The Kiss (~ Kysset) ' Filminin Konusu : The Kiss is a movie starring Greta Garbo, Conrad Nagel, and Anders Randolf. An unhappily married woman is caught up in scandal and murder when her affection toward a young man is misinterpreted.
Flesh and the Devil(1926)(8,0-3709)
A Woman of Affairs(1928)(7,7-1217)
Love(1928)(7,4-804)
The Mysterious Lady(1928)(7,3-1094)
Anna Christie(1930)(7,2-684)
The Temptress(1926)(7,0-964)
Anna Christie(1930)(6,9-2428)
Mata Hari(1931)(6,7-2946)
Conquest(1937)(6,7-1189)
The Painted Veil(1934)(6,6-1209)
Susan Lenox (Her Fall and Rise)(1931)(6,5-922)
last of the mohicans da geçen bence sinema tarihinin en güzel müziği.4 mezur tekrar da olsa ana tema o 4 mezura bir ömür sığdırmış adam.
(otisabi - 19 Nisan 2000 20:05)
2. dünya savası sonrası resmi ismi "unconditional surrender".(bkz: alfred eisenstaedt)
(blckrs - 11 Ocak 2009 23:32)
the cure'un kiss me kiss me kiss me albumunun acilis sarkisi. gerek enstrumanlarin calinis sekliyle, gerek melodisiyle, gerek de sözleriyle bunyede cekicle kafaya vurulmus etkisi yaratabilme kapasitesine sahiptir. 6 dakika 15 saniyelik sarkinin yaklasik 4 dakikasini intro olusturur. sözleri de söyledir:kiss me kiss me kiss meyour tongue is like poisonso swollen it fills up my mouthlove me love me love meyou nail me to the floorand push my guts all inside outget it out get it out get it outget your fucking voiceout of my headi never wanted thisi never wanted any of thisi wish you where deadi wish you where deadi never wanted any of thisi wish you where deaddeaddeaddead
(marieke - 18 Nisan 2010 18:36)
sinema tarihinin ilklerindendir. öpüşme sahnesinden ibarettir.http://www.filimadami.com/film/16841/the-kiss/
(kutsal bilgi kazani - 10 Şubat 2011 18:00)
çoğu insanın gustav klimt'in 1908-09 tarihli eserini akla getirdiği resim.fakat aslında çığlık tablosu ile tanıdığımız edvard munch'un 1897 tarihli, aynı isimli bir tablosundan esinlenmiştir. ikincisinde munch'un karanlık, belki daha depresif diyebileceğimiz bir ardalanda iki insanın öpüşmesini görüyorken, klimt'te daha aydınlık, daha parlak bir yüzeyde bir erkeğin bir kadını öpüşüne tanık oluyoruz. aslında klimt'in tablosunun daha fazla bilinmesine şaşırmamak gerek; zira daha canlı renklerin egemenliği altında, daha sıcak figürlerle işlenmiş bu betimlemenin belki de aşka daha fazla yakıştığı düşünüldü.ama şahsi kanaatime göre, ben munch'u tercih ederim. munch'un öpücük tablosu iki kişinin işteş bir sevme eylemine gösterge niteliğinde. dikkat ettiyseniz, ortada klimt'te olduğu gibi "öpen adam" ve "öpülen kadın" bulunmamakta, aksine, her ikisinin de yüzleri birbirine kaynaşmış durumda, her ikisi de öpüş eyleminin içinde ve ona birlikte dahiller. başlarının üzerinde belki de aura gibi oluşan halkalar ya da titreşimler, oradaki hissiyatı yansıtmada, oradaki bir duygu kıpraşımını göstermede çok güzel küçük bir detay. oysa klimt'te kadının yüzü olduğu gibi açıkta, ve öpüş eylemi yerine vurgulanan çok daha başka bir şey. bu bana öpüşmeden ziyade, bir adamın bir kadını öpmesini canlandıran bir tablo olarak görünüyor. ve munch'daki o boyutluluğu ben burada hissedemiyorum, daha donuk geliyor.evet belki munch daha karanlık, daha boğuk ama bence tutkuyu yansıtmada daha başarılı.
(kedu - 30 Haziran 2014 13:30)
bir francesco hayez resmi.the kiss deyince genelde akıllara klimt gelir ki tutku derecesinde sevdiğim bir resimdir. ama hayez’in resmi de onun kadar övgüyü hak eder.yukarıda bir arkadaş yazmış ama linki çalışmadığı için ben de resmi şöyle bırakıyorum.resimde saraylı aşıkları görürüz. resme bakınca gizli saklı bir öpücük olduğu hissi uyanır bende. odalarında, bahçede ya da salonda değiller, mahzen gibi bir yer olması bunun yasak bir öpücük olduğu duygusunu veriyor bana.resimde muhteşem bir ışık kullanımı var. keskin ışık ve kumaşın dokusunu dahi hissediyor olmamız beni sersemletiyor. çok ama çok seviyorum bu resmi.hem erotizm var hem de çok duygusal bir şeyler var. biraz hüzün havası da var sanki. sadece erotik okumak mümkün değil.
(carriebradshaw - 15 Nisan 2018 13:06)
“iki insan birbirlerine sarıldıklarında ne yaptıklarını bilmezler; ne aradıklarını bilmezler, ne bulduklarını bilmezler.”renklerin arasındaki sessiz boşluğu sarılarak doldurmuştu gustav klimt; adele*’in çarpık yüzük parmağını da unutmamıştı sarılırken. diz çökmüş adele; sarmalanmanın keyfini sürerken, klimt, adele’in, gökyüzünden çatısı olmuş; kendini ona verecek olmanın öznesi olarak, vermekle-vermenin duyarlılığına ( hayatını bir başkasına verme, noktasına kadar varan verme. kendinden kopuş, “ kendi içinde” bir teslimiyete vardıran bir devrim) giden yolu açıyordu. sarılmak: anne rahmine geri dönüş. gürültünün yarattığı, yutmuş olduğu dokunsal saldırıların bunalttığı iki insanın, iliklerine kadar hissettikleri sıcaklığı, çoğaltıcı başlangıç. erkeğin içindeki kadını baskı altına almaya çalıştığı basınç; bir tür patlayıcı boşalma. kadının içindeki, esas kadın olma hissinin vermiş olduğu; kıyametvari bir orgazm. sarılmak, iki öznenin, bütün duygu fenomenlerini dışlayarak, bir olma hâline eşlik eder. sarılmak anlamını sarılmanın kesintiye uğramasından alır. bu suretle tek vücut olmanın bağrından kopup onu temellendirecek olan; birleşme için doğar yeniden. birbirine özlem duyan iki ruhun sarılışı; 30 saniye gibi bir sürede hepimizi deviren, sansürsüz bir içgörü sunar. sarılmak, seksi ifade eden bir alegori olmaktan çıkar. kendi kendini heba eden bir tahripkârlığa doğru balıklama bir dalış olarak belirir. aşkın hudut bölgelerinin kâşifi olarak gezdirirken, hapsolmuş hormonların katlanılmaz dünyasında sığınabilecek bir yere olan umudu* çağırır. gelir mi bilinmez.
(midnight black - 3 Kasım 2018 16:08)
(bkz: il bacio /@hanging rock)
(hanging rock - 10 Mart 2019 20:05)
(bkz: gustav klimt)(bkz: der kuss)
(theoria - 31 Aralık 2005 00:37)
constantin brancusi'nin rodin'nin ayni adli muhtesem eserinden esinlenerek yaptigi heykel. rodin'in muhtesem the kiss heykelini gormus bir bunye, brancusi'nin eserini gordugunde haliyle biraz afallar. romontizm, erotizm, estetizm, sublime duygular gitmistir. kadin bedeninin feminenligi veya erkek bedenin maskulenligi de kalmamistir. anin bir kirilganligi veya elektirigi de yoktur, her sey oldukca rigiddir. kose hatlari yuvarlatilmis dikdortgen prizma formunda birlesmis iki insanimsi sey vardir bu heykelde. kollari bir birlerine dolanmis ve birlesik, vucudlari bir cizgi ayirmakta. gozcukler simetrik, saclar oldukca benzer, dudakciklar kenetlenmis, kollardan birinin altindaki hafif bir tumsek kadini erkekten ayirmakta. brancusi'nin platonist kokleri biraz eselendiginde heykel anlam kazanmaya baslar. plato'nun symposium adli eserinde atina'nin ileri gelenlerinden bir grup erkan kafa cekmekde ve ask uzerine konusmalar yapmaktadir. kimler yoktur ki bu erkanda: phaedrus, pausanias, eryximachus, aristophanes, agathon, socrates,alcibiades. yapilan konusmalardan en ilginc olanlarindan biri aristophanes'in askin tarihini anlattigi konusmadir. insanlar eskiden dort kollu, dort bacakli, hermafrodit ve cok guclu yaratiklarmis. kendi kendine yetebildikleri ve cok guclu olduklari icin her turlu taskinligi yapar, tanrilari onurlandirmayi ihmal ederlermis. bir gun tanrilar buna cok sinirlenmis ve insanlari ortadan ikiye bolmus: bir taraf erkek, bir taraf kadin olmus. ikiye bolunen parcalar birbirlerine sarilip kalmasinlar mi. parcalarda hic tik yok, oyle birbirlerine sarilmis vaziyette aman birbirimizi kaybetmeyelim tadinda melun melun duruyorlar. tanrilar bakmis bu is boyle olmayacak, bunlari dunyanin farkli yerlerine dagitmislar ki biraz aksiyon olsun, millet aranip dursun. iste o gun bugundur yarim olan parcalar, tamamlanmak icin diger yarilarini ariyormus. diger yarini bulup bir butune ulasmaya da ask deniyormus. brancusi'nin heykeli de iste bu tamamlanmislik durumunu anlatiyor, birer yarimin birlesip bir butun olmasini. bir butune ulasildiginda diger butun ayirt edici ogeler siliniyor ve yarimlardan olusan ama yarimlarin toplamindan baska bir sey olan bir form doguyor. bunun uzerine biraz da brancusi'nin soyutlama yoluyla bir seyin formuna, ozune ulasma cabasini ekledigimizde iste bu ilginc heykeli elde ediyoruz.
(marcel - 14 Mayıs 2006 18:40)
Yorum Kaynak Link : the kiss