Süre                : 1 Saat 25 dakika
Çıkış Tarihi     : 23 Kasım 1934 Cuma, Yapım Yılı : 1934
Türü                : Drama,Romantik
Taglar             : Konfüçyüsçülük,Çin,kolera,araştırmacı,Salgın
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  Metro-Goldwyn-Mayer (MGM)
Yönetmen       : Richard Boleslawski (IMDB)
Senarist          : John Meehan (IMDB)(ekşi),Salka Viertel (IMDB),Edith Fitzgerald (IMDB)(ekşi),W. Somerset Maugham (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Greta Garbo (IMDB)(ekşi), Herbert Marshall (IMDB)(ekşi), George Brent (IMDB)(ekşi), Warner Oland (IMDB), Jean Hersholt (IMDB)(ekşi), Bodil Rosing (IMDB), Katharine Alexander (IMDB), Cecilia Parker (IMDB)(ekşi), Soo Yong (IMDB), Forrester Harvey (IMDB), Robert Adair (IMDB), Mariska Aldrich (IMDB), Maidena Armstrong (IMDB), Billy Bevan (IMDB), Beulah Bondi (IMDB), Walter Brennan (IMDB), W.H. Davis (IMDB), Vernon Dent (IMDB), Flora Finch (IMDB), Lawrence Grant (IMDB), Leyland Hodgson (IMDB), Otto Hoffman (IMDB), Jane Keckley (IMDB), Lillian Leighton (IMDB), Gus Leonard (IMDB), Jack 'Tiny' Lipson (IMDB), Mary MacLaren (IMDB), Robert McKenzie (IMDB), Phil Ormsby (IMDB), Jack Perry (IMDB), Delmar Watson (IMDB), Dorothea Wolbert (IMDB), Ricca Allen (IMDB), Alice Cooke (IMDB), Jack Don (IMDB), Herbert Farjeon (IMDB), Mary Forbes (IMDB), Ethel Griffies (IMDB), Jeffrey Halse (IMDB), Olaf Hytten (IMDB) >>devamı>>

The Painted Veil (~ Der bunte Schleier) ' Filminin Konusu :
The Painted Veil is a movie starring Greta Garbo, Herbert Marshall, and George Brent. A wife neglected by her husband, a medical researcher in China, falls in love with a dashing diplomatic attaché.


  • "aşkın, iki insanın birbirine değil, aynı yöne bakması olduğunu hatırlatan film."
  • "en uzak mesafe ne afrika'dır, ne çin, ne hindistan..ne seyyareler, ne de yıldızlar geceleri ı$ıldayan...en uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir,birbirini anlamayan..."
  • "huzur veren, huzursuz eden, mükemmel kareler göstererek insanı büyüleyen, çaresizliğin ne demek olduğunu hissettirip kahreden, hem çok sessiz hem de çok gürültülü güzel bir film."




Facebook Yorumları
  • comment image

    --- spoiler ---
    kitty(naomi watts) nin eşini(walter/edward norton)aldatması ve walter ın bunu bildiğini anladığı an film başladı aslında..tamam dedik edward norton sinsi bir plan yapar intikam alır..filmin en vurucu sahnesi walter ın ''sevgiline git o karısından ayrılıp seninle evleneceğine söz verirse seninle sessiz sedasız boşanırım'' demesi idi..
    ---
    spoiler ---

    ya edward norton benim eşim olcak,değil aldatmak başka erkeğe selam vermem..


    (ellen ripley - 29 Ocak 2007 10:10)

  • comment image

    başrol oyuncularının aynı zamanda yapımcısı oldugu film.
    cok begenmekle birlikte ismi neden the painted veil anlamış değildim ve küçük bir sözlük araştırmasına girdim: veil, duvak olarak çevrilmiş ama aslında ilk anlamı "hem dugun hem de cenazelerde ortulan duvak" demek, ayrıca bir şeyi gizlemek ve başka bir şey gibi gostermek icin örtülen şeye de veil diyorlar. aynı zamanda maske anlamı da taşıyor.
    butun bunların ışığında evliliklerinin gerçek yüzünü gizlemek icin taktıkları maske yada birbirlerine karşı taktıkları maske de denebilir *

    hocayla * konustuktan sonraki edit:

    kitabın başında yazar shelly'den bir alıntı yapıyormuş ve o alıntı şiirde "the painted veil" geciyormus. kitabın ismi olma nedeni, insanların duvak, peçe yada örtünün üzerindeki şekillerden onun altındakileri görememeleri. filmde de evli çift örtünün üzerindekilerden birbirlerini cok gec fark ediyor.


    (iklim - 18 Şubat 2007 16:47)

  • comment image

    normalde sıkılgan insanların isleyemeyeceğini düşündüğüm şahane bir film. nasıl bir keyif aldım izlerken anlatamam. keyif aldım ama öle neşeli laylaylom diye değil yani. manzaralar şahaneydi, oyunculuk şahaneydi, konu ilginçti. edward norton oynuyo diye izlemiştim iyi de yapmışım.aferim bana.

    --- spoiler ---

    kardeşimm edward norton aldatılcak adam mı?biri söylesin bana..

    ---
    spoiler ---


    (scarletsage - 26 Mart 2007 22:57)

  • comment image

    film kadının mavi gözlerinin ardından anlatıyor her şeyi; adamsa filmde sadece kadının duygularını ve hayatını etkileyen biri olarak var. geçmişi hakkında mesleği hariç hiç bir bilgi verilmemiş ve nasıl biri olduğunuysa, kadının aksine davranışlarından adım adım öğrendik. belki de bu yüzden, hikaye kadının hikayesi olduğu için, filmin sonunda adam aldatılmayı affetse de, izleyici/okur kadını bağrına basamayacağından; yazar, kadını babası belirsiz bir bebekle tek başına bırakmayı uygun görmüş.
    eğer koleradan ölen adam değil kadın olsaydı, kurban ve kahraman o olacaktı. ikisi de hayatta kalsa kadın yeterli cezayı görmeden kıskanılası bir mutluluğa konacaktı. yani, erkek gözüyle kadın öyle büyük bir suç işlemiş ki, ne mutluluğa ne de genç ölüp kitabın kahramanı olmaya layık görülmemiş. yazar tarafından ömrünün sonuna kadar sürecek bir arafa mahkum edilmiş.


    (flying snow - 3 Eylül 2007 16:34)

  • comment image

    magnolia daki polis basit, ama sihirli derecede yer edici monoloğunda diyordu ki - önemli olan kimi ve ne zaman affedeceğimizi bilmektir-.

    tutku, aşk, sevgi ve evlilik, birbirini öldüren ya da birbirinin yerini alan şeyler mi? yoksa doğurmakta mı biri diğerini...
    kiki öyküde kendisi olgunlaşırken, büyürken, izleyeni de büyütüyor.
    - spoiler -
    eğer senaryo vasatsa ne yazık ki yaşam da bir o kadar vasat. evet istioruz ki; dr fane kapıyı kırsın ve her ikisini de kurşunlasın ya da boşasın ya da kitty onu hiç aldatmasın. dr fane ölmesin, en azından çocuğun babasının o olduğu kesin olsun.
    --
    neden ki? ne zamandan beri yaşamın gerçekleri masallarda bile ahlak kavramının ideallerine uymak zorunda? ahlak ne zamandan beri bir yaşam biçimi ki? ne zamandan beri evrensel ya da değişmez ki? kendimzi daha yüce hissetmenin sanal bir yolu işte.

    tüm zayıflıklarıyla ve tüm güçlü yanlarıyla hem dr fane hem kitty son derece gerçekler. o kadar gerçekler ki walterın yasını tutuyor ve kittyi özlüyorum.


    (manik atak - 26 Mart 2008 05:02)

  • comment image

    en uzak mesafe ne afrika'dır, ne çin, ne hindistan..
    ne seyyareler, ne de yıldızlar geceleri ı$ıldayan...
    en uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir,
    birbirini anlamayan...


    (kirmizi baslikli kiz - 8 Eylül 2008 16:43)

  • comment image

    güzel insan edward norton ’u adam gibi bir filmde izlemeyi ne kadar özlediğimin ispatı olan bir film oldu bu benim için. son yıllarda gösterime giren filmleri, nerede american history x, nerede fight club nerede 25th hours dedirtti sıklıkla. filmi bu kadar geç izlememin bir sebebi de bu idi, yaşadığım hayal kırıklığı yüzünden bir süre filmlerinden uzak durayım da zihnimde ki edward norton bozulmasın istedim. lakin istirhamımdır kendisinden lütfen geri dönsün artık, bu denli iyi bir oyuncu olarak bizi kendinden mahrum bırakmasın.

    film gerçekten güzel. naomi watts ’ın mimikleri, ifadesi, altından kalkamayacağı rol yok evet dedirtiyor. nasıl da bencil bir karakter aslında ama haksız da değil. alışkın olduğu ortamdan son derece yabancısı olduğu bir yere gidiyor, tanımadığı bir adamla evleniveriyor, tanımak gibi de bir uğraşı olmayacak belki aslında ama mecbur kalıyor. anne baskısından kaçıp evlenmesi aylak adam dan bir cümleyi hatırlatıyor bana “kadınlar yalnız kalmak için evlenirler”. daha filmin en başında eve ilk adımını attığında kitty’nin şaşırdığı – aslında hayal kırıklığına uğradığı - piyano olmaması idi, walter ile birbirlerinden farklı olduklarına, onu sevmek için hiç şansı olmadığına bence o anda hükmetmişti.

    walter fane, kitty’i kolera salgının olduğu kuş uçmaz kervan geçmez köye götürürken tam olarak cezalandırmak adına mı yapıyordu emin değilim, gemi ile gitmek yerine kara yolunu tercih etmesi, sıcağın altında terden sırılsıklam olarak geçirilen eziyetli yolculuk sadece karısına değil kendisini de işkence idi. kızgındı bence kendisine de, salt aşık olmak bir insana neşesi için, güzelliği için ne anlam ifade ediyordu? sahi walter kitty’e neden aşık olmuştu ? sonunda ödenen bedelle, acıyan canıyla, incinen gururu ile zekasına yakıştıramadığı onca duygu gerekli miydi ? belki evet belki hayır. bu filmde safi kadın karaktere kızmak bence haksızlık olur, kitty kocasının çocuklara olan düşkünlüğünü rahibenin ağzından duyup içindeki insan sevgisini fark ettikçe ondan korktuğunu anlıyor. korkuyor çünkü bilmiyor, bilmesi için walter da hiç çaba göstermiyor, gerekmedikçe konuşmam diyor sohbet etme çabası içindeki karısına, yalnızlıklardan yalnızlık beğen der gibi. sonra beni affet diyor zaten, yüzeyin altında ne olduğunu anlamak için çaba göstermedim ben de.

    filmin sonunda kamera 5 yaşındaki walter’a birkaç saniye boyunca takılı kalıyor, bence orada çocuğun kimden olduğunun cevabı veriliyor, açık ten, sarışın güzel bir velet. yahut ben öyle inanıyorum, ne fark eder. walter’ın dediği gibi artık önemi yok. film boyunca kitty kocasına bir kez bile seni seviyorum demedi bir ayrıntı olarak ama waddinggton’a dediği gibi söylemesine gerek yoktu gözleri anlatıyordu.

    son söz müzik de şahane, görüntüler de. tekrar izlenecek filmlerdendir nazarımda.


    (angenoir - 20 Mayıs 2009 14:03)

  • comment image

    huzur veren, huzursuz eden, mükemmel kareler göstererek insanı büyüleyen, çaresizliğin ne demek olduğunu hissettirip kahreden, hem çok sessiz hem de çok gürültülü güzel bir film.


    (linus van pelt - 23 Ocak 2011 16:32)

  • comment image

    filmin başrollerini naomi watts, edward norton, liev schreiber ve toby jones paylaşıyor. ron nyswaner’ın kaleme aldığı filmi john curran yönetiyor.

    sinema sanatcisi edward norton 1999 yilinda bu filmi yapmayi ve bas rol olan walter fane’i oynamayi kafasina koymus. soyledigine gore nedeni hikayede biraz da kendi zaaflarini bulmasi: "it's very much a story about people getting beyond the worst in themselves and figuring out how to look at each other honestly, forgive each other for their failings and get to a better place... when i read it, i was very affected by it because in it i saw my own failings.” filmin direktoru john curran bir soylesisinde gulerek norton bir kere olsun bir ask filminde bas rolu oynamak icin bu filmi yapmak istedigini soyluyor.

    norton filmin bir sahnesinin cekiminde dusup belini incitiyor ama filim cekimi devam ediyor, "acimi hafifletmek icin dimdik durmak zorundaydim, bu da o walter karakterini oynamama yardim etti" diyor o da gulerek. filimdeki karisi kitty fane’i oynamasi icin senaryoyu naomi watt'a goturerek bu filmi bereber yapmayi teklif ediyor ve o da olumlu bakiyor bu ise, ikisi de filmin yapimcilarindan. ama filmin hemen cekilmesi mumkun olmuyor. uzun cabalar sonucu film nihayet 2005 yilinda cekilecek duruma geliyor. norton filmin tamamen cin’de cekilmesi taraftari, cunku uzak doguyu iyi biliyor. yale’den mezun olduktan sonra japonyada cok meshur bir mimar olan buyukbabasinin (james rouse) sirketinde calisiyor, ve japonca ogreniyor. ama cin filim enstitusunun onayini alip filmin tamamini cin’de cekmek, ve cin’de de gosterilmesini saglamak zannettikleri kadar kolay olmuyor. filmin cekilecegi yeri bulmak yirmi gun suruyor, ama sonunda cin’in guneyinde hunan bolgesinde gullin, guangxi’de sekizyuz yillik bir koyde bulunuyor, koyde electric telleri yok, telefon telleri yok, bu filmi cekmek icin ideal bir yer oluyor. filmin ingiltere ve shanghai sokak ve ic sahneleri de gene shanghai’de cekiliyor.
    filmin once ic sahneleri cekiliyor, ozellikle de walter’in kitty’e ultumaton verdigi sahneler. watts sekiz ay suren gunde ondort saat calistigi kingkong filminden yipranmis bir sekilde geliyor cin’e. watts’in bu zayif ve yorgun halinin norton’la olan sahnelerini oynamasina yardim ettigini soyluyor direktor.

    filmin w. somerset maugham’ın klasik romanıni takip ettigi soylenemez. ama bence cok basarili bir uyarlama olmus. kitabin isminin nedeni de enteresan. yazar bu romaninin ismini shelly’nin siirlerinden birinden almis. siir, boyali duvagin arkasindan gizlenerek yasanan hayatlarda duvagi kaldirma cesareti bulabulen bir kisiyi anlatiyor. gercekleri ciplakligiyla gormek sonunda belki kisinin kalbini kiriyor, ama en azindan yanilsamanin otesine bakabilecek cesarete sahip oluyor. ("lift not the painted veil which those who live")

    filimde walter ve kitty’de hayatlarini felc eden duvaklarini atip hayata goren gozlerle bakmayi ogreniyorlar ve sonunda ikisinin de kalbi kiriliyor. ama…

    --- spoiler ---

    maugham yirmi yasinda floransa’ya itayanca ogrenmeye gidiyor. orada duydugu bir hikayeden yola cikarak yaziyor bu kitabi. zengin bir adam karisinin kendine ihanet ettigini ogreniyor, ona ceza olsun diye alip maremma’daki koskune goturuyor. oradaki zehirli buhardan zehirlenip olmesi icin, ama kadin olmuyor, sabri tukenen koca, sonunda karisini oldurup pencereden atiyor. yirmi yasindaki somerset bu vasat hikayeden etkilenmis olmali ki bunu kitabinda kullaniyor. somerset hikayesinin daha once gezip gordugu hong hong ve cin gecmesini tasarliyor. ama her zamanki gibi tabiati manzarayi anlatmaya cok az yer ayiriyor, onun ilgi alani yarattigi romanin kahramanlari.
    romanin ana temasi evlilik ve onun tutku’yu oldurmesi uzerine. somerset’e gore evlilik sadece hayati kolaylastiran bir olgu. (marriage of convenience). ama tutkuyu (passion), hayati zorlastiran bir olgu olarak goruyor. ona gore hayatin anlami gorunenin cok otesinde, kadinin degeri de evliligin otesinde. kitapta mutlu, doygun ve mutsuz kadinlar var. rahibeler, kadinin toplum tarafindan itildigi evlilik cocuk koca ucgeninden cikarak hayatlarini insanliga (veya tanriya) hizmet ederek doyuma ve mutluluga ulasmis olanlar. obur tarafta toplumun baskisiyla iyi bir evlilik yapabilmeyi/yaptirabilmeyi hayatlarinin merkezi haline getiren mutsuz kadinlar var. boyali duvagin arkasina saklanan bu mutsuz insanlarin kucuk hesaplarini, sisirilmis egolarini, zaaflarini ve acilarini cok guzel anlatiyor kitabinda maugham. kendi zamani icin kadini merkez olarak alan, ve onun duygularini dusuncelerini uzun uzun yazan/yazabilen ender erkek yazarlardan kendisi.

    kitaptan uyarlanan filimlere hep supheyle bakmisimdir. cok iyi uyarlanmazsa hep hayal kirikligina ugrarim. ama bu sefer oyle olmadi. hikayeyi anlatirken kitabin aksine cin’in siyasi ortamini da icine alan filim, ona bir boyut daha eklemis. norton ve watts rollerinde cok basarili ve inandiricilar. john curran hikayeyi cok ekonomik bir sekilde anlatmis, (buna ragmen filim 125 dakika). cin’in tabii guzelligi gozlere ve yureklere hitap ediyor.

    hikayenin anlatilis bicimi ise 21. yuzyilin insaninin beklentisine uygun. cunku hikaye, kitaptaki gibi mutlu sonla bitmese de, seyirci, filmdeki gibi hikayenin bitiminde birseylerin degistigini gormek istiyor. bu filmde, walter ve kitty boyali duvaklari kaldirip degiserek, seyirciyi hem mutlu ediyor hem uzuyor.

    walter fane microbiyologist olarak bir devlet labaratuvarinda bulasici hastaliklar hakkinda arastirma gorevlisi olarak calisiyor. onunla londra’da bir partide etrafina bakinirken tanisiyoruz. sonradan anliyoruz ki kendine guzel alimli bir es secmek icin acelesi var. cunku artik artik gorev nedeni ile shanghie’a gidecek. cok vakti yok, hemen evlenip isinin basina donmek istiyor.

    kitty, varlikli bir ailenin kizi, birinci dunya savasi sonrasi kadinlarin elde ettikleri kucuk ozgurluklerden yararlanmak icin surekli o partiden bu partiye kosuyor, erkeklerle flort ediyor, ama aklina evlilik getirmiyor. ama annesi onun otuz yasina yaklastiginin bilincinde ve surekli kizini igneliyor ve evlenmesi kendi yuvasini kurmasi icin israr ediyor. ama kucuk kiz kardesi ondan daha cabuk davraniyor ve iyi bir evlilik teklifi aliyor. kucuk kiz kardesinin golgesinde kalma fikrine tahammul edemiyen kitty, ona kisa bir tanisiklik devresinden sonra asik oldugunu iddia eden walter’in evlenme teklifini kabul ediyor ve kiz kardesinden once evlenip shanghai’ya gidiyor. walter kendine koluna takip gezecegi, evinde biblo gibi duracak, istedigi zaman ihtiyaclarini karsilayacak guzel bir kadin bulmus oluyor, kitty’de konumundan yararlanacagi, ona rahat bir hayat saglayacak doktor bir koca.

    ama cin’de hayat, giyinip partilere gitmekten baska birsey bilmeyen kitty icin giderek cok can sikici bir hal alir. walter’la aralarinda yatak odasi haric ortak olduklari hicbir konu yok dogal olarak. walter’in hayati, kitty gelmeden once ne idiyse oyle devam eder, karisini kendi bildigi sekilde mutlu etmek icin ugrasirr ama evde butun gun yanliz onu bekleyen, yasadigi ortam, geldigi memleket hakkinda hicbir sey bilmeyen ve bilmek de istemeyen kitty icin hayat bogucu bir hale gelir. kitty, boyle kadinlari yuz metreden taniyan capkin ama evli bir adamin agina duser. ona asik oldugunu zanneder. butun boyle erkeklerin agina dusen kadinlar gibi kitty’nin de akli basina geldiginde gec olur, kocasi durumu ogrenmis olur, karisini cezalandirmak isteyen walter, belki de olun diye kolera salgini olan bir bolgeye gidip arastirma yapmak icin gonullu olur. sevgilisini birakip gitmek istemeyen kitty’ye walter sert cikar, “ya seni ihanet nedeni ile bosarim (ki o zaman icin kadinin sonu demek olur bu) ya da benimle mei-tan-fu’ya gelirsin.”

    walter –sonucu bildigi icin olmali- kitty’e son bir sans daha verir, sevgilisi karisidan bosanmaya ve kitty’le evlenmeye soz verirse walter kitty’nin onu bosamasina izin verecek. sonuc malum, kendisine asik oldugunu sandigi sevgilisinin karisindan bosanmaya, sosyal durumunu tehlikeye atmaya hic niyeti olmadigini asigindan duyan kitty, kalbi kirik, ve perisan bir halde eve donup kocasina onunla mei-tan-fu’ya gelecegini soyler, “birkac yazlik elbise ve bir kefen yaterli mi” diye sorar. walter’in cevabi buz gibi : “ben bavullarini hazirlattim bile”

    bundan sonrasi iki yanliz ve mutsuz insanin cin’in ucra bir koyunde, koleradan olen insanlarin arasinda yasadiklari. walter icin gece gunduz calismayla kitty icin her zamanki gibi can sikintisi ile gecen ve sanki gelecek olumu bekledikleri uzun gunler ve daha da uzun geceler.

    ama insanin dunyanin obur ucuna gidip, orada yasayan insanlardan, kulturden, siyasi olaylardan, insanlari gunde yuzlerce olduren o menfur hastalik olan kolaredan etkilenmemesi ve degismemesi mumkun mu?

    bir sure sonra kitty, tek komsulari olan komiser yardimcisi waddington’la arkadas olur, onun beraber yasadigi cinli kadinla olan iliskisi, onu etkiler. onun yanlizliktan bunaldigini goren waddington vasitasiyle koydeki rahibelerle tanisir. rahibelerin yasadigi hayat, etrafindaki fakirlik, gunde onlarcasini olduren olumcul hastalik, koydeki insanlarin yasadigi kosullar, kocasinin kendini dusunmeden hayatini tehlikeye atmasi, yaptigi fedakarlik onun gozlerini etrafinda olan bitenlere acmasina, yasanan acilari, sefaleti gormesine ve gozlerini gercek dunyaya kapatan “duvagi” aralamasina neden olur. evlenip cocuk cocuga karismadan, ve dunyevi hicbir seye sahip olmadiklari halde ondan daha mutlu olan rahibeleri goren kitty, bir ise yarayabilmek, ve mutlulugu ucundan da olsun yakalayabilmek icin hastanenin yanindaki yetimhanede calismaya baslar. kocasinin iyi taraflarini, cocuklara olan sevgisi ve ilgisini goren kitty konusabilmek icin olsun kocasina yaklasmaya calisir, ama walter reddeder. “benden bu kadar mi nefret ediyorsun” sorusuna walter, “senden nefret etmiyorum, bir zamanlar seni sevdigim icin kendimden nefret ediyorum” cevabini verir.

    ama hikaye bu, tabii ki sonunda walter da karisinin bir ise yarayabilmek, degisebilmek icin ne kadar gayret ettigini istemeden de olsa farkeder. butun gun cocuklarla ilgilenen karisinin, yatak odasi disinda da bir varligi olabilecegini nihayet anlamaya baslar. birbirlerini dogup buyudukleri toplumun bictigi kati rollerinden soyutladiklarinda konusacak konulari, paylasacak anilari, soracak sorulari olur, birbirlerinin yaninda rahatlamaya, ve hayati oldugu gibi, gun be gun yasamaya baslarlar.

    ama hayat etrafta kol gezen koleranin disinda da kolay degildir onlar icin. shanghie’da bir gosteride batili askerler cin’li kalabaliga ates acar ve onbir cin’li oldurulur ve buda cin’de yasayan batililarin hayatini tehlikeye atar.

    koleradan olenlerin cesetlerinin hemen gomulurlerse ruhlarinin istirahat edemeyecegi inanclari yuzunden hemen gomulememesi, koy kuyusunu mikrop yuvasi oldugu icin kapatmak, koy’ un icinden gecen nehirin hemen yanina ruhlari susuz kalmasin diye gomulen cesetler yuzunden mikroplu akan nehirden insanlarin su almasini men etmek, ve oluleri suyun biraz daha otesine gomulmesini istemek sehirdeki cin’li gorevli koleradan oldugu icin hep walter’a duser. (evet batililar hep daha iyi bilir) milliyetcilerin basi cin’li kolonel onceleri walter’a soguk davransa da (bildigi azicik cin’cesiyle anlasmak isterken “anladin mi” diye soran walter’e duzgun bir ingilizceyle, “tabii ki anladim, sen ingilizce bilmiyorsan istersen rusca konusalim, rusyada egitim gorurken ikisini de ogrendim” demesi de cabasi olur. walter’in cevabi: “ingilizce yeterli”)

    filmin ilerleyen sahnelerinde walter’in hastanede ve evinde gece gunduz nasil calistigi goren kolonel yumusar ve ikisinin aralarinda bir arkadaslik dogar.
    koy’e onbes gun suren yolculuk boyunca insanlarin tasidigi sandalyelere oturarak gelen, ortalik sicaktan kavrulurken bile beyaz takim elbise, yelek ve kiravat ile dolasan walter’in, buyudugu toplumun baskilarindan uzakta, sorunlarin icinde yasarken giysileri de degisir, once yelegi cikarir sonra ceketi sonra kravati. sonlara dogru, ayaginda cizmesiyle bagri acik walter’i goruruz, sapkasiz at kosturan.

    insanin hayat tecrubeleri arttikca, hayatinin daha bir zenginlestigi, hayata bakis acisinin degistigi bir gercek, bunu giderek walter ve kitty’de de goruyoruz. birbirlerini sevmeye baslayan bu ciftin yakinlasmasi, ve iliskilerinin duzelmesi kacinilmaz olur.

    kolara salgini giderek azalirken hamile oldugunu anlayan kitty, walter'in sordugu, "cocugun babasi ben miyim" sorusuna aglayarak cevap verir. “gercekten bilmiyorum”
    kitapta bu kisimda kitty’nin bir an icin yalan soylemek istedigini cocugun babasinin walter oldugunu soylemek istedigini goruyoruz, ama soylemiyor. kitty hamileyin dediginde “bebek mi” diye sevinen walter, bebegin oz babasi olmama ihtimalini goz ardi ediyor, kitty’e “artik onemli degil, degil mi?” diye soruyor. kitty icin onemli degil.

    walter yeni bir sistemle koye temiz su getirirken, guneyde artan kolera vakalari yuzunden insanlar kuzeydeki kolerayi kontrol altina almis koye gelirler, yeni hastalarla ve yeni mesuliyetlerle ugrasan walter, buyuk bir ihtimalle karisiyla beraber olmek icin geldigi yerde sonunda kendisi koleraya yenik duser, ve kitty’nin kollarinda olur. olurken kitty’den -onu oraya olmesi icin getirdigi icin olmali- ozur diler, affedecek birsey olmadigini soyleyen kitty kocasini kaybeder.

    ---
    spoiler ---

    sevgisiz bir evlilikde aski bulmak kolay olmayacakti kuskusuz. walter ve kitty onu bulmak icin cok uzun bir mesafe katetmek zorunda kaldilar. yolculuklari zor ve sanki imkansizdi. bu yolculuga cin’in egzotik guzelligini, politik huzursuzlugunu, kitty’nin muzik ve dans seven ic sigligini, kolerayla savasini, kas yaparken goz cikaran, fakir cinli cocuklari katolik dinine cevirmek isteyen rahibeleri, bu kadar kotu sartlar altinda yeseren yeni bir aski ve hayati katinca ortaya cikan hikaye insanin icine isliyor kuskusuz. walter ve kitty’nin hikayesini iki usta aktorun elinden izlemek de ayri bir zevk.
    alexandre desplat’in muhtesem muzigini, ingiliz stuart dryburgh’in mukemmel cinematografisini de unutmayalim.

    ne diyorlar?
    a must see!”


    (faralya - 16 Eylül 2012 08:22)

Yorum Kaynak Link : the painted veil