Süre                : 45 dakika
Çıkış Tarihi     : 28 Eylül 2013 Cumartesi, Yapım Yılı : 2013
Türü                : Macera,Drama,Fantazi,Romantik
Taglar             : Yunan mitolojisi,Atlantis,hercules character
Ülke                : İngiltere
Yapımcı          :  Urban Myth Films , BBC Cymru Wales , BBC America
Yönetmen       : Alice Troughton (IMDB), Justin Molotnikov (IMDB), Declan O'Dwyer (IMDB), Jeremy Webb (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Johnny Capps (IMDB),Julian Jones (IMDB)(ekşi),Richard McBrien (IMDB),Julian Murphy (IMDB)(ekşi),Howard Overman (IMDB)(ekşi),Lucy Watkins (IMDB)
Oyuncular      : Mark Addy (IMDB)(ekşi), Jack Donnelly (IMDB)(ekşi), Robert Emms (IMDB)(ekşi), Jemima Rooper (IMDB)(ekşi), Aiysha Hart (IMDB)(ekşi), Juliet Stevenson (IMDB)(ekşi), Sarah Parish (IMDB)(ekşi), Alexander Siddig (IMDB)(ekşi), Oliver Walker (IMDB), Joe Dixon (IMDB), Lucy Cohu (IMDB), Mark Lewis Jones (IMDB), Karl Johnson (IMDB), Anton Lesser (IMDB), Fintan McKeown (IMDB), Jason Watkins (IMDB), Daniel Adegboyega (IMDB), Tristan Gemmill (IMDB), Julian Glover (IMDB), Michael Jenn (IMDB), Robert Lindsay (IMDB), Will Merrick (IMDB), Nora-Jane Noone (IMDB), Ryan Oliva (IMDB), Elen Rhys (IMDB), Richard Dillane (IMDB), Grahame Fox (IMDB), George Savvides (IMDB), Donald Sumpter (IMDB), Hasina Haque (IMDB), Gemma Jones (IMDB), John Hannah (IMDB), David Sterne (IMDB), Christopher Obi (IMDB), Gary Oliver (IMDB), Stephanie Langton (IMDB), Danny Midwinter (IMDB), Darwin Shaw (IMDB), Lynne Wilmot (IMDB), Ron Donachie (IMDB) >>devamı>>

Atlantis ' Dizisinin Konusu :
Buzul çağı, dünyaya hüküm sürmeye başlamıştır. Bu ıssız ve korkunç dünyada bir başlarına olan zavallı hayvanlar, bir şekilde hayatta kalmanın yollarını aramaktadırlar. Uzun tüylü, kendi halinde bir mamut; karizmatik ve dişli bir kaplan ve muzır bir rakun, nasıl olduysa bu kaos esnasında bir araya gelmişlerdir. Bu üç ...


  • "herhangi bir entrysini herhangi bir başlığın altına taşısak kimse anlamaz gibi geliyor bana"
  • "yazdıklarından kelime anlıyosam terbiyesiz evladıyım.."
  • "rivayet o ki buranın manyak bi kralı varmış. kıtanın ortasından bir kanal geçirelim demiş ve kıta çatırt diye ortadan ikiye ayrılıp sulara gömülmüş. (bkz: at yalanı skimmed milk)"
  • "büyücü merlininde bu kıtadan olduğu vekurtulan ender insanlardan biri olduğu söylenir..."
  • "pisagor, herkül ve medusa'nın beraber çalıp oynadıkları dizi. yemin ediyorum sihirli annem daha mantıklı."
  • "ege denizi'nde gözünüze kestirdiğiniz bir yeri gösterip bilgiç bir edayla eskiden buralar dutluktu diyebilmenize olanak tanıyan yegane sebep."




Facebook Yorumları
  • comment image

    atlantis`in manisada olduguda ileri sürülüyo.bir ingiliz arkeoloji grubu ve cnn ekibi manisa yöresinde,spil dagi eteklerinde bir belgesel cektiler.peter james adli bir arkeologun tezine güre kayip kita atlantisin manisada oldugu üzerine manisada büyük ara$tirmalar ba$latildi.
    hem asya mitlerinde hemde yunan ve hitit mitlerinde atlantisin yerinin manisada olailecegi kunusunda büyük benzerlikler var.hititli kral tantolos`un tantalis sehri aslinda atlantis olabilirmi?


    (loop - 22 Haziran 1999 00:00)

  • comment image

    herhangi bir entrysini herhangi bir başlığın altına taşısak kimse anlamaz gibi geliyor bana


    (bobiler - 4 Temmuz 2007 02:09)

  • comment image

    hayatımda tanıdığım en olağanüstü insandır. yapmak istediğim hemen her şeyi o nefes alıp vermek kadar kolay bir şekilde yapabilir ve yapmıştır.

    - o, gözleri açık olarak hapşırabilir.

    - o, 50 cent dinler ve dinledikten sonra 50 cent öder.

    - o, bir taşla iki kuş öldürmez, bütün kuşları öldürebilir.

    - bir elmas ancak başka bir elmas ile kesilebilir. bir atlantis!i kesebilecek tek şey ancak başka bir atlantis'tir.

    - o ışıkta siyah renk olduğunu keşfetti. aslında görünür ışığın bütün renklerini keşfetti. pembe hariç. onu bülent ersoy keşfetti.

    - başlangıçta hiç bir şey yoktu. bir gün atlantis tanrının karşısına çıktı ve ona şöyle dedi : "kendine yapacak bir iş bul!". evrenin öyküsü.

    - o, kahve yapacağı suyu öfkesi ile kaynatabilir.

    - ırak'ta gerçekten hiç bir kitle imha silahı yok. o türkiye'de yaşıyor.

    - o, şarjörlü bir tabancayla rus ruleti oynar ve kazanır.

    - o, suya düşerse su almaz, su atlantis alır.

    - o, 90 dakikalık filmi 20 dakikada izleyebilir.

    - bazı insanlar süpermen kostümü giyer. süpermen atlantis kostümü giyer.

    - o, avucunda bir kömürü sıkarak elmas haline getirebilir.

    - o, sadece söylenerek fizik yasalarını değiştirebilir.

    - o, intikamın soğuk yenen yemek olduğunu bilir. onun evinde ocak, fırın, mikrodalga yoktur.

    - o, bir döner kapıyı çarparak kapatabilir.

    - o, ölümsüzdür. seneler önce onu çarmıha gereceklerdi. ama derisi o kadar güçlüydü ki çivi çakamadılar. onun yerine dublör kullandılar.

    - o, gece vakti büyüteç ile karınca yakabilir.

    - herkes dişlerini diş macunu ile fırçalarken o demir talaşı ve endüstriyel tiner karışımı kullanır.

    - o, bir kara deliğin çekim gücünden kurtulabilir. acıktığı zaman bir karadeliği yiyebilir de.

    - o, geceleri ışıkları açık bırakarak uyur, çünkü karanlık ondan korkar.

    - o, bir seferinde bir atın çenesine yumruk attı. o atın soyundan gelenler zürafa olarak bilinir.

    - genel kanının aksine, titanik bir buzdağına çarpmadı. geminin şanssızlığı o anda atlantisin o bölgede yüzmesiydi.

    - o, 16 yaşında ikinci ehliyetini aldı.

    - o, uzaydaki tüm nesneleri çıplak gözle görebilir.

    - ozzy osbourne ısırarak yarasa kafası koparır. o, ısırarak sibirya kaplanı kafası koparır.

    - o, bir ineği ısırarak iki dakikada iskelet haline getirebilir.

    - o, yemek olarak biftek sever. fakat çoğu kez ineği öldürmeyi unutur.

    - o, internetteki tüm site adreslerini hafızasında tutabilir.

    - annesi bebekken oynaması için ona oyuncak bir çekiç verdi. o da dünya'ya stonhenge'yi verdi.

    - bir elması sadece iki şey kesebilir. diğer elmas ve atlantis.

    - o, bir bilardo topunu ısırarak yiyebilir.

    - herkes sakız çiğnerken o ağzında elmas çiğner.

    - rushmore dağı'ndaki eser ona aittir. tüm proje boyunca sadece bir tirbişon ve bir tırnak törpüsü kullandı.

    - o, demir bir gülle ile masa tenisi oynayabilir.

    - onun damarlarında kan dolaşmaz, mağma dolaşır.

    - hiç bir cisim ışıktan hızlı gidemez. ışık atlantis'ten hızlı gidemez.

    - o, çıplak elleriyle atomu parçalayabilir.

    - o çıplak gözle atomları görebilir.

    - o, kahvesini aktif yanardağ kraterlerinde pişirir.

    - red bull içindeki aktif madde atlantis'in teridir.

    - o, nefesini dokuz yıl tutabilir.

    - onun her bacağında üç diz vardır.

    - o, bir soğanı soyarken ağlatabilir.

    - o, dişlerini fırçalamak için diş fırçası değil dikenli tel kullanır.

    - hiroşima ve nagazaki'ye atom bombası atılmadı. atlantis uçaktan atladı ve yumruğunu yere vurdu.

    - o, eline sadece bir tek kart alarak poker oynayabilir ve oyunu kazanır.

    - o, girdiği bir iddia üzerine yörüngede bulunan bir uzay mekiğinden dünyaya, üzerinde hiç bir koruyucu giysi ve techizat bulunmadan atladı. atmosfere girdiğinde sıcaklığı 3000 dereceyi bulmuştu ama o hiçbir zarar görmeden yere varmayı başardı. nasa ona hala bir bira borçludur.

    - onun amerika'da bir evi daha vardır. her başkanlık seçiminden ardından, başkanlığı kazanan kişi onun evinde oturabilmek ve çalışabilmek için atlantis ile anlaşmak zorundadır.

    - evrim diye birşey yoktur, o bir gün hoşlandığı ve yaşamasına izin verdiği canlıların listesini yaptı. neyse ki biz de o listedeydik. dinozorlar için üzgünüm. onlar listeye giremedi.

    - o, barfiks yaparken kendini yukarı çekmez. yeryüzü onu yukarı iter.

    - çinliler onu ülkelerinden uzak tutabilmek için bir duvar inşa etmeye karar verdiler. fakat yine de başarısız oldular.

    - vergi dairesi herkes gibi ona da vergisini beyan etmesi için form gönderir. ama o, formu doldurmaz, sadece fotoğrafını yapıştırıp geri gönderir. hiç bir vergi dairesi bugüne kadar ondan vergi almaya cesaret edememiştir.

    -o, cep telefonuyla konuşunca asla kontörü azlamaz. cep telefonuyla konuştuğu süre boyunca telefonuna kontör yüklenir.

    - atlantis kitap okumaz. o, kitabı eline alınca kelimeler korkudan kendilerini dışarı atar.

    - o, ölmüş kedilerin ruhlarından kaval yapmaya çalışan kör bir heykeltraştır.

    - o, sizinle viyana'daki bir cafe'de tesadüfen bir araya gelmiş, toplama kampından sağ kurtulan bir yahudi şair ve felsefe öğrencisi genç bir alman'ın edebileceğinden çok daha ilginç muhabbetler edebilir.

    saygı duyuyorum..


    (darbeli matkap - 24 Ekim 2009 01:35)

  • comment image

    bu aralar gerçekten ilginç günler geçirmekte olan kişi..
    atlantis kişisinin cep telefonu bir süredir problem yaratmaktadır ve üstelik evin içinden, özellikle mutfaktan çekmemektedir ve atlantis buna üzülmektedir. zaten telefon da çok eskidir ve darbeli matkap onu değiştirmesini söyleyip durmaktadır. telefon konusuna üzülen atlantisin kedisi de evden kaçar ve atlantis telefonuna ve kedisine üzülmeye başlar. üzüntüsünü dağıtmak için kendini "farmwill" oyununa veren atlantisin laptop'u aniden vefat eder. bunun üzerine atlantis telefonuna, kedisine ve laptopuna üzülmeye başlar.
    darbeli matkap atlantisin ziyaretine gider ve onu arabasıyla koçtaş diye bir yere alışverişe götürmeye çalışır. darbeli matkap'a co pilotluk yapan atlantis yolu kaybeder ve telefonuna, kedisine, laptopuna ve yolu kaybetmiş olmasına üzülür. fakat darbeli matkap manisalı bir şöför olmasının verdiği tecrübe ve avantajla koçtaşa'a ulaşmayı başarır. koçtaş bünyesinde "dirty" adlı elektronik cihaz ve eşya satan bir dükkanda gayet güzel ve kampanya dolayısıyla uygun fiyatlı bir notebook gören darbeli matkap onu alması için atlantise baskı yapar. hatta gelmişken telefonunu da değiştirmesini ister. baskılara direnemeyeceğini anlayan atlantis aç karnına alışveriş yapmanın uygun olmadığını düşünür ve bişeyler yemeye karar verilir. hem ne alacağını düşünüp hem karnını doyuran atlantis yemeğin sonunda burger king ile ilgili kısa bir üzüntü yaşadıktan sonra nihayet notebook ile telefon alınır. alışveriş sırasında atlantis bankalar ve kredi kartları ile ilgili bir üzüntü yaşar.
    alışverişten eve gelinir ve yorgunluk atmak için bahçeye çıkılıp bişeyler içilir. bu sırada atlantis darbeli matkap'a bahçeye diktiği kocaman begonvil çiçeğin tutmadığını ve kuruyp öldüğünü, bunun için üzüldüğünü söyler, çiçeği gösterir. çiçeği inceleyen darbeli matkap aslında çiçeğin tam ölmediğini ve alttan yeni dallar sürdüğünü görür ve bunu atlantise gösterir. bunun üzerine atlantis o paraya bahçeye kocaman begonvil yerine küçücük bir begonvil dikmiş gibi olduğunu düşünüp bu duruma üzülür.
    ertesi sabah notebook faal hale getirilmeye başlanır. herşey yolunda giderken birden küçük bir aksilik olur ve ofis 2007 iki aylık deneme sürümü çalışmaz. atlantis buna çok üzülür. darbeli matkap ona üzülmemesini, çok basit bir şekilde, üstelik deneme sürümü de değil tam sürüm ofis programını cd ile getirip notebook'a yükleyebileceğini söyler. atlantis ise o programın korsan yazılım olduğunu söyler. tam da bu arada notebook'da cd rom olmadığı farkedilir ve bu durum atlantisi ayrıca üzmeye başlar. cd rom konusunda üzgün olan atlantis diğer bilgisayarında korsan windows kullandığını, bu korsan yazılımın microsoft tarafından tespit edildiğini ve bill gates'in adamlarının kapıya dayanıp onu guantanamo'ya götürmek için evden alacaklarını düşünmekte ve buna çok üzülmektedir. dolayısı ile bu fikre karşı çıkar ve tekrar koçtaşın yolu tutulur. zaten ordan alınan telefonun video kayıt özelliği de bulunamamış ve bu durum atlantisi üzmüştür. gitmişken onu da sormaya karar verilir. koçtaş'ta pek yardımcı olunamaz notebook konusunda ve internetten yeni bir deneme sürümü yüklenmesi ama deneme sürümü yerine bir şekilde tam sürüm sahibi olunması gerektiği önerilir. telefonun video özelliğinin nasıl aktif hale getirileceği öğrenilip eve dönülür. evde ofis 2007 deneme sürümünü yüklemeye çalışan atlantis bu arada yabancı bir kedi ile dalaşır ve gözü gibi baktığı selluka'sının en güzel sürgünlerini koparır ve buna çok üzülür.
    darbeli matkap eve döner. akşam msn'de atlantisi görür ve durumu öğrenmek ister. atlantis deneme sürümünü yükleyemediğini, telefonunun da rehberinde bir sorun olduğunu söyler. darbeli matkap eski telefonuna, kedisine, eski laptopuna, begonviline, yeni telefonuna, yeni notebook'una, notebook'unda cd rom olmamasına, sellukasına, burger king'e, bankalara ve kredi kartlarına üzülmekte olan arkadaşı için üzülür.
    tam bu sırada darbeli matkap'ın çalışması için bıraktığı laptopu kullanan atlantis, laptop tarafından çarpılır.


    (darbeli matkap - 14 Haziran 2010 10:43)

  • comment image

    helenistik çağda aslen akdenizde varolan çağdaşlarına göre yüksek bir medeniyete sahip olan ama bir yanardağ patlamasıyla yok olan bir adacık. homeros destanlarında göre olay biraz abartılmış ve aslında bir ada değil kıta olduğu ve uygarlığın da acayip mertebede bulunduğu yazılmıştır. helen tarihçileri de buna kanmış ve "yav bööle bi yer akdenizde deeldi olsa duyardık" diyerek bunun yerini okyanusa taşımışlardır.


    (celest - 13 Temmuz 2000 22:05)

  • comment image

    discovery profile ın bir bölümünde araştırmacılar direk olarak atlantis lafını kullanmasalarda milattan önce 10 bin yıllarda büyük bir tufan sonucunda yokolmuş ileri bir medeniyetten bahsediyorlar. teoriye göre milattan önce 10 bin li yıllarda bir kuyruklu yıldız dünyaya çarpar ve buzulların erimesi ile son buzul çağı sona erer ve bir kaç gün içinde dünyada su seviyesi 100 metre kadar artar, büyük depremler oluşur. bu ileri medeniyetin esas yerleşim yeri sular altında kalır, kurtulan denziciler ise dünyaya dağılarak eski medeniyete ait anıtlar yaparlar. bunlar mısırdaki piramitler, kamboçayadaki ve perudaki tapınaklardır. hepsinin çok benzer noktası vardır. örneğin giza piramitinin ve peru daki büyük tapınağın büyüklükleri aynıdır. 3 tapınak kompleksi de yıldızların dizilişlerine göre yapılmıştır. ilginç olan üç tapınağında dizilişleri yıldız ların milattan önce 10 500 yılındaki dizilişlerine göre olmasıdır.bu da ileri medeniyetin yok olduğu tarihle benzerdir, bunun dışında japonya açıklarında sular altında başka bir tapınak daha bulunmuştır. bunun büyüklüğüde giza ile aynıdır. tüm bu tapınaklar birbirlerine eşit derecelerdedir. aralarındaki fark 54 derece. ve peru daki tapınak ile giza piramiti paskalya adasının 144 derece doğusunda ve batısında. paskalaya adasının dünyanın merkezi, bir buluşma noktası olarak alındığı ve denizcilerin buradan dünyanın dört köşesine dağıldıkları düşünülüyor. inka yazıtlarında küreksiz tekneler ile denizden gelen, soluk benizli ve sakallı tanrılardan bahsediliyor. astronomi ve mimari bilgileri çok ileri tanrılar kendilerine has bir dinleri varmış . benzer ifadeler mısır hiyerogliflerinde de var. temel olarak teori tufan sonrası kurtulan denizcilerinin eski ileri medineyeti yaşatmak için dünyanın belirli bölgelerine anıtlar yaptıklarını ileri sürüyor. gittikleri yerlere ileri medeniyetin bilgilerini taşıyan bu insanların var olduklarına inanmamak imkansız. birbirinden çok uzakta olan bu medeniyetlerin arasındaki benzerlikler inanılmayacak kadar çok. ve bu kadar kanıt sonunda eskiden bir medeniyetin var olduğu da aşikar. bu bilinen adıyla atlantis, başka isimleride olabilir.(bkz: discovery)


    (odin - 14 Temmuz 2000 23:28)

  • comment image

    platon'un timaios'unda atlantis ile ilgili bölümler şu şekilde geçer:

    "solon'un anlattığına göre mısır'da delta'da, nil'in ikiye ayırdığı çıkıntıya doğru saitikos denilen bir ülke vardı; bu ülkenin en büyük şehri de, kral amasis'in memleketi olan sais'tir. bura halkına göre şehirlerini kuran bir tanrıçadır; ona kendi dillerinde neith adını vermişler, fakat bu tanrıçanın hellencede adı athena'dır. bu adamlar atinalıları pek severler ve onlarla uzaktan akrabalıkları olduğunu söylerler. solon onların memleketine varınca pek parlak karşılandığını, bir gün eski zamanlara dair, en bilgin rahiplere bir şey sorduğu zaman, ne kendisinin ne de ne de başka bir hellen'in hemen hemen hiç bir şey bilmediğini gördüğünü anlattı. bir seferinde de onları eski şeylerden söz açmaya sürüklerken, bizde bilinen en eski şeyleri anlatmaya koyulmuş. onlara ilk insan olarak anılan phoroneus'dan, niobe'den, tufandan, kendilerini kurtaran deukalion ve pyrrha'dan, onların doğuşu hakkında dönen mythos'lardan ve torunlarının neslinden bahsetmiş. olayların geçtiği tarihleri tahmin ederek de tarihleri hesaplamaya çalışmış

    o zaman pek ihtiyar olan rahiplerden biri ona 'ah solon, solon,' demiş, 'siz hellenler her zaman çocuksunuz, sizin memleketinizde hiç ihtiyar yok.' bunun üzerine solon 'bununla ne demek istiyorsun?' diye sormuş. rahip 'sizin hepinizin ruhları çok genç.' diye cevap vermiş, 'çünkü kafanızda ne bir eski geleneğe dayanan, öteden beri edinilmiş fikir ne de zamanla ağarmış bir bilginiz var. bunun sebebi şudur. insanlar birçok şekillerde yok edilmişler daha da edileceklerdir. en büyük felâketler ateşle sudan gelmişti, ama bin türlü başka sebeplerle meydana gelen daha küçük felâketler de vardır. sizin memleketinizde de bir gün babasının koşu arabasını koşturup yine aynı yoldan süremeyince yeryüzündeki her şeyi yakan, kendisi de yıldırımlarla vurulup ölen helios'un oğlu phæton'un hikâyesi gerçekten bir masal gibi anlatılır, ama hakikat şudur ki gökte dünyanın etrafında dönen gök cisimleri bazan yollarından şaşarlar, uzun aralıklarla meydana gelen bir tutuşma yeryüzündeki herşeyi mahveder. o zaman dağlarda, yüksek kuru yerlerde oturanlar, şehirlerde, deniz kenarında oturanlardan daha çok mahvolurlar. fakat nil, her zamanki kurtarıcımız olan nil, taşarak bizi bu felaketten de kurtarıyor. bunun aksine tanrılar, bir tufanla dünyayı yıkadıkları zaman yalnız dağdaki sığırtmaçlarla çobanlar kurtuluyor, ama sizin şehirlerin ahalisini nehirler alıp denize sürüklüyor. halbuki bizde sular hiç bir zaman ovalara yükseklerden gelmiyor, her zaman tabiî bir şekilde toprağın altından çıkıyor. işte burada en eski adetlerin bundan dolayı korunmuş olduğu söyleniyor. fakat gerçek şudur ki kendilerini kaçıracak kadar şiddetli bir soğuğu da yakıcı bir sıcağı da almayan bir yerde, her zaman az ya da çok insan vardır. hem sizde olsun, bizde olsun yahut da adını duyduğumuz başka bir ilde olsun güzel, büyük yahut da başka bir bakımdan ilgiye değer bir şey meydana gelmişse bütün bunlar, en eski çağlardan beri burada tapınaklarda duruyor, böylece de korunmuş oluyor. sizde ve başka uluslarda tam tersi, daha yazmayı ve devletlere lazım olan her şeyi öğrenir öğrenmez, gökyüzünün suları belirli bir zamandan sonra, bir hastalık gibi sağanak halinde üzerinize yağıyor, içinizden okuyup yazması olmayanlarla cahillerden başkasının kurtulmasına meydan bırakmıyor; o kadar ki toy çocuklar gibi kendinizi yeniden, hareket ettiğiniz yolun başında buluyor, eski zamanlarda, burada, kendi memleketinizde olup bitenlerden hiç bir şey bilmiyorsunuz; çünkü solon, yurttaşlarının biraz önce saydığın soyu sopu, sütnine masallarından pek farklı değildir. her şeyden önce daha eskiden bir çok tufanlar olduğu halde siz, bir tek kara tufanını hatırlıyorsunuz; sonra insanlar arasında görülen en güzel ve en iyi soyun sizin memleketinizde doğduğunu ve kendinizin, senin de bugünkü devletinizin de felaketten kurtulabilmiş bir tohum sayesinde o soydan geldiğinizi bilmiyorsunuz. bilmiyorsunuz, çünkü felaketten kurtulabilenler bir çok nesiller boyunca hiç bir yazı bırakamadan ölüp gittiler. evet, solon, bir zamanlar suların sebep olduğu en büyük felaketlerden önce bugün atina adı verilen devlet, savaştan yana en yiğit, her bakımdan ölçülemeyecek kadar da medeni bir devletti: göğün altında sözünü işittiğimiz en güzel şeyleri başaran, en güzel siyasa kurallarını icat eden odur, diyorlar.'

    solon'un anlattığına göre bunları duyunca şaşakalmış, rahiplerden eski yurttaşlarına dair ne biliyorsa hepsini dosdoğru, hemen kendisine anlatmasını rica etmiş. bunun üzerine ihtiyar rahip cevap vermiş: 'isteğini yerine getirmememe hiçbir sebep yok, solon. bunu senin hatırın için olduğu kadar yurdunun hatırı, hele sizinki kadar bizim ilimizi de koruyan, onları büyütüp yetiştirmiş olan tanrıçanın hatırı için de yapacağım. o tanrıça ki sizin ili bizimkinden bin yıl önce, toprak ile hephaistos'tan aldığı bir tohumla vücuda getirmişti, kutsal kitaplara göre bizim ilin kuruluşundan beri sekiz bin yıl geçmiştir. demek oluyor ki sana dokuz bin yıl önceki yurttaşlarının kurumlarını, onların en şanlı başarılarını kısaca anlatacağım. başka zaman vaktimiz olunca bunların hepsini yeni baştan sıra ile teker teker ele alırız.

    [...]

    biz burada ilinizin hayranlık uyandıran büyük başarılarından bir çoğunu yazılı olarak saklıyoruz. ama bunların içinde bir öylesi var ki büyüklük, kahramanlık bakımından hepsini geride bırakıyor. gerçekten eski yazılar, vaktiyle ilinizin büyük atlas denizinin ötelerinden gelip avrupa ile asya'ya küstahça saldıran koskoca bir devleti yok ettiğini söylüyor. o zamanlar bu koca denizden geçilebiliyordu; çünkü sizin herakles sütunları dediğiniz o boğazın önünde bir ada vardı. bu ada libya ile asya'nın ikisinden daha büyüktü. o zamanlar oradan başka adalara, oradan da karşılarında uzanan ve gerçekten adını hak eden denizin kenarındaki bütün kıtaya ulaşılabiliyordu. çünkü sözünü ettiğimiz boğazın iç tarafı girişi dar bir limana benzer, dış tarafı ise gerçekten büyük bir denizdir. etrafını çeviren kara parçası da gerçekten kıta denebilecek bir topraktır. işte bu atlantis adasında, hükümdarlar hakimiyetini bütün adaya, öteki adalara, hatta kıtanın bazı parçalarına kadar uzatan büyük, hayranlığa değer bir devlet kurmuşlardı. bunlardan başka boğazın iç tarafında, bizim tarafta, mısır'a kadar libya'nın , tyrhenia'ya kadar da avrupa'nın hakimi idiler. bir gün bu devlet bütün kuvvetlerini bir araya toplayarak sizin yurdunuzu, bizimkini, boğazın iç tarafındaki bütün ulusları boyunduruğu altına sokmak istedi. işte o zaman, solon, iliniz bütün değerlerini, bütün kuvvetini dünyanın gözü önüne serdi. cesaretten, savaş bilgilerinden yana öteki illerin hepsinden üstün olduğu için hellenlerin başına geçti; ama ötekiler kendini bırakıp çekilince bir başına kalan, böylece en tehlikeli duruma düşen iliniz istilacıları yendi, bir zafer anıtı dikti, şimdiye kadar hiç kölelik etmetyenleri kölelikten kurtardı ve bizim gibi herakles sütunlarının iç tarafında oturanları iyi yüreklilik ile serbestliğine kavuşturdu. ama bundan sonra korkunç yer sarsıntıları, tufanlar oldu. birgün bir uğursuz gecenin içinde ne kadar savaşçınız varsa hepsi birden bir vuruşta toprağa gömüldüler. atlantis adası da aynı şekilde denize gömülerek yok oldu. işte bunun içindir ki ada çökerken meydana getirdiği sığ bataklıklar yüzünden o deniz bugün bile geçilmez, dolaşılmaz bir haldedir."


    (kozmosta bir nokta - 15 Eylül 2011 03:02)

  • comment image

    batan kıta olarak da bilinen, ezoterik merkezlerden ikincisi. mu'dan sonra atlantis'de kolonileşme faaliyetleri başladı. kuatzarlar sıkı çalışıyordu. ra rahiplerinin tapınak sistemini ve hiyerarşisini kurmaları biraz zaman almıştı. halk da bu durumdan memnundu. uygarlık anlamında geliştiklerini biliyorlardı. zamanla atlantis büyüdü ve dünyanın ışığı oldu. uzay gemileri yaptılar, mu'daki hatalarından ders almış olmalılar ki, insan-hayvan karışımı varlıkların yaşamasına izin vermediler. bunun gibi bir çok faaliyet ile atlantis hızla gelişiyordu. belki bir yerde mu'da olmayanı yapmış ve uzunca sürecek olan refahı getirmişti dünyaya.

    atlantisliler, dünyadaki kolonizasyon faaliyetlerine devam ettiler. kuatzarlarını gönderdiler, alev saçan uçan arabaları ile. bu arabalar ile ilkel toplumlar yeniden şekillendirildi ve bilginin akışının korunumu sağlanmış oldu. herhangi bir aksilikte bilgi yeniden doğacak ve mu ve atlantisin mirası yaşayacaktı. belki binlerce sene huzur içinde yaşadılar. kötülük her zaman olduğu gibi atlantis'te de yeniden canlandı. muhalifler çıktı. bilgiyi neden başkaları ile paylaştıklarını sorguladılar. dünyadaki tek hükümdar kendileri ve geride kalan insanlar onların köleleri olabilecekken, bu paylaşım niyeydi? yönetim konusunda ayrılıklar çıktı.

    bilgelerden oluşan bir meclisle yönetiliyordu atlantis. oylamalar yapıldı ve kötülüğün askerlerinin taraftarları seçildiler. atlantis artık bir zulüm makinesine dönüşmüştü. çarkları işliyor ve önüne geleni yutuyordu. köleliği yeniden dünyada kurmaya çalıştılar ve büyük silahlar yaptılar. istedikleri kıtadaki bir topluluğu aniden yok edebiliyorlardı. bu teknoloji vardı ve tek tanrıdan uzaklaşmışlardı. ra rahipleri artık toplumda eski saygınlığını yitirmişti. kimse tek tanrıya inanmıyor ve ra'nın gözü yavaş yavaş soluyordu. tüm bunlar olurken küçük bir grup dualar etmeye devame diyorlardı. bu zulüm durmalıydı ama bunu durduracak güç yoktu dünyada. kimse atlantisle boy ölçüşemezdi.

    ra dualarını duydu ve atlantis bir anda sallanmaya başladı. depremler olmaya, yerler yarılmaya başladı. kıta yavaş yavaş çöküyordu. kötülüğün hizmetkarları bunu çözebileceklerini ve atlantisi kurtarabileceklerini düşündüler. her yerde kaos vardı. insanlar çığlıklar atıyor ve oradan oraya koşturuyordu. herkes korkuları ile yüzleşiyordu. bir süre sonra kıta tamamen batmaya başladı. her yeri sular kaplamıştı bile. kurtulanlar oldu. ra'ya dua edenler, ondan kurtuluşta dilemişlerdi. küçük bir grup kurtulmayı başardı. diğerleri ise medeniyetleri ile birlikte suların içine gömüldü. ra onları cezalandırmıştı.

    atlantis bu ve bunun gibi hikayeler ile tasvir edilir. bu hikayeyi ezoterizm üzerine okuduklarımdan, ben yazdım. herhangi bir kaynaktan almadım. herkesin yazabileceği türden klasik bir hikaye aslında. kötülük var, inananlar var tek bir tanrı var ve ceza var. atlantis üzerine bir sürü hikaye yazıldı ve atıflarda bulunuldu ama bence en güzellerinden birisi. stargate atlantiste olandır. uzay gemisi olarak tasvir edilmesi bence inanılmazdı. detaylarına girmeyeyim spoiler vermeden buraya atlayayım. stargate evreninde olan bir çok olay gibi atlantis algısı da mevcut atlantis hikayesinden çok farklı değil aslında. işlenişi ve sonradan su yüzüne çıkan detaylar insanı inanılmaz keyiflendiriyor o ayrı. ezoterimzle uğraşanların bir çoğunun özellikle üzerinde durduğu bir hikayedir atlantis hikayesi.

    kutsal kitaplarda geçen ya da mitlerde geçen hikayelere çok benzer yapı olarak. verilen ders açıktır. kötülük yaparsan, cezalandırırlırsın. spiritualistler bu durumu devinim olarakta açıklayabilirler. atlantiste ölen kötü atlantisliler, yeniden reenkarne olurlar ve iyiliğe hizmet ederler bu seferde. bu döngü milyarlarca yıl boyunca sürebilir ve spiraller şeklinde boşluğa doğru uzanmaktadır. aslında bakış açısı çok insancıl ve çok keyifli burada. ezoterizmi eğlenceli kılan yönlerden biri de , o bilinmezlik içinde söylenen ya da yazılan şeyler olması. atlantis kütüphanelerinden kimse bahsetmez mesela. orada hangi bilgiler vardı? dünyanın kaçıncı zamanında yaşamışlardı. milyonlarca yıl önce olan kıtasal hareketleri biliyoruz. atlantis'te bu kıtasal hareketler sonucunda mı ortadan kalktı. bir sürü sorabiliriz. bunun üzerine yazılar yazna insanlar ise hayal güçlerinden faydalanarak bir şeyler yazarlar. zamanla bu yazılanlar belirli çevreler tarafından kabul görür ve artık gerçek statüsüne çıkarılır. kali yuga yani altın çağın başlangıcına olan inanç gibi.

    demir çağının sonunda düşüş sonlanır ve insanoğlu yeniden tanrısallaşmak için göksel bir harekete girişir. yükseliş burada başlar ve göğe doğru devam eder. spiraller bu anlamda önemlidir. adamlar hiçbir detayı unutmamışlar. sorulan sorulara karşı güvenceli aslında. gerçekten keyifli ama bir kaynak bulamazsınız. bilmem kim yazmış dersiniz. bu ancak böyle ilerler. belki mitlerinde altında yatan gerçeklik bunun gibi şehir efsaneleridir. o zamanda yaşanan kurguları bilmediğimiz için, halk bir şeyleri açıklamak adına güzel hikayeler ile bezemiş olabilir. bir süre sonra bu hikayeler gerçekler gibi algılanır ve kült hale gelirler. sonra metinler yazılır ve saklanır. sümer ve hititte olan şey de bundan bağımsız düşünülemez aslında.

    konular çok eğlenceli olsa da zamanımızdaki bilimselliğin içine ancak belgesellik anlamında girebiliyor. belge elbette kanıt niteliğinde ve o zaman inanış böyle diyebiliyoruz ama gerçek dokuyu yakalayabiliyor muyuz? burası sıkıntılı işte. bazı kayıtlardan genel bakış açılarını çıkarabiliyoruz ama o zamanda yaşayan, mesela bir sümerli nasıl düşünürdü? din onun için tam olarak neydi bunları anlamak zor. aynı mevzu günümüz toplulumda da gerçerli. kurgusal olduğu alenen yazılmış ve belli olan hikayeler. yazarların bu kurgudur uyarısını koymasından bahsediyorum. bir süre sonra toplumda gerçek olarak anlatılıyor ve gerçek olarak yaşanıyor. birilerinin gelen maili 7 kişiye göndermediğinde başına gelen şeyler gibi... böyle bir gerçeklikten söz edemeyiz ama inanılanlar bunları bazılarının kafasında gerçek yapıyor. mesele de burada başlıyor ya da sıkıntı diyelim.

    zamanımızda yazılı olarak anlatılsa da bir çok şey, sözlü aktarım metodu en yaygın ve kabul edilen metoddur. özellikle bizim toplumumuzda. bunu görebilenler için net sonuçlar vardır ama o zamanki toplumlar da , dinamik olarak bizden farklı değillerdi. ellerinde olanı ona göre değerlendiriyor ve sohbet ediyorlardı. eski sümerde enki'den ve yaptıklarından söz etmek, herhalde gündelik yaşamın içinde olan şeylerden biriydi.

    tarihsel süreçler, mitler, dinler bize çok şey öğretiyor. insan macerası milyonlarca yıldır devam etse de, hala eklenecek ve öğrenecek çok çok yeni şeyler var. bu yeni şeyleri açığa çıkarmak ve üzerine çalışmak ise gerçekten keyifli. gerçek ya da en orjinal metinler bu şekilde çıkar mı? bunu gerçekten bilmiyorum. kazılar ile ilerliyoruz ama gerçekten ilerliyor muyuz? hangi metin olursa olsun, hangi hikaye olursa olsun, tamamı zaten içgüdüsel olarak bildiğimiz şeyler ve hikayelerin neredeyse yüzde 80'i iyilik ve kötülük mücadelesi üzerinedir. bunu gördükten sonra zamanımızda yazılan şehir efsanelerinin de çok farklı olmadığını anlıyoruz.


    (formidable - 5 Temmuz 2012 14:27)

  • comment image

    hakkinda cok uzun suredir arastirma yapiyorum ve ulastigim sonuc: platon'u fena keklemisler, platon da bizi troll'lemis. 3000 yillik gizemin ozeti malesef bu.

    atlantis'in var oldugunu iddia edenlerin elinde somut bir kanit olmadigi gibi, atlantis'in sadece bir kic kaynakli bir hikayeden ibaret oldugunu iddia edenlerin de ellerinde savlarini gercege donusturecek somut kanitlar yok. olmasi da zaten imkansiz. iki tarafin da ellerinde sadece hipotezler var. madem hipotezlerden gidiyoruz, hioptezi guclu olan kazansin:

    atlantis'cilerin savunduklari:

    - atlantis gercekten vardi ve inanilmaz gelismisti.
    - bir gun ve bir gecede yok oldu. ancak bu felaketten kurtulanlar oldu ve bunlar misir'a kadar ulasti.
    - misir'a ulastiklarinda, oraya cagin otesindeki mimarilerini ve matematik bilgilerini de goturdu.
    - misir'daki sfenksler ve piramitler de atlantis'den gelenler sayesinde yapildi ve bu yuzden gunumuzde bile hala gizemli.
    - misir'daki abydos tapinagi uzerindeki helikopter figurleri de bu gelismisligin en buyuk kaniti.

    (bir de atlantislilerin aslinda uzayda dogduklarini ve atlantis yok olunca misir'a yerlestiklerini iddia edenler var. bu kisiler piramitlerin insan gucu ile yapilmasinin imkansiz oldugunu ve atlantis'lilerin kutukte bagli olduklari takim yildizlarindaki halklardan yardim istediklerini; uzaydan gelen varliklarin bu piramitleri yapip gorev bolgelerine geri donduklerini iddia ediyorlar. onlara su tepkiden fazlasini veremiyorum, kalbim dayanmiyor: http://i.imgur.com/aexujo0.jpg)

    aslinda atlantis yoktu diyenlerin savunduklari:

    - aslinda atlantis diye bir uygarlik hic olmadi.
    - var oldugunu ileri surenlerin en buyuk kanit diye one surdukleri misir piramitleri'nin insan gucu ile yapilmasi mumkun. (bkz: machu picchu)
    machu picchu uzerine yapilan arastirmalar, mimari olarak antik misir'i isaret ediyor. kullanilan teknikler birebir ayni. taslari suruklemek icin kullanilan kalaslar, taslari duzlestirmek icin taslardan yapilmis cekicler ve en onemlisi, tonlarca agirliktaki kayalari bile tasiyabilecek olan merdiven sistemi. machu picchu'da anlatmistim:
    --- spoiler ---

    [...]misirlilarin rutin olarak kullandiklari iki merdivenli tasima sistemi. bu sistemde, merdivenin biri yere konur. diger merdiven de onun ustune konur. kaya da bu merdivenin ustune konur ve baglanir. merdivenlerin yanlarindaki cikintilarin arasina yerlestirilen bir hareket aparati ile, ustteki merdiven hareket ettirilerek, 20 tonluk kayalar bile rahatca hareket ettirilebilir[...]

    ---
    spoiler ---

    yani piramitlerin aslinda insan yapimi olabilecegini kanitlamak bile atlantiscileri buyuk hayal kirikligina ugratmaya yetebilir.

    - platon'un ''atlantis'' diye bahsettigi uygarlik kuvvetle muhtemelen minos uygarligi.
    - atlantis'in nerede oldugu bile belli degilken, minos, hemen ege aciklarinda, yani yunanistan'a oldukca yakin bir yerde bulunan bir uygarlikti.

    argumanlari karsilastirdigimiz zaman, atlantis'in aslinda minos oldugunu savunanlarin hipotezinin daha guclu oldugunu goruyoruz. bunun da nedenleri var tabi ki.

    atlantis efsanesinde anlatilan seylerin hemen hemen hepsinin bu uygarlikta da oldugunu goruyoruz. gelismislik, sanatkarlik, teknoloji vs. hatta atlantis cografi olarak ''ortada bir saray ve etrafinda deniz, kara ve deniz'' seklinde anlatirilir. bu uygarlik da buna benzer bir cografi konuma sahip. sonucta bir ada ve etrafi da denizle cevrili. sonra bahsedilen ''kara ve deniz'' de muhtemelen uygarligin santorini adasindaki dis kuvvetleridir. sonuc olarak ''ortada bir saray ve etrafinda deniz, kara ve deniz'' oluyor.

    yine atlantis hikayesini epic kilan en onemli detay olan ''bir gun ve bir gecede yok olmustur'' hadisesi de minos icin gecerlidir. atlantis icin ''neden yok oldugu hala gizemini korumaktadir'' denmesine ragmen(cunku hikaye kictan sallanmis, tabi ki gizemini korur) minos'un neden yok oldugu bellidir. 1939 yilinda spyridon marinatos santorini adasinda yaptigi arastirmada, volkan kulleri tarafindan kapatilmis ve yok edilmis, muazzam derecede gelismis bir sehir bulmustu. bu sehir, direkt olarak bizi minos'a goturuyordu. buyuk bir volkan patlamasi olmus ve uygarligin santorini adasi'ndaki ayagi tamamen yok olmustu. girit adasinda bulanan merkezin nasil yok oldugu ise tamamen acik: tsunami.
    kisacasi minos, volkan patlamasi sonucu bir gun ve bir gecede yok olup tarihe karismisti.

    isin platon boyutu ise baska. tum bu mevzular ege aciklarinda dondugu icin, muhtemelen bu hikaye kulaktan kulaga aktarila aktarila, yunanistan merkez kiraathanesinde cayini icerken yanda konusan iki kisinin sohbetine kulak misarifi olan platon'a kadar gelmis ve ona ilham kaynagi olmustu. sonucunda da ''atlantis'' efsanesi ortaya cikmisti. ve insanoglu, 2800 yildir bu efsane ile itina ile troll'leniyor.

    ***

    abydos tapinagi uzerindeki helikopter ve denizalti figurleri icin henuz net bir sey soylemek mumkun degil. sadece ''bu antik misirlilar bir harika dostum'' demekle yetiniyoruz.

    ***

    rukawa kaede dedi ki: ''abydos tapınağındaki çizimlerin iki farklı dönemden kabartmanın üstüste gelmesiyle oluştuğu tespit edilmiştir aslında.'' ve bir de link gonderdi. link de surada:

    http://www.catchpenny.org/abydos.html


    (mikua - 20 Haziran 2013 00:13)

  • comment image

    fani omrumde cevabini en cok merak ettigim konularin basinda gelen gizemli kita.

    elbette asla var olmamis da olabilir. platon, herseyi kafayi cektigi bir gece de yazmis olabilir. misir piramitlerini parayi bastiran firavunlar da yaptirmis olabilir. stonehenge de belki devasa mezar taslarindan ibarettir. binlerce yillik kabartmalardaki helikopter ve denizalti benzeri cizimler de yanlis yorumlanmis olsun. 7 000 yillik kafatasindaki acik beyin ameliyati izlerini de simetri hastasi bir solucan kemirmistir. piri reis dunya haritasini cizerken 6 000 yildan beri buzlarla kapli olan antartika'yi 500 yil once gokten inen bir vahiy ile cizmis olsun. (buz altinin haritasi ancak gunumuz teknolojisi ile cikartilabilmektedir.)

    bunlarin hepsi rasyonel/mantikli insanlarin aciklayip cogunlugun inanacagi seyler.

    ama ben inanmiyorum.

    benim inanmak istedigim, ve argumanlarim su sekilde:

    atlantis cebelitarik bogazi'nin birkac mil aciginda; irlanda, izlanda veya ingiltere buyuklugundeydi. burada yasayan insanlar dunyanin geri kalanindan izole ama her alanda cok daha ileriydiler. ozellikle astronomide asmis olduklarini dusunuyorum. o kadar ki onlarin seviyesine ancak 20.yy'in sonlarinda gelebildik. gunes ve ay tutulmalarini, deprem ve selleri onceden bilebiliyorlardi. bu sayede buyuk tufandan haberdar oldular ve kurtulmalarini saglayacak tedbirler aldilar. bu da elbette tufandan hemen once gemilerle kitayi terk etmekti. o anki kaos, veya aralarindaki anlasmazlik sonucu ayni yone gidemediler ve farkli kitalara dagildilar.

    misir piramitleri sanilanin aksine 5 000 degil 10 000 yasindadir. dunyanin diger ucundaki kambocya, peru ve japonya'daki piramitlerle cok buyuk benzerlik gosterirler. hatta keops piramidi buyukluk olarak diger kitalardakilerle aynidir. oysa gunumuz tarihcileri birakin 10 000 yil oncesini; 5 000 yil once bile kitalar arasi yolculuk yapilmis olabilecegi fikrini pesin reddediyorlar.

    ingiltere'deki stonehenge de apayri bir konu. ben bu yapinin da koklerinin atlantis gocmenlerine ait olduguna inaniyorum. sonraki yuzyillarda mezarlik olarak kullanilmis olabilir, ama yapilis amaci astronomik gozlemlerdi. (yapinin ekseni yaz donencesini* isaret ederken, yaklasık olarak ayni zamanlarda irlanda'da insa edilmis newgrange aniti kis donencesini* isaret eder.)

    biraz daha ileri giderek yunan mitolojisindeki tanrilarin da aslinda atlantisliler oldugunu; bilim, teknoloji, sanat, tip gibi alanlardaki ustunluklerini diger/cahil halklarin tanrisallastirdigini/masallastirdigini ve zamanla alaninda uzman her atlantislinin ayri bir tanri mitine donustugunu dusunuyorum.

    "inka yazıtlarında küreksiz tekneler ile denizden gelen, soluk benizli ve sakallı tanrılardan bahsediliyor."


    (made in siberia - 6 Aralık 2013 10:36)

  • comment image

    tarihi belgelerde bir tek platon'da adi gecen uydurma kita. platon da bunu daha cok diyaloglarinin ilgi cekmesi ve varolanin arkasinda yatan duyu organlariyla algilanamaz imgeler savinin güclendirilmesi maksadiyla (bkz: idealizm) yapmistir. hani nasil ki her nesnenin arkasinda algilanamaz bir mükemmel töz var, uygarligin cevheri de atlantis gibi mükemmel bir yer olmaliydi ona göre.
    sonrasinda bu teori unutulmus, fakat sömürgeciligin ardindan avrupalilar tarafindan atlantigin her iki yakasinda da birbirine benzer yapilar insa eden ve yazi kullanan uygarliklarin kesfedilmesiyle ignatius donnelly adindaki bir zat bu teoriyi tekrar isitip su anagerekcelerle masaya koymustur:
    1. niye hem misirlilar, hem latin amerika uygarliklari piramitler insa etmistir?
    2. niye atlantigin iki yakasinda da hieroglif tipi yazi kullanilmistir?
    3. nasil olmustur da atlantigin iki yakasinda da insanlar birbirinden bagimsiz olarak ekip bicmeyi, yani tarimi kesfetmislerdir?

    arkeoloji de o dönemde tüm bu sorulara cevap vermekten uzak oldugundan sarmistir ortaligi bir atlantis atesi; tabii bunda bir de o dönemde kendilerine diger milletlerden bagimsiz ari ata arayip, kendilerinin diger milletlerden üstün oldugunu kanitlamaya calisan sömürgecilik zihniyetinin de epeyce bir katkisi olmustur. hatta daha sonra hitler önderligindeki naziler iyice cozutup, latin amerika'ya, tibet'e falan kafatasi ölcme ekipleri gönderip, milletin orasini burasini ölcerek kendilerine safkan ata ve atlantis aramislardir. ne yaziktir ki, bu dönemde günes dil teorisiyle iyice cosan bizim dedeler dahi bu tip mülahazalarda bulunmuslardir.
    neyse ki günümüz arkeolojisi yukarida sorulan bütün sorulara tak diye yanit verebilecek olgunluga ulasir:
    1. amerika'daki ve misir'daki piramitlerin insasi arasinda karbon 14 testlerine göre öyle büyük bir zaman farki vardir ki amerika'da piramitler insa edilirken eski misir uygarligi silinmistir bu bir. ikincisi birileri gelip, aha su taslari alip su formüle göre üstüste dizeceksiniz, dememis, hem misirlilar, hem de amerika uygarliklari deneme yanilma yöntemiyle ve baslangicta hatali piramitler de üreterek, tecrübe kazandiktan sonra mükemmele yakin ürünler vermislerdir. ve o dönemin teknik kosullarinda herkes tarafindan görülebilecek, yani tanrilarin ve de tabii ki hükümdarin erkini simgeleyecek tek yapi bicimi piramittir. baska türlü bu kadar yüksek bir yapi insa edemezsiniz cöker.
    2. iki yakada da hieroglif tipi yazi kullanilmasi o dönemler yeteri kadar soyutlama gücüne haiz olmayan insanlarin ilk önce anlatilmak istenen somut cisimleri birebir resmetmesiyle ortaya cikmis teknik bir mecburiyettir. insan zekasinin giderek gelismesiyle resim yazi giderek soyutlasmaya baslamis ve ancak cok sonralari alfabe ortaya cikmistir. oysa ki atlantis gibi "üstün" bir uygarligin coktan bu asamalardan gecip, her iki yakadaki insanlara "ali topu tut, kos ali kos" gibi tümceler ögretmesini beklemek gerekmez miydi?
    3. tarim yalnizca atlantigin iki yakasinda degil, dünyanin bir cok yöresinde birbirinden bagimsiz ortaya cikmistir. su an genel kabul gören teoriye göre de baslica itici gücü kuraklik gibi dogal afetlerdir. diger yandan bu kayip kita teoricilerine göre atlantisliler öyle cins adamlardir ki atlantigin dogu yakasinda bugday, arpa vs. ektirmis, bati yakasinda ise misir, fasülye falan bictirmistir.

    sonuc itibariyle atlantis efsanesi, kendileri daha ilkel toplumun avci ve toplayici asamalarindeyken, dogu ve amerika uygarliklarinin ulastigi düzeyi bir türlü hazmedemeyen bazi batililarin sarildigi absürd bir can simididir. ve dikkat edin bu sacma teorinin pesinden en cok kosanlar da, ne garip rastlantidir ki, cinliler, misirlilar degil kimi avrupa ve amerikalilardir. bu sacmaligi kanitlayabilselerdi, bakin aslinda bu uygarliklari da biz kurduk, bizim üstümüze irk yok yeryüzünde, diyerek rahat bir nefes alacaklardi. gelin görün ki arkeoloji attigi her yeni adimla insanlarin birbirinden bagimsiz olarak neleri kesfetmeye kadir olduklarini ve evrensel zekanin bir irka degil de insanligin tümüne ait oldugunu ispatliyor.


    (thrax - 31 Mayıs 2004 18:01)

  • comment image

    pisagor, herkül ve medusa'nın beraber çalıp oynadıkları dizi. yemin ediyorum sihirli annem daha mantıklı.


    (ziyade - 9 Aralık 2014 03:13)

  • comment image

    atlantis, m.ö 46-126 yıllarında yaşamış plutarkhos’un ‘hayatlar’ eserine de konu olan solon’un ortaya attığı bir iddadır. solon; gezgin, kanun koyucu, şair ve aynı zamanda yunanistan’ın ‘yedi bilge’ olarak kabul ettiği isimlerden biridir. etrafındaki yoğun işleyişten sıkıldığı bir vakit, mısır’dan başlamak üzere bir geziye çıkar ve on senenin sonunda araştırmalarıyla beraber ülkesine döner. mısır halkının ve düşünürlerinin keşfettiği atlantis’i diğer filozoflar ile paylaşır. peki bu bilgiler bizlere nasıl ulaştı?
    m.ö 421 yılının bir sabahında sokrates’in evinde bir oturum düzenlenir. bu oturuma asil ve astronom timaios, devlet adamı ve yazar kritias, bir de bilgin hermokrates katılır. bilindiği üzere sokrates’in yazılı bir eseri yoktur. oturumdaki diyalogları kaleme alan sokrates’in efsanevi öğrencisi platon’dur (eflatun). dört bilginin tartıştığı bir konu da solon’un araştırmalarında yer alan 8. kıta atlantis’tir. bu bilgileri ‘timaios ve kritias’ diyalogları eserinden elde edebiliriz. -hermokrates suskunluğunu korumuş anlaşılan.- platon’un notlarına göre atlantis, birbirini çevreleyen ve bir çemberi andıran on adadan oluşmaktadır. ütopik bir tasviri, aldığım notlar içinde aşağıda mevcuttur.
    ‘’efsaneye göre denizlerin kudretli tanrısı poseidon, ölümlü euenor ve leukippe’ın kızları cleito’ya aşık olur. barbarların cleito’nun ailesini katletmesi üzerine poseidon dalgalarıyla kızı atlantis adasına kaçırır. poseidon bu adaya cleito için bir saray inşa eder. yerden sıcak ve soğuk kaynaklar çıkartır. hiçbir insanın yaşamadığı bu ada bir çiftçiyi andıran poseidon’un uğraşlarıyla kısa sürede doğa harikasına dönüşür. cleito’nun poseidon’dan beş kere ikiz oğlu olur. (1. atlas ve gadiros, 2. ampheres ve evaimon, 3. mneseus ve autokhthon, 4. elasippos ve mesot, 5. azaes ve diaprepes) ada, ismini anne karnından ilk olarak çıkan en yaşlıları atlas’tan alır. -‘????????’ 'atlas’ın adası' anlamına gelmektedir.- doğan bu on çocuk üzerine poseidon depremleri ile bütün olarak duran atlantis adasını on parçaya böler. çocuklarını ise her bir adaya kral yapar. yıllar içinde atlas soyu git gide çoğalır. atlantis, tanrıların bile kıskandığı bir kıta haline gelir. şehrin çatıları kırmızı bakırdan inşa edilir. böylelikle güneş vurduğu zaman her biri göz alıcı bir güzelliğe bürünür. atlas’ın adasına ise fildişi ve gümüşle süslenmiş bir tapınak yaptırılır. poseidon ise oğullarından ve sahibi olduğu ülkeden oldukça memnundur. fakat asla yetinmez, hırs ve güç poseidon’u öyle ele geçirir ki atlantis’i daha şaşalı kılmak isterken yer kürede bir yarık açar. helios’un ışıkları yer kürede açılan bu yarıktan geçer ve hades’in krallığına süzülür. içe kapanık ve asosyal bir karaktere sahip hades ise bu rahatsız edici olaya çok sinirlenir. diğer tanrıların ‘sefil’ olarak nitelendirdiği hayatı, güneş ışıklarıyla gün yüzüne gelmiştir. bunun üzerine hades yetmiş bin kişilik bir yer altı ordusuyla atlantis’e saldırır. hades önderliğindeki bu taruz poseidon soyunu ve atlantis’i yerle bir eder. tanrısal savaşı daha fazla kaldıramayan atlantis, atlantik okyanusu’nun dibinde batık bir uygarlık galiba gelir.’’

    bkz: https://drive.google.com/open


    (dunyanin butun sabahlari - 29 Ocak 2015 09:01)

  • comment image

    ışıltılı gözlü kadın. tırsılacak bir yanı olmadığını düşünmekle hata etmemişim. ama deli tabii. benden de deli olabilir hatta. zeki bakıyor çok. çok şey biliyor, hiç bilmiyormuş gibi anlatıyor, başkası olsa ukalalık gibi duracak bişey onda gayet mırıldanma gibi görünüyor. tuhaf. karşısındakinin koyduğu sınırlara göre hareket ediyor, isterseniz yakın, isterseniz uzak, tamamen size bağlı olarak belirleniyor. ama hep samimiyetle yaptığı kanaatindeyim bunu. ne güzel.


    (shirak - 11 Şubat 2005 17:26)

  • comment image

    cok eski zamanlarda, yuksek bi medeniyete ulasip dogal felaketler sonucunda yok oldugu rivayet edilen kayip ulke.. yeri konusunda bir cok tez ortaya atildi, pasifikten ege denizine kadar bir cok yer soylendi, eski yunan filozoflarindan bilmem kimin, oraya gidip gorduklerine dair yazilari oldugu soylenir. simdi de bir avrupali arastirmaci, piste atlayip atlantis'in canakkale civarlarinda oldugunu soyleyip tr'ye arastirmaya gelecekmis, hayirlisi..


    (bloody - 16 Haziran 1999 00:00)

Yorum Kaynak Link : atlantis