Süre                : 1 Saat 51 dakika
Çıkış Tarihi     : 07 Mart 2013 Perşembe, Yapım Yılı : 2013
Türü                : Gizemli,Romantik,Heyecanlı
Ülke                : Almanya,İsviçre,Portekiz
Yapımcı          :  Studio Hamburg Filmproduktion , C-Films AG , PalmStar Media
Yönetmen       : Bille August (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Greg Latter (IMDB)(ekşi),Ulrich Herrmann (IMDB)(ekşi),Pascal Mercier (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Jeremy Irons (IMDB), Mélanie Laurent (IMDB)(ekşi), Jack Huston (IMDB)(ekşi), Martina Gedeck (IMDB)(ekşi), Tom Courtenay (IMDB)(ekşi), August Diehl (IMDB)(ekşi), Bruno Ganz (IMDB)(ekşi), Lena Olin (IMDB), Marco D'Almeida (IMDB), Beatriz Batarda (IMDB), Christopher Lee (IMDB), Charlotte Rampling (IMDB), Nicolau Breyner (IMDB), Jane Thorne (IMDB), Burghart Klaußner (IMDB), Adriano Luz (IMDB), Sarah Spale (IMDB), Filipe Vargas (IMDB), Ana Lúcia Palminha (IMDB), João Lagarto (IMDB), José Wallenstein (IMDB), Eloy Monteiro (IMDB), Joaquim Leitão (IMDB), Jean-Pierre Cornu (IMDB), Hanspeter Müller (IMDB), Dominique Devenport (IMDB), Max Hubacher (IMDB), Marçal Godinho (IMDB), Helena Afonso (IMDB), Bruno Salgueiro (IMDB), Maria d'Aires (IMDB), Jorge Veríssimo (IMDB), Franco Moscon (IMDB), Raquel Cipriano (IMDB), Vitor Pinto (IMDB), Esdras Silva (IMDB), Klemens Niklaus Trenkle (IMDB)

Night Train to Lisbon (~ Comboio Noturno Para Lisboa) ' Filminin Konusu :
Pascal Mercier’in aynı isimdeki romanından uyarlanarak senaryolaştırılan film başarılı bir sinema filmi haline gelmiş durumda. Raimund Gregorius ana karakterlerden birisidir. İsviçre’de edebiyat fakültesinde klasik diller profesörüdür. Ancak hayatı ona göre monotondur. Arayış içinde olmasına rağmen çıkış yolu bulamaz. Merakı her anlamda devam etmektedir. Bir gün şans eseri bir kadının intihar etmekten kurtarır. O an hayatı anlık yaşamaya başlar. Kurtardığı kadının bindiği Portekiz trenine o da peşi sıra atlar. Kadınla yaptığı yolculukta dikkatinin onun okuduğu bir kitap çeker. Lizbon’a vardığında ilk iş olarak bu kitabı edinir ve hayatına yeni bir uğraş katar. Yazarın hayatını meraktan didik didik etmeye ve araştırmaya başlar. En ufak ayrıntıları birleştirdiğinde ise yazar ve hayat hakkında bazı gerçeklere ulaşacak ve bunları sorgulayacaktır…


  • "kitabını freie universitaet'den bir felsefe profesörünün yazdığı hoş bir hikayeye sahip film."
  • "“diktatörlük bir gerçeklikse, devrim görev olur.”(bkz: pascal mercier)"
  • "hayata bakış açımı değiştiren kitap olmuştur.filmi de fena sayılmaz.ilk okuyun sonra izleyin daha sonra lizbon'a aşık olun derim ben."
  • "bir yerde diktatör varsa devrim görevdir cümlesini hafızama kazıyan çok güzel film.izleyin derim; pişman olmazsınız."
  • "sonuna " nasıl lan amk nasıl" dedim. sonu kitabında da mı böyledir?"




Facebook Yorumları
  • comment image

    (bkz: nachtzug nach lissabon)

    modern başyapıtlar içinde ele alınası bir drama kitabının hikayesel yani "ne oldu?" "ne bitti?" kısmına yoğunlaşmış bir film.

    kitaptaki kişisel hüzünler ve bozukluklara gereğinden fazla yer verilmemiş. oysam ki kitabı kitap yapan da zaten buydu. felsefi denemeleri ağır basan bir romanı uyarlıyorsanız ağırlığını bırakın felsefe yapsın. bir iki cümleyle ne tadı oluyor ne derinliği.

    benim için kitapta en özel yere sahip olan durum var:

    --- spoiler ---

    faşizme kolluk eden dandik ajanların, anti-faşist direnişçi yaşlı duman sever abimin parmaklarını kırdıktan sonra, evindeki piyanosu ve hiç bir zaman çalmaya cesaret edemediği ve en büyük hayali olana ulaşmamış bir insan portresiydi. o kadar yıllarından birinde bir kaç haftasını ayırıp ta bach'ın goldberg varyasyonlarını çalmayan bir adam.

    ---
    spoiler ---

    ikinci olarak raymund'un kişisel kariyeri, sorunları üzerine de durulmamış. kitapta lizbon'dayken öğrenemeye çalıştığı portekizce'den hiç bahsedilmiyor ki raymund'da antik diller hocası oysam. nasıl değinmez ve sadece hoca olarak geçiştirirsin anlaşılmayası birşey.

    bir lizbon filmi izlemek istiyorsanız da biçilmiş kaftanlardan. 25 nisan köprüsü ve tagus'un kendini atlantiğe bıraktığı manzara. bir orta ve yeni çağ şehri. aptal, aptal gökdelenlerin olmadığı bir metropol. harika bir yer bu lizbon.

    film iyi niyetle çekilmiş kötü bir uyarlama. sonunda kitabınıda güme götürecek tarzdan. zamanında okuduysanız o şekliyle kalın. böyle kitaplar artık yazılmıyor...

    edit: düzeltme için "ya birak ya"ya teşekkürler.


    (murderdeathkill2 - 20 Temmuz 2013 22:52)

  • comment image

    kitabı okumadım. ama eminim o tuğla kitap harcanmıştır. yazık olmuştur o güzelim kitaba. zira film hiçbir şekilde dört dörtlük denen bir kitabın uyarlaması gibi durmuyor. ben de kitaptan önce filmi izlediğim için üzüldüm. öncelikle bana keyifli vakit geçirttiğini, filmi de başarılı bulduğumu söylemeliyim. hayal kırıklığı yaşamadım ama eminim kitabı okusaydım yerden yere vururdum filmi, nitekim genelde kitabın hayranlarından iyi eleştiriler alamamış bu film.

    filmin en göze batan tarafı fazlasıyla hollywood kokması, formüllere yaslanıyor oluşu. bir devrimcinin anıları şeklinde özetleyebiliriz filmi. bir adamın eline bir kitap geçer, adam lizbon trenine atlayıp kitabın yazarını soruşturmaya başlar, flashbacklerle bu adamı tanırız. film bu adamın üzerine kurulmuş.

    aslında daha önce izlemediğimiz şeyler yok filmde. devrimcinin arkadaşına ihanet etmesi, polis baskınları, işkenceler vs. bu klişeler bir de hollywood formülleriyle işlenince filmin değeri iyice azalıyor. kesinlikle etkileyici, sarsıcı değil bu film. gene de fena değildi bence. klişe hikayeyi izlettirmeyi başarıyor yönetmen.

    oyuncu kadrosu da izlenilirliği artırıyor tabi ki. başrolde jeremy irons. ona kısa rollerde bruno ganz (o nasıl ingilizce aksanı idi öyle!), christopher lee, charlotte rampling ve melanie laurent eşlik etmişler. dediğim gibi film izleniyor. fena da değil bence. ama izlendikten sonra hızla unutulacaktır.

    --- spoiler ---

    millet can derdinde, devrim derdinde, ülkeyi faşistten kurtarmanın derdinde. eleman, arkadaşının sevgilisine gözünü dikiyor, kızla birlikte oluyor. hey yavrum, dört dörtlük devrimciymişsin! işe bak. arkadaşının manitasına yan gözle bakıp onunla ilişkiye giren herif mi devrim yapacak?

    ---
    spoiler ---


    (sherlock holmes 90 - 8 Ekim 2013 00:51)

  • comment image

    filmden bağımsız sırf lizbon sahneleri vardır diye izledim. lizbon'un ne kadar güzel bir şehir olduğunu görmekle kalmayıp harika bir filmle karşılaştım. bunda jeremy irons efsanesinin payı çok büyük tabi.

    --- spoiler ---

    filmle ilgili beni memnun eden diğer nokta, devrim arzusuyla aşkın birbirine çok benzeyen tutkular olduğunu göstermesiydi. sanırım filmi izleyen diğer kişilerde şöyle bir yanılsama olmuş. tam devrim yapacakken aşkla meşkle işin ne amadeu? oysa bu gafiller bilmezler ki devrim de bir aşktır ve aşık olabilen kişilerin kalbi devrim için atar. diktatörler faşistler gibi kalpleri kurumadığı için ölümü göze alarak devrim yolunda ölürler.

    ayrıca amadeu gibi güzel bir adamı harcadığı için estefania'ya olan öfkemi sadece jeremy irons'un lizbon'da gözlükçü hanımla birlikte kalma ihtimali dindiriyor.

    ---
    spoiler ---

    diyeceğim odur ki lizbon'un arnavut kaldırımlı dik yokuşlarında kaldı kalbim.


    (ya birak ya - 11 Ekim 2013 20:13)

  • comment image

    hepi topu yüz basmış kitabın dolaştığı yolu anlatan yapıt. seyrederken insanın yazdığı şeyin elden ele dolaşmasının nasıl bir şey olduğunu ağzı yarı açık yarı kapalı düşündüm...

    lakin... kitabı okunmalıymış izlenimi yaratan film. (kendime not: bu kitap okunacak! berlin'de yazarının izi sürülecek...)

    jeremy irons, bruno ganz dedelerim her zamanki gibi işlerini temiz yapmışlar.

    yazanın ne yaptırdığına bakalım: hay şimdi işin yok, bir gece ansızın trene binebilirim, lizbona gidebilirim hayalleri kur... ayıp yazan ağbi, lizbon göreceklerimiz arasında ileri sıralarda bi yerdeydi, durduk yere sıralamayı ne deniştiriyosun?

    o değil de, melanie laurent kişisinin yaşlı halini lena oline (damarından tanıdım, türk bi kadına benzemiş filmde, ama şimdiye kadar hatırlayamadım benzediği kadını) oynatacak casting görüsü (len lan uyuzmazlığı) sahibi kimseyi alnından dürtmek istiyorum... o dürtüş sonrası "dınk" diye bir ses çıkar heral. çıkar di mi sözlük!


    (daphne - 19 Ekim 2013 02:53)

  • comment image

    süper bir film. mekan mekan gezerken, ruh ruh, insan insan da gezen hikayeleri pek severim. mesela tamamen alakasız bir tür olmasına rağmen the ninth gate de bana bu filmden aldığıma benzer bir keyif vermişti.


    (ssg - 31 Ekim 2013 00:00)

  • comment image

    etkileyici bir film. kitabını okuma ve o kitabın sırrını da bulma hissi yaratıyor.

    --- spoiler ---

    amedeu'nun "tüm ülkedeki en disiplinli okuldu. üçüncü gün anladım ki altında ezilmemek için günleri saymam gerekiyor." dediği okulundaki mezuniyet konuşması:

    katedralleri olmayan bir dünyada yaşamak istemezdim.
    askeri üniformanın kirli renkleri karşısında bana onların güzelliği ve de ihtişamı lazım. incil'in güçlü kelimelerini seviyorum. onun şiirsel kuvvetine ihtiyacım var. dilin yozlaşması ve değersiz sloganlar karşısında, ona ihtiyacım var.

    ama içinde yaşamak istemediğim bir dünya daha var.

    bağımsız düşüncenin kötülendiği ve tecrübe edebileceğimiz en güzel şeylerin günah ilan edildiği bir dünya. sevgimizin tiranlar, zalimler ve katiller tarafından talep edildiği bir dünya. ve en garibi, insanlara vaiz kürsüsünden bu yaratıkları affetmeleri, hatta sevmeleri öğütleniyor.

    bu sebeptendir ki, incil'i sadece kenara koymak yetmez. onu tamamen hayatımızdan çıkarmalıyız. çünkü o sadece tepeden bakan, kibirli bir tanrıdan bahseder. o her yerdedir, tanrı gece gündüz bizi gözler. yaptıklarımızı ve düşüncelerimizi not alır.
    ama sırları olmayan bir adam nedir ki?
    sadece ama sadece kendine ait düşünceleri, dilekleri olmayan...
    yüce tanrı, o dizginlenemez merakıyla ruhumuzu çaldığını düşünemiyor mu?
    ölümsüz olması gereken ruhumuzu...
    ama bu kadar ciddiyet içinde ölümsüz olmayı kim ister ki?
    bugün, bu ay, bu yıl ne olduğunun önemi olmadığını bilmek, ne sıkıcı bir şeydir.
    hiçbir şeyin önemi yok. buradaki hiç kimse, sonsuza dek yaşamanın nasıl olduğunu bilmiyor.
    ve ne mutlu bize ki, asla da bilmeyeceğiz. size bir şeyi garanti edebilirim. bu sonsuz ölümsüzlük cenneti, bir cehennem olurdu.
    her anımıza güzellik ve dehşet veren sadece ve sadece ölümdür. zaman yalnız ölüm sayesinde yaşayan bir şeydir.
    tanrı bunu neden bilmiyor? neden bizi, dayanılmaz bir şekilde kasvetli olabilecek sonsuzlukla tehdit eder?
    katedralleri olmayan bir dünyada yaşamak istemezdim.
    pencerelerindeki ışıltıya, o güzel dinginliğine, buyurgan sessizliğine ihtiyacım var.
    kelimelerin kutsallığına, şiirin ihtişamına ihtiyacım var.
    ama bir o kadar da, özgürlüğe ve bu dünyada acımasız ne varsa ona isyan etmeye ihtiyacım var.
    çünkü biri olmadan diğerinin hiçbir anlamı olamaz.
    ve kimse, beni seçim yapmaya zorlayamaz.
    ---
    spoiler ---


    (flubber - 6 Kasım 2013 02:34)

  • comment image

    direniş, devrim falan çok iyi tabi de iki şey hoşuma gitti:

    --- spoiler ---
    1. göz doktoru hanımın, işini yaparken "e, iyiymiş amk, bi kitabın peşine bern'den lizbon'a geldin. keşke ben de herşeyi bırakabilsem demesi.
    2. estefania'nın amedeu'ya "hacı kusura bakma benden istediğini yapamam" demesi
    ---
    spoiler ---

    birincisini hep yaptığım, ikincisini hiç yapamadığım için sanırım.

    film güzel, seyredebilirsiniz.


    (yorganadam - 17 Kasım 2013 23:59)

  • comment image

    kitabından ayrı olarak düşünürsek, filmin sonunda kalan izlenim ve oluşturduğu hisler bakımından la meglio gioventu filmine benziyor biraz. la meglio gioventu'da biraz daha fazla, değişik karakterin ve olayın birçok açıdan tarihsel olarak bizzat şahidi oluyorduk. ama o filmdeki nicola carati'yi ve etrafında gelişen olayları düşününce, filmlerin sonundaki benzer tükenmişlik havasına rağmen elimizde kalan tutku ve bireysel davranış oluyor. başka bir benzerlik de amadeu gibi nicola'nın da doktor olması.

    --- spoiler ---

    "onu öldürebildim mi? asıl soru bu? burada direnişten söz edilmediği bilmiyor musun?" diyor ya jorge; filmin bir direnişi veya başka bir sonluluk içeren olayı anlatmadığını çok güzel özetleyen bir cümle bence bu. mesele, bir şeyin gerçekleşip gerçekleşmediği, filmin sonunda raimund'un göz doktoru ile birlikte lizbon'da kalıp kalmadığı -ki bu yüzden gösterilmiyor bence- değil.

    amadeu'nun katedral'de yaptığı konuşmada "ama sırları olmayan bir adam nedir ki? sadece ama sadece kendine ait düşünceleri, dilekleri olmayan..." diyor ve konuşmayı kimse beni seçim yapmaya zorlayamaz diye bitiriyor. aynen buna uygun olarak karşı tarafında olduğu bir askeri tepkilere rağmen tedavi ediyor. çünkü bireysel olarak kimsenin acı çekmemesi gerektiğini düşünüyor amadeu.

    ---
    spoiler ---


    (garip biseyler - 20 Nisan 2014 15:44)

  • comment image

    film çok güzel, yorumlamam bu kadar. bir de durumum olunca bir lizbon seyahati yapmak isterim. izlemelik film seçmek için ekşiden yorum okuyan arkadaşlarıma sevgiler sunarım, izleyebilirsiniz, izleyiniz.


    (ingazhi - 26 Nisan 2014 12:22)

  • comment image

    lisbon'a zamanında giden bünyemi mutlu eden filmdir.

    bugün izlediğim güzel ve nadide filmdir. ayrıca an itibari ile imdb puanı sadece 6.8'dir. hayır, bu kadar az değildir bu güzelim filmin puanı.. ama zaten imdb nedir ki? bir güzel sanatsal filmin değerlendirilmesi, bir amerikan sitesi'ne mi kalmıştır yani ? elbette hayır !

    amadeu'nun aşkı bir yana (derin anlatılmamıştır filmde sanki), devrim kokan lisbon sokakları içime oturmuştur, filmi izlerken.
    ah demişimdir, ah; "2010'da o sokaklarda dolaşırken bütün bunlardan habersizdim ben"... üzüntü sebebidir bu da zaten.

    ---- spo güzellemesi ---

    oyunculuklar göz doldurmaktadır. irons, huston ve diehl çok çok iyidir..

    en başta, raimund'un yalnızlık kokan hali insanın içine hüzün çöktürür misal. satranç oynamaktadır gecenin bir yarısı tek başına.. sonra uyumadan okula ders vermeye gitmektedir. köprüde bir kadınla karşılaşır ve onu intihar etmekten kurtarır.. kadının neden böyle yaptığını ise çok daha sonra anlayacaktır.

    kadını okuluna getirir, derse sokar. ceketini asar ve ders anlatmaya başladığı anda, kadın sınıftan çıkar.. o ise peşinden koşar, elinde kadının ceketi ile. ve o ceketin cebinde eline bir kitap geçer..

    ardından olaylar lisbon'a gitmeye kadar varır..

    amadeu karakterinin faşist, lisbon kasabını tedavi etmesi ve sonrasında bundan dolayı ona bağıran, kızan halka ise, "ben bir doktorum" demesi insanı etkileyen bir diğer sahnedir kanımca. evet o bir doktordur ve eğer ben onun yerinde olsa idim, aynısını yapardım kesinlikle..

    kitaplar...
    ah o kitaplar.. bir kitap, insanın hayatını ne kadar da çok değiştirebilmektedir, değil mi?


    (kelebeklerinviziltisi - 29 Nisan 2014 16:44)

  • comment image

    lizbon'a asik olduktan sonra cok buyuk beklenti ile izledigim ve begenmedigim film.

    ama filmde lisbon'un tum turistik mekanlari gozukuyor. o yuzden lizbon konusunda fikir almak icin iyi bir film.

    oyunculari hic begenmedim, gereksiz bir melankoli var. yine bir diktator macerasi ve ask yuzunden nerdeyse hersey suya dusuyordu.

    --- spoiler ---

    bern'in soguk yagisli havasindan, lizbon'un gunesli havasina gecmek ayri bir nese katiyor insana.

    ---
    spoiler ---

    yine de filme 3.5/5 veriririm. dedigim gibi cok buyuk bir beklentim vardi ve kliselerden dolayi bu kadar cemkiriyorum.


    (sayuriii - 30 Nisan 2014 16:51)

  • comment image

    hayata bakış açımı değiştiren kitap olmuştur.filmi de fena sayılmaz.ilk okuyun sonra izleyin daha sonra lizbon'a aşık olun derim ben.


    (delton - 27 Temmuz 2014 12:12)

  • comment image

    kendileri müthiş güzel bir kitap ve kitap kadar olmasa da güzel bir filmdir.

    estafania espinhosa,

    ismi sanki yanımda oturan güzel bir kadının rüzgarla yüzüme çarpan fuları gibiydi..

    filmden sevilen bir kesit ise;
    bruno ganz ile jeremy ironsın içtikleri sahnedir.

    -peki ya aşk??
    +aşktan bahsetmezdik, çok duygusal bir sözcüktü. amedeu sevmezdi, dostluk ve sadakat onun için daha önemliydi.
    ...
    sen hiç aşk oldun mu?
    -..bilmiyorum
    +bilirsin..her zaman..emin olursun.

    ..

    burada oturan hiç kimse ölümsüz olmak nedir bilmiyor..ve size temin ederim ki bilmek istemez..yaşanılan bir ana dehşetli güzelliğini veren ölüm değil mi? tanrı bunu bilmiyor mu..neden bizi son derece kavetli olan sonsuzlukla ödüllendiriyor...


    (kutuphane degilde kutubane derdi - 20 Ocak 2015 02:59)

  • comment image

    nasıl kötü bir film. kitaba zaten tahammül edememiş yarıda bırakmıştım ama, film bir senaryo felaketi. yani senaryo yazarlığı dersinde kötü örnek diye izletsen izletirsin. içi boş tesadüfler, motivasyonsuz karakterler, hele o bitiş, "ben hazır değilim".

    --- spoiler ---
    bu arada estefanio ile amadeu'nun yaptığı şey devrime, mücadeleye, yoldaşlarına ihanet etmektir, aşk değil. ateş hattındaki yoldaşlarını bırakıp, üstelik faşist bir katilin yardımıyla ülkeden kaçmanın, daha sonra düzene yerleşip yazar, profesör üç kuruşluk aydın olmanın romantize edilecek bir tarafı yok. bildiğin alçaklık.

    böyle tipler sevemezler de zaten. duygusallıklarının altında sinsi bir bencillik saklanır; köşeye sıkıştıklarında bütün duygusallıklarını atar dünyanın en soğukkanlı, korumacı tipine dönüşür, önce kendilerini kurtarmaya bakarlar.
    --- spoiler ---

    iyi bir senaryo ve gerçek yoldaşlık sevgisi görmek isteyenler l'armee du crime'i izleyebilirler.


    (anadolu - 20 Şubat 2015 04:01)

Yorum Kaynak Link : night train to lisbon