Süre                : 1 Saat 45 dakika
Çıkış Tarihi     : 02 Şubat 2010 Salı, Yapım Yılı : 2010
Türü                : Döküman,Cinayet
Taglar             : İzlanda,röportaj,Durgunluk,Florida,Müdür
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  Sony Pictures Classics , Representational Pictures , Screen Pass Pictures
Yönetmen       : Charles Ferguson (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Charles Ferguson (IMDB)(ekşi),Chad Beck (IMDB)(ekşi),Adam Bolt (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Matt Damon (IMDB)(ekşi), Gylfi Zoega (IMDB), Andri Snær Magnason (IMDB), Sigridur Benediktsdottir (IMDB), Paul Volcker (IMDB), Dominique Strauss-Kahn (IMDB), George Soros (IMDB), Barney Frank (IMDB), David McCormick (IMDB), Scott Talbott (IMDB), Andrew Sheng (IMDB), Lee Hsien Loong (IMDB), Christine Lagarde (IMDB), Gillian Tett (IMDB), Nouriel Roubini (IMDB), R. Glenn Hubbard (IMDB), Eliot Spitzer (IMDB), Samuel Hayes (IMDB), Charles Morris (IMDB), Robert Gnaizda (IMDB), Willem Buiter (IMDB), Andrew Lo (IMDB), Michael Greenberger (IMDB), Satyajit Das (IMDB), Frank Partnoy (IMDB), Eric Halperin (IMDB), Martin Wolf (IMDB), Kenneth Rogoff (IMDB), Daniel Alpert (IMDB), Raghuram Rajan (IMDB), Lawrence McDonald (IMDB), Harvey Miller (IMDB), Jeffrey Lane (IMDB), Jonathan Alpert (IMDB), Kristin Davis (IMDB), Allan Sloan (IMDB), William Ackman (IMDB), Jerome Fons (IMDB), Frederic Mishkin (IMDB), Simon Johnson (IMDB) >>devamı>>

Inside Job (~ Trabajo confidencial) ' Filminin Konusu :
2008 yılında ABD'de patlak veren küresel mali krize nelerin sebep olduğu anlatan belgesel. 2011 yılında OSCAR tarafından 'En İyi Belgesel' Ödülüne layık görülmüştür..

Ödüller      :

Academy Awards - Oscar:En İyi Belgesel


  • "büyük krizin nedenlerini, gelişimini ve sonuçlarını tane tane anlatan ve sonlara doğru; obama'nın da aslında kocaman bir balon olduğunu açıkça göz önüne seren kaliteli belgeseldir."
  • "yol göstermek gibi olmasın ama torrent olsun emule olsun ben böyle ışık hızıyla inen belgesel görmedim ömrümde."
  • "filmde en sevdigim cumle : he was making millions of dollars, and he thought it was because he was really smart sanirim boyle dusunen cok kisi var.."
  • "abd yi başkan kim olursa olsun kimin yönettiğini, çok net gözler önüne sermiş eserdir. (bkz: wall street)"




Facebook Yorumları
  • comment image

    2008 krizinin başlangıcından bugününe kadar neler olup bittiğini, birinin karşılarına geçip anlatmasını isteyenlerin tam da aradıkları şey bu belgesel. her ne kadar ekonomik krizin başrol oyuncuları larry summers, alan greenspan, henry paulson, timothy geithner ve ben bernanke röportaj yapılmasını reddetseler de, yönetmenimiz charles ferguson, lobicilerle, ekonomistlerle, danışmanlarla ve üniversite profesörleriyle görüşmüş, ekonomik krizi tüm çıplaklığıyla ortaya koyan bir belgesel çıkarmış.

    "buraya nasıl geldik", "balon", "kriz", "hesap verebilirlik" ve "şimdi neredeyiz" olarak beş bölümden oluşan belgesel, kesinlikle yılın en güçlü filmlerinden biri.


    (odetojoy - 19 Şubat 2011 21:17)

  • comment image

    2008 yılındaki krize yol açan büyük finans şirketlerinin ve finans dünyasının "önde gelen", "büyük" isimlerinin bu krizden hiç bir şey olmamış gibi sıyrılıp çıktıklarını da gösteren film. ceza almadıkları yetmiyormuş gibi eski danışman, yönetici, akademisyen konumlarını sürdürmekte, işlerini korumakta, hükümette görev almaya devam etmekte ve krize yol açan koşulların değiştirilmemesi için ellerinden geleni halen yapmaktalar. bu da filmden çıktıktan saatler sonra bile insanın tüylerini diken diken etmeye yetiyor.


    (martini bianco - 24 Şubat 2011 08:28)

  • comment image

    büyük krizin nedenlerini, gelişimini ve sonuçlarını tane tane anlatan ve sonlara doğru; obama'nın da aslında kocaman bir balon olduğunu açıkça göz önüne seren kaliteli belgeseldir.


    (pete13 - 26 Şubat 2011 04:01)

  • comment image

    goldman sachs'in çakallığına saygı duruşu gösterdiğim film.

    --- spoiler ---

    spoiler değil ama hem riskli mortgage borçlarını elaleme kazıklamışlar, kredilendirme kuruluşlarından aaa notlarını almışlar, hem de bu borçları batacak diye sigortalatmışlar.

    deregülasyonun gözünü seveyim ayrıca.

    ---
    spoiler ---


    (jesters cap - 10 Mart 2011 22:47)

  • comment image

    insanın sinirlerini bozan belgesel. 2008 finansal krizinde yaşananları ve hala devam eden etkilerini basit bir dille anlatıyor. izleyin izlettirin.

    --- spoiler ---

    izlanda hakkında rapor düzenleyen dallamanın çakallağa bak yanlız.
    krizden önce ''izlanda'da mali istikrar'' diye rapor yazıyor : kurumları mükemmel, rüşvet yok, bankaları çok güçlü diye.üzerine 124 bin dolar para alıyor.kriz patladıktan sonra özgeçmişinde aynı rapor ''izlanda'da mali istikrarsızlık'' oluyor. yazım yanlışıdır canım diyor birde ibne.

    ---
    spoiler ---


    (comche - 16 Mart 2011 21:20)

  • comment image

    reform vaadleriyle başkan olan obama'yı bile deregülasyon kölesi haline getiren wall street'in dünya ekonomisini nasıl sikip attığını anlatan harika belgesel. seçim öncesi obama'nın propaganda çalışmalarına katılan matt damon'un dahi belgeselin seslendirmesini yapması amerikan halkının obama hayal kırıklığını yansıtıyor.


    (ya birak ya - 20 Mart 2011 20:13)

  • comment image

    krizle ilgili en çarpıcı gerçeklerin, goldman sachs'in bütün çalışanlarının ve üst düzey yöneticilerinin kongreye verdikleri ifadelerde yer aldığını düşündüğüm, gayet ciddi bir çalışma olmasına rağmen, "görüşlerini bizimle paylaşmadılar" şeklindeki göndermeyle kopmama sebebiyet vermiş, mutlaka izlenilmesi gereken bir yapım.

    --- spoiler ---

    senator carl levin : çalışanlarınız, e-postada "ne berbat bir anlaşma" dediklerinde bir şey hissettiniz mi ?
    david viniar (goldman sachs başkan yardımcısı ): e-postada böyle bir şey yazmak çok talihsiz bir şey...
    senator carl levin: utandınız mı ?
    david viniar(goldman sachs başkan yardımcısı) : (kongre salonunda kahkaha tufanı patlar) ...çok talihsiz...hangi biçimde söylenirse söylensin, çok talihsiz bir şey...

    ---
    spoiler ---


    (blumengasse - 23 Mart 2011 23:30)

  • comment image

    özetini çin bankacılık düzenleme komisyonu baş danışmanının açıklamasında bulabileceğiniz film, bir balon daha iyi özetlenemez :

    ---spoiler---

    - neden bir finans mühendisine, gerçek bir mühendisin 100 katı maaş verilir ki ? gerçek bir mühendis köprü yapar, finans mühendisi ise bir rüya inşa eder, o rüyaların kabus olduğu ortaya çıkınca da bedelini başkaları öder...

    ---spoiler---


    (delinin zoru - 24 Mart 2011 01:22)

  • comment image

    filmde en sevdigim cumle :

    --- spoiler ---

    he was making millions of dollars, and he thought it was because he was really smart

    sanirim boyle dusunen cok kisi var..

    ---
    spoiler ---


    (maj - 7 Nisan 2011 01:17)

  • comment image

    columbia ve harvard ekonomistlerinin ekonomik danışmanlık, şirketlerle ilişkileri ve diğer pislikleriyle ilgili olarak tek cümle ile özet geçen yapım.

    "mesela, bir doktor bilimsel makalesinde şu ilaç bu hastalığa iyi gelir yazıyor, ve bakıyorsunuz ki bu doktorun yıllık gelirinin %80'i aynı ilaç firması tarafından sağlanıyor, sizce bunda bir sorun yok mu?"


    (core i - 17 Nisan 2011 19:14)

  • comment image

    sinir bozucu gerceklikte bir film.

    --- spoiler ---

    benim en cok canimi yakan kismi, cinde bir fabrikada isci olan ve amerikadaki kriz sebebiyle isini kaybeden kadinin konusmasi oldu. ayda 70 dolar kazandigini, bunun cok iyi bir para oldugunu, ama krizden dolayi issiz kaldigini anlatiyordu.

    ne guzel. birileri milyonlarca dolar kazansin diye, cindeki fabrikada 70 dolar kazanan insani bile etkileyebiliyorlar.

    ---
    spoiler ---


    (angelfake - 24 Nisan 2011 12:30)

  • comment image

    "nörologlar yaptıkları bir deneyde bir bireyi alıyorlar ve mr'a sokuyorlar ve onlara, ödülün para olduğu bir oyun oynatıyorlar. denekler para kazanmaya başladıklarında uyarılan beyin bölgesiyle kokain kullandıklarında uyarılan bölge aynı."


    (7enc - 21 Temmuz 2011 22:58)

  • comment image

    izlerken bu krizde emeği geçenlere ana avrat sövdüren film olmuştur. filmi izlerken en çok anlatılan şu deney ilgimi çekti:

    --- spoiler ---
    bir üniversite, bir deney yapıyor. denekler para kazandıran bir oyun oynuyorlar. deney sonucunda katılımcıların beyinlerini inceledikleri zaman görülüyor ki; beyinde, çok fazla para elde edince uyarılan bölümle kokain alındığında uyarılan bölüm aynı.

    buna çok da şaşırmadım gerçi. ama insanların çok fazla parayı bir arada görünce neden sapıttıklarının bilimsel bir ispatı olmuş bu çalışma. adamlar parayı tamamen güç saplantılarına yönelik harcamışlar.
    ---
    spoiler ---

    ek olarak bu filmi izlerken, amerika'nın o zamanki durumuyla ülkemizin şu anki durumu arasında büyük benzerlikler görüyorum. örneğin bir sms'e t.c. numarasını yazıp yollarayarak çok kolay bir şekilde kredi alabilmemiz, üniversite eğitimin gitgide pahalanması, üretimin azalması bunun yerine imarlaşmanın ve icra ile satışların artması gibi !

    bir de koskaca üniversitelerin akademik kadrolarında bile var olan yavşaklığa bakın sayın seyirciler. ulan siz de bunu yaparsanız, millet kime güvenecek pis simsarlar?


    (rakamdan sorumlu makam - 8 Ağustos 2011 23:35)

  • comment image

    ekonomik krizin veya krizlerin ne menem bir şey olduğunu anlamak isteyen sıradan vatandaşların veya müstakbel iktisatçı adaylarının izleyip izlettirmesi, okuyup okutturması (tabi ki bu entry'i) gereken bir baş yapıt.

    1929 dünya ekonomik krizinden sonra (büyük buhran), yaşanan en büyük kriz ve resesyon olan, maliyeti 20 trilyon doları aşan, milyonlarca kişinin işini kaybetmesine neden olan 2008 dünya ekonomik (daha doğrusu finansal) krizini konu alan, charles ferguson tarafından yazılan ve yine onun tarafından yönetilen, 2011'de en iyi belgesel oscar'ı alan belsegel film.
    2008 yılı sonlarına doğru isimlerini sıkça duymaya alıştığımız goldman sachs, aig, citigroup, jp morgan, morgan stanley, fannie mae, freddie mac, lehman brothers, bank of america, merrill lynch gibi finansal kuruluşlar ile standard & poor's, fitch ve moody's gibi kredi derecelendirme kuruluşlarının özel hukuk tüzel kişisi olarak başrolde olduğu , özel hukuk gerçek kişisi olan kahramanların ise doğal olarak gerçek hayattan olduğu etkileyici bir yapım.
    filmdeki bu kahramanlardan bazıları: alan greenspan, ben bernanke, henry paulson, timothy geithner, fransa maliye eski bakanı şu anki imf başkanı christine lagarde, imf eski başkanı dominique strauss-kahn, çin bddk başkanı andrew chang, singapur başbakanı lee loong, kahin ekonomist prof nouriel roubin, new york eski valisi eliot spitzer, george saroz ve abd'nin ve dünyanın en saygın üniversitelerinin işletme-iktisat fakültelerindeki en popüler akademisyenler...

    film, "bu noktaya nasıl gelindi?", "finansal balon nasıl oluştu", "krizin patlaması", "krizin sorumluları" ve "kriz sonrası durum" olmak üzere 5 bölümden oluşuyor.

    1) bu noktaya nasıl gelindi?
    kredi derecelendirme kuruluşları krizden önce izlanda için "herşey kusursuz mükemmellik" diyerek bir 3 yıldızı eksik 3 a'lı notlar veriyorlardı. bir ekonomist bu deregülasyon ve kriz öncesi yaşamları için "biz izlandalılar, sanki tarihin sonunda yaşıyor gibiydik, her şey öyle mükemmeldi ki" diyor.

    izlanda hükümetinin ülkenin en büyük 3 bankasını özelleştirmesi gelmiş geçmiş en büyük finansal deregülasyon deneylerinden biri olarak tarihe geçer. her şey, daha önce hiç izlanda dışında faaliyette bulunmamış ve altı üstü 5 yıllık geçmişi olan 3 küçük bankaya, tam 120 milyar dolar kredi verilmesiyle başlıyor. bu miktar izlanda ekonomisinin tam 10 katı büyüklüğündeydi. çünkü izlanda'nın gsyih'sı topu topu 13 milyar dolar kadardı. bu olay türkiye'deki 3 orta ölçekli bankanın, türkiye'nin 750 milyar dolarlık gsyih'sının 10 katı kadar yani 7.5 trilyon dolar kredi almasına benziyor, bir nevi japon ekonomisi kadar. tabiki izlanda bunun altında kaldı.
    morgan stanley 1970'lerde toplamda sadece 110 personeli, 1 ofisi ve 12 milyon dolarlık sermayesi olan bir şirketten, şimdi tam 50 bin çalışanı, milyarlarca dolarlık sermayesi ve dünyanın her yerinde sayısız ofisleri olan dev bir finans kuruluşu haline dönüştü. kapitalizmin ve sermaye sahiplerinin önlenemez yükselişi...

    1982'de ronald regan, tasarruf ve kredi şirketleri üzerindeki denetimi kaldırıp, bu şirketlerin tasarruf sahiplerinin paralarıyla riskli yatırımlar yapabilmelerinin önünü açar ve sonuç: 1990'lara doğru yüzlerce tasarruf ve kredi şirketi batar. bu kriz vergi mükelleflerine (amerikan vatandaşlarına) tam 125 milyar dolara patlar. bu olay amerikan tarihindeki en büyük banka hortumculuğu olarak kayıtlara geçmiştir. bir çok şirket sahibi ve yöneticisi cezaevine girer. bunlar içerisinde öne çıkanlardan birisi lincoln savings and loan şirketinin ceo'su charles keating'dir. (bkz: savings and loan crisis) yaptığı soygunculuğun faturası tam 3 milyar dolar.
    ilginç olan şu: keating, o zamanlar adı sanı duyulmamış alan greenspan adında bir ekonomisti işe alır. greenspan, federal denetçilere yazdığı mektupta keating denen herifin uzmanlığını ve iş planlarının sağlamlığını över ve hissedarlar ile tasarruf sahiplerinin paralarıyla şirketin yatırım yapmasında bir risk görmediğini söyler, “beklenen bir risk yoktur”.
    rivayet o dur ki keating, daha sonradan iktisat duayeni kesilecek olan greenspan'e bu rapor için 40 bin dolar ödemişti. fakat şirket batar, keating ise hapse girer. şirket sağlam diye rapor yazan greenspan'a ne mi oldu? başkan regan, greenspan'i fed'in yani kararları ve kudretiyle dünyayı dahi etkileyebilen koskoca abd merkez bankası'nın (fed) başkanlığı'na getirir. yani dayak yememiş, mükafatlandırılmış. fed'in başına gelmekle kalmaz, ismi makro ekonomi kitaplarına kadar girer. tabi unutmadan, alan grenspan'ı regan'dan sonra bill clinton ve george w. bush'da aynı göreve atayacaklardı.

    wall street'in çok büyük bir gücü, parası ve lobileri olduğu için, finans sektörü adım adım siyasal sistemi ele geçirdi. hem demokratları hem de cumhuriyetçileri” diyor ekonomist prof nouriel roubini. (bkz: karl marx haklıydı)
    1990'larda finans sektörü birleşerek bir kaç dev şirkete dönüşmüştü. her biri öylesine devasa boyutlardaydı ki, çökmeleri bütün sistemi tehdit edebilirdi. o nedenle 80'lere kadar amerika'da birleşmeler yasaklanmıştı. fakat clinton hükümeti bunların daha da büyümelerini sağladı.
    mesela 1998'de citicorp ile travelers birleşerek dünyadaki en büyük finans şirketi olan citigroup'u oluşturdu. fakat bu birleşme, 1929 büyük buhran'dan sonra çıkarılmış "bankaların, mudilerin tasarrufları ile riskli yatırımlar yapmalarını engelleyen" bir amerikan yasasına aykırıydı. mesela büyük buhran'dan sonra bankacılık sistemi tarihte ilk kez yatırım bankacığı ve ticari bankacılık olarak ikiye ayrılmıştı ve mevduat toplayan ticari bankaların yatırım yapması yasaklanmıştı. fakat buna rağmen bu birleşmeye göz yumuldu ve yaklaşık 1 yıl sonra yeni bir kanun çıkarılarak bu birleşmelere legalite sağlandı. bu yeni yasa başka birleşmelerin de önünü hukuken açmış oldu.

    george soros birleşmeler hakkında şöyle söylüyor: pazarlar doğal olarak dalgalı denizler gibi istikrarsızdır veya istikrarsızlık potansiyeli taşır. bunu bir petrol tankerine benzetebiliriz. tankerler çok büyüktür. o yüzden tankerin içindeki petrolün hareket edip, gemiyi batırmasını önlemek için tankere bölmeler yapılmalıdır. yani denizde dalganlamalar olduğunda, tek bir bölme içerisinde olan petrolün sağ sola hareket etmesi tankeri ortadan ikiye bölebilir fakat bölmeler yapılırsa bunlar hacimsel olarak küçük alan kaplayacaklarından, petrol tanker içerisinde sağa-sola, yukarı-aşağı hareket etse de tankere zarar vermez. geçmişte yapılan düzenlemelerde finansal sektöre işte böyle sağlam bölmeler yapılmıştı. citigroup'un birleşmesine izin verilerek yapılan deregülasyon, bu bölmeleri ihlal etmiş oldu. işte büyük şirketlerin evlenerek birleşmelerini buna benzetebiliriz. (bkz: http://imageshack.us/f/600/tanker2.jpg/)
    deregülasyon başladıktan sonra dünyanın büyük finans şirketleri para aklarken, müşterilerini dolandırırken, müşterilerinin muhasebe defterlerini tahrif ederken defalarca yakalanmışlar. fennie mae ve freddie mac, 10 milyar dolar fazladan kazanç göstermiş. jp morgan, hükümet üyelerine rüşvet vermiş. riggs bankası, şili diktatörü pinochet için para aklamış. citibank, meksika'dan 100 milyon dolarlık uyuşturucu parası çıkarmış. creditt suisse, abd'nin yaptırım uyguladığı iran'a para aklamakla kalmamış iran'ın nükleer programına ve balistik füzeler yapan havacılık sanayi kurumuna dahi para transfer etmiş. paranın iran'a gittiğini gösteren bütün bilgiler ise sistemden çıkarılmış. demek ki neymiş? para dini-imanı, dostu-düşmanı, dili-milliyeti yokmuş...

    bush göreve geldiğinde finans sektörünü domine eden 5 büyük yatırım bankası (goldman sachs, morgan stanley, lehman brothers, merrill lynch, bear stearns), 2 finans holdingi (citigroup, jp morhan), 3 menkul kıymetler sigorta şirketi (aig, mbia, ambac) ve 3 kredi derecelendirme kuruluşu (moody's, standard&poor's - s&p, fitch) vardı.
    sistem şöyle işliyordu:
    home buyers (ev/kredi alanlar) › lenders (borç/kredi verenler) › investment banks (yatırım bankaları) › investors (yatırımcılar)
    normalde eskiden mortgage kredileri geç ödendiği için kredi almak uzun sürerdi ve ev kredisi alanlar borçlarını doğal olarak kendilerine borç verenlere öderdi. fakat krizin asıl müsebbibi bu "menkul kıymetleştirme" denilen sistem ortaya çıktıktan sonra, mortgage'lar borcu verenlere değil doğrudan yatırımcılara gitmeye başladı. çünkü;
    kredi verenler, bu aldıkları mortgage'ları yatırım bankalarına satmaya başladı ve yatırım bankaları da binlerce mortgage kredisini, araba kredilerini, eğitim kredilerini, kredi kartı borçlarını ve diğer tüm kredi çeşitlerii birleştirerek "teminatlı borç yükümlülükleri" denilen cdo'lara dönüştürdüler ve böylece karmaşık türevler ürünler yarattılar. yatırım bankaları işte bu cdo'ları yatırımcılara sattılar. böylece borç alanın ödediği paralar, doğrudan tüm dündayaki yatırımcılara gitmeye başladı. tabi bu zincirin bir ayağında ise kredi derecelendirme kuruluşları vardı zira yatırım bankaları bu cdo'ları değerlendirmeleri için kredi derecelendirme kuruluşlarını tuttular. bu kuruluşlar ise cdo'ların çoğunu üç a olarak notlandırdı.
    bu durum cdo'ları emeklilik fonları için çekici kıldı. çünkü bu fonlar riski pek sevmediği için, sadece yüksek dereceye/nota sahip olan menkul kıymetleri satın alıyordu. kredi verenler, borcun ödenip ödenmeyeceğine aldırmadan bol bol kredi dağıttılar. bu durum yatırım bankalarının da umrunda değildi zira ne kadar çok cdo satarlarsa o kadar kar ediyorlardı. bu durum kredi derecelendirme kurumları zaten hiç ilgilendirmiyordu zira onlarda görüş bildirip fikirlerini satıyorlardı, sonuçta değerlendirmeleri hatalı çıksa bile sorumluluk altında girmiyorlardı. yani yakalarına yapışan kimse yok, denetleyen zaten yoktu. işte bu nedenlerle oluşturulan sistem tam bir saatli bombaya dönüşmüş adeta bir saadet zinciri oluşmuştu. 2000-2003 arası mortgage kredileri tam 4 kat arttı. kimse mortgage'ların kalitesini önemsemiyordu ve tek düşündükleri satış hacimlerini arttırarak karlarını arttırmaktı. sonuçta subprime adı verilen riskli krediler her geçen gün artmaya başladı. subprime krediler gelir seviyesi düşük ya da fakir kişilere verilen kredi türüdür ve geri ödenmeme riski oldukça yüksektir. işte bu subprime denilen binlerce kredi birleştirilerek cdo'lar yaratıldığında dahi, sisteme ayak uydurmuş olan kredi derecelendirme kuruluşları bu riskli cdo'lara hala üç a vermeye devam etti.

    fakat yatırım bankaları her nasılsa yine de subprime kredileri tercih ediyorlardı, çünkü faiz oranları yüksekti ve yüksek faiz yüksek getiri demekti. kredi isteyenlere de gereksiz yere pahalı subprime krediler verildi ve bu kredilerin çoğu bunları ödeyemeyecek durumda olanlara verildi. subprime kredi alanlar, ev için gerekli olan paranın %93'ünü kredi olarak almışlar, yani eve hiç para yatırmamışlardı. birşeyler ters gitse, bu kişiler evleri bırakıp rahatlıkla gidebilirlerdi. böyle bir krediyi kim kime verir? insanın çıldırmış olması lazım. fakat buna rağmen bu kredilere "kredi derecelendirme kuruluşları" üç a derecesi vermeyi sürdürdü. işte kriz noktasına böylece gelimiş oldu yani bir koca balon oluşmuştu. bu arada bir dipnot düşelim: abd tarihinde ilk kez s&p [standard & poor's] adında bir kredi derecelendirme kuruluşu abd'nin notunu aaa'dan aab'ye indirmişti. demek ki neymiş? bu not veren kuruluşları pek de önemsemek gerekiyormuş...

    2) finansal balon nasıl oluştu?
    bu menkul kıymetleştirme zinciri ile bu kanala milyarlarca dolar akmaya başladı. herkes bir mortgage alabileceği için, ev satın alma talebinin artışıyla birlikte ev fiyatları tavan yaptı. 1996'dan 2007'ye kadar ev fiyatları %194 oranında yani tam 2 kat arttı. bunun sonucu ise tarihteki en büyük finans balonuydu. 10 yıl içerisinde 30 milyar dolar olan subprime krediler, ev satın alma talebinin artmasıyla tam 600 milyar dolara ulaşmıştı. goldman sachs, morgan stanley, lehman brothers, merrill lynch, bear stearns hepsi de bu işin içindeydi.
    en fazla subprime kredi veren countrywide financial carporate 97 milyar dolar kredi verirken elde ettiği kar tam 11 milyar dolardı. lehman brothers subprime kredilerin en büyük aracılık yüklenicisiydi. şirketi bir kenara koyalım ceo'su bile bu işten tam 485 milyon dolar kazandı. 2006'da en büyük 500 şirketin karının %40'ı bu sektöre hakim finans kurumlarında geliyordu.

    gayrimenkul sahiplerinin haklarını korumak için mortgage'ları denetleme yasası olmasına rağmen fed başkanı greenspan bu yasayı kullanmayı reddetti.
    balon sırasında yatırım bankaları daha fazla kredi satın alarak daha fazla cdo yaratmak ve bunları yatırımcılara satmak için sürekli olarak mevduat topluyorlardı. toplanan mevduat ile bankanın özkaynağı arasındaki orana kaldıraç deniyordu. yani toplanan mevduatın bankanın özkaynağına bölünmesi suretiyle bulunan orana kaldıraç oranı deniyordu. bankalar ne kadar mevduat toplarsa kaldıraç oranları da yüksek oluyordu. 2004'de goldman sachs'ın ceo'su henry paulson, sec'in (abd spk'sı) kaldıraç üzerine koyduğu sınırı kaldırdı. böylece yatırım bankalarının kaldıraç oranları minumum 33'de 1'e kadar çıktı. bunun anlamı şudur: varlıklarda %3'lük bir azalma demek, bu yatırım bankalarının iflas etmesi demekti... nitekim bu oldu ve saatli bomba patlayarak kriz oluştu.

    bu arada bir dipnot daha: başkan bush, hank ismiyle tanınan henry paulson'ı hazine bakanı yapmadan evvel, hank goldman sachs'daki 500 milyon dolarlık hissesini satmış ve kendisi için çıkarılan vergi yasası sayesinde kazancından vermesi gereken 50 milyon dolar vergiden kurtulmuş. ve dahası bush kendisini kameralar önünde yeni hazine bakanı olarak atarken, bush'u ve kameraları umursamadan elleri cebinde poz vermiştir. (bkz: http://www.cbsnews.com/video/watch/?id=1664955n)

    dünya'nın en büyük sigorta şirketi olan aig, kredi temerrüt swapıda denilen türev ürünlerden çok miktarlarda satıyordu. kredi temerrüt swapları, sigorta poliçesi işlevi görüyordu. bir kredi temerrüt swapı satın almış bir yatırımcı, aig'ye 3 ayda bir prim ödüyordu. eğer cdo batarsa, aig şierketi yatırımcıya zararını telafi edeceğine dair söz veriyordu. fakat normal sigortanın tersine, spekülatörler sahip olmadıkları cdo'lara karşı oynamak için aig'den kredi temerrüt swapları da satın alabiliyorlardı. aslında sigorta işinde, sadece sahip olduğunuz bir şeyi sigorta ettirebilirsiniz. mesela evi olan evini, arabası olan arabasını. ve o ev ya da araba sadece 1 kez sigortalanabilir. işte türev ürünler piyasası o evi veya arabayı birden fazla kişiye ve birden fazla kez sigortalatma izni veriyordu çünkü piyasada sınırlama/denetleme yoktu. mesela evimi 50 kişiye sigortalattım ve evim yandı diyelim. burada kazanan 1 kişi ama kaybeden 50 kişi olacaktır. kredi temerrüt swapları denetlenmediği için, aig olası kayıpları karşılamak amacıyla kenara hiç para ayırmamıştı. tersine çalışanlarına bir de bol bol ikramiyeler dağıttılar. hatta aig'nin 400 çalışanı bu işten tam 3.5 milyar dolar kazanmıştı. sadece aig'nin ceo'su bile 315 milyon dolar kazanmıştı.

    wall street çalışanları, ceo'ları ve patronları için kokain çekmek, fahişelere ve striptiz kulüplere gitmek çok doğaldı. 1 değil 5 evleri olsun, pahalı tabloları, koca jetleri ve helikopterleri, özel yatları, kimsenin sahip olmadığı ultra lüks arabaları olsun isterlerdi. öyle bir ihtişam içerisinde yaşarlarmış ki anlatmakla anlatılmaz. mesela bir gün bir ceo, fahişelik hizmetleri veren lüks bir yeri aramış ve çalışan bir kadını bir lamborghini bulup ona bindirdikten sonra kendilerine yollamalarını dahi istemiş. tüm bu harcamalar ise şirket paralarıyla yapılmış ve muhasebe hesaplarına gider olarak kaydedilmiş. çalışanların bir çoğunun siyah renkli özel kredi kartları bile varmış. para kazanmak ve harcamak artık bu kesim için bağımlılık yapmış.
    bir gün, nörologlar yaptıkları bir deneyde, bir bireyi alıyorlar ve mr'a sokuyorlar. ve onlara, ödülün para olduğu bir oyun oynatıyorlar. denekler para kazanmaya başladıklarında uyarılan beyin bölgesiyle, kokain kullandıklarında uyarılan bölge aynı. işte wall street çalışanları da tıpkı bu hale gelmiş deniyor.

    artık subprime krediler değersiz hale gelmişti ve bu menkul kıymetlerden en fazla satın alan gruplardan birisi mississippi kamu emeklileri adında bir kuruluştu ve 80 binden fazla emekli maaşları bu kurumdan alıyordu ve böylece emekliler maaşlarını alamaz hale geldi. bir memurun mississippi emeklilik sisteminden yılda aldığı para 18.750 dolar fakat goldman sachs'ın bir uzman çalışanının yıllık kazancı 600 bin dolar. goldman sachs'ın ceo'su henry pauslon'un yıllık kazancı ise 2005'de tam 31 milyon dolar.

    3) krizin patlaması…
    2008'e gelindiğinde, krediler ödenmeyerek evlerin icra satışı patlayınca, menkul kıymetleştirme denen saadet zinciri de patlamış oldu. kredi verenler, artık kredileri yatırım bankalarına satamıyorlardı. verilen krediler geri ödenmediği içinde onlarca borç veren kişi/kurum iflas etti. sistem çoktan çökmüş, yatırım bankalarının elinde satamadıkları yüzlerce milyar dolar kredi, cdo ve gayrimenkul kalmıştı. tüm bu oyunlarda goldman sachs yalnız değildi. merrill lynch, lehman brothers dışında moody's, s&p, fitch gibi derecelendirme kuruluşları da vardı. bu kredi derecelendirme kuruluşları, yazdıkları raporlar ve verdikleri notlarla gelirlerini tam 4 kat arttırmışlardı. ne kadar yüksek puan, o kadar yüksek kar demekti. abd kongresine verdikleri savunmada,
    "biz, eğer bir şeye üç a vermişsek bu sadece bizim görüşümüzdür, buna güvenmemelisiniz" diyebilmişlerdir yüzleri kızarmadan.

    bear stearns'e iflas etmeden 1 ay önce iki a derecesi verilmişti. lehman brothers'a iflasından bir kaç gün önce iki a notu verilmişti. aig'ye kurtarılmadan bir kaç gün önce iki a notu verilmişti. fannie mae ile freddie mac'e kurtarıldıkları gün bile notları üç a idi. citigroup, merrill lynch ve diğerlerinin hepsi battığında dereceleri ya iki a veya üç a idi....
    ve lehman brothers batmıştı. lehman'ın batışı tahvil pazarının da çökmesine neden oldu çünkü, bir çok şirket maaş gibi giderleri ödemek için tahvil kullanırdı. bu, bir çok çalışanın işten çıkarılması ve yedek parçaların alınamaması anlamına geliyordu. sonuç olarak kriz tam bir resesyondu.

    aynı hafta aig'nin kredi temerrüt swap sahiplerine tam 13 milyar ödeme yapması gerekiyordu fakat lehman gibi onda da para yoktu. aig iflas etse uçaklar dahi uçamayacaktı ve hükümet aig'yi devraldı. 1 gün sonra is bernanke ve paulson bankaları kurtarmak için 700 milyar dolar istediler. sonuçta kredi ve finans sistemi çökmüş oldu. aig'nin devralındığı ertesi günü kredi temerrüt swap sahiplerine 61 milyar dolar ödenmişti. ödeme yapılanlardan en göze çarpanı ise goldman sachs'dı. çünkü hazine bakanı henry paulson, goldman sachs'ın eski ceo'suydu, yani onlara ödeme yaparak eski şirketine kıyak geçmiş oldu. oysa krizin ortaya çıkmasının baş aktörü goldman sachs'tı. sonuç olarak aig'nin kurtarılmasının amerikan vatandaşlarına maliyeti 150 milyar dolar oldu. amerika ve avrupa'da işsizlik %10'lara çıktı ve tüm dünyayı saran bir ekonomik resesyon başladı. daha sonra amerika'nın üzerine en çok titrediği şirketlerden general motors ve chrysler iflasın eşiğine geldiler. bu arada dünyadaki tüketiciler harcamalarını kestikçe, ekonomisi ihracata dayanan çin'de, imalatçıların satışları dibe vurdu. çin'de 10 milyonu aşkın göçmen işsiz kaldı. singapur'un büyüm hızı ise yüzde 20 düştü. sonuç olarak en yoksul kesim her zamanki gibi en fazla zarara uğrayan kesim oldu. 2010 başında icra satışları amerika'da 6 milyonu buldu. en son 9 milyon kişinin daha evini kaybedeceği öngörülüyordu. bu rakam şu anda 13 milyona ulaşmış durumda.

    4) sorumlular
    kapitalizm ile ahlak kavramlarının niçin birbirleriyle yanyana gelemeyecek kadar birbirlerinden uzak iki kavram olduğunun ispatıdır bu bölüm. ekonomistlerin kazandıkları paralar yazdıkları 3-5 sayfa rapora bakıyor ve yüz bin dolarlardan başlıyor, adı geçen uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının notları ise ancak bol sıfırlı rüşvetle ölçülüyordu. hem akademisyen hem de danışman kimliği ile yalan yanlış raporlar yazan bu ekonomistlerin kapitalist ahlakı ile aralarındaki mide bulandırıcı çıkar çatışmalarının hal-i pürmelali...

    tıp alanında bir araştırmacı bir makalesinde şöyle söylüyor: "falanca hastalığın tedavisi için şu ilacı almalısınız" sonradan ortaya çıkıyor ki, bu makaleyi yazan doktorun bütün gelirinin %80'i bu ilacın imalatından ve satışından geliyor. abd'deki ekonomistler ve akademisyenler de işte tıpkı bu duruma gelmişlerdi.

    5) kriz sonrası durum…
    1980'lerde başlayan bu deregülasyon politikaları nedeniyle amrikan toplumu arasındaki uçurum daha da arttı ve halk daha eşitsiz bir yapıya savruldu. imalat sanayi çöktü ve onbinlerce işçi işten çıkarıldı. amerika'da general motors gibi üretim yapan firmalar çökerken, bilişim sektörü yükselişe geçti. bu sektörde iyi ücretlerle iş bulabilmek mümkün fakar bunun için iyi üniversite eğitimi şart. ortalama bir amerikalı için eğitim artık hayal oldu zira harvard gibi özel üniversitelere milyarlarca dolar akıtılmasına rağmen eğitm masrafları çok yüksek. buna karşın kamu üniversitelerine aktarılan kaynak her geçen gün azalırken eğitim ücreti de her geçen gün artıyor. mesela california'daki devlet üniversiteleri 1970'lerde 650 dolar eğitim harcı alırken bu rakam 2010'da 10 bin doları geçmiş vaziyette. amerika'da artık bir gencin üniversiteye gidip gidemeyeceğini belirleyen en önemli etken öğrencinin başarısı veya girdiği sınavlar değil eğitim masrafını karşılayıp karşılayamacağı sorunu oldu. sonuç olarak amerika'da orta sınıf çöktü, zengin ile fakir arasındaki uçurum her geçen gün artıyor ve hatta bu, dünya ortalamasının da üzerine çıkmaya başladı. %80'lik orta sınıfın kaybı ise %1'lik en tepedeki kesime zenginlik olarak gitti.

    obama seçildiğinde bir dizi reform yapıldı lakin lobicilik, ikramiye ve derecelendirme gibi konularda radikal değişiklikler yapılmadı hatta yasa teklifi dahi verilmedi. bir gazeteci ve ekonomiste soruyorlar, bunca kriz yaşandı ve hala üzerine gidilemiyor reformlar yapılamıyor, neden? cevap: çünkü wall street'in kendisi de bir hükümettir... (bkz: wall street devleti) (bkz: occupy wall street)
    bu arada bir dipnot daha düşelim. obama seçimi kazandığında, hazine bakanı olan henry paulson'un yerine timothy geither'ı getirdi. geither kriz sırasında, new york merkez bankası başkanı ve goldman sacsh'e dolar başına 100 cent ödeme planının kilit aktörüydü. kendisi hazine bakanı olarak atandığında, yaptığı bir konuşmada, "ben hiç bir zaman denetleyici olmadım" demiş. bu cümle aslında kendisinin new york merkez bankası başkanı olarak görevini hiç anlamadığını gösteriyor zira asli görevi bilakis merkez bankası başkanı olarak bu piyasayı denetlemekti. new york merkez bankası başkanlığına william c.dudley getirildi. bu şahıs yazdığı bir makale ile türev ürünleri (yani krize sebep olan piyasa) öven goldman sachs'ın (yani krizin baş aktörü şirket) eski baş ekonomistidir. geither'ın baş yardımcısı ise yine eski goldman lobicisi mark patterson'dur. yine geither'ın başka bir önemli danışmanı, mortgage kağıtlarının kaybedeceğine oynayan lewis sachs'dır. obama ticaret komisyonu başkanlığına ve sec (abd spk'sı) başkanlığına eski lobicileri getirdi. obama bile bu krize sebebiyet veren lobiciler tarafından çevrilmiş vaziyette. yani obama hükümetinin en kıdemli ekonomistleri, krize neden olan ve o yapıyı oluşturan kişilerden oluşuyor. işte amerikan satükosu da wall street'den başlıyor.

    kıssadan hisse: çin bankacılık düzenleme komisyonu başkanı: neden bir finans mühendisine, gerçek bir mühendisten 100 kat daha fazla ödenir ki? gerçek bir mühendis bir köprü inşa eder fakat bir finans mühendisi rüya inşaa eder! ama bu rüyalar kabusa dönüştüğünde bedelini hep başkaları öder.


    (ekinoksday80 - 9 Ekim 2011 19:07)

  • comment image

    bugün izlediğim ve herkese tavsiye ettiğim güzel bir ekonomi belgeseli.

    finansal açıdan bir çok şey öğretmesinin yani sıra hayatımda ilk defa suçunun farkında olup da salağa yatan insanlar gördüm, çok şaşırdım.

    dikkat: ağır spoiler içerir, hatta belgeselin özetidir.

    --- spoiler ---

    ---
    spoiler ---

    güzel ülkemiz türkiye de kim ne suç işlerse işlesin, "evet yaptım ama bi sor neden yaptım" lafını duyarsınız ve olusan durumun kendisini o suça ittiğini söyler.

    ama bu belgeselde şöyle diyaloglar göreceksiniz;
    b: belgeselci
    p: profesör

    b: krizden bir yıl önce yazdığınız kitapta izlanda hakkında yatırım için super bir ülke olduğunu yazmışsınız?
    p: evet o dönem bize sunulan bilgilerde öyle gözüküyordu
    b: iyi ama bir profesör olarak sadece size verilen bilgiler ile yetinmeniz doğru muydu? bu kitabı yazmak için izlanda ticaret odasından 125 bin dolar aldığınız doğru mu?
    p: evet para aldığım doğru, bana verilen bilgiler o sekildeydi, ben nereden bilecektim ki?

    (adam izlanda yı allayıp pullamak için para almış ama hala bunu kabul etmiyor. 1 sene önce süper dediğin ülke, 1 sene sonra iflas ediyor ve sen profesörüm diye geziyorsun)

    başka diyalog:

    l: lobici

    b: sizce lobici sayisi çok fazla degil mi? politikayı çok fazla etkilemiyorlar mi?
    l: hayir, bence etkileri çok çok az

    (bir kongre üyesi başına 5 lobici düşüyor ve lobi faaliyetleri için yıllık 5 milyar dolar harcanıyor, bu para politik yardım adı altında siyasetçilere dağıtılıyor ve denetim yasalarının çıkmasına engel olunuyor. ama bu adam hala "etkimiz çok az" diyebiliyor)

    diğer diyalog

    y: yönetici

    b: siz notlandirsaniz, 2002-2008 arasında şirket yöneticilerine genel olarak hangi notu verirdiniz?
    y: ben b verirdim
    b: f vermezsiniz yani, öyle mi?
    y: hayir f vermezdim b verirdim

    (şirketler iflas ediyor, milyonlar işinden oluyor, bu arkadaş hala "yöneticiler genel olarak başarılıydı" diyor)

    başka bir diyalog

    d: dekan

    b: akademik camianın, piyasayı olumlu göstermek için kitaplar yazıp para aldığı bilgisi var, bu konuda ne söyleyeceksiniz
    d: kimin ne para aldığıyla ilgilenmiyoruz
    b: iyi ama ilgilenmeniz gerekmez mi? para aldığı için kötü ekonomileri öven prof lar olamaz mı? sizin de bu tarz bir yazınız var.
    d: sorguda değiliz, davetinizi kabul edip nezaket gösterdim ama bu tam bir aptallıkmış. 3 dakika sonra röportaj bitecek.

    diğer diyalog;

    y: yönetici

    b: aig şirketi iflas edene kadar aaa kredi notuna sahipti, doğru mu?
    y: hayır, aaa değil, aa notuna sahipti
    b: peki bu nasıl oluyor? şirket iflas ediyor ama hala aa kredi notuna sahip oluyor
    y: evet bu çok güzel bir soru, gerçekten mükemmel bir soru, über bir soru

    (ee, cevap versene lan niye soruyu övüp duruyorsun??? )


    (comeonchick - 17 Mayıs 2012 16:25)

  • comment image

    meslek icabı filmde adı geçen adamların çoğunu bilirim. bunların resmi görevde olanlarını, haberlerde demeçleri geçtikçe okuduk. akademisyen olanlarını; roubini'yi kastetmiyorum mishkin, summers vs. yi makalelerinde izledik. filmi izleyince birşeyi eksik yaptığımı anladım. her ne kadar meymenetsiz suratlarını medyadan bilsem ve iş yapma zihniyetlerini üç aşağı beş yukarı tanısam da bu yavşakları konuşurken dinlemek lazımmış. cnn'de bloomberg'de demeçlerini görüntülü izlemek lazımmış. ne kadar yavşak güvenilmez oldukları yüzlerinden akıyor. izlerken daha iyi anlaşılıyor.
    bu arada türkiye'deki pahalı okullar için söylediğim amerika'daki ivy league okulları için de geçerli korkarım; seneliğine 30,000 tl/usd verip marks'ın adını duymadan ekonomi diploması alan ve kendini ekonomiyi yalamış yutmuş sanan gençler yetişiyor.


    (kozniku - 11 Haziran 2012 00:23)

  • comment image

    tamam iyi hoş bir belgesel ama eleştirileri çok yüzeysel kalmış sanki. bunun nedeni filmin süresini uzatmamak veya birilerini kızdırmamak amaçlı bile olsa, bu yapıt aklımda eksiklikleri ile var olacaktır.

    malumunuz filmde anlatılan temel konu 2007 mortgage krizi. iflas eden yatırım bankalarından* bahsediliyor. giriş kısmındaki 10-15 dakikalık izlanda'yı geçersek konu alınan ülke abd. buraya kadar sorun yok şimdilik.

    filmde temel tema şu: 1)bankaların daha çok kar elde etmek için önüne gelene kredi vermesi. 2)konut kredilerinde alınan mortgage teminatlarının kredi derecelendirme şirketlerinin daha fazla kar elde etmek istemesi sonucu daha yüksek notlarla değerlendirilmesi. 3)sigorta şirketlerinin daha fazla kar elde etmek için türevin türevi olan ürünleri dahi sigortalamaya kalkması. 4) mortgage loanların ikincil piyasalarda işlem görüp, sabit ve yüksek getiri isteyen yatırım fonlarına satılması.

    bu şekilde gittiğimizde karşımızdaki aktörler şunlar:

    1)konut kredisi veren mevduat bankaları

    2)ipotekleri menkul kıymetleştiren yatırım bankaları

    3)bu ipoteklerin kredi derecelendirmesi yapan kuruluşlar

    4)sigorta kurumları

    5)yatırım fonları ile freddie mac ve fannie mae.

    sistem neredeyse tüm finansal oyuncuların içerisinde bulunduğu bir yapı olduğu için etkisi doğal olarak bütün dünyada hissediliyor.

    işte sorun burada. filmde mevduat bankası ismini duymak nerdeyse imkansız. sadece bir kez karamsar roubini efendi wamu diyor. onun dışında mevduat bankalarına değinen yok. belgeselde bütünlüğün yitirildiği yer burası. finansal krizi anlatan bir belgesel çekiyorsunuz, dünyanın en büyük mevduat bankalarından olan washington mutual ve wachovia bu krizde batıyor ama belgeselde dile getirilmiyor. bunun ciddi bir eksiklik olduğunu düşünüyorum.

    daha önemli diğer soruna geçelim. esasında yukarıda saydığım beşli yapının çok önemli bir oyuncusuna belgeselde hiç değinilmemiş. bütün bu kurumları denetleyen, mali tablolarını kontrol eden, tabloların konsolidasyonunu yapan bağımsız denetim şirketleri var. kredi derecelendirme şirketi kötü menkul kıymetlere iyi puan verdiği için eleştirilirken, nedense bir allah'ın kulu gidip de," batan finansal kurumları da bunlar denetliyordu" diyememiş. çok uzağa gitmeyin, 10-15 sene önce enron davasında arthur andersen'ın kellesini alanlar, bugün yine hatalı mali tablolar nedeniyle big four dediğimiz yapıdan bahsetmemiş belki de bahsetmek istememiş.

    freddie mac ve fannie mae'ye abd'deki mali otoriteler tarafından hatalı mali tabloları yüzünden ceza yağdırıldığını görüyoruz. bu doğru ama eksik olan şu, bu firmaları denetleyen sektörün devlerine de ceza yağdırıldı. buna rağmen auditin isminin geçmediği bir belgesel var ortada, şaka gibi. bunun savunmasını kimse film süresinin kısa tutulmak istenmesine bağlamasın. izleyenler bilir, mortgage konusuna 1 saatten fazla zaman ayrılmıştı. istense denetimin işlenmesine de zaman bulunabilirdi.

    denetim demişken iyi oldu. batmış olan ve/veya kurtarılmış olan bu büyük kurumların iç denetim sistemlerini unutmadım. abd gibi whistle blower türü insanlar açısından çığır açmış bir ülkede hiç mi iç denetçiler seslerini duyuramadılar? hadi krizden önce bir şekilde engellendiler diyelim, bu adamları belgesele çıkartmak çok mu zor? kaldı ki ekrana alanında en güçlü isimleri çıkartmayı başarmış bir film bu.

    işin özü dostlar şöyle; güzel bir belgesel mi, evet. izleyicilere teknik detaylara boğmadan anlatılmak istenen etkili bir şekilde anlatmış mı, evet ama problemin resmini bir bütün haliyle çekebilmiş mi, hayır. işte bu yüzden belki de çok iyi, kusursuz bir yapıt diyemiyorum ve diyemeceğim de...


    (d k a - 31 Temmuz 2012 22:11)

Yorum Kaynak Link : inside job