Süre                : 1 Saat 34 dakika
Çıkış Tarihi     : 04 Haziran 2009 Perşembe, Yapım Yılı : 2009
Türü                : Döküman
Taglar             : Gıda,Gıda endüstrisi,Vegan,Tarım,oburluk
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  Magnolia Pictures , Participant Media , River Road Entertainment
Yönetmen       : Robert Kenner (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Robert Kenner (IMDB)(ekşi),Elise Pearlstein (IMDB),Kim Roberts (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Eric Schlosser (IMDB)(ekşi), Richard Lobb (IMDB), Vince Edwards (IMDB), Carole Morison (IMDB), Michael Pollan (IMDB)(ekşi), Troy Roush (IMDB), Larry Johnson (IMDB), Allen Trenkle (IMDB), Barbara Kowalcyk (IMDB), Patricia Buck (IMDB), Diana DeGette (IMDB), Phil English (IMDB), Eldon Roth (IMDB), Maria Andrea Gonzalez (IMDB), Rosa Soto (IMDB), Joel Salatin (IMDB), Eduardo Peña (IMDB), Gary Hirshberg (IMDB), Amanda Ellis-Thurber (IMDB), Tony Airoso (IMDB), Moe Parr (IMDB), David Runyon (IMDB), Stephen R. Pennell (IMDB), William P. Kealey (IMDB), Tom Brokaw (IMDB), Maurice McDonald (IMDB), Richard McDonald (IMDB), Dan Rather (IMDB), Theodore Roosevelt (IMDB), Oprah Winfrey (IMDB)

Food, Inc. (~ Alimentos S.A.) ' Filminin Konusu :
Süpermarketlerden aldığımız ve ailelerimize sunduğumuz gıdalar hakkında gerçekten ne kadar bilgi sahibiyiz? Gıda A.Ş.’de Robert Kenner gıda endüstrisinin üzerindeki örtüyü kaldırıyor, ABD hükümetinin izniyle uzun süredir müşterilerden saklanan mekanikleştirilmiş sistemi gözler önüne seriyor. Belgesel ne gibi gıdalarla beslendiğimiz, gıdalarımızın nasıl üretildiği, bu gıdaların sağlığımıza etkileri ve bu değişim dalgasının nasıl küresel gıda endüstrisini boydan boya etkilediği hakkında şaşırtıcı hatta şoke edici gerçekleri ortaya seriyor... Ödüllü yönetmen Robert Kenner, araştırmacı yazar Eric Schlosser ve Michael Pollan ile birlikte gıda sektörünü insan sağlığı, işçi hakları, hayvan hakları açılarından araştırarak sarsıcı bir şekilde gözler önüne seriyor.


  • "liselerde zorunlu aktivite olarak gösterilmesi gereken belgesel. ne bok yediğimizi bilsin çocuklar."
  • "bu akşam saat 22:00'da ntv'de yayınlanacak gıda sektörünün iç yüzü hakkındaki çarpıcı, etkili ve oldukça başarılı belgesel."
  • "sayesinde anladik ki amerikada yasamadigimiza sukretmeliyiz cunku oradaki tavuklar cok kotu, bizimkileri biberonla dogal ortaminda besliyorlar. negzel."
  • "izledikten sonra fotosentez yapmaya basladigim belgesel."
  • "küresel gıda terörü hakkında mükemmel bir analiz. kesinlikle ve kesinlikle izleyin.x(daha çok izlensin diye subliminal reklam bile yaptım aq.)"




Facebook Yorumları
  • comment image

    izlediğim en iyi korku filmi.

    nasıl ki başarılı bir korku filminden çıktıktan sonra korkuya mekan olan yerden ya da neden olan durumdan bir süre kaçınırsınız, örneğin banyo aynasına bakmaya, duşta bulunmaya ya da evde yalnız kalmaya korkarsınız; bu filmi izledikten sonra da yemek yemekten korkacaksınız.


    (thebalkabaa - 15 Şubat 2010 22:34)

  • comment image

    izlediğim en iyi belgesel. silkenelip kendine gelmek için birebir, sadece abd'nin değil, dünyadaki birçok ülkenin nereye sürüklendiğinin bir kanıtı. ağzımıza soktuğumuz yemeği bile kontrol edemediğimize, dünyanın bu denetlenen ve üzerinde oynanmış yiyeceklerle nasıl kirlendiğine, hayvanlara ve bu çok uluslu firmaların işçisi olarak çalışan insanlara nasıl eziyet edildiğine, para kazanma hırsının nelere kadir olduğuna dair muhteşem bir belgesel. her ne kadar bir diğer aday burma belgeseli olsa da, madem adaymış kesinlikle oscar'ı da almalı.
    --- spoiler ---
    organik ürün yetiştiren ve tavuk, domuz, ineklerini doğal ortamlarında yetiştirerek sonrasında da açık havada çok daha hijyenik şartlarda kesimlerini yapan bir çiftçinin "kesinlikle wal-mart raflarında ürün satmak derdinde değilim, hatta çiftliğimin kapasitesini de büyütmeyi düşünmüyorum. benim tek derdim kaliteli, lezzetli ve sağlıklı ürün sunabilmek" şeklindeki açıklaması insanlara ders olmalı. küçücük gibi gözüken hareketlerle çok büyük şeyler yapmak bizim elimizde.
    ---
    spoiler ---


    (laklaklabule - 21 Şubat 2010 19:58)

  • comment image

    bu akşam saat 22:00'da ntv'de yayınlanacak gıda sektörünün iç yüzü hakkındaki çarpıcı, etkili ve oldukça başarılı belgesel.


    (911 turbo - 23 Temmuz 2010 20:53)

  • comment image

    sayesinde anladik ki amerikada yasamadigimiza sukretmeliyiz cunku oradaki tavuklar cok kotu, bizimkileri biberonla dogal ortaminda besliyorlar. negzel.


    (suti - 23 Temmuz 2010 22:33)

  • comment image

    9 senedir amerika'da yasayan biri olarak bu filmi seyrettikten sonra yemek yeme bicimim degisti. supermarketten satin aldigim urunun ambalajini okur oldum. organik mi? hayvanlari nasil beslenmis? icinde high-fructose corn syrup var mi? yedigim sey ucuncu bir kulak cikaracak mi?

    9 senedir yediklerime gelince... dusunmesem daha iyi.

    ha bir de... oyle hayvan beslenir mi lan itogluitler diye haykirasim geldi izledigimde filmi. ki ben etoburun etoburu, kirmizi et delisi bir insanim - resmen sinirim oynadi be.


    (marlboro insani - 23 Temmuz 2010 22:36)

  • comment image

    kapitalizmin orospu çocukluğunu göstermektedir. işçiyi önemseme, hayvanı önemseme, müşteriyi önemseme. üretimi ucuza getir, bu sayede bir sürü işsiz ortaya çıkar ki senin için ucuza çalışsınlar, ürettiğin şeyin sağlıklı olup olmamasına bakma ne de olsa önemli olan ucuz olması. millet hasta olsun onlara ilaç satıp karını arttır. sonuçta kazanan suyun başını tutanlar.


    (hirondelle - 23 Temmuz 2010 23:16)

  • comment image

    organik besin konusunda yaptığı yalakalık dışında müthiş bir belgeseldir.
    organik besin yediğimiz ürünlerden daha sağlıklı olabilir belki ama o da, belgeselde eleştirilen* kapitalizmin uşağı, köpeği olmuştur; olmaya da devam edecektir, artacak ve o bok püsürün içinde yetişen ineklerden, tavuklardan farkları kalmayacaktır.
    bence belgesel yapımcıları ordaki %100 doğal yollarla hayvancılık yapan mavi gözlü, şapkalı amcanın yolundan gideceklerine, onun gibi başka çiftçiler bulup bu yolu öveceklerine, bir başka popüler yol olan "organik besinleri övelim" yolunu seçmişlerdir, bu da belgeselin inandırıcılığını gözümden düşürmüştür biraz.
    halbuki olayın çözümü organik besin falan değil tarımın adam akıllı hâle getirilmesidir. yazın kıvırcık marul yiyememek, kışın domates tüketememektedir; yani her istediğine her an ulaşamamaktadır. insan olmaktadır, insan gibi beslenmektedir.
    nerde görülmüş lan 4 mevsim portakal, mandalina yendiği? mevsim falan kalmadı ortada.

    aslında mısır yemeye zorlanan ineklerden, kendi boklarının içlerinde yaşayan tavuklardan hiç bir farkımız yok biz insanoğlunun son 20 yıldır. o inekler gibi boşboş bakıyoruz dünyaya, hepimiz depresyondayız, sanallık almış başını gidiyor. o domuzlar gibi de ne olduğunu anlamadan 5 saniye içinde telef ediliyoruz. neymiş sonra "ölüm süreleri kısalmış", "acısız ölümmüş".

    bu gibi zihinlerde açtığı farkındalıklar dışında amerika'daki besin ürününü kötülememe yasası gibi korkunç bir yasanın varlığından bizleri haberdar etmiştir

    --- spoiler ---

    öyle bir yasaymış ki bu efenim, çiftliklerin çok olduğu eyaletlerde, ki sanırım kolarado'ydu, mesela atıyorum kasaptan aldığınız et hakkında "bu nasıl et lan? pişmiyo bir türlü hamuğamamuğa" dediğinizde et üreticileri sizin hakkınızda dava açabiliyormuş. çünkü o kasaptan aldığınız eti onlar üretiyor aslında. topu topu 4-5 şirket varmış amerika gibi devasa boyutlu* bir ülkede. yani sizin o eleştirilerinizi aslında şirkete eleştiriymiş gibi algılatıp sizi hapse attırabiliyorlarmış. ki belgeselde "gıda ürününü eleştirmek bu eyaletlerde cinayet işlemekle kıyaslanır" diye bir cümle geçti. çok vahim.

    olayın ciddiyetini gösteren başka bir olay da, 2 yaşındaki sapasağlam oğlunu, 2 hafta önce yediği 3 hamburgerden dolayı 12-13 gün gibi kısacık bir sürede gıda zehirlenmesi nedeniyle kaybetmiş bir annenin**, gazetecinin sorduğu "peki siz yemek alışkanlıklarınızı nasıl değiştirdiniz?" sorusuna cevap vermesi ama cevap vermeden önce gazeteciyi "soruna cevap veririm ama bunun yasal olup olmadığına dair avukatlarını arayacağına eminim" demesi ve gerçekten de cevap verdiği bölümlerin montajlanması, silinmesi. 2 kere kesilmiş hâlde bir röportaj koymuşlar belgesele ki konunun en bariz örneği de bu bence.

    ---
    spoiler ---

    bir de öğrenmiş oldum ki george bush sadece dünyanın değil, kendi ülkesinin de resmen ırzına geçmiş, tecavüz etmiş. baba-oğul dünyanın en büyük düşmanlarına yardımcı olmuşlar sanırım şu son 20 yıl içinde.

    umarım iradem ve cüzdanım*** beni burger king'e bir daha gitmeme konusunda bana yardımcı olur.


    (seksomanyak frantik adam - 24 Temmuz 2010 00:09)

  • comment image

    organik besin fuarini gosterene kadar gozumu ayirmadan seyrettigim belgesel film. hatta arada not aliyordum sirket ve bakteri isimlerini, internetten arastirayim diye.

    benim kafama takilan su evcil hayvan mamalari. simdi biz bu hayvanlarin butun temel gida ihtiyacini karsilasin diye en pahali mamalara cebimizde azicik paramiz olsa bile bir sekilde deli para bayiliyoruz. sokaktakini de mamaya alistiriyoruz pratik diye, o da genelde dusuk kalite oluyor, ev yemegi falan da yediklerini dusunerek. onlardaki durumun da food inc'te seyrettiklerimizden farkli olmadigina eminim.

    mama sektorunu elinde bulunduran uc bes buyuk uluslararasi sirket mamalari piyasaya surmeye hazirlanirken surusuyle denek hayvan kullaniyor. iams'in videosu iddia edilen bir video cikmisti, kopekler aci icinde, mamalar test edilirken. oyle "kopek mamayi yedi ve sevdi." diye onaylanmiyor ya mamalar... denek olarak kullanilan kedi, kopek, fare, kus vs disinda mamalara katilan buyukbas, kucukbas hayvanlar var isin icinde. mamalar hep endustrilesmis ellerden cikiyor..

    e simdi insan tekrar dusunuyor ne yedirsek bu hayvanlara diye. bosuna bagimlilik yapmiyor o mamalar. dunyanin sayili et ureticileri mamalar icin de cebini dolduruyor. bir sekilde kendi sorumlulugumuz ve tercihimiz ile siyrildigimizi sandigimiz bu pislige yine bulasmis oluyoruz. hem de hic farki olmadan.


    (elxa - 24 Temmuz 2010 01:24)

  • comment image

    ilk kez izledim bunu. az çok tahmin ettiğimi sanıyordum gıda sektöründeki rezilliği. meğer bir bok bilmiyormuşum. üçüncü dünya savaşı çıkmış. haberimiz yok.

    benim üstünde durmak istediğim iki konu var. demokrasinin, hukuk ve adaletin kalesi olarak gördüğümüz a.b.d'de bile adamlar kural tanımıyor. her türlü pis işlerini aklayacak, başlarını belaya sokmadan kurtulacak sistem zaten kurulmuş. korkunç büyük bir pazar yaratılmış. gerekli görülen her türlü mevkii'ye adamlar yerleştirilmiş. insanların eleştirmesini-yorum yapmasını kanunen!! engellemiş adamlar, bu belgeselin çekilmesine, tüm dünyanın gözü önüne sunulmasına nasıl müsade etmişler? akla çok ilginç cevaplar geliyor düşününce..

    ikincisi ise; ilk konuya bağlantılı olarak bu başlıkta eleştirilen organik tarımla ilgili belgeselde anlatılan masallar..

    adam çıkmış monsanto anamızı belliyor. sektör tehlikeli adamların elinde. dikkatli olmamız lazım. organik tarım sen bizim herşeyimizsin. tek yol organik tarım diye başlıyor anlatmaya. bir kaç örnek veriyor. bir kaç iyi adam bu organik tarımda başarı sağlamış. doğru yolu göstermiş cart curt. sonra ne olmuş. bu iyi adamlar üretimlerini, iki saat belgeselde dünyanın anasını bellidiğini anlattıkları şirketlere satmışlar. bu dev godoşlar üretime karışmıyorlarmış. iyi adamlardan iyi (organik) ürün alıp satıyorlarmış sadece.

    şimdi markete gidiyoruz. zehirlenmemek-ölmemek için organik ürün işaretli (hani şu yeşil kağıt parçası var) ürün alıyoruz. işte bu belgesel bu organik ürüne inanmamız, itimat etmemiz ve üç kat fazla para ödememiz için çekilmiş gibi geldi bana.


    (62951413 - 24 Temmuz 2010 09:23)

  • comment image

    özet olarak, so what? denilebilecek amerikan sistem belgeseli.

    cok kotulenecegini biliyorum ama şu bir gercek.dünya nufusu takribi 6.800.000.000 kişi ve bu nüfusun tam % 50 si çin,hindistan ve afrika kıtasının tamamında yaşıyor ve yine bu % 50 lik nufusun % 90 ı dünya ortalaması olan açlık sınırının altında hayatta kalmaya çalışıyor.bu nedenle resmedilen felaket tablosu aslında birinci dereceden amerikalı,avrupalı ve bizim gibi evlilik programı yerine ntv seyreden grubu şok ediyor.dünya gıda piyasasının aslında bir endustri oldugunu ve bu endustrinin birincil amacının son 50 yılda 3 milyardan 7 milyara çıkan nüfüsun hayatta kalmasına yardımcı olmak ve tabiiki bundan bir kazanç saglamak icin ugrastıgı bir sistem olusturmak oldugunu anlamamak bile en azından belgeselin hedef kitlesinin dışında oldugunuzun işaretidir.

    bununla birlikte eger bu belgeseli seyrederek "aa neler yiyormuşuz biz , vah vah yeni nesillere bık bık" diyenlerinse zaten kanal degistirip evlilik programı veya flash tv izlemesinde fayda vardır.eger bugune kadar endustriyel yiyeceklerin arkasına bakmıyorsanız zaten konvansiyonel gıda zincirinin de bir parçasısınız.hic sikayet etmeyin yemeye yalamaya devam.

    ve ayrıca bugun cok sikayet ettigimiz ve "kahrol gdo al sana bomba" diyerek meydanlarda soya fasulyesi maketlerini yaktıgımız verim ve dayanıklılık mucizesi 80 lerin sonunda devrim niteliginde dünya tarımına sunulmasa idi muhtemelen bugun 3.dünya savaşını geride bıraktıgımız yıllarda kalan 2-2,5 milyarlık bir nüfusun gururlu üyeleri olarak 286 lık bilgisayarımızda dial up sistemi ile esimiz dostumuz la gorsusur ve organik seftalimiz ve katkısız ekmegimizi zevkle yiyerek mutlu olurduk.

    sonuc itibarı ile soz konusu gıda endustrisi belgeseli amerikalıları bilinclendirerek "bunları yemeyin bunlar 3. dünya ülkeleri icin gelistirilmis gıdalardır, zaten iyi kazanıyorsunuz biraz sıkın pacayı kıyın paraya da organik olanları yiyin" mesajını vermektedir.

    yok ben bunlara inanıyorum ve hicbirimiz bu gıdaları tuketmezsek ( 7 milyar insan icin konusuyorum ) bu sistem duzelir herkes temiz gıda ya kavusur hayat bayram olur diye dusunenleri de saglıklı oldugunu dusunerek esmer şekerin kilosuna 5 tl (bkz: #19170507) ,organik yumurtanın tanesine 2 tl verenlerin oldugu salona alıyor ve herkese selam ediyorum.


    (dobrovski - 24 Temmuz 2010 15:45)

  • comment image

    bu belgeseli izleyemedim henuz ama az cok neden bahsettigini biliyorum. amerika hakkinda izlenecek gercekci bir belgeselin turkiye'deki kisinin gozunu en azindan bir konuda acmasini bekliyorum, o da amerika birlesik devletleri'nde yasayan halkin durumu. cunku turkiye'den bakinca amerikalilar refah icinde yasayan ve dunyanin geri kalanina satasan bir millet olarak gorunuyorlar cogu zaman. burada da biri abd'yi "demokrasinin, hukuk ve adaletin kalesi" olarak bildigini yazmis. yanlis.

    amerika zenginlerin yani buyuk sirketlerin yararini dusunen ve bu amaca giden her yolu mubah goren bir kesim tarafindan kurulmus ve halen o sekilde yonetiliyor. kimsenin amerikan halkini taktigi yok abd'de. cunku buyuk sirketlerin tek derdi daha cok kar yani zenginin daha da zenginlesmesi. bu buyuk sirketler amerikan halkini diger halklarin uzerinde tutmuyorlar kesinlikle. bir donem iscilerin buyuk mucadelerle kazandiklari haklar neticesinde amerika'da sweat shop acamadiklari icin dunyanin az gelismis yerlerinde bu islerini hallediyorlar, yoksa amerikalilari kayirdiklarindan degil. insanlari uc kurusa calistiramasalar da saglik sistemi ve yiyecek endustrisi gibi konularda istediklerini yapabiliyorlar. bugun supermarkete gittiginizde gordugunuz manzara da bunun en buyuk kaniti. gdo'lu, sagliksiz, bol kalorili yiyecekler, ya da yeterince arastirilmamis kimyasalarla dolu kisisel bakim urunleri.

    amerika'ya demokrasinin kalesi demeden once sunu dusunun. bir ulke ki politikacilar secilebilmek icin zenginlerin kapisini caliyorlar tek tek ve ancak zenginlerden yani buyuk sirketlerden destek aldiklarinda sacilebiliyorlar. sizce bu politikacilar secildiklerinde zenginler icin mi calisir yoksa siradan halk icin mi? bu yonetim bicimi demokrasi midir?

    abd kesinlikle cogu kisinin sandigi gibi bir yer degil. ve unutmayin, kapitalizmin bu igrenc kalesi bir gun batinca dunyanin bir cok yerindeki halklar gibi amerikan halki da ozgurlesecek.


    (kenshin d - 24 Temmuz 2010 18:44)

  • comment image

    belgeseli izlerken başında, "bi daha fast food yemem hayatta" dedim devamında, "yok normal tavuk ve et de yemiyim ben bunlar ne" dedim , sonlarında "sebze de yememek lazım hepsinin geni bozuk" dedim ve artık doğru düzgün hiç birşey yiyemeyeceğimi anladım.


    (kelebenk - 25 Temmuz 2010 00:07)

  • comment image

    özetle: "bakın sizin ağzınıza giren besin zannettiğiniz şeylerin üretim aşamasında bunlar bunlar oluyor. sizin yapabileceğiniz ise ancak (özellikle) zincir marketlerdeki organik ürünleri almanız ya da bir avuç da olsa toprak sahibi olup kendi ürünlerinizi yetiştirmenizdir"i anlatıyor bu film. en yaygın organik ürün yetiştiricilerini bünyesine katan büyük şirketler maddi sebeplerle organik ürünlere erişemeyen insanları zehirlerken, organik ürünlere erişebilen insanlar ve ürün yetiştiricileri de (canı gerçekten yanan küçük bir kısmı hariç) sesini yükseltirmiş gibi yapıyor.

    sonuçta food inc ana konusuyla ilgili her yan konuya teğet geçiyor. "biz üzerimize düşeni yaptık, top sizde." havasında bitiyor. tarafı belli olduğu halde söylemini keskin bir şekilde dile getirememesi de zaten işin ironisi, tam da eşelediği sistemin mikro düzeyde yansıması. sistem zaten kendisi için çıkarttığı muazzam bir kanunla kendisini koruyor. laboratuar ortamında besinlere müdahalenin bile üzerini tam olarak çizemiyor örneğin. zaten bu belgeseli izleyince üçüncü gözünün açıldığını fark edenler haricindekiler işin et ürünleri ve meyve-sebzeyle sınırlı olmadığının da farkında. mısır ve soyadan başka başta msg olmak üzere zaten tonla tartışılacak konu var. hem zaten tüm bunlara da aslında dünyanın iyiliği için, insanların aç kalmaması için girişilmişti. golden riceta olduğu gibi harika bir amaç için planlanmıştı bunlar muhtemelen...

    kesin olan şu ki, bu ve bunun gibi yapımların geniş kitlelerce izlenmesi gerek. ama bir yayın grubunun bu belgeseli tematik kanalında yayınlamakla böbürlenmesi de ancak kendi kendini tatmindir. çünkü bu görüntülerin 10 yaşında 40 beden yapmayı becerebildiği çocuğuna "bizimki de genç irisi" sırıtmasıyla tişört seçen, 8-9 yaşındaki kızı regl olduğunla "kızım büyüdü artık kadın oldu" diye kızıyla övünen ve hatta kendisi 34-36 bedenken, çocuğunun kimya ödevine yardım eden pek bir bilinçli ebeveyn tavırlarında 10 küsür yaşındaki michelin maskotu haline getirdiği çocuğunu burger kralının huzuruna götürüp keyifle duble duble menüler seçmeye yönlendiren ebeveynlere ulaşması gerekiyor. bir anda bir aydınlanma yaşayacaklarından değil, bir anlık "n'apıyorum ben?" dedirtebilmesi ihtimali adına. yoksa çoğumuz biliyoruz zaten ne bok yediğimizi...


    (tarantinoesque - 25 Temmuz 2010 00:55)

  • comment image

    bu belgeseli yapanların siyasi çizgisine radikal deniyor; belki sol liberter de denebilir. bu kişiler avrupa'nın anladığı anlamda sosyalist değil. devrim perspektifleri yok. kapitalizm aşıldıktan sonra herşey düzelecek gibi bir algıları da yok. kapitalizmi aşmanın yolunu, bu tip hareketlerle, sınırları zorlamak olduğunu düşünüyorlar. dolayısıyla belgeselin kapitalizmle yeteri kadar hesaplaşmadığını söylemek yersiz oluyor. sınırları zorlarsak, "birşeyleri" değiştirebiliriz diyorlar. radikallerin kapitalizmle hesaplaşma yolları, daha çok aktivizm ama bu abd'yi ya da büyük sermayeyi ortadan kaldırma gibi "büyük" bir amaca odaklanmıyor; bu belgeselde olduğu gibi, somut olaylar üzerinden işliyor. herşeyi değiştirmeden önce belli konulara odaklanıp, onlarda-o alanlarda yaratılacak değişime güveniyorlar. böylece, sonuç alıyorlar. en nihayetinde somut bir konuda sonuç almak, "kapitalizmi değiştirmeden hiçbirşey olmaz" sinizminden daha anlamlı geliyor bana.


    (disconnectus erectus - 8 Ağustos 2010 00:03)

  • comment image

    türkiye'de henüz gıda sektorünün aynı aşamaya gelmedigini düşünen insanlar var. kıyaslamanın sadece ithal fast food zincirleri ile yapılması türk tüketicisinin bilinçsizliğini ortaya koyuyor. satın aldıgınız tüm çikolata, cips, şekerleme, ketçap, mayonez, hazır çorba, meşrubat, bisküvi, sosis, salam gibi paketlenmiş ürünlerde genetik mutasyona uğratılmış mısır ve soya gibi bitkilerden elde edilen katkılar kullanılıyor, besici şirketler de birebir aynı yöntemlerle hayvanları yetiştiriyor ve işliyor. kimse nedense son yıllarda mantar gibi çoğalan mısırın kaynağını kurcalamıyor, her köşe başında satılan tanelenmiş gdo'lu mısırı çocuklarına yedirmeye devam ediyor. bizi temsil etmesi gereken politikacıların bizzat bu sektörü yasalarla besliyor olması ise insanın kanını donduruyor.


    (details - 27 Mart 2011 13:11)

  • comment image

    sinirleri alt üst eden bir belgeseldir.

    --- spoiler ---

    inekler mısır yemek için evrilmemiştir. sindirim sistemleri ot yemek için gelişmiştir. yem olarak mısır verildiği takdirde bağırsaklarında ekoli bakterisi oluşmaktadır. ekoli bakterisi hayvanın dışkısı ile üzerine bulaşmakta sonrasında kesimhanelerde işlenmiş etlere geçmektedir. bu da bu etleri yiyen insanlarda ölümcül sonuçlara yol açmaktadır. belgeselde yediği hamburger sonucu ekoli bakterisi kapıp 12 gün içinde korkunç şekilde ölen bir amerikalı çocuğun hikayesi de anlatılıyor. zaman zaman onbinlerce ton et amerika'da toplatılmış!
    mısır üretimi kolay ve ucuz bir ürün olduğu için besi hayvanlarına veriliyor. sonuçlarını yukarıda yukarıda.

    amerikan hükümetinin bu konudaki vurdum duymazlığı ve halk yerine büyük gıda kartellerinin yanında olduğu da vurgulanıyor.

    ---
    spoiler ---

    zamanınız varsa biryerlerden bulun ve mutlaka izleyin.


    (de33000 - 19 Haziran 2011 10:36)

  • comment image

    (bkz: tyson), (bkz: cargill), (bkz: monsanto) ve fast food zincirleri.

    çiğ sebzenin, bir hamburgerden daha pahalı olduğunu gösteren belgeseldir. işçi sınıfı bir ailenin günlük yaşamına da odaklanmıştı bu belgesel. süpermarkete gittiklerinde lahana, domates vb. ürünleri alamıyorlardı. çünkü yanlış hatırlamıyorsam bir lahananın üzerinde 3,95$ etiket vardı. aile üyeleri boynu bükük ayrılıyorlardı marketten. üzücü bir sahneydi. çünkü sebze almaya paraları yetmiyordu. süpermarketten çıkıp 0,95$'a hamburger yiyebiliyorlardı.

    tamamen karanlıkta yetiştirilen tavuklar. genetiği ile oynanmış tüysüz tavuklar. büyük baş çiftliklerinin mikrop yuvası durumu. insanın tüylerini ürpertiyor.


    (scholastic oscillator - 29 Ocak 2013 17:16)

Yorum Kaynak Link : food inc.