• "adının anlamı "william! thackeray! hadi öpüşün de barışın" olan bu arkadaş kapitalizm sözcüğünü ilk kullanan insanmış."
  • "virginia woolf'un babasının ex kayınpederi. diğer bir deyişle woolf'un akıl hastası kardeşinin dedesi."
  • "muhteşem eseri gurur dünyası en iyi 10 ingiliz romanından biridir."
  • "isminin hastası olduğumdur. makepeace nası bi isim be? ben de istiyorum o isimden."
  • "edebiyata egilmesinin en buyuk nedeni musrifligidir. 1832'de cok buyuk bir mirasa konmus, o koca mirasi bir kac yilda erittikten sonra da daha cok yazmaya baslamistir."




Facebook Yorumları
  • comment image

    adının anlamı "william! thackeray! hadi öpüşün de barışın" olan bu arkadaş kapitalizm sözcüğünü ilk kullanan insanmış.


    (yoldaki isaretler - 20 Nisan 2009 19:16)

  • comment image

    "it is a frightful document against ourselves, one of the most melancholy stories in the whole world of insolence, rapine, brutal, endless slaughter and persecution on the part of the english master.there is no crime ever invented by eastern or western barbarians, no torture or roman persecution or spanish inquisition, no tyranny of nero or alva but can be matched in the history of england in ireland."

    demiştir...


    (fortuneteller 657 - 13 Mayıs 2011 23:16)

  • comment image

    william blake gibi o da hem bir edebiyat insanı hem de bir ressamdı.

    bir 19.yy ingiliz yazarı olan thackeray paris'te resim okumuş fekkat hatırladığım kadarı ile bitirmeden bırakmıştı.

    nasıl bir düşünce ile çevrildiğini bilemediğim ve gurur dünyası olarak anlamsızca isimlendirilmiş vanity fair isimli romanının kendi çizimlerine şuradan bakılabilir.

    dickens kitapları içerisinde rastlamış olabilirsiniz bu tip çizimlere, o dönemlerde genelde bu eserler roman şeklinde değil gazetelerde bölüm bölüm basıldığı için böyle resimler de pek bir meşhurdu nedense.


    (kedu - 26 Temmuz 2013 23:36)

  • comment image

    punch dergisinde de çizmiştir. vanity fair'deki gibi, çizimlerinde de yüksek tabakayı kendi silahıyla vurmuştur. thackeray yazarlığından ziyade çok iyi bir gözlemcidir, bugün hala güncelliğini koruyabiliyorsa bu büyük başarıdır.


    (miss trivia - 9 Kasım 2014 12:45)

  • comment image

    ingiliz edebiyatı sevenlere, bildungsroman türüne ilgi duyunlara pendennis kitabını kesinlikle tavsiye ederim.
    şimdi izninizle biraz thackeray'e övgüler düzmek istiyorum. kendisi en sevdiğim yazar, her eserini ayrı bir zevkle okuyorum. konuları, dozunda mizahı, anlattığı sosyal çevreye olan eleştirileri, karakterlerine olan sevgisi, araya girip kendi düşüncelerini anlatması ve böylece yakaladığı sohbet havası... bayılıyorum ya, bayılıyorum. okurken o ustalığı hissediyorsun, çok başarılı kendisi gayet.
    evet, böylece gazımızı aldıktan sonra pendennis'e gelelim. roman ingiltere'de, taşra soylularından arthur pendennis'in hayatını, daha spesifik olarak büyüme sancılarını anlatıyor. 18 yaşındaki ilk aşkından başlayıp 20'li yaşların sonlarına kadar olanki hayatını izliyoruz. eski yüzyılda yazılmış olmasına rağmen konular o kadar tanıdık ki. düşüncesizce hareket edilen gençlik yılları, meslek edinip o çevreyi önce idealize etmek, sonra alışıp küçümsemek, aşk-para ikilemi, ailesininkinden daha farklı bir hayata özlem duymak... okurken insan gülümsemeden edemiyor. bu arada mesleki çevreyi anlatırken dönemin edebiyat ve gazetecilik dünyasına da (o zamanlar ikisi iç içe zaten) epey sert eleştiriler getiriyor. görgüsüz, bilgisiz gazete patronları (aa, bu da mı tanıdık?), kitap okumayan yazarlar, fakirlikten hapis yattığı halde zenginlerin balolarını oradaymış gibi anlatanlar...
    kitabın en büyük düğümü tabii ki pendennis'in eş olarak kimi seçeceği. bir tarafta aşkı ve duyguları temsil eden saf laura, diğer tarafta sosyetik, zengin, sosyal açıdan iyi bir eş olabilecek blanche. bu kısımları yüreğim ağzımda okudum; çünkü thackeray'in okuduğum (ve izlediğim) diğer hikayelerinde kahramanımız hep sevmediği biriyile yanlış bir evlilik yapıyor ve bunun sonucunda birileri acı çekiyor. özellikle the newcomes kitabında işin bu yönü çok dramatikti.
    thackeray karakter yaratmada ve okuyucuya sevdirmede çok başarılı. karakteri iyi-kötü bütün yönleriyle anlatıyor; ama "sonuçta insan, hangimiz zamanında bu hataya düşmedik ki" bakış açısını hiç kaybetmiyor. kitabın birçok yerinde arthur'a olan bu yaklaşımından izler bulabilirsiniz. iradesiz, amaçsız, asalak gibi yaşayan insanlar thackeray'in en az sevdiği tip bence, kitapta yine bu karakterlerin anlatılışından buna dair izler bulabilirsiniz, mesela sir francis.
    vanity fair'in başkarakteri kadın olmasına rağmen pendennis'teki kadın karakterler biraz zayıf ve iki boyutlu kalmış, bunu da burada itiraf edelim. azize mertebesinde bir anne, saflık timsali bir laura. bunu da (kitabın ön sözünde okudum) thackeray'in o zamanki hayatındaki olaylara bağlıyorlar. (dedikodu mode on). thackeray'in kendi eşi evlendikten birkaç yıl sonra delirmiş (hatta charlotte bronte'nin thackeray'e çok hayran olduğu, jane eyre'daki deli eş hikayesi için buradan ilham aldığı söyleniyor). thackeray en yakın arkadaşının karısına aşık olmuş; ama aşkı karşılıksızmış. yine de aşık olduğu kadına aşk mektupları yazmasına falan izin vermişler (ne hayatlaar, ne hayatlar.) işte bu bastırılmış cinsel dürtülerin kadın karakterleri böyle eksik tasvir etmesine neden olduğu söyleniyor. (dedikodu mode off.)
    öte yandan hakkını yemeyeyim, blanche bence çok gerçekçi ve başarılı bir kadın karakter olmuş. aslında bencil ve huysuz; ama dışarıya acıların kadını, aşk kadını, en romantik o. her hafta ayrı bir flörtü olur; ama olsun. günümüzün "en kötü özelliğim insanlara çabuk güvenmem" instagram prenseslerinin geçmiş yüzyıl versiyonu. hem de onlar gibi duygularını yazdığı, "küçücük bir kızdan taş kalpli bir kadın yarattın" şiirleri yazdığı bir şiir kitabı bile var!
    sonuç olarak, güzel bir kitap. başkarakter arthur hakkında pek yazmadım. kitapta hayatta arthur'un birçok kez sınandığını, kiminde doğru, kiminde yanlış kararlar verdiğini görüyoruz. ve arthur öğreniyor, büyüyor. kitabın ortalarında "aah, artık unumu eledim, eleğimi astım, ben mantık adamıyım" modu mesela, kim öyle bir dönem yaşamıyor ki? ama arthur da hepimiz gibi büyük konuşuyor ve sonra bunu da fark ediyor. hayat ne ilkgençliğimizdeki gibi toz pembe, ne de 27 yaş krizinde algıladığımız kötü ve karanlık. thackeray bunu da kitaba çok güzel yediriyor. daha böyle benzer bir sürü ikilemler, süreçler var; ama spoiler olmasın.
    tavsiye ederim.


    (wartenberg - 17 Haziran 2018 10:48)

  • comment image

    1811-1863 yılları arasında yaşamış, toplum eleştirilerini hicivle yapmayı seven ingiliz yazardır. kendisi de "yüksek tabaka" tabir edilen bir çevrenin içinde büyüdüğünden vanity fair isimli romanında o zamanın elit tabakasının çerçevesini çok iyi çizmiştir.

    bir dönem gazetecilik ve editörlük yapmış, 63 yaşında kalp krizinden ölmüştür.

    eserleri: the snob
    vanity fair
    pendennis
    henry esmond


    (gez goz arpacik - 20 Haziran 2006 14:39)

  • comment image

    edebiyata egilmesinin en buyuk nedeni musrifligidir. 1832'de cok buyuk bir mirasa konmus, o koca mirasi bir kac yilda erittikten sonra da daha cok yazmaya baslamistir.


    (gabbiano - 28 Ağustos 2006 20:54)

Yorum Kaynak Link : william makepeace thackeray