Süre                : 1 Saat 45 dakika
Çıkış Tarihi     : 29 Temmuz 1959 Çarşamba, Yapım Yılı : 1959
Türü                : Drama,Savaş,Heyecanlı
Ülke                : İngiltere,ABD
Yapımcı          :  Raymond Productions
Yönetmen       : Robert Aldrich (IMDB)(ekşi)
Senarist          : A.I. Bezzerides (IMDB)(ekşi),Leon Uris (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Robert Mitchum (IMDB)(ekşi), Stanley Baker (IMDB)(ekşi), Elisabeth Müller (IMDB), Gia Scala (IMDB), Theodore Bikel (IMDB), Sebastian Cabot (IMDB)(ekşi), Peter Illing (IMDB)(ekşi), Leslie Phillips (IMDB), Donald Wolfit (IMDB), Marius Goring (IMDB), Jocelyn Lane (IMDB), Kieron Moore (IMDB), George Pastell (IMDB), Patrick Jordan (IMDB), Marita Constantinou (IMDB), Stanley Van Beers (IMDB), George Eugeniou (IMDB), Alec Mango (IMDB), Kostas Gousgounis (IMDB), Dimitris Nikolaidis (IMDB)

The Angry Hills (~ Kizgin tepeler) ' Filminin Konusu :
The Angry Hills is a movie starring Robert Mitchum, Stanley Baker, and Elisabeth Müller. In 1941, Greek resistance entrusts an American journalist with a Greek double-agent secret list that must reach London and must not fall into...


  • "yerin kulağı var manasında ingilizce kullanim. (tebriklerinizi bana, yanli$sa duzeltmelerinizi mortifera'ya gonderin o evet dedi, bu anlama geliyor dedi)"
  • "kan cart curt görmeyi sevenler için bulunmaz nimet, adam gibi korku/gerilim izlemek isteyenler içinse vakit ve para kaybı olacak filmdir.(bkz: manyak sayımı)"




Facebook Yorumları
  • comment image

    "a suburban american family is being stalked by a group of psychotic people who live in the desert, far away from civilization." imdb 'de böyle açıklanmış film. tabi 'psychotic people' kavramı tartışılır olmakla beraber, bana neler hissettirdi film ona geçeyim; bilen bilir ki; daha çok anlatılmaya çalışılan asli felsefesi, bu aktarım için kullanılan sembollemeler, alegorik, ironik sahneler, genel çıkarımlar beni daha çok ilgilendirir. -orjinalini bilmesem de- 2006 yapımı olan bu filmde ben açıkçası iki göndermeden başka bir şey bulamadım;
    birincisi çok net; nükleer çalışmaların insanlar üzerindeki etkileri, ki zaten bu filmin ana konusunu oluşturuyor, hükümetin madencileri kasabalarından çıkarmak istemesi, onların işlerini, evlerini barklarını kısacası hayatlarını ellerinden almak istemesinin yarattığı sosyal felaket yeriliyor.
    ikincisi; boynunda (bir sahnede gözüme ilişti) yedi kollu şamdan (bkz: menorah) (bkz: kızıl kristal) taşıyan ve silahları sevmeyen demokrat damadın zamanla delirmesi durumu olabilir. "vay be ne pis göndermeymiş, tüylerim diken diken oldu." demesem de, kendince bir tutarlılığı olabilir. özellikle abd'de nükleer araştırma ve çalışmalara demokratların bakış açısı nedir, diye düşünmeye başlarsak birşeyler bulabiliriz bu ikinci hususta. konuya eğilmek isteyenler için linkler vereyim efendim:

    liberal democrats: nuclear power not the answer to future energy:
    http://www.libdems.org.uk/…-energy-needs-huhne.html
    nuclear power can't stand the heat - lib dems:
    http://www.libdems.org.uk/…d-the-heat-lib-dems.html
    http://www.watchblog.com/…rats/archives/004295.html
    http://www.armscontrol.org/…cansdemocrats_apr03.asp

    tabi bu aslan demokratlarla ve nükleer çalışmalarla alakalı daha derin araştırma yapmış sözlükçüler bilgi verirse; çok daha $ukela olur, ben yine filme döneyim.
    1945-1962 yılları arasında abd hükümeti 331 nükleer deneme gerçekleştirmiş. ve radyoaktif dalgaların insanlar/canlılar üzerindeki olumsuz etkilerini de hep reddetmiş. film bu bilgiyle açılıyor. ayrıca george romero 'nun zombilerinin aksiyonları gibi; birden olayın içine dalıveriyoruz; beriki kafasına balta yiyor; öbürünün bacağı kopuyor vs. birden heyecanlanıyoruz, "vay be manyak bir film galiba bu " demiyoruz, onun yerine "yine mi lan?" diyoruz. zira ben artık benzer sahneleri ezberledim, örneğin hostel 'in konusu farklıydı; biraz daha başka boyut agidiyordu film; öyle ki sanki slovakya'nın turizmine balta vurmak için çekmişler filmi, öyle düşünüvermiştim, değişik bir bakış açısına sebep olmuştu bende, eğer insanlar illa kesilip biçilecekse artık en azından farklı konular üzerinden bunu yapsınlar istiyorum; veya kesip biçme teknikleri değişsin. sivri bir cismin ayakkabı üzerinden cart diye sokulmasıyla hasmı devirmek veya boğazına bir şey sokmak veya rocky gibi bir süre dayak yedikten sonra ne hikmetse ölmeyip; hasımdan onun usullerinde intikam almak. bu şeyler artık baymaya başladı; üç aşağı beş yukarı bu tarz yapımlarda bu sahnelerin değişik varyasyonlarını izlemekteyiz. şimdi az evvel intikam deyince aklıma bir şey geldi; wes craven 'in kesmeli biçmeli / horror thriller filmlerindeki; kurbanların yanındaki, filmin sonuna kadar sağ salim gelebilen karakterlerin, filmin sonunda kötülerden aldıkları intikam yine o kötülerin usulleriyle gerçekleşiyordu. bunu yanılmıyorsam the serpent and the rainbow/@jimi the kewl entirimde de söylemiştim. orada ve diğer craven yapımlarında bu husus gözümden hiç kaçmıyordu. bu filmde de alexandre aja beyefendi ve hikayeyi yazanlar bu tespitime uygun davranmaktalar. sonuçta tam bir vahşet ortamı var; ve bu vahşet ortamından sonunda kötüler de muzdarip hale geliyor.

    beni irrite eden veya bana "oy oy" dedirten kimi noktalardan kısa kısa bahsetmek istiyorum:

    * ailemizin hikayesi aslında; büyük kızımızın zırt pırt kaçan canavar ve güzel adlı iki köpeklerinden birinin peşinden benzinliğe dalmasıyla ve içerde başka insanlara ait çantayı görmesiyle buna mukabil, tam bir piç olan benzincinin bunu görmesiyle "yardımcı olabilir miyim!!" demesiyle yani "ulan yakalandım be, dur sen şu aileyi canavarların mekanına yollayayım da gebersinler." içgeçirmesiyle kötü son'a yönleniyor.yani awslında benzinci başta böyle pis düşüncede değildi. tamamiyle kendi paçasını kurtarmak için yaptı bütün bu pislikleri. (gerçi yaptığı tek pislik. çoğul konuşmamam lazım.)

    * yukarıda da bahsettiğim gibi; ilk başta köpeklere uyuz oldum, zırt pırt oraya buraya kaçıyorlar; kapıyı açık gördü mü kaçıyorlar. zaten yukarıda da söylediğim gibi; kötü son'a yönlenişin sebebi de aslında köpeğin, benzincinin odasına sebepsiz yere kaçmasıdır. "ulan bi dur allahın belası" diyesim gelmiştir mütemadiyen, ya da ailenin kabahati, ulan bağlayın şu köpekleri; kapı açıldı mı cehennemin dibine doğru koşuyorlar. o değil, yıllardır kullanılmayan madene doğru ne koşarsın lan? öyle içini deşerler işte. neyse ki biri geberdikten sonra, diğer köpek uslandı, akıllandı daha işe yarar davranmaya, her kapıyı açık gördüğünde kaçmamaya başladı. tabi onun akıllanması sürecinde; küçük kız pisliklerden birinin tecavüzüne uğradı, -travmatik bir gelecek bekliyor onu- anne öldü, büyük kızın göğsü, önce canavarlardan biri tarafından emildi (bu sahneyi nasıl anlatacağımı bilemedim, izleyin görün.) sonra kafasına kurşun sıkılmak suretiyle öldürüldü, baba ağaca bağlandı cayır cayır yakıldı. ne oldu sonunda? köpek akıllandı ve damada yardım etti bebeği bulması hususunda. (bu arada damadın da iki parmağı baltayla kesildi, söylemeyi unutmuşum. ve onca dayak ve acı..)

    * iki kız kardeş dünya tatlısı. yukarıda da bahsettiğim gibi o canavarlardan biri anal yoluyla tecavüz ederken küçük kıza (http://www.imdb.com/name/nm0211087/ - emilie de ravin), çok pis içime oturdu, üzüldüm. her ne kadar asi bir kızsa da, yer yer anneye çemkirse de yine de insan yahu, acı çekmesi mi lazım illa? lazımmış:hybris. tabi ki abartıyorum, görmezlikten geliyorum; tecahuluarif ve sözlükteki arif'den zarar gelmez. büyük kız çok tatlıydı (http://www.imdb.com/name/nm0005416/ - vinessa shaw mış adı.) ; hele ki küçük kardeşine; henüz olaylar başlamamışken yaptığı fuck off işareti çok hoştu.

    * ailenin anne (http://www.imdb.com/name/nm0000599/ - kathleen quinlan) kaynaklı dua ritüeli söz konusu. hatta filmin bir yerinde annenin evvelden 68 kuşağından olduğu falan irdelenmişti. şimdi ise dualara ve tanrıya vermiş bulduk kendisini.

    * amerikan yapımlarında sık sık karşılaştığımız bir bölgenin ıssızlaşması, oraya devletin ulaşamaması (tabi filmdeki konu gereğince; nükleer araştırmalar başka ne gibi bir yerde yapılabilir ki; şehirden ve insanlardan uzak bir yerde.) polisin, askerin olmaması, allah ne verdiyse, kim kimi keserse, adaletin olmaması, kim kimi nasıl yargılarsa hadisesi de beni sıkmaya başladı. yahu nasıl kimse geçmez oradan ya; çöl diyorsun tamam da, benzincinin ne işi var çölde? veya o adam kim, benzinci kim? yine amerikan filmlerinin vazgeçilmezlerinden; amerikalı bir vatandaşın duvara gazetelerden -ilgilendiği konuyla alakalı- haber küpürlerini , hotoğraflarını yapıştırması ve konuyla ilgili biz izleyicilere bu şekilde bilgi verilmiş olması durumu da bu filmde mevcut. ulan ne arşivci insanlarsınız; bizde yok böyle bir şey, daha doğrusu her gazetemiz, hep aynı haberleri aynı şekilde verdiğinden duvara asacağımız küpürlerden bir bok anlaşılmayabilir, bizim ülkede olmaz yani.

    * mekan tam konuya uygun; hiç lafım yok.

    * amerikalıların bir sorununa daha değiniyor film. o da şu diğer thrillerlarda da bol bol gördüğümüz gibi, arabaya binen amerikalı vatandaş asla ama asla arka koltukta biri var mı yok mu diye bakmaz. cuk diye oturur direksiyon başına; sonra arkadaki, kafasına bir şey geçirir veya kafasını cama vura vura öldürür onu. yahu insanın özellikle arka koltuğa kafasını çevirip bakmasına bile gerek yok, insan arabaya bakarken, istemdışı olarak görür zaten ya, arkada biri varsa. öyle değil mi? ben mi yanılıyorum?

    * filmde, thriller klasikleri arasına girebilecek bir sahne var; muhabbet kuşunun kafasını koparan vahşi pisliklerden biri, limon sıkar gibi hayvanı sıkarak kanını içti. veya yukarıda bahsettğim köpeklerden biri; resmen intikamını aldı pisliklerden, bilinç dışı tabi bu mevzular. ne o pislik, yaptığının farkında ne de köpek. hele ki o pislik, köpekten bile bilinçsiz.

    * kasaba, sanki yaşam devam ediyorcasına cansız mankenlerle donatılmış. ve henüz öldürülmemiş yeni canavarlar da var. filmin sonunda zaten ayakta kalmış kahramanlarımızı dürbünle gözetliyor bir tanesi. merakta kalıyoruz; acaba filmin devamı çekilir mi diye. zira orjinalinin devamı 1986 yılında çekilmiş: http://www.imdb.com/title/tt0089274/

    * son olarak şundan da bahsedip entirimi noktalıyorum efendim;
    filmin sonunda, radyoaktif maddelerden etkilenmiş kasabanın küçük kızı ruby (bkz: laura ortiz) kahramanımıza iyilik yapıyor ve ona bebeği veriyor, tamam hoş güzel de. bu hadise aslında hikayeyi yazanların başına bela olmuş gibime geldi. zira bu kız insanlara yardım edebilecek hüviyette olduğundan, ortadan kaldırılması lazımdı. sonucta kötüler arasında bir iyileşmiş varlık olması insanı düşündürür. zira film bittiğinde "o kıza ne oldu acaba?" diye sorabiliriz, bu can sıkmış olacak ki; kızı ortadan kaldırmanın bir yolunu aramışlar sanki ve kızı yine hayırlı bir iş yaparken öldürmüşler; nasıl öldüğüyle alakalı bir şey söylemiyorum, zaten filmi izlemeyip de şu ana kadar entirimi okuyanların film keyiflerinin içine ettim, daha uzatmayayım.
    sonuç olarak; benim yazıda ve filmde ilgi alanımı bilenler anlamıştır; bu filmle ilgili ipe sapa gelir şeyler söyleyemedim, bunun nedenini de salt filmde aramak istemiyorum, ben de bir bok anlamamış olabilirim, derinlik göremedim filmde, bunu hissediyorum, belki de sizin gördüğünüz bazı parıltılar vardır, zevkler renkler meselesi biraz da.

    neyse, izleyin görün.


    (jimi the kewl - 20 Ekim 2006 14:59)

  • comment image

    2006 yılı mahsulu alexandre aja tarafından yönetilmiş olan abd yapımı film. ya da başka bir yeniden çevrim de diyebiliriz. 1977 yılı yapımı wes craven klasiklerinden birini yeniden çevirmeye kalkmak, enterasan bir uğraş olmuş. ben filmin ismi için alternatif bir türkçe çeviri öneriyorum: "cep telefonu pazarlamacısının muhteşem dönüşü"

    ilk filme olan saygımızdan ve ilgimizden dolayı heyecanla geçtik ekran başına. artı yönetmen de bir şekilde saygıyla andığımız bir isim. vahşet, dehşet, nefret, kin kelimeleri hakim oldu beynimize film süresi boyunca. iyi mi oldu? bilmiyorum.

    the lucky ones die first.


    (uzuntu - 29 Kasım 2006 02:36)

  • comment image

    --- spoiler----

    filmi babanin cayir cayir yandigi esnada, kucuk kiza tecavuz etmek uzere uzerinde olan mutant adam varken, diger mutantin kusu kafesten alip basini isirip kafasinin uzerine kusun kopan basindan kendi yuzune du$ basligi usulu kanlar fiskirtip wuewuahuahua diye hain sesler cikarttigi anda kapattim. dvd'yi cikarip attim. wikipedia dan geri kalanini okudum.

    demek istedigim her insanin kaldiracagi bir yapit degil bu. hele bir dusununce hani, bir yanda film noir bir yanda bu film, kiyaslaninca ortaya cikan iyi/kotu bu filmdeki karakterler arasindaki iyi/kotu tanimi kadar apacik... hatta eski film noir larin siyahligi beyazligi kadar apacik.

    acikca boktan bi yapit. illa korkmak gibi bir bagimliliginiz varsa gidin issiz bir sokaga arkadan uzerinize arkadasiniz atlasin amina koyim. hastamisiniz nesiniz.


    (horni - 29 Kasım 2006 17:57)

  • comment image

    dünya üzerinde var olmuş en saf ve zeka seviyesi düşük aile çöl ortasında tekin olmayan bir benzincinin tavsiyesini dinler, haritada olmayan bir yola girer ve aptallık üstüne aptallık yaparak teker teker ölürler. bu kadar sıkıcı bir korku filmi zor çekilir. seyrederken sıkıntıdan ne zaman bitecek diye beklediğim, seyreden herkesin olacak herşeyi önceden kolaylıkla tahmin edebileceği, korkutmaktan çok öfleten, arada yapılan inanılmaz aptallıklara güldüren, başarısız bir film.**


    (paganini - 25 Mayıs 2007 00:54)

  • comment image

    sinemalarda oynadığı vakit afişiyle dikkatimi çekmiş, ancak gitme fırsatı bulamadığım film. 2006 versiyonunu dün gece fox tv'de seyretme imkanı buldum. film deyim yerindeyse kuşa çevrilmiş. haliyle hiç de öyle dehşet verici bulamadım. ama sürükleyici filmdi. kamera görüntüleri olsun, doğallık olsun gayet iyiydi. tabi lost'tan emilie de ravin de vardı ki o güzelliği seyretmeden olmazdı.

    --- spoiler ---

    filmde doug, mutantların yaşadığı evlerden birinde iki tane küçük çocuk görüyordu. sanırım bunlar daha önce buraya gelip mutantlar tarafından öldürülmüş olanların çocuklarıydı. doug niye bu çocukları da yanına alıp karavana dönmedi bir soru işareti.

    ayrıca ailenin oğlu'nun karavanı havaya uçurma olayı da komikti. gazı ateşleme tertibatını kurabilmesi zeka ve daha da önemlisi tecrübe ister. ayrıca açık havanın girdiği (pencereler, kapı) bir karavanın o kadarcık gazla havaya uçması ise abartıydı. neyse bunları artık filme heyecan katmak için yapılmış hareketler olarak değerlendirelim.

    ---
    spoiler ---


    (kartalkondu - 9 Eylül 2012 14:01)

  • comment image

    alexander aja'nın bu filmi yeniden çevireceğini duyduğumda orjinal filmi izlemediğim halde, haute tension'dan doğan bir güven ile bu yeniden çevrim filmi izlemek istemiştim, öyle de oldu. korku filmlerinin %90'ında buluna ilk başlardaki mutluluk tablosu bu filmde de kendini gösterdi. ama burada daha gerçekçi bir görüntü vardı. film hakkında bilgisi olmayan insanların ne olacağını anlayamayacağı, oyuncuların son derece doğal ve yapmacıklıktan uzak hareket ve konuşmalarıyla donatılmış mutlu aile tablosuydu bu. gelgelelim filmin ben şu anda ne kadar mutlu bir insandım havasına büründüğü kısma. yönetmen amcam zaten klasik cama hızla yaklaşıp kolları çarpmaca hareketleriyle izleyiciyi moda sokmaya çalışıyor. daha sonra alttan gerilim müziklerini de verince, 'keşke bir korku filmi olmasaydı bu..' diyor insan ister istemez. çünkü maalesef burada türün diğer örneklerinde de defalarca karşılaştığımız türden abukluklar ve gereksiz sahneler görülüyor..

    filmin amerikan ailesine ve amerika'ya hafiften(hafif falan değil aslında) dokundurması zaten filmin başlangıcı ve mutantların ortaya çıkmasıyla kendini belli ediyor. yalnız mutantların tam olarak amaçlarını anlayamıyoruz. kana susamış ve aklını yitirmiş duygudan yoksun ama temel fizyolojik ihtiyaçlarını asla unutmamış, ayı gücünde insanlar olarak tanımlamaya çalışsak da, aslında sadece onları bu hale getiren ve dışlayan insanlara duydukları kinin karşılığını veriyor gibilerde.

    film başta uslu durup fazla kasıntı vahşet yapmayacakmış gibi dursa da +18 rating'inin hakkını fazlasıyla veriyor.
    bu davranışıyla da korku filmi severleri tatmin etmeyeceğini düşünemiyorum. orjinal versiyonda olduğu gibi bu filmde de devamını çekme hatasına düşülecek sanırım.

    (bkz: california dreamin)


    (nihilanth - 15 Mayıs 2006 01:42)

  • comment image

    insanı gerim gerim geren bir sinema filmi. gerçekten çok iyi olan ve korku filmi olarak korkutma görevini layıkıyla yerine getirebilen bir filmdir bu. zira bütün kaslarımın gerginlikten teker teker kopacağını sanıyordum çıktığımda. bazı bölümlerde klişe kokusu alınsa da genel olarak güzel detaylara sahip. oyuncuları da oldukça iyi bir performans göstermişler.

    --- spoiler ---
    yalnız özellikle evlerdeki mankenlerin bana house of wax'teki evlerde bol bulunan bal mumundan insan heykellerini anımsattığını söyleyebilirim.

    bir de sanırım doug karakterinin 9'dan da fazla canı vardı, ölmek bilmedi canım aa.
    ---
    spoiler ---


    (culurien - 17 Mayıs 2006 00:48)

  • comment image

    öncelikle belirtmeliyim ki bu filmi aylardır bekliyordum ve geldiği gün gitmeyi kafama koymuştum; ama gecenin 12sinde kocaman bir salonda tek başıma izleyeceğim pek hesapta yoktu. sırf bu yüzden bile yıllardır izlediğim en keyifli filmlerden biriydi. bu yöntemi filme konsantre olur da gerilirim endişesiyle, iplikçi karının götü gibi bir dakika susmayan, sonra da ben hiçbir korku filminden korkmam diyen arkadaşlara tavsiye ederim.

    filmin konusunu orjinalini izlediğim için biliyordum ama tadımı kaçıracak herhangi bir detay öğrenmemek için ne filmle ilgili bir sayfaya girmiştim ne de fragmanını izlemiştim. yönetmeni ve afişi sağolsun emilie de ravin'in oynadığı dışında hiç bir bilgim yoktu. bu yüzden iki "nükleer" aile babası, silence of the lambs'in buffalo bill'i ted levine ve the untouchables'ın frank nitti'si billy drago'yu görmek pek sevindirdi. adında bile meymenet olmayan drago genelde video filmleri ve tv dizilerinde boy gösterse de makyajsız haliyle bile gece görmek istemeyeceğiniz bir adamdır ve papa jupiter rolüne cuk oturmuştur. kendisini daha uzun süre görmek isterdik. fabled'dan bildiğim ve bakalım daha neler yapacak diye beklediğim desmond askew'in adını jenerikte görmeme karşın filmi izlerken kimi oynadığını anlamamıştım. sonradan öğrendim ki koca kafalı köpek maması rolündeymiş kendisi.

    filmlerdeki kan beni rahatsız etmez hatta the gore the marrier ilkesini benimsemiş bir sinemasever olarak bol kanlı sahnelerin sanatsal gözle değerlendirilebileceğine inanırım. yine de bebeklere uygulanan şiddet bünyemi zorlamakta. sabi sübyanın kafasına 44lük dayamak, kahvaltıda bebek yemek gibi kavramlar beni fazlasıyla germekte. hele ki, bir sonraki friday the 13th filminin olası jasonlarından michael bailey smith'in bebek ağlaması duyunca yonca görmüş eşek gibi sırıtması tüyler ürpertici bir detaydı.

    filmin diğer bir ürperten yanı da mankenleri. gişe başarısı uğruna yardımcı rollerle itelenen koca memeli mankenlerden söz etmiyorum, bildiğiniz vitrin mankeni bunlar. nükleer denemelerin etkilerini görebilmek için bölgedeki binalara yerleştirilmişler ve filmin izole havasına çok güzel uyuyorlar.

    klişe sahneler var, devlet bizi bu hale getirdi biz de canavar olduk gibi bayat mesajları var hatta bu mesajın kafaya amerikan bayrağı saplayarak yapılan pekiştirmesi bile var. tüm bunların bilinçli seçimler olduğuna inanıyorum; çünkü bu bayatlık rahatsız etmekten çok filmin atmosferine olumlu katkı sağlıyor. remake izlediğini unutup ağğbi çok klişe sahneler vardı diyenlerden değilseniz keyif alabileceğiniz bir film olmuş.

    not: bu arada anlıyoruz ki ıssız beldelerdeki benzin istasyonu sahiplerinin hepsi dayaklıktır ve yolda kalma pahasına da olsa buralara uğramamak gerekir (bkz: wolf creek) (bkz: texas chain saw massacre)


    (saruman - 17 Mayıs 2006 03:18)

Yorum Kaynak Link : the hills have eyes