Facebook Yorumları
  • comment image

    john ford'un 1962 (?) tarihli bir filmi. başrollerinde john wayne ve lee marvin oynuyor. fordist üretim tarzı mı dersiniz, hollywood film endüstrisi mi dersiniz, yaşlılığından itibaren wayne'in yanına hep bir yancı gerekiyor, bu kimi filmlerde kendisiyle eşdeğer, kimisinde daha gençten birileri oluyor. örnek vereyim:

    rio bravo (dean martin)
    el dorado (robert mitchum)
    the man who shot liberty valance (james stewart)

    bu yancıların olmadığı filmler, mesela hatarisanki daha bir ikincil oluyorlar. yaşlandıkça hantallaşan, biraz da sopa yutmuş gibi duran john wayne'in yanında huysuz ihtiyar olacağı birileri olmayınca, wayne kahraman olmak zorunda kalıyor; gülünç bir görüntü arzedebiliyor.

    '62 tarihli donovan s reef'deki yancı lee marvin, filmde aslında pek belirleyici bir role sahip değil. ikinci dünya savaşında uçaklarının düşmesiyle mahsur kaldıkları japon işgalindeki bir adada, savaştan sonra yerleşip yaşamaya başlayan bir grup amerikan askeri var. bunlardan birisi john wayne, bir diğeri lee marvin. aradan uzun yıllar geçmiştir, komutanları, aynı zamanda bir doktor olan william dedham'ın boston'da yaşayan kızı amelia hiç görmediği babasını miras işlerini halletmek ve aynı zamanda dolandırmak için ziyaret etmeye, adaya gelir. doktor duldur, kendisine üç çocuk vermiş yerli bir prensesle evlenmiş, prenses yıllar evvel ölmüştür. kızın, doktorun yokluğunda geleceğini öğrenen wayne ve arkadaşları, kız yerli çocuklardan şoka uğramasın diye çocukların babasıymış gibi yapar.

    yukarıda anlattımsa da konu aslında çok belirleyici değil. yani tüm o ilişkiler bağını benim entrimden yola çıkarak anlamaya çalışmayın, filmi izlerseniz çok basit olduğunu göreceksiniz. işin doğrusu düzgün bir olay örgüsüne sahip olmayan filmlerin konusunu anlatmak daha zor; çünkü "konu"ya sebep olan olaylar genelde bahane oluyor, macguffin oluyor, esas olay filmdeki sahneler, muhabbetler, atmosfer. ve hayatta yalan söyleyen her insan bilir ki, uydurma bahaneler hep çok karışıktır.

    eğer bu bir hawks filmi olsaydı, lee marvin ile john wayne ilişkisinin ön planda olacağı düşünülebilirdi. zaten film öyle başlıyor: yıllar sonra adaya dönen lee marvin, gelir gelmez, gelenektendir diyerek wayne ile kavga ediyor. tam bir buddy movie izleyeceğimiz hissine kapılırken adaya amelia geliyor. işte hawks diyoruz, kadın geldi, lee marvin ile john wayne'in arasına girecek, eşcinsel gerilimi bozacak. ama öyle olmuyor, bir ford filmi izlediğimizden dolayı, amelia'nın adaya ayak basmasıyla beraber lee marvin'in ilk onbeş dakika boyunca filmi domine eden varlığının esamesi okunmuyor; tamamen wayne ile amelia'yı meşk ederken, cilveleşip nazlaşırken izliyoruz. mogambo veya the quiet man'den de tanıyıp sevdiğimiz bu anlar, tahiti'nin kemüklerümüzü ısıtan güneşi altında...

    ford'un ucundan dokunur gibi olduğu kimi meseleleri de var. ırkçılık, kolonyalizm, kültür emperyalizmi gibi. yerlilerin de katıldığı bir kilise töreninde çıkan yağmur ve fırtına, misyoner rahibin özene bezene organize ettiği geceyi hüsranla sonuçlandırıyor. şelalelerin, dağların tanrılarına inananların adasında doğa bile başka inançları yabancılıyor demeye getiriyor ford. kendisine, kızılderilileri gösteriş biçimi üzerinden yapılan saldırıları biraz aceleci buluyorum. farklı inanç ve kültürlerin bir arada yaşadığı adada, kendi kültürünü empoze etmeye çalışan rahibi gülünç göstermesi manidar; ford "farklı kültürleri", atıyorum kızılderili, atıyorum tahiti yerlisi, "gülünç" veya negatif gösterebiliyor duruma göre, fakat ingiliz usülü dünyayı medenileştirme peşinde aydınlanmacı bir emperyalist olmadığı kesin.


    (bir takim dis mihraklar - 6 Nisan 2008 02:37)

Yorum Kaynak Link : donovan's reef