzigin tum vasiflarini en yuksek noktaya cikardi bu nedenle kendisinin olumuyle beraber baroque cagi birmis ve classic era baslamistir, ayrica bach i diger muzisyenlerden ayiran en onemli fark ise onun eserlerinin hemen hemen tum muzik aletleriyle ayni kalitede calinabilir olmasidir. chopen i sadece piyano ile calabilirsiniz diger bir muzik aletiyle calarsaniz kalite kaybi olur bach haric digerleri icinde bu gecerlidir. her ne kadar olumuyle bir cagi sona erdirsede daha sonraki caglarda kendisinden esinlenenler, onun yolundan gidenler hicte az degildir bu nedenle o klasik en iyi muzisyen kimdi sorusuna verilebilecek en uygun yanittir.


    (neo - 7 Nisan 2002 00:26)

  • comment image

    (j.s. bach- kısa yorum tarihi)

    öncelikle belirtmek gerekir ki tarihte hiçbir bestecinin nasıl çalınacağı üzerine bu kadar kafa patlatılmamış, bunca farklı ekol ortaya çıkmamıştır. bu bach’ın müzik tarihindeki önemi kadar, elimize koyduğu müziğin içeriğinin anlatım imkanlarını aşmasından da kaynaklanıyor. yani nasıl anlatırsak anlatalım, nasıl bir üslupta ifade etmeye çalışırsak çalışalım, malzeme* o üsluba göre şekillenip başka hikayeler, dokular, duygular oluşturuyor. dolayısıyla hemen başta belirteyim, naçizane fikrimce enikonu düşünülmüş ve icra srasında belli bir konsantrasyonun üzerine çıkmış her çalış doğrudur. akademik müzik düşüncesine pek uymasa da buna inanıyorum. zaten içine girdikçe bu müziği akademik düşünce silsileleri dahilince açıklamanın olanaksızlığına da o derece ikna oluyorum..

    ---

    johann sebastian bach 1750 yılında dünyadan göçüp gittiğinde hemen hiç kimse bu döneminin en büyük organistinin aynı zamanda, batı muziği tarihinin de en büyük bestecisi konumuna oturacağını tahmin etmiyordu. çünkü yaşlı bach, yeni müziğin gelmeye başladığı dönemde eski formlara bağlı, adeta arkaik bir müziği devam ettirme çabasındaydı. iyi çalıyordu ama yeniyi, devrimci olanı besteleyemiyordu. özellikle oğulları kendi yenilikçi müzik çalışmalarının yanında babalarının eserlerini kuşkulu bir saygıyla rafa kaldırmaktan çekinmemişlerdi. lakin aradan yüzyıllar geçtikçe bu sefer oğullarının eserleri antolojik önemleri dışında pek birşey vadetmeyen, zamanının devrimci müziği olarak rafa kalkarken, babalarının rafta tozlanan eserleri yeni müzik anlayışlarına yol gösterici olarak teker teker oradan indiler ve mütemadiyen 200 yıldır da kendi kendilerini durdukları yerde yeniliyorlar. her dinleyişte her çalışta daha önce farketmediğimiz özelliklerini bize sunuyorlar..

    1750’den sonra 1827’ye kadar ihtiyarın müziğinden neredeyse bihaber kuşaklar geldi geçti. işte bu ara dönemin bestecileri * ancak ulaşabildikleri birkaç eserden derinen etkilenmelerine rağmen bunu dinleyicilerle paylaşamamışlardı. 1827 senesinde ise, başyapıtlarından matthaeus passion’un 100. seslendiriliş yıldönümü olmasını fırsat bilen felix-mendelssohn, çok büyük bir kişisel çabayla bu eseri halka sundu. sonuç mu? inanılmaz bir başarı kazanan konserden sonra johann sebastian deyim yerindeyse reankarne oldu, yeşil sahalara döndü.. romantizmin yoğunluğunu sürekli olarak artırdığı 19. yüzyıl boyunca, yine dönemin içinde bulunduğu müzik görüşü çerçevesinde çalınmaya başlandı. burada dikkat edilmesi gereken nokta, dönem bestecileri-yorumcuları bach külliyatı konusunda oldukça seçiciydiler ve sadece işlerine en çok gelen eserlerle ilgilendiler. bunlar da büyük pasyonlar, org eserleri ve keman partitaları gibi yoğun armonizasyona, sonoriteye uygun eserlerdi. külliyatın çok büyük bir bölümü ilgi görmedi ve gören eserler de son derece yavaşlatılmış şekilde dev senfoni orkestralarına veya piyanoya, bol pedal kullanımıyla, adapte edilerek çalınıyordu. vıcık vıcık romantize etme çabası garip bir şekilde sonuçlandı. bach müziği bu romantizasyona tepki verdi ve gerçekten ortaya 19.yy müziğini yakalayan güçte bir duygu yoğunluğu çıktı. bu dönemin algısına en kolay ulaşmamızı sağlayan adresler busoni’yle liszt’in piyano, ve stokowski’nin orkestra adaptasyonlarıdır. edwin fischer' ve pablo casals’da 20.yy da yaşamalarına rağmen bu döneme daha yakın çalmışlardır. o çağın bach’ı bu şekilde algılaması sadece dinleyenler üzerinde değil, besteciler üzerinde de derin izler bıraktı. özellikle wagner onun müziğiyle bu dönemde, böyle bir algının içinden tanışmış ve kendi devrimci müzikal fikirlerinin hemen hepsinin özünü bach’ta bulduğunu belirtmişti. burada yerinde bir soru : eğer wagner bu müziği günümüzdeki otantik performanslar aracılığıyla tanısaydı, içinde bulunduğu müzikal ortam ile bu derece rahat ilişkilendirebilir miydi?

    20.yüzyıla gireken tüm sanat türlerinde olduğu gibi müzikte, ve tüm müzikte olduğu gibi bach müziğinin çalınması-algılanması sürecinde işler karıştı. modernizm kapıyı çaldığında, endüstri devrimi ve kentleşmenin getirdiği yeni yaşam yeni sanatı talep ettiğinde, herşeyde devrim yapılması farz oldu. modernist besteciler kendinden önceki müzik anlayışını yoketme çabasındaydılar. ritmi, armoniyi ve en nihayetinde melodiyi parçalama uğraşısındayken eski toprak bach ile, yine beklenmedik biçimde, koyu bir muhabbete girdiler. dönemin lokomotifi, “12 ton” bestecileri bu parçalanma sürecinin geleceğini matematiksellikte öngörüyorlardı, ve kendi matematiksel ilişkileri kurmaya çalışırken bach külliyatındaki o ana kadar farkına varılmamış, teorik derinlikteki enstrümantal eserleriyle ilgilenmeye başladılar. iyi düzenlenmis klavye, müzikal sunu ve hepsinden önemlisi, bitiremediği başyapıtı füg sanatı bu dönem incelenmeye ve çalınmaya başlamış eserleridir. bu eserlerin 12 ton müziği’nin oluşumunu nasıl derinden etkilediği heralde ayrı bir yazının konusu olur. öte yandan dönemin bestecilerinin bu eserlerin nasıl çalınacağıyla ilgili görüş belirtmeye de başlamaları da pek uzun sürmedi. özellikle bela bartok’un doğru bach yorumu tarifi oldukça ilginç;

    müzik, matematiksel ilişkileri ve mekanizmasının en net biçimde algılanacağı yavaşlıkta çalınmalıdır. fazladan süsleme yapılmamalı, hatta gereksiz olduğu düşünülen süslemeler de çıkartılmalıdır. yorumcu kişisel vurgulamalardan kaçınmalı, kendini olabildiğince geri çekmelidir.

    bartok, şimdi düşününce, bir insanın çaldığı değil de sanki midi’den dinlediğimiz bir müziğin tarifini yapıyor. teknolojisi yakın zamanda çok gelişse de, zamanın boktan midilerinden bach dinlemiş olanlar belki farketmiştir; bunlarda bazen en güzel yorumda bile farkedilmeyen ses dokuları yakalanabilmekte. sonuca bağlarsak bu görüş, tamamen algılanması belki de imkansız mekanizmaların varlığını ortaya çıkararak çok önemli bir iş yapmış olsa da, yorumcuyu hiçe saydığı için virtüözler tarafından benimsenmedi. o nedenle örnek vermekte zorlanıyorum ancak (son derece tempolu ve vurgulu çalsa da) romantizmi tamamen kazınmış bir yorum anlayışına ivo pogorelich, (kişisel yorumu çok baskın olsa da) yavaşlatarak mekanizmanın ortaya çıkışına da rosalyn tureck yorumları örnek teşkil edebilir. etmeye de bilir, zorladım harbiden..

    1930’lardan itibaren ise organist, tarihçi, teolog, doktor albert schweitzer önderliğinde bir otantik yorum alayışı oluşmaya başladı. schweitzer belki de bu anlamda ilk defa bach’ı ‘görmek istediği gibi’ değil de ‘olduğu gibi’ görmeye çalışan kişiydi. öncelikle tempoların hızlanması gerektiğini savunurken daha önceki bahsettiğim ekollerin farketmediği çok önemli bir katmanı da gün ışığına çıkardı. bach eserlerinin, seküler olanlarının bile yüksek bir tanrı inancıyla yazıldığını söyledi. ayrıntılı incelemelerinde, matematikselliğin bile çoğunlukla dini rakamlara dayandığını gösterdi. bu dönem albert’in yanında bir diğer cengaver, klavsenci wanda landowska’yı da anmamak olmaz ancak yine de otantik performans düşüncesi tam olarak 1980’lerde coştu ve bugünlere geldi diyebiliriz. özetle, yüksek tempolara çıkmaktan kaçınılmaması ve bunu yaparken ruhaniliğinden de ödün verilmemesi gerektiğini söyleyen bol süslemeli bir anlayış bu. tarih olarak çok yakın bir dönem olduğu için pek çok yorumcu örnek verilebilmekte. yine de klavsende trevor pinnock ile şef olarak philippe herreweghe'nin yeri bende ayrıdır. piyano henüz bach dönemlerinde vücut bulmamış olduğundan, onu lanetleyip klavsene sarılan bu kuşağın da otantikliği belli bir noktadan sonra şüphe altına girdi. çünkü incelemeler drinleştikte üstad’ın klavsen için yazdığı düşünülen pek çok eserinin aslında klavikord veya epinet gibi diğer dönem çalgıları (hatta org) için kaleme alınmış olabileceği düşüncesi ortaya atılmıştı. tartışma hala devam ediyor. bu tip muğlak konular, barok dönemde notalama tekniğinin tam gelişmemiş olması ve yine o dönemin mesela keman çalış tekniği hakkında yüzde yüz bir bilgiye ulaşmamızın mümkün olmaması gibi veri eksiklikleri yüzünden kat’i bir otantik doğruluktan bahsetmek malesef imkansız. dolayısıyla ne kadar yanına gitmeye çalışırsak çalışalım, bach’ın düşündüğü ile bizim çaldığımız müzik arasında bir boşluk olacağını her zaman kabul etmek zorundayız. bu durumda belki de bu boşluğun da müziğin kendisi kadar güzel birşey olabileceğini düşünerek avunabiliriz..

    son olarak bu boşluğu en özgür biçimde değerlendirmiş insana değinmezsem çatlarım. bach ilk dinleyişte ne kadar keskin, hatta “ekol” bir müzik görülürse görülsün, biraz içine girince şu yukarıda bin kelimeden fazla anlattığım üzere pek çok yere çekilebilmekte, hepsine tepki verip kendini o ortamda yeniden varedebilmekte. işbu nedenle, tarihin en sıradışı piyanistinin de temelde bir bach piyanisti olması kimseyi şaşırtmamalı. glenn gould, hem yaşamı hem müziğe bakış açısı o derece radikal, o raddede kişisel bir müzisyendi ki, kendinden sonra gelen tüm piyanistler üzerinde inanılmaz bir etki yaratmış olmasına karşın ekolleşemedi. saydığım hiçbir öncül ekolle de uzaktan yakından ilişki kurmayan gould, adeta bach evreni içinde kendi dünyasını oluşturdu, oraya yerleşti. tempo seçimlerini anlamak güçtü, piyanoyu piyanist gibi çalmıyordu. parmaktan yaptığı aşırı vurgulamalar, çalış tekniğinin eser içinde değişmesi ve neredeyse hiç tekrar yapmaması ilginç kararlarından bazılarıdır. lakin kağıt üzerinde yanlış bile gelse dinleyince insanı müthiş çarpan bir yorum oluşturmuştu. daha önce farketmediğimiz pek çok şeyi de işte bu bakış açısıyla farkedebildik, tartışabildik ve zaten hala da tartışıyoruz..

    300 yıldır ona bakışımız bu derece değişim geçirmişken, bir 300 yıl sonra insanoğlu, eğer küresel ısınarak ızgara olmamışsa, nasıl bach çalacak? en büyük merakımdır..


    (kontra - 4 Haziran 2008 18:11)

  • comment image

    stratovarius melodilerinin en buyuk esin kaynagi.. ilahiyat ve karma$a ile kafayi bozmu$ deha.


    (kusmuk - 2 Temmuz 1999 00:00)

  • comment image

    (bach'ın fetişi)

    bach’ın yaşamını anlatan kaynaklarda hayatının en önemli olayı olarak genellikle leipzig thomas kilisesi’ne kantor olarak atanması belirtilir. eserlerini nicel olarak incelersek bu doğrudur da. 1723 yılında leipzig’e taşındıktan sonra, önceki köthen yıllarındaki gibi orkestral eserler ile genellikle 6’lı setlerden oluşan süitler bestelemeyi bir kenara bırakmış, görevi gereği tamamen dini eserlere yönelmiş, hayatının son 10 yılında da dini eserler bestelemeyi azaltarak kuramsal nitelikteki çalışmalarına başlamıştır. eğer leipzig’deki görevi kabul etmeseydi bu formlarda eser veremeyecektir. diğer çoğu batılı sanatçının aksine bach’ın yaşamı ile eserleri arasında duygusal bağlar kurulamadığı için bu durum mantıklı görülür. çünkü bach nesnel bir sanatçıdır ve nesnel sanatçıların yaşam çizgisi, eserleri ile sadece nicel olarak eşleşebilir. yaşamında ne derece büyük çalkantılar yaşamış olursa olsunlar, usta bir zanaatkar gibi bu durumu sanatlarına direk olarak yansıtmamayı bilirler. bu son kertede önemli konuyu başka bir yazıda deşme ümidiyle, şimdi bu çizginin kırıldığı tek noktaya odaklanalım. çocukluğu. bu belki de gerçekte bach’ın yaşamının ve sanatının en önemli dönemidir. bize de onu biraz daha anlama yolunda yardım edeceğine inancım tam. hadi bakalım..

    1685’de doğan bach tüm fertleri müzisyen olan bir ailede dünyaya gelmişti. daha doğmadan müzisyen olacağı belliydi de diyebiliriz. çocukluğu müzikle iç içe geçmiş olsa da en belirleyici süreç 9 yaşındayken önce annesinin, sekiz ay sonra da babasının ölümüyle başlıyor. bu derece sarsıcı biçimde tanıştığı “ölüm” kavramı ile olan ilişkisi yine başka bir katman. şimdilik onu da geçiyoruz. öksüz kalan küçük bach, ağabeyi ile birlikte, büyük kuzeni johann christoph bach’ın yanına giderek onunla yaşamaya başlıyor. bu birbirine bağlı iki nedenle yaşamını derinden etkiliyor. ilk neden johann christoph’un yetenekli bir org yapımcısı olması, ikinci neden de pachelbel’in öğrencisi olmasıdır. ikinci nedeni de sallıyoruz. sallaya sallaya bi hal oldu bu yazı ama sebatla sonucu göreceğiz inşallah..
    şimdi yaşamı hakkında bu derece detaylı bilgiye sahip değiliz ama adım gibi eminim ki 10 yaşındaki küçük bach tüm zamanını kuzeninin yaptığı orgun boruları arasında saklambaç oynayarak, bunlardan çıkan uhrevi sesleri dinleyerek, orgun mimarisinden gözü kamaşmış şekilde geçiriyordu. oyun denilen şeyi çocukların eğlenceli biçimde dünyayı tanıma yöntemi kabul edersek, bach’ın yaşamı ve müziği tanıdığı oyuncağı kesinlikle org idi..

    onun org yapımına olan ilgisi, artık kuzenine yük olmaya başladığını düşünerek kendi yolunu çizmek için 15 yaşındayken gittiği lüneburg’da da devam etti. o sıralar devrin ünlü org yapımcısı johann balthasar held st michel kilisesinin orgunun bakımını yapmak için kentteydi. held özellikle, ileride bach’ın üzerinde en büyük etkiyi bırakacak besteci olan buxtehude’un çaldığı orgların yapımcısı olarak biliniyordu. ve evet, bu bilgiyi de geçiyoruz. genç bach, held ile kurduğu dostluk sayesinde bu bakım sırasında onu da izleme şansı bulmuştu. bu aylar süren muhabbetten sonra genç yaşına rağmen, çoktan tarihin gördüğü en büyük org virtüözlerinden ve eksperlerinden biri olmuştu bile.

    burada önemli bir not: bach’ın o dönem, besteciliğinden çok organistliği ile ünlü olduğu bilinir ama aynı zamanda döneminin aranan bir org eksperi olduğu pek bilinmez. zira bir org inşa edildikten sonra kullanıma geçmeden önce bir kurul oluşturulur ve bu kurul orgu dener. yeterliliğini sınar. o dönem de orta almanyadaki yapılmış pek çok orgun altında bizim johann sebastian’ın onayı bulunmaktadır.. onay verdiği ilk org da arnstadt’dadır. bach eksperlik görevi için bu göreve çağırıldığında sadece 17 yaşında idi. orgu denerken kilise yöneticileri çalışından o kadar etkilendiler ki mevcut organiste yol verip bizim genç sebastianı aldılar. kilisenin adını yazıyorum, sıkı durun! arnstadt’a yolu düşenler burayı “johann sebastian bach kilisesi” olarak sorabilirler.

    peki, org ne menem bir çalgıdır?
    1- büyük bir çalgıdır. hatta çalgıların en büyüğüdür. görkemli yapısı, çalanı ve dinleyeni küçük hissettirir.
    2 –diğer (klavyeli) çalgıların aksine etrafı kapatılmaz. mimarisi karmaşık ve ortadadır. bu görsellik gücünü artırır.
    3 – bu çalgıda en hoppa melodi bile ruhani duyulur
    4 – sesler sonsuza uzama eğilimindedir.
    5- en karakteristik ses aralığı, pedalla çalınan bas partileridir.
    6- onlarca farklı karakterde ses imkanı verir. aynı eseri yüzlerce farklı ses kombinasyonlarıyla çalmak mümkündür.
    7- çalması teknik olarak son derece zorlayıcı bir çalgıdır. koordinasyon temeldir.
    8- “ses” karmaşık mekanizmal bir süreç sonrası aşağıdan yukarı doğru ilerleyerek oluşur. göğe yükselir..
    9- büyük sabır gerektiren bir çalışmayla inşa edilir.
    10- titretir..

    şimdi bu maddelerdeki “çalgı” kelimesini, “müzik” olarak değiştirirsek, bach müziği üzerine doyurucu bir tanıma ulaşmıyor muyuz? onun org müziğinden filan da bahsetmiyorum. en küçük keman eseri dahi tüm bu özellikleri ihtiva etmektedir. 19. yüzyıl bestecileri nasıl piyanonun yardımı olmadan bir senfoni dahi besteliyemiyorlar ise, bach’ın beyninin içindeki körüklü borulardan geçmeden oluşmuş bir eseri var mıdır acep?

    bach’ın, o ikonik el yazısındaki nota birleşimlerinin de azıcık zorlarsak org mimarisini hatırlatan grafiklere dönüşebileceğine inanıyorum. örneğin bir keman sonatı bölümü:
    http://img134.imageshack.us/…34/2401/bwv10010ii.jpg
    şurada da bir org fotoğrafı var: http://gladu.net/iceland/ice2/organ.jpg

    org-keman ilişkisine daha somut, müzikal bir örnekle devam edelim. 1. solo keman sonatındaki enfes füg (bazen kelimeler ne kadar aciz kalıyor) aslında daha önce yazılmış olan bwv 539 numerolu org eserinin ikinci bölümünün uyarlamasıdır. burada enteresan olan şey, sapına kadar keman için bestelenmiş gibi duran bir müziğin aslında sapına kadar org için bestelenmiş bir müziğin devşirmesi olması.. esasen org için düşündüğü bir müziği keman kokan, keman tınlayan birşeye çevirmesinin onun için ne kadar kolay olduğudur.
    keman : http://www.youtube.com/…pf82btwksx4&feature=related
    org : http://www.youtube.com/watch?v=s18rl977vda (1:55'den itibaren)

    bach’ın klavsenle pek arası yoktu. otantik barok performansların çoğunun otantikliğinin patladığı yer de işte tam burasıdır. bu minvaldeki solo eserlerinin hemen hepsini “klavye”(clavier) için bestelemişti. clavier kelimesinin almancada aynı zamanda klavsen anlamında da kullanılması, illa bunların klavsen için bestelediği sonucunu çıkarmıyor. bunları –orgu da kapsayan- tüm klavyeli çalgılar ailesi için bestelemiş de olabilir. ikincisine inanmayı tercih ediyorum. nedeni, johann sebastian’ın her fırsatta klavsenin melodileri şarkı söyler gibi çalamaması ve –orgun aksine- uzayan sesleri verememesinden yakınmasıdır. silbermann’ın o sıralar üzerine çalıştığı ilk piyano prototiplerini de yakından takip etmiş, sürekli gidip ilgilenmişti. müziği klavsenin hegemonyasından kurtaracak o gelecekteki çalgıyı heyecanla bekliyordu. netekim iyi düzenlenmiş klavyede klavsenin asla veremeyeceği pedal sesleri bolca kulanmıştır. hatta klavsen için yazıldığı tartışmasız olan `goldberg varyasyonları’ bile, piyano veya orgda çalındığında beste açısından daha doğru tınlar..

    pasyon ve kantatlarındaki koraller ile org müziği arasındaki bağlantı çok daha bariz olduğu için oralara girmiyorum ama son olarak tek bir eserden bahsetmek elzem. tarafsız bölgede duran başyapıtı “die kunst der fuge" (füg sanatı)

    füg sanatı’nın soyutluğun doruğunda teorik bir eser olduğu, çalınmak için değil okunmak için bestelendiği söylenir. bach bu nedenle herhangi bir çalgı belirtmemiştir. bunların hepsi doğru. ama öte yandan 4 sesli böylesine karmaşık bir müziğin iki el ile nasıl bu kadar rahat çalınabildiğini açıklayamıyor. eğer bach gerçekten hiçbir çalgı düşünmemiş olsaydı bu 4 sesli müzikte iki elin birbirine girmesi, çalınamayan pasajlar olması gerekirdi. uzayan sesleri de dikkate alınca, füg sanatı’nın -johann sebastian belirtmese de- aslında org için düşünüldüğü tezi ciddiye alınmalıdır. zira o, belki de herşeyi önce org için düşünmüştü.

    fetiş kelimesi, 2 eş eskitip toplamda 20 çocuk yapmış bir insan için kulanılması sakıncalı bir kelime olsa da, biricik johann sebastian’ımızın yaşamındaki işitsel ve görsel fetişinin org olduğunu ileri sürmek herhalde abartı olmayacak...


    (kontra - 22 Ocak 2009 00:18)

  • comment image

    alman besteci (1685-1750)

    soru?- jsb ana is olarak thomaskantor´dur....isi orada org calmaktir, bir sürü org ögrencisi vardir, evde 10-15 tane cocuk vardir. besteleme olayini gec, 15 bin sayfa org notasini ne zaman kaleme almistir?....
    soru?- her hafta bir kantat yazmak suretiyle bes yilda 260 kantat yazmis- sonradan da bugün kayboldugunu bilgidimiz bi sürü eser kompoze etmistir.bir cd´ye iki üc adet bach kantat sigmaktadir- yani kantatlar kisa falan diillerdir- ki bazi kantatlar 2 cd´de sürebilmektedir örnek bwv30 mesela....bi kantat´i bir haftada nasil yazmistir?....
    soru- ayni isi beethoven yapsa 9.senfoni ayarinda kac eser yazmasi gerekecektir?- yanit 104-105 (sadeece nicelik olarak, nitelik olarak jsb yazisi beethoven yazsindan komplikedir)
    soru- bach manuskriptlerinde hicbir düzeltme görülmemektedir, org eserli bile son derece düzenli ve orijinalini sehpaya koyup calabilecek sekilde güzel kaleme alinmistir...jsb bestelerken hic hata yapmamis midir? yanit- bu güzel bi sorudur. h-moll messe partitur´da 480 sayfa sürmektedir, eger jsb hata yapmis olsa, biz hatali sayfalari görmedigimizden, demek ki o sayfalari yeniden temize cekmis olmasi gerekir. de öyle oldugu zaman 480 sayfalik h-moll messe cok daha uzun olacaktir, bunu jsb nin bütün bestelerine yaydigimiz zaman binlerle ifade edielebilecek bi sayfa yazimindan bahsetmemiz gerekir, jsb nin babalik, orgculuk, koro sefligi, thosmasschule´deki latince ögretmenligi gibi.....eee para kazanmasi gerekiyodu...isleri gözönüne alindiginda o kadar binlerce sayfa- zaten düzeltmesiz sayflari benim bildigim kadariyla 40binin üzerindedir- yaziyi ne zaman yazmis olabilecegi sorusu yanitsiz kalmaktadir- gerci su andada da yanitsizdir, ama öyle bi düzeltme olayi olsa, o zaman adamin hic uyuyumadan hergece yüzlerce sayfa nota yazdigi sonucuna varmamiz gerekir....
    soru- armoni nedir? tonal, atonal armoni nedir, jsb´nin tonal armoni alaninda diger bütün bestecilerden cok daha üstün oldugunu neden düsünüyorsunuz? yanit- armoni seslerin birbirleriyle iliskisini inceleyen bir bilim dalidir, genis yanki buldugu sekliyle uyum falan diildir.....en dogru tanimi "müzik matematigi" olur. ve sadece seslerin birbirleriyle iliskisini inceler. uyum ve uyumsuzluk kavramlarina bu inceleme sonucunda varir. buna en güzel örnek ailevi baglardir. mesela annemizi ele alalim, onun bizimle cok yakin bi iliskisi vardir, teyzemizle baska bi iliskisi vardir, sürücü kursundaki ögretmenle de bi iliskisi vardir, bizim yüzümüzden bizim arkadaslarimizla, onlarin ana babalariyla, bizim finlandiya´daki mektup arkadasimizla da annemizin uzaktan da olsa bi iliskisi vardir.....annemiz kayak yapmaya gittigi yerdeki kayak hocasina asik olup bizi su an hic bilmedigimiz bambaska iliskilerin icersine sürükleyebilme ihtimali de her zaman icin vardir, ozaman mesela böyle bi sey yaptigi icin teyzemiz annemize belki küsecek ve bi daha konusmayacaktir falan....armoni bütün bu iliskileri inceler ve armoni bilimi matematikten ve armoniden anlayan arkadaslarin söyleiklerine göre- ben sadece armoni´den anlarim- matematikten daha karmasik birseydir.....jsb bütün yukari ve asagi besli iliskilerini her ton bazinda incelemis olmalidir- yoksa yazdigi o seyleri o sekilde yazamazdi... bizim okullarda falan su veya bu akor grubunu baska bestecilerin buldugu ve kullandigini okuduk, ama bu dogru diildir. schubert´e atfedilen üclü akrabaligi olayi- ton bazinda- jsb´de vardir, hem de ne bicim- örnek-iki keman koncertosu,son bölüm, iki yerde parca do minör den la majöre gecer....bu bi de minörden majöre dogru bi gecis oldugu icin, ayrieten cok enterasandir- cünkü üclü akrabaligi ya majörden majöre ya da minörden minöre olursa üclü akrabaligi ismini alir, ordaki sekliyle iyice ucuk kacik biseydir.(bi de benim burda üclü akrabaligi yazdigim sey, tamamen almancadan türkceye cevirilmis "terz verwandschaft"tir- buna türkce de belki "hüseyin´in cükü" diyolardir, bilemiyorum yani)
    soru-jsb ne kadar büyük bi besteci oldugunu hicbir zaman bilemedi- bu dogru mudur? -yanit- bu da cok güzel bi sorudur. bütün zamanlarin en büyük dehasi leipzig´teki isini kazandigi bi müzikal düello sayesinde elde etmistir. o zamanin en ünlü orgcusu- taaa moskova´dan londra´ya kadar en büyük konser salonlarinda calan büyük fransiz orgcusu marchand ´a aslinda verceklerdi leipzig´teki thomaskantor pozisyonunu, isin icinde birazcik rekabet olsun diye, cerez niyetine cagirdilar jsb´yi, zaten kendi de basvurmustu- o zuamanlar jsb bugünkü jsb diildi, kimse tanimiyodu onu.....süslü kokanalar giydigi ucuz elbiselerle dalga gecti duello zamanlarinda....duello da ikisi de arka arkaya oturup kendilerine verilen bi tema üzerine emprovize yapacaklardi.....marchand jsb´yi duyduktan sonra duelloyu terkedip gidiyor- ve leipzig thomaskantor jsb oluyor....simdi....jsb bu noktadan itibaren kendisinin ne menem bisey oldugunu bilmelidir....ama bilmiyor...yani jsb´nin kendisinin acayip bi besteci oldugunu bilmemesine imkan yoktur. benim yüzümden dünyanin o zamanki en büyük orgcusu ortami terkediyorsa, ben cok acayip bi sey olmaliydir, bu sorunun yaniti karanliktir. leipzig mesela o zamanlar o kadar da büyük bi sehir diildir. jsb hicbir zaman ulan ben marchand´i sikiyosam hepsini sikerim gidiim paris´te paranin dibine vuriim seklinde bi sey bilinmeyen bi sebepten düsünmemistir, düsündüyse uygulamamistir. bilemiyoruz...
    jsb kibar bir aristokrat miydi?.....alakasi yok iki kere hapse girdi, birisini biliyorum, bi prova esnasinda bi koristile kavga etti kilisenin disinda kozlarini paylastilar, leipzig valisi de iki hafta kodese attirdi jsb´yi.
    jsb hangi enstrumanlari ne düzeyde caliyordu?....bu da güzel bi soru- sen bugün bayaa güzel sorular soruyosun- jsb cok iyi bi düzeyde org calardi, ve konzertmeister olacak seviyede keman da caliyordu....
    jsb´ye bu enstrumanlari kim ögretti, ve ne kadar ögrendi?- bilinmiyor, cocukken abisinin ona org dersi verdigini biliyoruz, sonra buxtehude´ye ama yillar sonra gitti, o arada org calmayi kendiliginden gelistirmis olmali. keman olayiysa iyice sakat, bach solo sonata ve partita´lar cok zor eserler. ama bildigimiz o eserleri calabilecek kadar iyi bi kemanciymis jsb.... kemani nasil görendigini...."bilmiyoruz"!!!!
    jsb beste yapmayi nasil ögrendi? - afferin bak- bu da güzel soru- görünüse göre cocukken abisinin dolabindaki notalari yazarak- nasil ögrendiyse ögrenmis müzik yazmayi. abisinin dolabindaki notalari kopyalamaktan sonra yillarca sonra buxtehude´yle karsilasmasi var, ama o da sadece birkac ay bisii.... o isi de kendi kendine ögrenmis. ama öyle mozart gibi her sorusuna kosturacak bi babasi yok jsb´nin.
    füg nedir bach niye devamli füg yazmis?....füg nedir onu gecelim yazsak cok uzun sürer, füg kompozisyon alanindaki en zor müzik formudur, bac´tan baska öyle cok dogru fügler yazmis baska bir besteci de yoktur, varsa da cok azdir, o füglere gercek mana da füg denemez- örnek beethoven´in büyük fügü- bi de ismi de büyük -ama o füg kesinlikle bach füglerle karsilastirilamaz, bach´in en ufak fügü bile beethoven´in büyük fügünü formal ve de gayet somut bakimlardan....döver...
    jsb niye-yeteeerrr gina geldi olm sorma artik ben kalkiyorum
    tesekürler,ne demek görevimiz....


    (dermuzisye - 17 Şubat 2009 13:29)

  • comment image

    küçüklüğünde parasızlıktan konserleri kar kı$ kıyamet demeden binanın duvarlarına kulağını yaslayıp dı$arıdan takip eden tapılası besteci...


    (lem - 5 Ocak 2003 00:50)

  • comment image

    ilk esinden 7 diger eslerinden 13 olmak uzere toplam 20 cocuk yapmayi basarmis muzisyen.


    (kenny - 3 Temmuz 2000 17:56)

  • comment image

    müzik sanatinin degil bütün zamanlarin en büyük dehasi olmasi imkan dahilinde olan- büyük alman bestecisi.

    j.s.bach ile ilgili daha önceden yazilan bir cok yazilar bu adami yakalamaktan cok uzak kalmislardir. cünkü insanlar kendi alanlarindan bildikleri seyleri müzikle bagdastiramamislar, ancak iyi niyetleriyle pek anlamadiklari müzikal gecisleri degerlendirmeye calismislardir.

    jsbach kafasi cok degisik calisan ve bu dünyadaki biz ölümlülere göre "bikac numara büyük" fikirlere sahip olan bir adam olmalidir. mesela söyle bi sey vardir - bir "deha" yillarca son derece komplike problematikler üzerine calisir, kafa patlatir, hatalar yapar, hatalarini düzeltir, sonra herkesin önünde saygiyla egildigi birtakim formulasyonlar, matematik degerleri, fizik kanunlari icat eder- ve biz bu adamlara "deha " deriz.

    ama söyle bir deha düsünmeyiz- hickimselerin aklina gelmemis cok caprasik, karmasik birtakim formulasyonlari, hic de öyle aman aman zorlanmadan, hata falan da yapmadan , icat eden bir deha düsüncesi, bize biraz fazla ütopik, fazla "tanrilastirilmis" gelir. öyle bir adam olmaz, deriz. öyledir, hata insana mahsustur, yapilan seyin komplikeligi yüzünden, deha cok büyük de olsa, ilk asamalarda birtakim hatalar, gözlem eksikligi, bilgi eksikligi yüzünden yapar, sonra dogru yolu bulur. bu hemen hemen her alanda böyle olmustur. müzik alaninda diger büyük bestecilerin biyografilerini inceledigimizde de, bunun farkli olmadigini okuruz.

    iste tama o noktada jsbach digerlerinden bambaska bir biyografi olusturmustur.

    bu öyle bir saka gibidir, öyle bir ciddiye alinamayacak kadar gariptir ki, bundan dolayi kimse jsbach´i öyle pek incelememis, incelemeye kalktiginda da hayranliktan "kör" olmustur. ve sonrasinda "yok abi , bu kadar da olmaz" deyip kestirip atmistir.

    mesela jsbach caginin en büyük org virtuozlarindandir. bu adamin bilinen org ögretmeni 8 yasindayken kendi öz abisidir, sonra yillarca bosluk vardir, bülug cagindan sonra da birkac ay- hatta 20´li yaslari olmasi gerekir- buxtehude´yi ziyaret etmis ve ondan birseyler ögrenmistir.

    bu "egitim" -artik buna egitim denirse- jsbach in o dillere destan org eserlerini yazmasina, leipzig thomas kilisesinin orgcusu olmasina yetmistir.

    jsbach kemancidir- brandenburg koncertolarindaki o cok güc keman pasajlarini, spitta´nin yazdigina göre cöthen´de bizzat kendisi calmistir. jsbach ´a keman calmayi kimin ögrettigini kimse bilmemektedir. ayrieten "3 partiten und sonatas" isimli 6 "solo" keman suitini de caldigi söylenir ki- buna kimse inanmak istemez- cünkü cok virtuoz cok büyük eserlerdir onlar. hic dogru düzgün egitim görmeden öyle seyleri kimse calamaz. ahanda bak, "sulukule" de egitim görmeden keman calmayi babadan abiden ögrenmis insanlarin geldikleri nokta malumdur. bir insan dogru düzgün keman dersi almadan, o seviye ye gelemez. tarihte jsbach disinda bunun baska bir örnegi yoktur. nota okuyabilmek yetmez. kemani nasil tutacagin, nasil tel degistirecegin, so elini nasil aktif hale getirecegin, öyle tek basina bir odada oturularak ögrenilemez. bugünkü büyük keman sanatcilarinin cv´lerinde kac büyük okulun, kac büyük hocanin ismi vardir...

    biz jsbach a keman calmayi kimin ögrettigini bilmiyoruz. babasini 9 annesini 10 yasinda kaybetmis olan öksüz bir adam jsbach. evi falan da yok. kemani falan da yok öyle yaninda tasidigi. yani cok anlasilmaz islerdir bunlar.

    peki biz jsbach´a "beste" yapmayi kimin ögrettigini biliyor muyuz?...söyle biliyoruz. sonradan isvec de stockholm a giden abisi, jsbach 8 yasindayken biraz anlatir kendisine konuyu. sonra bilindigi üzre jsbach "buldugu notalari" nota kagidina gecirmek suretiyle- kopyalamak suretiyle- "beste yapmayi" ögrenir. haa bir de buxtehude konusu var. orada da buxtehude kendisine birtakim tavsiyelerde bulunur. bundan ibarettir.

    jsbach- 260 civarinda kantat yazmistir. bu kantatlar dini icerikli olmakla birlikte müzikal acidan tamamiyla " en üst seviye bestecilik" icerirler. öyle karmasiktirlar ki, insan kücük dilini yutar. bir de her bach cantat´in sonunda bir choral yer alir. imdiii choral sayisi 400 civarindadir. belki de 140-150 bach cantat tarih icinde kaybolmus olmalidir. ama bu cok ucuk bir seydir. herhangi bir bach kantat- en az beethoven´in 9.senfonisi kadar karmasiktir. beethoven kafayi gözü yarip o seviyede bir eser yazmistir. sadece nicelik acisindan jsbach o seviye de uzunluk olarak 107-108 9.senfoni yazmis, gibidir. aslinda gibidir de degil ama, beethoven a olan saygimdan dolayi öyle yaziyorum.

    yani bu kadar da üst seviye olunur mu?...

    jsbach´in eserlerini yazilis sirasini bilemedikleri icin önce cantatlardan baslayip neredeyse rastgele bir sekilde numaraladilar.beethoven da, mozart´ta, brahms´ta, einstein´da, madam curie´de, efenime söyleyeyim mimar sinan ´da görülen "acemilik, kalfalik, ustalik" dönemleri jsbach´da görülmez. bu bile acayip bi seydir.

    söylenen odur ki, biyografik calismalar sonucunda anlasilmistir ki o insanlarin "müzik filozofisinin sonu" falan olarak algiladiklari org icin yazilmis "do minör passacaglia" j.s.bach´in 22 gibi abuk subuk bir yasta yazdigi bir eserdir. yani cok daha önceden yazdigi tahmin edilen eser sayisi cok daha az oldugundan , jsbach´in neredeyse yazdigi "ilk" eserlerden birisidir.

    yazdigi ilk eserlerden biri "do minör passacaglia" olan bir adam olur mu?...öyle parcayi genellikle insanlar kariyerlerinin sonunda yazabilirler, taa en basinda degil. hayir, bi de passacaglia´nin sonunda 7 dakika falan uzunlugunda "cift temali" bir füg var. sadece o fügün karsisinda bile beethoven gibi bir deha "sapka cikarir" hicbir elestiride bulunamaz. o kadar perfecttir o "fuga". yani, nasil olabiliyor böyle bir sey?....

    bunu sadece "kiytirik bi sözlük yazari olarak" ben sormuyorum. bunu büyük albert schweitzer´ler, büyük eggebrecht´ler yazdiklari kitaplarda sormuslardir.

    e tabii baslangici böyle olan bir adam da sonradan öyle acayip yerlere gelir ki, sen anca kendini kaybedip sinirden gülmeye baslarsin.

    "scheinpolipfonie" denilen islere dalmistir mesela. yani tek sesli bir enstrumana yazilmis eserde degisik degisik ses gruplarinin polifonik calismalari dönüsümlü olarak dile getirmesi, olarak tasvir edilebilir bu durum.

    tek bir flüt icin "solo flüt sonati" yazmistir mesela. oturup incelesen, polifonik degeri öyle yüksektir o sonatin, müzik tarihindeki en önemli scheinpolifonie, eseri diyebilirsin. üstelik de öyle cok acayip deger falan vermemistir. yazip ativermis bir köseye.

    -) cift temali füg kategorisindeki müzik eserlerini yazan tek adamdir. müzik sanatinda okullarda "cift temali füg" nedir ögreniriz, buna örnek olarak alabilecegimiz füglerin hepsi sadece jsbach´tir.

    -) 3 temali füg konusunda müzik tarihinde tek örnek vermis besteci jsbach´tir.

    -) temanin büyütülüp (augmentation) ya da kücültülüp (diminution) comes´le birlikte getirilme olayini müzikte tarihinde sadece bilmekle kalmayip "uygulayan" tek besteci jsbach´tir.

    -) temanin "aynalanmasi" gibi ucuk kacik isleri yapip sonra da onu tema yapip üzerine füg oturtan tek adam jsbach´tir.

    (bkz: kunst der fuga bwv 1080, das musikalische opfer bwv 1079)

    org eserleri, 24 cd uzunlugundadir. bir günden uzun sürer dinlemek. ton hissi, yani atonalite ya da 12 ton müzigi cikmadan 250 yil önce, jsbach tarafindan, cok enterasan gelismeler göstermistir. haddizatinda "das orgelwerk" bircok insana göre insanoglunun bütün sanat tarihinde ulastigi en yüksek sanatsal seviyedir. "zenith" tir das orgelwerk. oradaki fügler, prelüdler hakkinda kitaplar yazmak gerekir, öyle adamakilli inceleyebilmek icin.

    mesela bir dorische toccata vardir, cok popüler olmustur. mesela do majör toccata , adagio ve füg vardir. ortadaki adagio nedir? barok müzik midir?...caginin, hani mozart´in- beethoven´in cok ilerisinde bir müziktir.

    g- moll fantasie olayina hic girmeyecegim. onun tartismasi halen devam ediyor (bwv 542) g- moll fantasie´deki müzikal modulasyonlar, eser bi yerde resmen "mi mebol minör" tonuna kayiyor !!! yani 6 bemollü tona üstelik de diyezli ton´dan module oluyor...e acun´un tabiriyle " yok artik..." o gecislerin , gecis sekilleriyle ele alinirsa hepsi birden, sadece barok cagin degil, klasik cagin falan da ilerisinde oldugunu iddia etmek zorundayiz. yani baska ne diyebiliriz?

    sonucta - mesela 2 keman koncertosu var jsbach´in. bu eserin son bölümünde parca bir ara "do minör" e, ve heman akabinde de " la majör´e" gecis yapar. birisi 3 bemollü, digeri de üc diyezli tonlardir. buna resmen "terz verwandschaft" denir, bu olay hesapta müzik tarihinde ilk kez schubert´ in son dönemlerinden sonra, o da öyle "carttadanak" olmamak kaydiyla denenmistir.

    ama jsb bunu hic duraksamadan, hem de büyük bir ustalikla kullanir. partitür de bakildigi zaman yapilan tüm hareketler, gayet mantiklidir. demek ki besteci yapabilince oluyormus.

    bu eserlerin herbirini bestelemek basli basina meseleyken, jsb icin bu konu "hobiydi" !!! kendisini besteci olarak ne kadar ciddiye aldigi, hep tartisilmistir. adamin meslegi kilise orgculuguydu. parasini ondan kazandi, ayrieten org ögrencileri vardi, her günü doluydu jsb´in, günlük randevularla. bazi politik olaylara eslik etmek babindan eserler yazmistir. ilk karisindan 7 ikinci karisindan da 13 cocugu olmustu. yani demek ki thomaskantor oldugunda 12-13 cocuk babasi bir adamdi. onun perspektifi "eve ekmek götürmek" idi. o ekmegi de yaptigi islerden götürüyordu. spitta, jsbach´in herkes yattiktan sonra, bi bardak sarap esliginde hobi olarak "besteledigi" eserlerin bizim bildigimiz jsbach´i yarattigini yazar.

    hos- org eserlerini kiliselerde ayin esnasinda caldigini biliyoruz. ancak kagida gecirdigi sekilde caldigi kuskuludur. cünkü ayin esnasinda kilise deki cemaat birtakim ilahiler söyleyeceklerdir, sen org ta virtuozluk yapmaz, o ilahilere eslik edersin. zaten isi de bundan ibaretti.

    yazdigi büyük kilise eserleri, h-moll messe, johannes passion ( johannes passion´un ilk parcasi olan "herr unser herrscher" isimli giris parcasini dinlemeden ölmeyiniz), mattheus passion her biri kendi alaninda zirveye cikip oturmuslardir, ve bu eserleri o zirvelerden hickimse indirememistir, ve indiremeyecektir.

    tabii, bunlar dini icerikli , hristiyan kaynakli eserlerdir. o yüzden fazla ön plana cikartilmazlar. yalniz, salt müzikal acidan ve bestecilik acisindan da herhangi bir büyük baska besteci, bu eserlerin karsisinda yapsa yapsa "saygi durusunda" bulunabilir. o kadar mükemmel müzik eserleridirler.

    johann sebastian, bütün bu yazdiklarini - cok verimli bir bestecidir, mürekepli kalemle yazar, ve her ne kadar karmasa yazsa da yazdiklarini hicbir zaman düzeltmezdi. sonradan "temize cekme" diye bir iddai vardir ama- zaman faktörü karsi argumani da mevcuttur. o kadar binlerce sayfa eseri, o kadar is güc sahibi bir adamin, 12-13 cocuklu bir babanin, yaptigi hatalar görünmesin diye temize cekmesi demek, jsbach´in olsa olsa yazdigi o bestecilik muammalarina hemen hic "kafa patlatmadigi", öylesine "cizittirdigi" anlamina gelirdi. cünkü sadece org eserleri - das orgelwerk 20bin sayfadan fazla müziktir !!!....partitür de johannes passion 720 sayfadir !!! onlari yazmis, bir de "hatalarim görünmesin" diye temize cekmisse sayet- o kadar isin arasinda bunlarin hepsini ne zaman yaptigini insan kendisine sormadan edemez.

    entry uzadikca uzuyor.

    sonucta hickimse jsbach´i nereye koyacagini bilemez. yaptigi isler, cektigi numaralar, kunst der fuge, das musikalische opfer falan gözönüne alinirsa, j.s.bach insanlik tarihinde yasamis cok büyük ihtimalle einstein´dan falan da zeki bir adam olmalidir. cünkü scheritzer in deyimiyle " bach, arayan degil bulan adamdi"....arastirma falan yok. düsünüyor, oldugunu görüp uyguluyor, ve oluyor!..bütün olayi budur jsbach´in.

    bak wohltemperierte klavier olayina mesela hic deginmedim. unuttum onu.

    son olarak johannes passion un giris korosunun güzel bir yorumunun linkini koyup entry´i bitirelim.

    johannes passion (bwv 245) no.1 " herr, unser herrscher"

    http://www.youtube.com/…obj3cq5uye4&feature=related


    (dermuzisye - 17 Haziran 2012 13:12)

  • comment image

    tanrıyı bir labirente saklayıp, nereye sakladığını unuttuktan sonra, telaşlı ancak vakur bir şekilde arayan adam bach. evrenin yaradılışına ve kosmosun içeriğine, notalardan oluşan kuramlar ekleyen ilahiyatçı.
    sürekli bir merdivenin basamaklarını çıkan, kapıları tek tek açan ancak aradığı kişiyi bir türlü bulamayan kafası karışık bir figürü çağrıştıran sesler bütünü bach'ın notaları.

    dinsel imajlar içeren müziklerinde tanrıya bir isyan mı, dua mı olduğu belirsiz.


    (darkpoe - 28 Haziran 2013 00:52)

  • comment image

    nesiller boyunca 50 tane müzisyen çıkaran bach sülalesinden gelmiştir. bu vesileyle merhum dede bach'ın cibiliyetini kutluyorum.


    (hemingway - 17 Mayıs 2004 01:13)

  • comment image

    1685-1750 yılları arasında yaşamış olan johann sebastian bach çoğu insan tarafından klasik müziğin en iyi temsilcisi olarak kabul edilmiştir. müzik hayatına tam olarak lüneburgdaki michaelis müzik okuluda başlamıştır. poitou'lu fransız prensesi elènore d'olbreuse, nantes fermanının kaldırılmasıyla sınır dışı edilen müzikçi yurttaşlarını celle sarayında bir araya getirdi ve bach da saraya kabul edildi. orada bir sürü fransız müzikçilerin eserlerini tanıdı.
    bir süre kemancı olarak weimar sarayında çalıştıktan sonra, arnstadt'taki st bonifatius kilisesi orgçuluğuna getirildi ve ilk kantatını besteledi(1704). bach çok geçmeden almanya'nın en ünlü org virtüozları arasında yer aldı. buxtehude'nin öğütlerinden yararlanmak için yürüyerek lübeck'e gitti fakat yetkililerden izin alamadığı için görevine son verildi.
    bach 1707'de mühlhausen'de st blasiuskirche orgcusu oldu ve aynı yıl akrabası maria barbara ile evlendi.
    1708'de gott ist mein könig'*ı yayınladı ki bu sağlığında yayınladığı tek kantatıdır.
    bach sachsen-weimar dükü wilhelm ernst'in yanında oda müzikçisi oalrak çalıştı. 1717'ye kadar italyancılık akımının merkezi olan weimar'da şehrinde kaldı. johanniskirche orgçusu walther ile arkadaşlık kurdu ve onun org yazısını örnek aldı. fransızlardan sonra , italyanları da weimar'da tanıdı: albinoni, legrenzi, corelli, bonporti, vivaldi, frescobaldi. vivaldi'nin bir çok konçertosunu klavsene uyguladı, frescobaldi'nin fiori musicali adlı eserini kopya etti. 1717 sonunda köthen'e çağırıldı, anhalt prensi leopold'un orkestrasını yönetti.
    1720'de, karlsbad'da brandenburg markgrafı christian ludwig ile tanıştı ve onun adına 6 konçerto besteledi(1721). aynı yıl karısını kaybetti ve çok geçmeden trompetçi wücken'in kızı soprano anna magdalena ile evlendi. liepzig kantoru kuhnau'nun ölümü üzerine, 1722'de thomasschule yöneticiliğine adaylığını koydu. yohanna passion'u * adlı eserinin çalınması ile besteci ve orkestra yönetmeni olarak değerini kabul ettirdi ve 1723'te göreve alındı.
    1729'dan 1740'a kadar, telemann'ın 1704'te kurduğu collegium musicum'u yönetti ve her hafta bir konser verdi.
    1728'e kadar köthen sarayına bağlı kaldı; 1723-1736 arasında ise weissenfels sarayı müzik yönetmenliğini yaptı.
    bach 1749'da gözlerini kaybetti, füg sanatı* adlı eserine çalıştı, org için 18 büyük koral besteledi ve son üç korali damadı altnikol'e söyleyerek yazdırdı. aslına uygun tek portresini hausmann yaptı(1746). johanniskirche'nin güney dıvarı yakınında gömüldü...

    bach'ın eseri, üç yüzyıldır süregelen dini ve dindışı çoksesliliğin vardığı son noktadır. sisteminde yatay yazıya, arpejli ve vuruşlu akorlardan çok daha fazla önem vermiştir. kendinden önce yaratılan biçimleri mükemmelleştirmiştir. çift temanın önemini sezdi. bas'a güç ve süreklilik katarak, müzik yapısının temel öğesi durumuna geçmesini sağladı. nota dizisi ile sözleri değerlendirme, düşünceleri yansıtma çabası yanında, kontrpuanı sıkı sıkıya uygulamaktan da geri kalmadı. ricercare, kanon, füg biçimlerine bağlılığı, onu boş ve beylik deyişlerden kaçınmaya yöneltti.
    tanrıya inancı büyüktü. eserlerinin tümü dindar kişiliğinin izlerini taşır.
    bach ölümünden sonra unutuldu, ancak elli yıl sonra 19. yy. başlarında beethoven, mendelssohn, boaely ve schumann'ın çabalarıyla yeniden önem kazandı. chopin, liszt ve cèaser franck gibi virtüozlar eserlerini çalarak tanınmasını sağladılar. bu çabalara rağmen, her eğilimdeki müzikçinin bach'ı örnek alması, onun düşüncelerine bağlanması için 20. yy.ı beklemek gerekti.


    (o degil de - 19 Mayıs 2004 19:19)

  • comment image

    kompozisyon bölumunde okuyupta ona tapmayan yoktur heralde. kompozisyondan bir arkadaşımın anlattıgından sonra bende cok etkılenmıstım...soyle ki; bir gun amerikada butun ıyı bılım adamlari ve iyi muzisyenler toplanırlar ve muzıgın kurallarını bulmak ıcın kasarlar sonunda bılımsel ve muzıksel olarak ortaya 100 kural çıkarırlar bethoven bundan 80, mozart 85 civarı bişey alırlar ama asıl şaşırtıcı olan bach'ın sonucudur.sonuc 99 cıkmıstır bunu hocaları kompozisyonda okuyan arkadasıma anlatır ve ekler bu kuralları kullanarak herkes beste yapabilir ama buna müzik demek biraz guc olur ama bach hem o kurallar uymus hemde herkesi derinden etkileyen besteler yapmıştır. ayrıca zamanında kulaksız olarak nitelendirlip bestelerini duvarının içine saklar ondan sonra evine taşınan insan sayesindede bu saheserler ortaya cıkarılır yanı öldükten sonra ünlü olur yada buna sonsuz yaşamda denebilir çünkü bence o hala yasıyor!!


    (dont know who im - 20 Mayıs 2004 13:57)

  • comment image

    tarihin en matematiksel muzisyenidir. bu yuzden kimilerince yaptigi muzik, olabilecek en saf muziktir. bestelerinde canonlari, simetrileri insanustu bir yetenekle kullanir. ayak ustu, emprovize fugue besteler.

    cok kabaca anlatmak gerekirse adamin sanati soyle guzeldir: bir beste yapiyor, bu bestede simetrileri falan kullaniyor ve kendi icin cok tutarli guzel bir melodi yapiyor. bunlardan bir suru yapiyor. sonra bunlari ustuste bindirdiginiz zaman, ortaya cikan butun de kendi icinde tutarli ve kulaga hos gelen bir eser oluyor. hatta bunu zamanda kaydirip, bir iki nota yuksekten calinca, ve bunu orjinalinin ustune bindirince, harmoni kaybolmuyor falan da filan.

    neden bilmiyorum ama bu fugue olayi bana karmasik bir sinyali temel sinusoidal sinyallere ayiran fourier serisi ni hatirlatiyor. orada da bir suru degisik periyod da sinyaller superimpose edildikleri zaman, hepsinin de degerlerinin sifir oldugu noktalar var ve bu sinyaller toplandiklarinda esas sinyali veriyorlar, yani kendi icinde butunlugu olan baska bir periyoik sinyal.

    velhasili kelam, adam matematiksel dehasini muzikle anlatabilen essiz bir muzisyen. ayrintili bilgi icin (bkz: godel escher bach)


    (immanuel tolstoyevski - 3 Eylül 2004 19:08)

  • comment image

    bazı eserlerinin sonunu notalarla bach olarak imzalayan deha..
    (eski alman müzik litaratüründe: b:sibemol, a:la c:do, h:si oluyor)


    (raini - 20 Eylül 2001 20:28)

  • comment image

    ""
    'bach' ın elyazısına baktığımda, bir göktaşının kaymasına, evrenin değişmez düzeni içinde bir doğa mucizesine tanık oluyorum sanki. bach müziğinin niçin evrensel boyutta algılandığına şaşmamak gerek.

    el yazısının güçlü ve duraksamasız akışına bir bakın! denize doğru koşan, ama yolundaki her çakıl taşını, her tümseği, her dağı; küçük-büyük her engeli anlatılmaz bir yumuşaklıkla kucaklayıp okşayan coşkun bir ırmak gibi...

    bach'ın eserini, yeşeren bir tohumla karşılaştırmak mümkün. geleceğin olgun bitkisini en küçük ayrıntılara kadar içinde taşıyan, onu olgunlaştıracak ışığı, havayı ve besini emmiş, ama hem olgunlaşan bütünün hizmetinde, hem de bu bütüne egemen bir tohum, bir genler yumağı...

    müziğinin tasarımı da alabildiğine kapsamlı. nasıl bazı insanlar 'mekanı' evin bir odası, bazıları kentin bir binası, başka birileri ise ülkenin bir kenti, dünyanın bir ülkesi, ya da evren içinde bir gezegen olan dünya olarak tanımlarlarsa, bach'ın müziğinde de tek tek eserlerinin sınırlarını çok aşan bütüncül bir tasarım var. solo sonat ve partitalarına bakın örneğin: keman için çok uygun olan az diyez bemollü altı tonalitede yazılmış. tonalitelerin mantıklı bir sıralanışı var. sol minör - si minör - la minör - re minör - do majör ve mi majör. boş tellerin en az kullanıldığı mi majör ve si minör partitalarda en az çokseslilikle yetinilmiş. büyük füglerin yer aldığı do majör ve la minör sonatlarda ise diyez-bemolsüz tonaliteler kullanılmış. başka bir örnek de re minör chaconne: tek bemollü bu tonalitide yoğun bir çokseslilik var. eserin tam ortasında ise, dört ölçü sonra gelecek iki sesli koral bölümün habercisi gibi, aniden bir re majör akor duyuruluyor. tüm bunlar bach'ın hem bilinçle, hem de sezgi yoluyla nasıl kapsamlı bir plan içinde kalarak bestelediğinin kanıtları. tek tek eserlerin sınırlarını çok aşan boyutta bir plan bu.

    .........................

    örneğin beethoven insanı,kendi duyguları yoluyla keşfeder ve anlar. biz de onun müziğinde, adeta kendimizi buluruz. bach ise kendisini, kendinden de yüce bir insanlık duygusu yoluyla keşfetmişti. bu nedenle de biz, bach'ın müziğinde kendimizden de yücü bir şeyler buluyoruz. beethoven, schumann ve diğer romantikler, eserlerinde et ve kandan oluşmuş bir varlık olarak kendilerini ifade ettiler. bach ise bambaşka bir düzeyde, adeta tanrı'nın simgesi sayılabilecek eserler koydu ortaya.

    büyük bir kiliseye, bir müzik mabedine girer gibi bir duygu ile duyumsuyoruz bach'ın müziğini. ama, müzik dokunulmaz da olsa, bozulamayacağı varsayılsa da, bach'ın müziği de tıpkı isa 'nın sözler gibi yalnış yorumlanabiliyor. kendisinden sonra gelen kuşaklar, isa' nın sözlerine ve mesajına hep uygun mu davrandılar? insanlığın en değerli eserleri bile, onları yorumlayan insanların gözlerine ve kulaklarına, duygu ve sezgilerine bağımlı olmaya mahkum.

    bach'ın eserleri de zaman zaman geçici modaların kurbanı olmaktan kurtulamadı. kalıcı ilkeleri, geçici zevkler uğruna zedeleyen ve güncel sorunlarımızın düzeyine indirgeyen, hep biz insanlar değil miyiz?

    neyse ki bach'ın el yazıları elimizde ve onun ne istediğini, neler duyumsadığını biliyoruz. bu nedenle de her zaman, onun gerçek diline dönmemiz ve mesajını doğru algılamamız mümkün olabilecek.'

    yehudi menuhin

    yehudi menuhin'in, "`bach 'ın solo keman eserlerinin elyazılarından tıpkıbasım`" adlı kitabına yazdığı önsözden kısaltılarak alınmıştır.---
    ""

    kaynak: ----johann sebastian bach "o bir dere değil okyanus"---- ; erdoğan okyay, sevda cenap and müzik vakfı yayınları, sf. 63-64*

    ayrıca:

    (bkz: chaconne/#7032096)

    edit ve entry birlestirme (aciklama: bach basligindaki entrylerimin sayısı 9 u olmus. aslında daha az entry'de birlesebilirler. bende oyle yapiyorum, edit ve entry birlestirme yazısınını gordugunuzde, eski bir entry oldugunu anlarsınız.)

    [["bulutların üstünde, ölümün ötesinde; bir milyon yıl ya$ayacakmı$ gibi, hiç ölmeyecekmi$ gibi; öyle güzel bir müzik." "gökyüzüne bakmı$ sonra müzik yapmı$, bestelemi$"

    neşesini, hüznünü, duygularını.. bu kadar zarif, bu kadar ince, tanrısal kusursuzlukta notalara dökebilen; iç huzurun en güzelini yaşatan başka bir besteci var mı ? bin yılın bestecisi, okyanus...

    &

    kurallarının içinde kalmayi başarıp, mükemmeliyet-kusursuzluk hattından hiç ayrılmadan, duygusal coşkunun uc noktalarında bir müzik icra ederken, tarihin en güzel eserlerini yaratan bu büyük besteciye; kafayı yemediği, delirmediği, insan kalabildiği için ayrıca saygı duymamız gerekir.

    (bkz: gott fahret auf mit jauchzen)
    (bkz: bwv 1017)]]

    edit ve entry birlestirme:

    [['"bach opens a vista to the universe. after experiencing him, people feel there is meaning to life after all.'"

    *

    "'bach evrene bir vizyon açıyor. insanlar onu deneyimledikten sonra, herşeye rağmen hayatın bir anlamı olduğunu hissediyorlar."'

    *]]


    (anoktale - 4 Mart 2005 21:23)

Yorum Kaynak Link : johann sebastian bach