Süre                : 13 dakika
Çıkış Tarihi     : 25 Mayıs 2013 Cumartesi, Yapım Yılı : 2013
Türü                : Kısa Film,Aksiyon,Drama,Heyecanlı
Ülke                : Güney Kore
Yapımcı          :  VZ Pictures
Yönetmen       : Byoung-Gon Moon (IMDB)(ekşi)
Senarist          : O Kwang Gwon (IMDB)(ekşi),Byoung-Gon Moon (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Min-ji Lee (IMDB), Taeyoung Kang (IMDB), Hyungyu Kim (IMDB)

Safe ' Filminin Konusu :
Katie adında gizemli bir kadın Southport’un North Carolina adındaki küçük bir kasabaya gelir. Aniden ortaya çıkışı kasaba halkının aklında soru işaretleri yaratmıştır. Kendine güvenen güzel kadın, buradaki insanlarla kişisel ilişkiler kurmaktan uzak durur. Ta ki bir dizi olay onu, iki çocuğu ile dul kalmış olan Alex ile karşı karşıya getirinceye kadar. Her ne kadar sınırları olsa da Katie, Alex ve ailesiyle gitgide yakınlaşır. Her ne kadar aşık olduğunu hissetse de geçmişten gelen karanlık sırları onu korkutmaktadır. Kasabada ilişki kurduğu insanlardan biri de az konuşan komşusu Jo’dur. Kasabaya geliş nedeni ve kendi hayatı için tercih yapması konusunda Jo onun üzerinde etkili olacaktır. Yönetmenliğini Lasse Hallström’un üstlendiği dram filminden başroller Julianne Hough ve Josh Duhamel.

Ödüller      :

Cannes Film Festivali:Palme d'Or - Best Short Film


  • "ing. guvenli.. (bkz: safe mode)"
  • "ing. kasa.."
  • "klişe aksiyon filmi. ben şahsen eğlendim. ama luke wright karakteri takımları çektikten sonra, gözüm bir john reese aramadı değil."
  • "çok uzun olmayan süresi ve içinde -türünden beklenmeyecek- gereksiz sahnelerin azlığıyla eli yüzü düzgün bir aksiyon filmi."
  • "therapy?'nin bana chuck palahniuk şarkılarını hatırlatan şarkısı. son derece karanlık bir şarkıdır. çekiç gibi insanın kafasına inip duran piyano notası çok iyidir. semi-detached albümünden."




Facebook Yorumları
  • comment image

    güzellikle ürkütücülük arasında gidip gelirken, gözümüzün önüne onlarca muhteşem sahne getiren todd haynes filmi. carol white ise sinema tarihi boyunca izlediğim onlarca korku ve gerilim filmi karakteri arasında, içimdeki korkuyu en çok deşeni olmaya aday. filmin ilk sahnesinden itibaren takip etmeye başladığımız bu evkadını, eşi ve çocuğu ile görünürde mutlu bir hayat yaşamaktadır. kocası ile sevişir, kocaman bahçesi ile ilgilenir, diğer evkadınlarıyla birlikte spor salonuna gider, bir yandan yeni taşındığı evini en yeni moda parlak ve pahalı eşyalarla döşer, tabi bu kocaman evde emrinde hizmetçileri de vardır.

    komik olan ise, tüm bu fabrika üretimi hayatının sallanmasını sağlayan tetikleyicinin bildiğimiz saf ve temiz süt olmasıdır. filmde bu çok güçlü bir şekilde vurgulanmasa da, carol’ın semptomlarını ilk görmeye başladığımızdan hemen önce bir bardak süt içmiştir. tabi vücudundaki aşırı yorgunluk, durmak bilmeyen öksürük krizleri, astım nöbetleri bunun ardından gelir. doktorların bir şey yapamadığını gördüğünde, psikiyatriste bile gider. ama bu görüşme kendisinin kim olduğu ile ilgili sorular gelmeye başladığında tıkanır. ev hanımlarının partisinde buluverir kendisini. herkes hamile kadına hediyeler vermektedir, kocaman evlerde yaşayan bu hanımların sohbetine doyamadığı bir anda tuvalete gider. makyaj tazelemekten çok kendisini izliyor gibidir. dönüşte ise en büyük hediye paketi açılırken nöbet geçirir. film de burada isteyenin istediği gibi okumasına izin veren yapısının ufak bir örneğini gösterir. yapılan testlere göre carol en çok süte alerjik tepki vermektedir. bu krizden de biraz önce dondurma yemiştir. kriz dondurmaya bağlanabileceği gibi, biraz önce tuvalete gidip aynada kendini izlediği sahneye de bağlanabilir. belki de aklına psikiyatristinin sorusu takılmıştır ve tuvaletten dışarı çıkıp bu insanlara baktığında, yaşadığı çevreye karşı duyduğu alerji kendini göstermiştir.

    meyve diyetleri, spor salonu sohbetleri, böcek ilaçları, perma makineleri, makyaj malzemeleri, yediği onlarca kimyasal madde dolu ürün, kamyonun tekinden çıkan egzoz dumanı ve daha niceleri içerisinde büyümüş carol, artık silik karakterinin kaldırmakta zorlanacağı bir sürece girmiştir. vücudu her gün maruz kaldığımız toksik maddeleri detoksik hale getiremiyordur. bu onu önce ait olduğu bu los angeles çevresinden soyutlayacak, sonra da iyileşme adına daha da çok hasta edecek bir kliniğe kadar götürecektir. kocaman evindeki yalnızlığını, tüm toksik maddelerden arındırılmış ve bu hastalar için özel olarak oluşturulmuş bölgeye gittiğinde yenmeye başlar. modern dünya doktorlarının soğukluğu ve anlayışsızlığının yanında, bu yeni bölgedeki insanların dinsel iyileşme sağlama çabaları birbirinden çok da farklı değildir. sevgi felsefesi ile ayakta durmaya çalışan onlarca insan arasında carol, kendini yalnız hissetmese de bir çeşit yaratık gibi hissetmektedir aslında. aids hastalarına yapılan atıflar genelde bu bölümdedir. çünkü artık carol kocası ile sevişemiyordur –bu nedenden dolayı kendini suçlu hissediyordur-, bahçesi ile ilgilenmiyordur, stepford kadınlarını andıran örnek amerikan evkadınlarının partilerine de katılamıyordur. toplumdan dışlanmıştır ya da toplum onu kendinden dışlamıştır. artık ufak bir grup insanla the village filmindeki insanlar gibi kendini soyutlamacılık oyunu oynuyorlardır. dünyanın iyiye gittiğini hayal ediyor, öfkelerini sevgiye dönüştürmeyi amaçlıyorlardır. aidsli adamın hayatta kalması da, tüm dünyaya alerjisi olan carol’ın iyileşmesi de buna bağlıdır. carol bu dengesiz ortamda dengesini iyice kaybeder ve filmin yarısını oksijen tüpü ve maskesi ile geçirdikten sonra, kendini hava bile geçirmeyen, tamamen arınmış iglo benzeri bir odanın içine hapseder.

    filmin son sahnesi belki de en ürkütücü ama en güzel sahnesidir. carol doğumgünü partisinde bir konuşma yapar. konuşma yarattıkları bu izole dünyanın ne kadar güzel ve faydalı olduğu konusundadır ama birden susar. “neredeyim ben?” diye düşünür muhtemelen. o an iyileşmekte değil kötülemekte olduğunu anlarız. çünkü alnında gözümüze sokulmasa da kocaman bir morluk vardır ve yüzü bembeyazdır. biz garipseriz, partidekiler garipsemez. bir zaman sıçraması yaşadığımızı o an anlarız. filmin en ürkütücü sahnesidir. birileri koşsun, ambulans çağırsın, kurtarsın bu kadını ister insan. ama herkes onun yerine carol’ı alkışlamaktadır. ardından odasına gidip bir uzay üssünü andıran ortamdaki yatağına oturur, gaz maskesini yavaşça takar ve birkaç kez oksijen tüpündeki havayı solur, sonra da karşısındaki aynaya yaklaşır. yüzünün halini görüyor olmasına rağmen sevgi dolu gözlerle bakar, “seni seviyorum.” der. sonunda kendini tüm dünyadan soyutlayıp, iglosuna kapatmıştır. alerjisinin olduğu o yapay dünyadan kurtulmanın tek yolunu bu olarak görmüştür belki de.

    film bittiğinden beri midemin bulanmasındaki en büyük etki muhtemelen todd haynes ve julianne moore’un zehir-vari ortaklığıdır. tüylerimin hala hala diken olmasının sebebi ise film boyunca birkaç kez gördüğümüz düzgün yürüyemeyen adamın* carol’ın varacağı sonu gösterdiğini düşünüyor olmamdandır.


    (je androcoen - 28 Şubat 2008 02:49)

  • comment image

    güzel bir travis şarkısı. gerçek sözleri :

    take all the goods from all the bads and tell the people that you've gone away.
    now lift your head up to the sky.
    now you can tell apart the blacks from the whites.
    we watse the time we treasure dear.
    my onlythought is that they could br right.
    oh look there she goes another year.
    about as distant as a satellite and i feel so safe.
    and i feel safe, so safe.
    and i feel safe, so safe.
    so safe.
    the world's a small child in the dark, and my mind's the same place as it's always been.
    the monsters seem to fade so fast.
    upon the waking of another dream and i feel safe, so safe.
    and i feel safe, so safe.
    and i feel safe.
    i feel so brave, i'm not afraid of anything they've got to say.
    and you're ok because you're tucked away.
    don't go astray, you've got to be just who you are.
    who you are.
    when i was young things didn't last.
    my only care stemmed to the price of sweets.
    now i am older i can laugh.
    a dolly mixed up man with rotten teeth, and i feel safe, so safe.
    and i feel safe, so safe.
    and i feel safe, so safe, so safe.
    and i feel safe, so safe.
    and i feel safe, so safe.
    and i feel safe, so safe, so safe.


    (probabilite - 12 Haziran 2002 21:00)

  • comment image

    todd haynes'in poison adlı, genet metinlerinden uyarladığı ilk uzun metrajının ardından çektiği film.

    --- spoiler ---
    filmin finalinde carol, boğazını temizledikten sonra aynada kendisine bakar ve zorlanarak 'seni seviyorum' der. bu kayıp ruh, kendisine değer vermeyi öğrenmiştir ama buna karşılık olarak kendisine ait olan birçok şeyi ruhundan koparıp atmıştır. aynı zamanda eş ve anne olan carol taze bir yaraya dönüşmüştür adeta..
    ---
    spoiler ---


    (wa - 15 Temmuz 2008 16:02)

  • comment image

    ingilterede zenciler ve asyalilar (indians- pakis) arasinda yaygin olarak kullanilan bir selamlasma cesidi. selamlasma derken acalim olayi. ilk gordugunde arkadasini safe demezsin. you alright bruv * der gecersin. durdun lafladin biraz, sonra ayrilik vakti geldi, iste lafin zamanidir, safe bruv. bi nevi allaha emanet ol tarzi bir sey.


    (i dont give a fuck about the world - 8 Ocak 2009 00:06)

  • comment image

    westlife'ın gravity isimli yeni albümünde bulunan güzel bir şarkı. artık bir kere niyetlendim sözlerini yazmaya, tutmayın ne olursunuz!

    hard to find a way to get through
    it’s a tragedy
    pulling at me like the stars do
    you’re like gravity
    even if the wind blows
    it makes it hard to believe

    how ya gonna love
    how ya gonna feel
    how you gonna live your life like the dream you have is real
    and if you lost your way
    i will keep you safe
    we’ll open up all the world inside
    i see it come alive tonight
    i will keep you safe

    doesn’t even matter to you
    to see what i can see
    i’m crawling on the floor to reach you
    i’m a wreck you see
    when you’re far from home now
    makes it hard to believe

    so how ya gonna love
    how ya gonna feel
    how you gonna live your life like the dream you have is real
    if you’ve lost your way
    i will keep you safe
    well open up all your world inside
    til you come alive tonight
    i will keep you safe

    we all fall down
    we all feel down
    cus rainy days and summer highs
    the more we pray the more we feel alive

    how ya gonna love
    how ya gonna feel
    how you gonna live your life like the dream you have is real
    how ya gonna love
    how ya gonna feel
    how you gonna live your life like the dream you have is real

    if you’ve lost your way
    i will keep you safe
    well open up all your world inside
    so you come alive tonight
    i will keep you safe

    well i will keep you safe
    i will keep you safe


    (la loque - 14 Ekim 2010 18:59)

  • comment image

    mercury rising'in benzeri değil yeniden çevrimi gibi duruyor.

    --- spoiler ---

    12 yaşında bir asyalı velet şifre benzeri bir sistemi çözüyor. rus mafyasından tut çin mafyasına kadar herkes kızın peşine düşüyor. küçük kızı korumak da jason statham abimize kalıyor.

    ---
    spoiler ---

    mayıs ayında gösterimde.


    (comudus - 5 Şubat 2012 08:56)

  • comment image

    yasadigi refah duzeyi yuksek topluluktaki her kimyasala alerji beslemeye baslayan, bu soruna care ureten sifatta bir klinigin, bir anti-hareketin "are you allergic to the 20th century?" gibi ticari bir mottosuna kapilip careyi bu anti harekette ararken, karsiolmanin da tamamen sistemin icinde olmanin icinde boguldugu bir dunyada, belki bu kliniklerde zengin hayatinin butun tuketiminden kacarsa "guvende" olabilecegini hisseden, gel gor ki bu kacarken kapana kisilan, kendini guvende hissetmek icin kaca kaca sonunda tamamen izole bir iglooya kacan carol. psikiyatristinin sordugu "who are you?" sorusuna cevap veremeden bosluga bakarken carol, zamani gelince arkadasinin onerisi uzerine meyva diyetinden bile geri kalmamis, kuaforundeki randevularini hic aksatmamis, kuafor-jimnastik salonu-ev ucgenindeki yasami sirasinda bir kez bile durup aynaya bakmamistir. 80'li yillarin sterilligi icindeki sessiz sikintiyi gosteren, ama buna sunulan alternatiflerin de kisileri ayni kapana kistiran kiskaclar oldugunu gosterir yonetmen todd haynes. there is no safe place.


    (stella - 19 Mayıs 2003 22:40)

  • comment image

    yıllar sonra kanaltürk'te yayınlandığında oturup keyifle seyredersiniz. reklam aralarında meyve filan yıkar, diğer kanallarda iyi bişey varsa kaçırmayayım diye hızlıca zap yaparsınız.

    izlemek için o zamana kadar beklemeye değer bence.


    (miralay ferit - 27 Haziran 2012 08:18)

  • comment image

    jason başkan'dan yine standart reyizlik bir film adı.

    --- spoiler ---

    tıpkı küçük iskender’in altı ayda bir şiir kitabı çıkartması gibi üç ayda bir film yapan jason başkan, bu filminde bize çocuk sevgisinin inceliklerini öğretmeye çalışıyor. çocuğu sevmenin bir mücadele bir sanat olduğunun farkında. bize de bu farkındalığı aşılamayı görev bilmiş adeta. çok acayip bir adam bu jason başkan.

    senaryo her jason başkan filmi gibi biraz düz ve sıkıntılı olduğundan kelli, iki-üç rekat namaz kılma sahneleri çekilmiş. ardından hayır duaları almaya çalışıyor jason başkan. o namaz öyle kılınmaz, böyle kılınır gibisinden de cemaat atarlanıyor bizim başkan’a.

    klasik 90-95 dakikalık filmlerinin içerisinde ilk defa 35. dakikaya kadar ezik ezik takıldı bizim jason başkan. intihar etmeye çalışan fakat bunu sadece ağzıyla başarabilen oldukça iri bir penguene benziyor şimdilik.

    11 yaşındaki çinli bir kız çocuğuna şöyle deniyor: “ben seni kurtarmadım, sen beni kurtardın.” lirik bir aksiyon filmine hoş geldiniz. şimdi lütfen gözyaşlarınızı bağlayınız ve aksiyonseverlerin de gözlerinin nemlenebileceğini kabul ediniz.

    çinli südü südyen kızın beyninin işlemci hızı o kadar ileri ki, crysis 2’yi high’da takılmadan oynayabilirsiniz.

    kimse de demiyor ki, “aga bu nedir?” bu nedir ya? absürt komediyi sevdiği ortaya çıkıyor yönetmenin. modern değil, absürt.

    jason başkan durup dururken iphone reklamı yapıyor, sanki çok gerekliymiş gibi. bu da bizim dikkatli gözlerimizden kaçmıyor elbette. o ne ya, dokunmatik telefona yeterince iyi dokunamadığını görüyoruz jason başkan. onca adamı patır kütür dövdün, ya o telefonu kullanamayışın ne olacak? milyon dolarlık film değil mi bu başkan? yoksa iphone mu çakma, bahanen bu mu?

    hiçbir zaman işini şansa bırakmayan ve kesin ve sert oynayan jason başkan, neden bu kadar üzüyor bizim dahi kızcağızı. kız resmen bala reçele ölümden döndü. bu kadar da şans olmaz dedirtiyor izleyiciye. jason ise takım elbise giymenin, araba sürmenin peşinde. yok hacı olmaz, yedirtmeyiz bu dahi kızı kimseye. yürüyün sete dalıyoruz.

    iyi polisin kötü polislerle dalga geçtiği, onları fena hâlde azarladığı kaç film yapıldı şimdiye kadar? kaç film yapıldıysa yapıldı, şu an onlardan en güncel olanını izliyoruz ve bu bize neşe katıyor. varlığı da yokluğu da insanı apayrı şekillerde bozan paranın gücünü tekrar ve tekrar görüyoruz bu film ile.

    filmde sıradan argolar mevcut. genelde koç hayvanın organlarından bahsediliyor. hâlâ gelişmedi bu sektör. güncel argo sözlüğü diye bir şey var. iki açıp inceleseler, azıcık kitap okusalar, çığır bile açabilirler. kapat la kapat. ana, film bitmiş ya la.

    ---
    spoiler ---


    (saykoblack - 21 Eylül 2012 19:04)

  • comment image

    mafya tarafından ailesinden koparılmış oldukça zeki olan küçük bir kız vardır filmde, bu kız kafadan birçok hesabı yapabildiği ve güçlü bir görsel hafızası olduğu için çin mafyası tarafından kullanılmaktadır. bir taraftan da eskiden ne iş yaptığı başlarda belirsiz olan luke (jason statham) sokaklarda boş boş dövüşmektedir. :) sonra bir gün olaylar gelişir ve rus mafyasından bir grup luke’un karısını öldürür ve luke’a kimseyle yakınlaşmamasını yoksa yakınlaştığı herkesi öldüreceklerini söylerler, bizimki de bu duruma hay hay der. :)

    gelelim filmin gidişatına, filmin başından beri izleyen herkes luke’un küçük kıza yardım edeceğini ve bir yerlerde yollarının kesişeceğini bilir ama nedense bu süreç biraz benim beklediğimden uzun sürdü, yani olayları biraz uzattılar ve luke’un kızı kurtarmaya başlaması biraz zaman aldı.

    luke’un kızı ruslardan kurtardığı metrodaki kavga sahneleri gerçekten çok iyiydi. genelde hollywood filmlerinde bu tür sahneler kesik kesik ve dar açıdan gösterilir, ama bence eski hong kong dövüş filmlerinde olduğu gibi daha statik kameralarla bu tarz dövüşleri izlemek daha eğlenceli oluyor.

    çok fazla detaya girmeye gerek görmüyorum açıkçası. genel olarak vadettiği şeyin karşılığını veriyor film, zaten bu tarz filmleri sevmiyorsanız, jason statham filmlerini sevmiyorsanız ne halt etmeye izlediniz bu filmi :) şaheser beklemeye gerek yok, eğlencelik film.

    http://izleveyorumla.blogspot.com/…012/09/safe.html


    (robert stroud - 26 Eylül 2012 17:04)

  • comment image

    çok uzun olmayan süresi ve içinde -türünden beklenmeyecek- gereksiz sahnelerin azlığıyla eli yüzü düzgün bir aksiyon filmi.


    (suq - 14 Haziran 2013 00:38)

  • comment image

    2002 nisanı... peder tarafından artık izin kopartılmış ve okula arabayla gidilmeye başlanmıştır, ilk gündür, iki dost kurban seçilmiş anadoluhisarı'ndan bostancı istikametine tem'de "aman temkinli olayım" güdüsüyle en sağdan 50 km hızla gidilmektedir...fekat işte o nisan yağmurları dediğimiz meret başlamış ve 50 km hız bir anda 25 e düşüvermiştir. şöfer terdirgin, iki dost ise ağlamaklıdır! o sırada gerim gerim gerilen sinirlerin yanısıra çalan sarkı safe olmakta ve sürekli "i feel safe, so safe " diyerekten solistimiz bizi bizden etmektedir. iki dosttan biri fırsattan istifade şarkıyı ağlayarak söylemeye başlayınca gerim gerim gerilen sinirler kopuverir ve arabaki şöfer artı iki dost "yarebbim bu bu nasi bi ironidir bu" diyerekten hayvan gibi gülmeye başlar. zaman 2003 eylül olduğunda şöfer bey kendi elleriynen sabahın 6 sında iki dostunu avusturya' ya yollar. daha önce havaalanından çok sevdiklerini zaten yollamış olan şöfer dostlarına el sallar, sinirinden kızgınlığından ağlayamayarak arabasına biner ve bostancı'ya doğru yol alır...o sırada uykusuzluğun da etkisiyle sezen zannettiği kaseti teybe sokar ve artık bu tesadüfün nesidir bilinmez..bir anda "i feel safe, so safe" diyerekten sanatını icra eder solistimiz! kızgınlık, sinir geriye çekilir...şöfer böğüre böğüre ağlamaya başlar...


    (esterhazy - 23 Mayıs 2004 02:33)

  • comment image

    julianne moore'un böyle oynamadan oynadığı, döktüre döktüre adamı hasta ettiği, adım adım insanlıktan ve toplumdan hatta yaşamdan ve neredeyse kendisi için varolmuş herşeyden kopuşunu acıta acıta insana batıran carol white kişisi üzerinden toplum tartışması yapıyor bu film. yakın zamanda carol'un bazı sahnelerde neredeyse binalarla bütünleştiği gibi birşeyin farkına vardırtıldım ki, filmi biber oldu resmen. kısacası todd haynes bireyin kendine yabancılaşmasını anlatır. önemli bir ayrıntı da şudur ki, birey bazı nenlerin ayrımında olsa da, örneğin sorunu çözmek için kim olduğunu açıklayarak başlamak gibi, bunu saçma sapan nedenlendirmelerle köstekleyerek gerçekten kopmaktadır. örneğin nedeni kimyasallarda, kafamızda, ya da ölçülebilirliğe sahip somut varlıklarda aramak gibi. sorun insanın kendini kabul edememesi ya da kendini kabul ettirememesi, toplarsak bulunduğu yere ait olmamasındadır. görece kavramların yerini değiştirirsek, bulunulan yerin, insana ait olmamasıdır.
    özüyle, insanın en temel tinsel gereksinimleri olan sevginin, paylaşımın yapaylaştırılması, bayağılaştırılması, aşırı bağımsız(kaba anlamıyla kapitalistya da liberal) ya da aşırı denetime dayalı (kaba anlamıyla komünist ya da belki muhafazakar) düzenlerle bireyin ne tam özdenetime sahip olmasına, ne de tam olarak "hıza(tüketime) ayak uydurma" yardımına ulaşmasına neden olunarak bezdirilmesidir. sonuç olabilecek en korkuncudur: durgunsallaştırılmışlık.
    sonuçtan daha da korkuncu, şimdiki zaman diyebileceğimiz süreçte, belki de milyonlarca carol white'lar yetiştirilmiş olmasıdır. herşeye allerjisi olan. böyle ottan boktan korkan, otu boku seven, kendisine ot ve boktan başka birnen verilmemiş olan. olan ama bir türlü olamayan.
    (bkz: yoksa o ben miyim)?


    (mccormick - 10 Aralık 2004 03:29)

Yorum Kaynak Link : safe