Süre                : 1 Saat 51 dakika
Çıkış Tarihi     : 20 Ocak 2011 Perşembe, Yapım Yılı : 2011
Türü                : Drama,Romantik,Bilim Kurgu
Taglar             : incest rape,Aşk
Ülke                : Almanya,Macaristan,Fransa
Yapımcı          :  Razor Film Produktion GmbH , Inforg Stúdió , Asap Films
Yönetmen       : Benedek Fliegauf (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Benedek Fliegauf (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Eva Green (IMDB)(ekşi), Matt Smith (IMDB)(ekşi), Lesley Manville (IMDB), Peter Wight (IMDB), István Lénárt (IMDB), Hannah Murray (IMDB)(ekşi), Ruby O. Fee (IMDB), Tristan Christopher (IMDB), Jesse Hoffmann (IMDB), Natalia Tena (IMDB), Ella Smith (IMDB), Wunmi Mosaku (IMDB), Alexander Goeller (IMDB), Gina Stiebitz (IMDB), Adrian Wahlen (IMDB), Amanda Lawrence (IMDB), Jennifer Lim (IMDB), Tina Engel (IMDB), Lukas Hawkins (IMDB), Lukas Sweetwood (IMDB), Fabian Hundertmark (IMDB), Kata Petra Kiss (IMDB), Anna-Zsófia Drávucz (IMDB), Jerun Minguell Agundez (IMDB), Péter Erik Tóth (IMDB), Noah Hedges (IMDB)

Womb ' Filminin Konusu :
Womb is a movie starring Eva Green, Matt Smith, and Lesley Manville. A woman's consuming love forces her to bear the clone of her dead beloved. From his infancy to manhood, she faces the unavoidable complexities of her controversial...

Ödüller      :

Locarno International Film Festival:


  • "bir benedek fliegauf filmi. etkileyici, rahatsız edici, düşündürücü, yumuşak çekimlere ve görüntülere sahip sert bir film."
  • "az söz ile çok şey anlatan, insanı sarsan filmlerden...eva green'e iltifatlar yetmez zaten... ayrı bir mucize."
  • "sebepsizce u ile okunan sözcük. woomb imiş gibi."




Facebook Yorumları
  • comment image

    çok ağır bir film. oyunculuğu, ilerleyişi, sahne geçişleri ve her şey. ama en ağırı da konusu, bu kadar ağır bir konu ancak böyle sessiz ve kasvetli bir atmosfere yakışırdı. teknolojinin, insani duyguları en fazla ne kadar zorlayabileceğinin bir göstergesi olarak, klonlamayı bize en vurucu şekilde anlatıyor. annenizle izlemeyin...


    (ermanen - 27 Temmuz 2011 06:36)

  • comment image

    teknolojik ilerlemenin etik yönünü vurgulayabilmek için çok yalın mekan ve sessizlik içinde geçen bir film.
    eva green'in başarısı bambaşka ve matt simon'un dr who dışında bir karakterde de yine dr gibi olması fos çıkmış bira ama bunun dışında filmin renkleri ve sahilin ortasındaki o ev huzur veriyor.

    klonlamaya farklı bir gözle bakarken; eleştirdiğini kırıp dökmeden, saçlarımızı okşayarak masal anlatır gibi anlatıyor.


    (lapetite - 22 Ağustos 2011 22:55)

  • comment image

    küçük bir sahil kasabasında geçen öyküsü ve sadelikten yıkılan anlatımıyla (ki bu saydıklarım aslında benim için filmi mükemmel kılan detaylar) konusu gereği bu filmi şiddetle tavsiye etmek durumundayım. insan klonlamanın etiğini, duygusal yanlarını, annelik kavramını da ele alarak böyle seyirciyi tokatlaya tokatlaya işliyor. hem de büyük bir sessizlik, dinginlik içerisinde. minimum diyalog, bol manzara, yağmur, okyanus. bu kadar ağır bir konunun, böyle durağan bir anlatımla bu kadar akıcı izlenebilmesi sürpriz. sevmeyebilirsiniz filmi tabi, ama eva green'in oyunculuğu için bile izlemeye değer. hiç konuşmadan, hareket bile etmeden, sadece bakışlarıyla bile bugün star geçinen bir çok oyuncudan çok daha iyi oynuyor.


    (savatage7 - 26 Ağustos 2011 00:44)

  • comment image

    az söz ile çok şey anlatan, insanı sarsan filmlerden...

    eva green'e iltifatlar yetmez zaten... ayrı bir mucize.


    (mbaran - 4 Ekim 2011 02:51)

  • comment image

    aşkın ahlak sınırlarını zorlayışını inceleyen etkileyici bir film.

    --- spoiler ---

    rebecca, thomas büyüdükçe sessizleşiyor çünkü klon her geçen gün biraz daha kaybettiği sevdiğine benziyor. thomas'ın geçmişten habersiz yaşamaya devam etmesi, duyguları giderek karmaşıklaşan rebecca'yı iyice içine kapanık hale getiriyor. öyle sahneler oluyor ki karakterler konuşsa siz de en az onlar kadar rahatlayacaksınız. fakat konuşulacak mevzu öyle hazmı kolay olmadığı için kelimeler yerini hareketlere bırakıyor.

    nemrut rebecca ancak thomas'la beraber olup yarım kalmış aşkını tamamladıktan sonra gülümseyebiliyor. aralarındaki çarpık bağsa bu ilişkinin devam etmesini engelleyip karakterleri yollarını ayırmaya zorluyor. zaten karakterlerin bu ilişkiyi devam ettirmeye ihtiyacı yok. thomas gerçeği öğrenerek özgür kılınıyor ve geçmişteki hayatı bırakıp kendi hayatını yaşamak üzere yola koyuluyor. rebecca'ysa thomas'ın ölümündeki sorumluluğundan klona yaşama fırsatı yaratarak kurtuluyor ve ışığını açıp hayatına devam ediyor.

    ---
    spoiler ---


    (smit - 28 Ocak 2012 12:57)

  • comment image

    ensest hakkında bu kadar tepkili olmama ve buna en ufak ima yapan bir filmi, hatta bir sahneyi bile asla izlemeyecek olmama rağmen, beğendiğime şaşırdığım film.

    --- spoiler ---

    kimse bahsetmemiş ama son sahnede ilişkiye girerken rebeccanın elinde ve tommy'nin pantalonunda gördüğümüz kan herhalde rebeccanın kızlık zarıyla ilgili durumundandı. işte bütün sahnelerden çok bu etkiledi beni. sadece bu anı yaşamak için mi bunları yapmıştı, baştan beri bunu mu planlamıştı yoksa sadece ilk aşkını tekrar canlı görmek için miydi, duygularını nasıl engel olamadı, bu duyguları yaşarken annelik içgüdüleriyle nasıl başa çıkabildi?

    ---
    spoiler ---

    işte bu yüzden çok çok karmaşık ve insanı alt üst eden bir film. bilmiyorum ben bile beğendiysem izlenmeli diye düşünüyorum, en azından kusursuz eva green oyunculuğu için.

    ayrıca nuri bilge ceylan filmlerine dayanamayan biri olarak söylüyorum ki kıyaslanamaz bile, filmin yalınlığı ve gri havası filmi aklımıza kazıyan en önemli özelliği idi.


    (servis kaldir - 9 Mayıs 2012 17:04)

  • comment image

    --- spoiler ---

    benim anladığım kadarıyla filmin başı ve sonundaki an aynı andır. yani eva green'in karakteri sevdiği adamın klonunu doğurur, onu biraz oğlu biraz sevgilisi gibi büyütür, ardından gerçekler ortaya çıktığında olabilecek en acıklı durumda sevişirler.

    bu noktada kadının istediği, asla birlikte olamadığı tommy ile sonunda birlikte olmaktır.

    filmin başında bahsedilen hediye klon değil, onun çocuğudur yani.

    kalp kırıcı ve etkileyici bir hikaye.

    ---
    spoiler ---

    ayrıca eva green'in yanında, 11. doctor da güzel bir performans sergilemiş.


    (aysnz - 23 Mayıs 2012 20:03)

  • comment image

    benim bu filmle derdim var arkadaş.

    sabah 05:00 civarları izledim bu filmi.
    izleme sebebim de, sözlükteki alman filmleriyle ilgili anketimsi bi başlıkta bu filme bakınız verilmesi.
    hiç bi ön okuma yapmadan indirip izledim filmi.

    derdim ne bu filmle? çok sevdim, derdim bu.

    hem alman sineması'na olan pozitif önyargım
    hem en sevdiğim filmin blade runner olması
    hem filmin müziklerinin yaratılan atmosfere uyumu
    hem yönetmenin atmosferde yarattığı görsel kusursuzluk
    hem mükemmel eva green performansı
    hem bi bilimkurgu filmine yaraşan mantıksal tutarlılık
    hem...
    hem...
    hem...

    avrupa sineması inatla ve ısrarla düşük bütçeli bilimkurgu filmleri kazandırmalı dünyaya.
    düşük bütçeli ve steril bilimkurgu filmlerindeki yaratıcılığa ağzı laf yapan birileri dikkat çeksin artık.

    biopunk dedik ama filmin içeriğindeki duygusallık bir kısım bilimkurgu filmlerindeki o suni duygusallığa hiç benzemiyor.
    anlayanın ve/veya hak verenin içine oturan büyük bi aşk var.
    ''ya benimsin ya toprağın'' mottolu arabesk aşklar, yanında halt yesin bu aşkın.
    toprak da yetmiyor rebecca'ya, yeniden can veriyor aşık olduğu silüete.

    --- spoiler ---

    yukarıdaki entryde vurucu bi tespit yapılmış: rebecca'nın kızlık zarından çıkan kandan bahsedilerek.
    evet işte o kan, her ne kadar ahlaki bi mana taşımasa da, bu aşkın kanıtı.
    çünkü kimseyle beraber olamayıp tommy'yi beklediğini tam olarak onunla anlayabiliyoruz.

    ---
    spoiler ---

    düşük bütçe demişken: isviçre yapımı cargo adlı bi film var.
    hem onu hem de bunu izlemiş bi sinefil varsa aranızda, bu gibi avrupa yapımı film tavsiyelerine açık olduğumu belirteyim.

    bu arada womb da tıpkı fargo gibi bi akvaryum filmi.
    akvaryumun içindeki hayalci balık yapıyor insanı film bitene kadar.

    9.5/10


    (kogan - 2 Haziran 2012 13:10)

  • comment image

    izledikten sonra, çok güzel olabilecekken yalnızca güzel olmakla yetinmiş gibi biz izlenim bırakan film.

    --- spoiler ---
    sürprizi kaçmasın kafasıyla konusuna hiç bulaşmadan yalnızca trailer'ına şöyle bir bakmam sonucunda, "lan yoksa bir emrah'ın babası emrah çıkıyor vakasıyla mı karşı karşıyayız" diye düşünüp neyse ki yine de oturup izlediğim filmdir ayrıca. filmin olayının da anne-oğul ilişkisiymiş, oedipus'muş vs bunlarla hiç alakası olduğunu sanmıyorum ben; en azından o gözle izleyemedim diyeyim. çünkü periyodik aralıklarla oğul thomas'ın, orijinal thomas'ın anılarını bölük pörçük de olsa miras edinmiş olduğunu gösterdiler; o ana-oğul bağını kuramadım o nedenle. işte en fazla klonlama hadisesinin etik olup olmaması üzerinden okunabilir gibi geliyor bana; orada da aşktan meşkten ziyade aidiyet duygusundan bakılabilir; o açıdan çarpıcı değil dersem artizlik etmiş olurum. belki o sevişme anından sonra karşılıklı buruk tebessümler takınıp yollarını ayırmasalardı filme daha başka gözle bakmak mümkün olabilirdi. bu filmdeki olay ana-oğul aşkı değil kısacası; bir kadının bir adama duyduğu aşkın ona neler yaptırabileceği daha ziyade. ana-oğul aşkı izleyip iki saat yirmi dakika boyunca mala bağlayıp şaşkınlıktan şaşkınlığa koşmak istiyorsak zaten elimizde la luna gibi mükemmel bir çalışma var; daha annesinin bebenin ağzına bir parmak bal çaldığı ilk sahneyle insanı oturduğu yere çivileyen 1979 yapımı bir film. onu düşününce şu filmde izlediğimiz ensest bile değil bana kalırsa; hani diyeydin ki "oğul thomas hiçbir şey hatırlamıyor, tamamen başka biri o sadece tipi benziyor" falan o zaman olurdu bir ihtimal. ama çocuğun anasını arzulamasının sebebi bile aslında orijinal versiyonunun ona aşık olması. o yüzden olmadı o iş. gerçi rebecca'nın esasında bakire olduğunu anladığımız sahne gerçekten çok çok başarılıydı. yani ne yalan söyleyeyim, aptal gibi oldum bir ara izlerken "lan dedim yoksa kadın pişman mı oldu öyle acılar içinde kıvranıyor?" çok güzel ters köşe olmuş ki bence bu filmin en büyük spoiler'ıdır bekaret olayı. zaten bir filmin içinde eva green olmayagörsün; illaki bir arıza, bir bambaşkalık, bir mayhoşluk oluyor. green reyiz.
    ---
    spoiler ---


    (onytl - 13 Haziran 2012 00:50)

  • comment image

    bu kadar sessiz geçen 2 saatin aslında ne kadar bağrış çağrış olduğunu anlatan bir film kendisi.
    eva green'in gözleri konuştu tüm film boyunca cevap vermediği anlarda aslında o kadar çok şey anlattı ki.
    klonlama gibi 21.yüzyıldan ilerisi için olağan bir durumu anne-oğul ve aşk arasında gidip gelen bakış açısıyla ancak bu kadar güzel bir mekanda anlatılabilirdi.
    sıradan bir aşk filminden öte bambaşka filmler yapılabiliyormuş bunu görmüş olduk.

    çekimlerle bile bir çok şey anlatılabildi filmde.sahne değişimleri,geçişler gerçekten olağanüstüydü. filmde az replik olduğu gibi fonda da sessiz bir filmdi çok nadir müzik vardı o da en can alıcı noktalardaydı zaten.

    spoiler

    rebecca başta büyük bir tommy yi yaşatmak için bu işe kalkışıyor ve çok mutlu oluyor ama yavaş yavaş tommy rebeccanın 9 yaşında tanıdığı haline büründükte oğluna karşı farklı bakmaya başladığını ara ara tommy bile hissetmeye başlıyor ki sonlarında olan oluyor. bence bu ensest bi ilişki değildir,çünkü daha önce kimseyle birlikte olmayan rebecca onun annesi almak için onu doğurmamıştır tek amacı onu yaşatmaktır ve sonrasında olacaklar hakkında bi ileri görüşlülüğü olmamıştır.film fazlasıyla eksiğiyle hertürlü çok güzel aktarılmıştır bence.
    hele sonunda onu beklediğini anladığımız kimseyle beraber olmadığını anladığımız sahne bambaşkadır.
    ayrıca sonunda tommy nasıl öldüyse klonlanan tommy ninde ölmese bile sanki öldüğü gün geldiğinde rebeccadan ayrılması gibi beraber de olsalar tommynin evi terk etmesi bence güzel bi son olmuştur. mutlak kader mantığını sokmaya çalıştığını düşünüyorum yönetmenin. ne kadar klonlasan da o orjinal yaşantısı kadar yaşar mantığı gibi.


    (en cirkin ordek yavrusu - 28 Temmuz 2012 18:29)

  • comment image

    gözümü kırpmadan izlediğim filmlerden bir tanesi.hani filmden çok da anlayan bir insan değilim ama bu filmin bir dehadan çıktığını söyleyebilirim.filmde görsel ve işitsel olarak algılayabildiğiniz her şey sade ve huzur verici. buna karşın konusu ve işleyiş biçimi gerçekten insanın huzurunu kaçırıyor.aslında etkileyen kısmıda bu.bir pazar günü evimde oturuyim aman keyifli bir film izliyim diyorsanız bu film size göre değil benden söylemesi. ama mutlaka izlenmesi gereken de bir film. içine alıp bırakmıycak cast kısmında oyuncuların ismi geçmeye başlayınca anlayacaksınız bittiğini diyorum.o kadar film izledim ve izlediğim filmlerle kıyaslayınca müzikleriyle diyaloglarıyla şatafatlı ama boş filmler var. işte o boş filmlerden sonra çok iyi gelecek bu film eminim.


    (neyse o o neyse - 2 Aralık 2012 21:24)

  • comment image

    dün akşam digitürk iq'da izledim, filmi çok beğenmeme rağmen eksik kalan bir şeyler olduğunu düşündüm. hatta sonunda sevişselerdi daha vurucu olabilirdi diye geçirdim içimden. bugün yorumları okuyup da filmin o kısmının digitürk tarafından kesildiğini anladığım an gerçekten çok kızdım bu saygısızlığa. muhtelemen digiturk film için kilit noktası olan bu sevişme sahnesine ensest mantığı ile yaklaşıp kendi kafasına göre filmden çıkarma hakkını görmüş kendisinde- çünkü yayınlanan diğer filmlerde sevişme sahneleri kesilmiyor-. film resmen anlamını, bütünlüğünü yitirmiş bu yüzden..digiturkte izleyenler varsa filmin son sahnesini internetten ayrıca izlemelerini tavsiye ederim..


    (lolotte - 6 Şubat 2013 11:40)

  • comment image

    etik açısından birçok şeyi sorgulatan, ve bence bundan da öte sinematografi açısından muazzam bir görsellik sunan sakin bir film.

    --- spoiler ---

    filmin nedense en irkiltici sahnesi, hareket eden oyuncağı toprağa gömdükleri sahneydi. canlı olmadığı halde rahatsız ediciydi. ilginç.

    ---
    spoiler ---


    (feministim ben - 22 Şubat 2014 00:49)

  • comment image

    ayrıca "clone" adıyla da bilinen, macar yönetmen benedek fliegauf'un en dikkat çeken filmi olma yolunda hızla ilerleyen, içinde geçen mekanların büyük çoğunluğunun hamburg ve berlin'de bulunduğu (ben evler sebebiyle bir an ingiltere deme gafletinde bulundum) 2010 yapımı festival filmi.. tür olarak insanın içinden bilimkurgu demek geçiyor ama çok fazla boş bırakılmış nokta olduğundan dolayı, kısaca dram denilmesi daha uygun..

    hikaye, filmin fragmanını izleyen herkesin kolaylıkla içine girebileceği bir dozda.. zaten fragmanı izleyen insan için filmin başlangıç noktası da fragmanın bitişi oluyor.. ben film buradan başlayınca "iyi ki fragmanı izlemişiz" dedim.. dediğim gibi, zaten filmin boş bırakılmış noktaları fazlaca, bir de hikayenin genelinde olayların içine girememe faktörü etkili olsaydı, film sıkıcı olabilirdi.. fragmanın bu kadar açıklayıcı olma nedeninin bu olduğunu düşünüyorum..

    hikayeyi buraya da not düşmek, fragmanı izlemekten daha zor olacağı için ve spoiler verme korkusunun esiri olarak kalacağı için belirtmem gereksiz.. fragmanı açın izleyin, film merakınızı cezbederse yumulun.. macar yönetmenin kamera açılarına, geniş açı çekimlerine -ki ben geniş açı nedir bilmezdim bu filmden önce, biliyorsam bile "abi, şu filmde olan şu çekim işte" diye betimleyemezdim- ve filmden bağımsız olarak kendi anlatmak istediklerine adeta çarpıldım ben.. öyle aman aman festival filmi seven biri değilim, kültürüm de söze dökebileceğim kadar yoktur zaten ama bu film sağlam etkiledi beni.. fliegauf, tommy'nin "dünyanın sonu gibi" dediği yerlerde yaptığı geniş açı çekimleri ile göz kamaştırmış.. odağa bir insanı ya da nesneyi aldıktan ve uzunca bir süre -o insanın ya da nesnenin ne zamandan beri kameranın odak noktasında olduğunu bilememe noktasına kadar- onu odağa hapsettikten sonra, kadrajı bir miktar kaydırıp o kişi ya da nesnenin sakladığı, görmemizi engellediği şeyi ya da kişiyi bir anda göstermesini de çok başarılı buldum.. bu son bahsettiğim odak değişimi sonrası algı farkını sıklıkla tekrarlamış, çok da güzel olmuş.. sürekliliğinde yer yer sorunlar olan, farklı bir konu etrafında bu sürekliliğe can vermeye uğraşan filmlerde kesinlikle kullanılması gereken bir teknik bu.. hemen hemen hiçbir bilgim yok kamera çekimleriyle ilgili, buna rağmen sinematografik açıdan beni kendisine aşık etmiştir womb..

    oyunculukları eva green merkezinde değerlendirmek gerekiyor.. zira en büyük yük onun omuzlarında.. kingdom of heaven'da (2005) canlandırdığı sibylla karakterinden daha karmaşık bir rol womb'daki rebecca rolü.. zaten ben eva green'in böyle bol aksiyonlu, vurdulu kırdılı, hikayeden çok bilgisayar efektli görselliğiyle izleyici çekmeye çalışan filmlerdeki rolerinden hiçbir şey anlamıyorum.. en son olarak casino royale'de (2006) böyle bir rolde izledim ve kötüydü yani açık açık.. fazla mimiği olmayan veya bunu izleyiciye aktaramayan bir aktris kendisi.. anlık tepkilerini de aynı hızda yansıtamıyor, fazla heyecanlandığını ya da yıkıma uğradığını anlık olarak fark ettiremiyor.. buraya büyük bir "ancak" gelmeli.. ancak, fiziksel gösterimdense ruhsal özellikleri (doygunluk, sorun, hasar, değişim) göstermesine hem senaryo dahilinde hem de yönetmen dahilinde izin verildiği filmlerde adeta uçuyor.. bu filmde de öyle.. fragmanda da olduğu için spoiler diye belirtmemin anlamsız olacağı kaza sahnesindeki mimiksizliği, o durumu bundan daha iyi anlatamazdı bence.. ayn şekilde diğer annelerin kendisiyle ilk kez konuştuğu sahnelerde verdiği kısa cümleli sert tepkiler de müthişti.. böyle belirtince de hatun sanki buz kalıbı gibi görünebilir, aktör ve aktris ebeveynden doğma fransız bir oyuncu olması da bunda etkilidir belki.. ama gene de ırsi özellikleri bir yana, depresyon, çöküntü, anlık verilen tepki (iyi yönde değil genellikle) ve sıkıntıyı kendisinden daha iyi canlandırabilecek, kendisiyle aynı yaşlarda olan başka aktrisi şu anda düşünürken bile bulamıyorum.. evet, bazı rollerde çok sırıtıyor, bazılarında eli ayağına dolaşıyormuş izlenimi veriyor ve hatta bazılarında soğuk duracağım diye -ki buna da ihtiyacı yok, default olarak soğuk zaten abla- kendisini fazlasıyla zorluyor, kasıntılık yapıyor gibi görünüyor; hak veririm bunlara.. ancak bahsettiğim türdeki rollerin oyuncusu olmaması, fellik fellik aranan şekliyle tam bir festival filmi aktrisi olduğu gerçeğini değiştirmiyor.. matt smith'in "ailemizin doktor who'su" olduğunu daha ilk sahnesinde fark etmeyeni dövüyorlarmış zaten.. ayrıca ben bu adamı dizideki oyunculuğu haricinde, hiç tanımazdım, orada her gördüğümde de çok hızlı konuşan, hareketleri fena halde hızlı ve göz yoran bir karakter olarak bilirdim.. bu filmde ise "hocu, benim aktör olduğumu bilmiyor olabilirsiniz, alın o zaman" demiştir.. çok başarılı buldum onu da.. çocuk oyuncular hariç üç yardımcı rol daha var filmde benim dikkatimi çekebilen: filmde canlandırdığı karakterinin adını hiç duymasak da, judith rolüyle "bir anne nasıl olmalıdır ve olmamalıdır?"a net cevaplar verebilen lesley manville; güven veren ama çok da sesi çıkmayan baba ralph rolüyle peter wight ve monica'yı canlandıran, 1989 doğumlu olduğuna bin şahit isteyen, sevimliliğinin yanında hiçbir özelliğine vakıf olamadığım hannah murray var..

    filmin sürekliliğinde sıkıntı var demiştim, oraya tekrar döneyim.. hemen hemen herkeste olduğu gibi, bende de festival filmi algısı ne yazık ki böyle.. uzun sahnelerin olduğu, pek az diyalog barındıran, karakterlerin aksiyondan ziyade, yukarıda da belirttiğim gibi, ruhsal çözümlemelerini izleyene göstermeye çalıştıkları filmler geliyor akla.. elbette ki bazılarında bu önyargı kırılıyor ve insanı şoka sokuyor ama womb bu önyargının kırılmasına sebep olamıyor.. yönetmenin sanatsal çekim isteği ile hikayeyi anlatma açısı birbirine uzunca bir süre yakın seyrediyor.. ne zaman ki izleyici filmin konusunu anlıyor, sonuçta yaratılması beklenen final merakını tamamen içine gömüyor; o andan sonra festival filmi yaftası yapıştırıyor.. ben de yaptım bunu sıklıkla izlediğim festival filmlerine ama hep adil olmaya çalıştım.. womb'un son 20-25 dakikalık bölümü için bunu söylmek mümkün, finalin merakı yok, karakter gelişimler sona ermiş, şaşırtmaca ya da sürprizler ortaya çıkmayacak kadar her şey ortaya dökülmüş.. ben gene de filmin bu son bölüme kadar olan kısmı beni fazasıyla doyurup memnun ettiği için sonuna kadar izledim.. ama özelikle bu kısmı için filmi bitiremeyene de laf edemem..

    benim "en iyi festival filmleri" listeme rahatlıkla alabileceğim, izleyicileri klonlama teknolojisi üzerine karşılıklı tartıştırabilecek bir film bu.. ayrıca, özellikle taşıyıcı anne konusunda bilgi sahibi değilseniz ve filmi de izlemek istiyorsanız, önce taşıyıcı annelik üzerine bilgilenin, sonra filmi izleyin.. zira ben de cahilmişim bu konuda, film bittikten sonra anladım..

    son söz olarak şunu da belirtmem gerek: filmin ilk sahnesini filmi bitirdikten sonra tekrar izleyin..

    --- spoiler ---

    rebecca: it's over. i will always speak to you. and i don't mind if you don't say anything. just because you went away, it doesn't mean you're not here anymore. perhaps all i ever needed was this gift.
    [rubbing her belly]
    rebecca: the one you gave to me at the end

    ---
    spoiler ---


    (lake of the hell - 7 Nisan 2014 11:35)

  • comment image

    ahlakı, neyin doğru neyin yanlış olduğunu sorgulatan film.

    --- spoiler ---

    önce doğur, sonra öp beni

    ---
    spoiler ---

    --- spoiler ---

    aşık olan ve onu kimseyleyle paylaşmak istemeyecek kadar bencil bir kadın. ona bütün kadınsal duygularla sevmek adına, başka birisinle aynı yatağa girmesine göz yumacak kadar da fedakar. yalnız anladığım rebecca'nın tommy'ye kopya olduğunu söylememekte ısrarı varlığının yettiğini, aslında başka bir beklentisinin olmadığı şeklinde yorumlanabilir.

    kafalarda oldukça soru işaretleri barındırandır.

    mesela;

    1- tommy'nin rebecca'ya tutumu işte onu aşırıya kaçacak biçimde öpmesi daha önceki yaşamından benliğinden kalan bir iz midir? neticede ruh kopyalanamaz, sadece bedenen bir benzerlik mevcut olduğuna göre.

    2- neden rebecca bencillik yapıyor, tommy ile yarım kalan aşkını yaşamak için onu kopyaladıysa, neden taşıyıcı anne bulmadı?
    tommy'nin ailesi sadece rebecca'nın onu doğurmasına izin verdi tezi beni pek tatmin etmiyor açıkçası.

    3- tommy biyolojik annesini gerçekten tanıdı mı, yoksa sırf rebecca'ya blöf için mi, '' o'nu tanıyorum anne'' dedi?

    4- bunların hepsi bir çelişki midir?

    bunların ötesinde, rebecca'nın tommy'yi sezeryan ile doğurması biraz garibime gitmişti, o kadar seviyor madem neden acısına katlanmıyor diye düşünmüştüm, ama biraz sabretseymişim gerçeği öğrenecekmişim.

    hala bakire olduğunu öğrenmemle, ağzımı gerçekten açık bıraktı.

    vay be, aşka gel.
    ---
    spoiler ---


    (daminustundekisaksagan - 13 Temmuz 2014 01:51)

  • comment image

    ilk yarım saatteki yüzeyselliğini saymazsak güzel bir film denebilir. yalnız nasıl demeli, çok deli fikirler yeşertti kafamda. azar azar tadında bir hayat sürerek ölümsüz olabilmenin formülünü gördüm. umarım doğurganlığım devam ederken (ki bi’ 15-20 sene daha devam eder diye düşünüyorum), bilim insanları bu klon doğurma yöntemini hayata geçirebilirler. zira kendimi doğurmayı çok isterim. düşünsenize kendinizi yetiştirdiğinizi, ona çaktırmadan akıl verdiğinizi, kendi hayatınızı önüne serip bambaşka bir insan olmasına fırsat verdiğinizi… sonra klonunuzun sizin klonunuzu doğurduğunu, ona yepyeni bir hayat verdiğini ve bunun sonsuza kadar bu şekilde devam ettiğini… bak düşündükçe sarhoş oluyorum mutluluktan. hadi bilim insanları be yapın bana şöyle bir güzellik.


    (orijinalinden iyi olan cover - 17 Ocak 2015 13:46)

Yorum Kaynak Link : womb