Süre                : 6 dakika
Çıkış Tarihi     : 05 Haziran 1905 Pazartesi, Yapım Yılı : 1905
Türü                : Kısa Film,Döküman
Taglar             : national film registry,metro,New York City
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  American Mutoscope & Biograph
Yönetmen       : G.W. Bitzer (IMDB)


  • "dünyayı zip.leseler dosya adı ny.zip olurdu. dünyanın bin bir türlü halinin özeti bir şehir...gittim, gördüm, sevdim..."
  • "hiç kurmadıysam simcityde elli şehir kurdum. bunun gibisi yok."
  • "4 tane ülke gördüm (huduttan gördüm askerde) ama yine de kesinlikle new york city diyorum. çünkü söylemesi çok zevkli. city. siti. new. ağzın şekline bak ya."




Facebook Yorumları
  • comment image

    dünyayı zip.leseler dosya adı ny.zip olurdu.

    dünyanın bin bir türlü halinin özeti bir şehir...

    gittim, gördüm, sevdim...


    (uzum - 4 Temmuz 2007 15:26)

  • comment image

    yeni tasindigim icin evimde internet yok, mahalledeki cafelerden birisinde e-maillerimi kontrol edip cevap yaziyor, bir taraftan da kulakligim takili muzik dinliyorum. yanimda kitap okuyan cocuk beni durterek elindeki kitabin yazarinin resmini gosteriyor ve kahve sirasinda bekleyen adamin o olup olmadigini soruyor. dikkatlice inceleyip onayliyorum, cocuk hemen kalkip adamin yanina gidip tanisiyor, birkac dakika sonra geri geliyor, kitap ve adam hakkinda konusuyoruz.

    adamin pulitzer odullu junot diaz oldugunu ogreniyorum.


    (misch - 21 Ocak 2009 22:39)

  • comment image

    robotlasmıs, beyinleri sömürülen, hayatın pis girdabını yaratıp, içinde bogulan insanların sehri.. newyork
    basımdan gecen olaylardan sadece 1 tanesi gelio:
    queens bulvarı- dead (ölüm) bulvarı da deniliyor, cunku yayalara araba carpması sonucu cok fazla insan ölüyor...
    kırmızı yanıyorsa yayalara ve siz karsıdan karsıya gecmeye kalkarsanız, ezilme ihtimaliniz oldukca yüksek.. cunku buradaki insanlar oldukca kurallara baglı, yok yok modern vs demeyin... avrupayla karıstırmayalım amerikayı.. öyle bir baglılık ki kırmızı yayalara carpmaktan geri kalmazlar.. sakat bir meksikalı karsıdan karsıya gecmeye calısıyor, sakat arabası oldukca eski ve dandik. gecerken arabalara yeşil yandıgını görüyor ve daha bulvarın yarısına bile gelemedigini görünce geri geri gitmeye baslıyor. ama cok geç, arabalara yeşil yandı bile. sakat arabasının arka tekerleği bir cukura giriyor ve belden aşşagısı felç olan adam,ters bir kaplumbaga gibi bulvara yıgılıyor. soramı... arabalar dibine kadar gidip kornaya abanıyorlar. neden mi? ee canım yol hakkı onnarın ya (!) yoldan geçen diger amerikalılar... yol kenarından izliorlar..neyseki ben ordaydım...


    (mia - 17 Ekim 2002 00:53)

  • comment image

    izmit depremi sonrasi, depremin en cok vurdugu yerlerden bazi ogrenciler yakin illere falan transfer oldular ya iste o sene bizim okula da bir kiz geldi sakarya anadolu lisesi'nden. acayip degisik biriydi her haliyle. hocalara agzina geleni soylerdi. hic suslenmedigi halde okulun uzak ara en guzel kiziydi. deli dolu hareketler yapar, kufurlu konusur, her tenefus gider sigarasini icerdi. mudur dahil kimseye eyvallahi da yoktu. super orjinal bir tipti her haliyle.

    tabii lisede her guzel kizin basina gelen oldu buna da, dort bir yanini sardi bizim kamiller. haber yollayani, okul cikisi takip edeni, falani filani. agir yazmaya basladi herkes kiza. kimseyi birak yanina sokmayi, bir erkekle yan yana dahi gorunmedi aylarca. uzerine bahis falan bile yapiliyordu bak vallahi o derece. bir de tabii millet yanasamiyor korkusundan, kiz cok asi, lafini esirgemiyor ya. en pic takilan eleman bile bir kizla haber yolluyor korkusundan, hani gidip bizzat konusmaya calisip got olmak var isin sonunda hesabi.

    neyse haci, uzun lafin kisasi, kizimiz cikmadi aylarca kimseyle. ee kizlar zaten kafadan uyuz, erkeklerin de hepsi babayi alinca ufaktan, kiz hakkinda dedikodular aldi yurudu. ne kasarligi kaldi, ne lezbiyenligi. deli dedikodu donuyor kiz hakkinda. kimi diyor gecen gece surda gordum yiyistik, kimi diyor benim deftere not birakmis falan. onun olmadigi ortamlarda super yalan dolan laflar donuyor arkasindan.

    cok sonra ogrendik; meger kizin cok sevdigi 3 yillik sevgilisi depremde hayatini kaybetmis butun ailesiyle birlikte...

    simdi ne alaka new york basliginda bu hikaye hemen soyliyim haci; simdi millet cok cool ya hani 'facebook guzel de amele cok olm, butun gizlilik ayarlari kapali olmadan rahat edemiyorum' misali kimi new york'un trafigine bok atar, kimi der yok cok kalabalik falan filan ama bir sekilde anlarsin new york ile bir munasebetleri olmus. gelmis denemis, yapamamis, basaramamis yani bir nevi got olmus. kimisi annesini arayip 'ben sizi cok ozledim' demis donmus, kimi gitmis baska yerlere. idare etmesi daha kolay kizlara yani. yanlarinda soranlara anlaticak bir suru olumsuz new york hikayesi ile birlikte.

    kimi soranlara 'o depremzede kiz kasar ya' demis kimi de 'sokarim haci new york'a, 2010 model cipimi park etmek icin nasil veriyim 20 dolar, yerlesirim ohio'ya, olmadi texas'a' demis.


    (baslikla uyumsuz nick - 2 Aralık 2009 08:58)

  • comment image

    çok göç alıyor. devlet bunun önüne geçmedikçe, gerçek nü'yorklular rahat nefes alamaz bence. yaa bi de adam kalkmış maşaçusetten gelmiş. soruyosun nerelisin diye, nü'yorkluyum diyor. delirmemek işten değil!


    (kaba simsek - 2 Aralık 2009 10:00)

  • comment image

    sahne arkasinda; baharat kokan roosvelt avenue 74. street'te sadece hint filmleri oynatan sinemanin sahibi sarikli hintli, flushing'in her hangi bir sokaginda isyeri olan cekik gozlu bir koreli, astoria'da size "iman bayildi" adindaki yunan yemegini servis eden rum lokantaci, brooklyn'in alfabetik caddelerinden herhangi birinde rastlayabileceginiz sakalli zuluflu fotr sapkali ortodoks musevi, bindiginiz sari taksinin sadece ingilizce ve adres bilmemek gibi onemsiz iki kusura sahip bangladesli soforu, bronx'in hispaniklerden ve zencilerden arta kalan bir kosesinde italyan usulu pizza yapan arnavut, steinway street'in araplarin yasadigi kosesinde nargile icilen kahvehanede garsonluk yapan arap, hizla ureme yetenegine sahip ve cin mafyasina borcunu odemek icin durmadan calismak zorunda olan cinli, slav irkinin fiili hukumranligi altindaki coney island plajinin tahta yolundaki banklardan birinde guneslenirken yanindaki arkadasina son dedikodulari yuksek desibelde bir ruscayla aktaran ihtiyar rus kadin, new york'un her tarafina yayilmis ve "ne is olsa yapar" turk, jamaika'nin arka sokaklarinda gunluk "ot" ihtiyacini karsilamak icin herturlu aktiviteyi yapma potansiyeline sahip afrikali genc, "citizen" oldugu icin adam oldurmek icin herhangi bir gerekceye ihtiyaci olmadigini zanneden ucuncu sinif mafya musveddesi portorikolu zibidi, butun bu gocmenlerin bile burun kiviracagi ne kadar boktan is varsa daha dusuk ucretlerle yaptirilan meksikali ve saymasi tespiti cok zor her ulustan her cografyadan kopup gelmis canlilarin yasadigi buyuk gosteri alani. butun bu sahne arkasi figuranlarinin gun boyunca gordugu uniformasiz tek amerikali, dolarin uzerinden onlara gulumseyen bay george washington'dur. sahnede ise manhattan var. burda ikamet eden -metrodaki lagim fareleri de dahil- canlilara ise newyorker denir. iste new york disinda dunyanin herhangi bir yerinde bu sehirden bahsedildiginde anlatilan sehir bu adadir tabii ki. dunyanin her yerinden gelen turistler bu adada gezip new york'u gorduklerini dusunurler. iclerinden akilli olanlari muze brosurlerini ya da manhattan'i anlatan tanitim kitaplarini kendi dillerine cevirip seyahatnameler yazarak masraflarini cikartirlar.. ama bu sahne ve oyunculari olmasaydi geri kalan new york da olmayacakti tabii ki.. bu sehre ve ona akan insanlara bakar bakar "bu kadar sinek yanilmis olamaz." diye dusunursunuz bir de boyle bir entry ile cok sevdiginiz manhattan'a haksizlik yapip yapmadiginizi..


    (ben - 27 Aralık 2002 05:55)

  • comment image

    4 tane ülke gördüm (huduttan gördüm askerde) ama yine de kesinlikle new york city diyorum. çünkü söylemesi çok zevkli. city. siti. new. ağzın şekline bak ya.


    (trixx - 5 Ocak 2012 17:31)

  • comment image

    korkarım yakında bir yasa çıkarılarak parmak arası şıpıdık terlik giymeyenlerin şehre girişlerini yasaklanacağı yerleşim yeri.
    bu nedenle kadınların şık değil rahatına düşkün olduğunu söyleyebilirim (fifth avenue'da gördüğüm birkaç ikoncanı hariç tutmak isterim).

    bugün metrosunda tuhaf bir olay yaşadım. orta yaşlı, sarhoş bir adam afro amerikan bir gencin başındaki new york yankees yazılı şapkaya kafayı taktı.
    o eski şapkayı kendisine satarsa çocuğa 20 dolar vereceğini söyledi.
    çocuk kabul etmedi. gülmekle yetindi.
    adam ısrar etti. 30 dolar vereceğini söyledi.
    çocuk adama eğer çok fanatikse, o paraya yeni bir şapka alabileceğini söyledi.
    sarhoş adam aksine o takımı hiç sevmediğini, şapkayı alıp çöpe atacağını söyledi.
    çocuk kahkaha attı ve başını "hayır!" anlamında iki yana salladı.
    sarhoş adam cebinden bir para tomarı çıkardı ve saymaya başladı.
    60 doları uzattı.
    çocuk kabul etti ve şapkayı başından çıkarıp keyifle uzattı.
    adam şapkayı alır almaz durakta indi.
    çocuk arkasından "gerizekalı bunak. sikindirik bir şapkaya 60 dolar verdi" diye söylendi.
    bu hikayedeki asıl gerizekalı olan ben sırf şu diyalogun sonu ne olacak acaba diye merak ettiğimden ineceğim durağı kaçırdım!


    (somethingstupid - 6 Ağustos 2013 05:06)

  • comment image

    taze gittim geldim, hemen çok bilmiş gibi neler yapılır yazayım.

    new york'ta ölmeden yemeniz gereken 5 kek ve makaron:

    ...

    şaka la şaka. öyle bir şey yazmayacağım.

    new york'ta ne yapılır diye araştırırken işte böyle (bana çok boş gelen) forumlar, bloglara çok denk geldim, kafayı yiyordum yani. herkesin seyahatlerden farklı beklentileri oluyor. kendi istediğim bilgileri hiçbir yerde bulamadım, ben kendimce önemli şeyleri yazayım da, en azından benim kafada olanlar varsa onlar faydalansın. ve bu entryde keklerden filan bahsedilmeyecektir. onun yerine yakışıklı kasaplardan ve anal plug'lardan bahsediyorum, okumaya devam.

    manhattan ve azıcık da brooklyn için tuttuğum hesaplı gezi notlarını paylaşıyorum, az para harcayarak çok gezmek isteyen gezginler için maliyet odaklı bir entry olsun:

    - ulaşım:

    ilk ve en önemli tavsiyem, araba kiralamayın, arabayla gelmeyin. başınıza bela olur. toplu taşıma olayı aşmış, tıkır tıkır işliyor, çok beğendim. metro ve otobüsler 2.75 dolar, zannedersem bir aktarma aralığı var, metrodan binip otobüse binince basmıyor. 1 haftalık limitsiz kart 31 dolar. (ben bunu almadım ama bir haftada 26 dolar harcamışım, denk gibi bir şey.)

    taksi de ucuz, binmekten kaçınmanıza gerek yok. tam olarak fiyat veremeyeceğim ama lüks bir şey değil, öyle taksiye bindik göçtük gibi bir durum olmaz.

    - müzeler (müzelere girmek için city pass, bilmem ne pass almanın anlamını göremiyorum bu şehirde. ingilizce bilmeyenler ya da anlamamış olanlar olabilir: çoğu müzeye giriş zaten bağış usulü. herhangi bir miktar ödemeniz yeterli. sadece sıra beklememek için önceden bilet alırsanız tavsiye edilen bağış miktarını önceden ödüyorsunuz. diğer bir ihtimal tüm miktarı ödemezlerse türkler ayıplanacaklarını zannediyor herhalde. günde binlerce kişinin geldiği müzede kimse kimsenin umurunda değil, kasaya gidip "i want to pay x dollars" diyorsun, adam bilet kesiyor.)

    moma: nefis bir sanat müzesi, şahane ve çok kapsamlı picasso, monet, warhol koleksiyonları var. bunun yanı sıra bir kaç parça dali, kahlo, matisse, klimt, schiele ve van gogh'un meşhur yıldızlı geceler'ini de burada görmek mümkün.
    cumaları 4 pm - 8 pm arası ücretsiz. free friday night'ların girişi arka kapıdan.

    metropolitan museum of art: olağanüstü kapsamlı bir müze, 20'den fazla galeri var, hepsinin konsepti farklı. yakın dönem avrupa ressamları, mısır, costume institute'un bu sene çin temalı kıyafetleri sergilediği (hani rihanna bu sene omlete benzeyen bir pelerinle met gala'ya katılmıştı ya, hah o partiyi bu enstitü düzenledi) galerisi en fazla ilgi görenler arasında.
    girişi her zaman bağışla. 1 dolara girebilirsiniz.

    frick collection: frick ailesinin halka açtığı sanat koleksiyonu, avrupalı ressamların eserleri yoğunlukta. malikanenin içinde geziyorsunuz, enteresan bir atmosfer.
    pazar günleri 11 ve 1 arası girişi bağışla, 1 dolara girebilirsiniz.

    american museum of natural history: dinazorlar ve diğer nefes kesici canlı kalıntıları vs... müzede bir gece filminin çekildiği müze.
    giriş her zaman bağış ile, 1 dolara girebilirsiniz. bu müzenin kapısında ciddi anlamda çok sıra oluyor.

    - yürüyüş rotaları:

    chelsea, greenwich village, soho: nefis mahalleler, buralarda dolanın. bana pek bi grunge gözüktü. galeriler, butikler, cafeler, insanlar çok cool. hayatımda gördüğüm en yakışıklı kasabı burada gördüm, dövmeli ve acaip güzel kolları vardı, kasap evet, et dövüyordu.
    bir daha manhattan'a gittiğimde, uçaktan inip hemen chelsea'ye içmeye gideceğim. öyle bayıldım. chelsea market kesinlikle girilmesi gereken, gurme dükkanların bulunduğu; ıstakoz, istiridye yiyebileceğiniz, craft beer içebileceğiniz bir kapalı çarşı.
    chelsea'nin batısında high line yürüyüş yolu var, caddelerin üstünden sadece yayalar için, ortam ağaçlandırılmış, çok enteresan olmuş.

    financial district: gökdelenler vs... meşhur wall street. 9/11 anıtı.

    little italy: turistik bir tutam italya yapmaya çalışmışlar, fena değil. etrafının china town ile çok baskılanmış olması çok kötü. china town dünyada gördüğüm en iğrenç china town'du, 2 adımda bir çöp poşeti dağları, iğrenç ötesi çürük meyve sebze ve bayat balık kokuları.

    midtown: times square (ben hiç sevmedim burayı, vıcık vıcık milyonlarca turist) ışıklar mışıklar reklamlar, abc good morning america stüdyoları var, sabahları o izlenebilir eğlenceli oluyor.
    new york public library ve grand central terminal çok güzel yapılar, onları dolaşmanızı tavsiye ederim.
    batısında hell's kitchen* bölgesi var, bir sürü restoranlar vs...

    central park: kocaman bir park, boyutları aklımı uçurdu, göller möller var içinde.

    upper east side: 5th ave, madison ave alışveriş caddeleri. lexington ave'de güzel bir alışveriş caddesi ama hemen seviyenin bir tık düştüğünü göreceksiniz gezerken. park ave'de lüks apartman blokları var, kapısında her daim üniformalı kapıcıların beklediği işçi blokları görünümündeki bu apartman dairelerinin fiyatları milyonlarca dolar. gossip girl, sex and the city, breakfast at tiffany's tatmak için azıcık dolanın buralarda, eğlenceli.

    broadway: parktan downtown'a yürünebilir, fena bir güzergah değil. nyc'nin sembollerinden kişisel favorim flatiron building bu rotada.

    brooklyn bridge: manhattan'ı brooklyn'e bağlayan köprülerden biri. yürünebilir, bisikletle geçilebilir. manzarası güzel.

    brooklyn'de bedford ave ve etrafında biraz yürüme fırsatı buldum, gayet güzel canlı eğlenceli bir caddeydi. sokaklarında seyyar satıcılar murano camından yapılmış anal plug satıyor. evet. hayat çok garip.
    broad city ve how to make it in america dizilerini seviyorsanız bu taraflarda dolaşın.

    - diğer bazı eğlenceli aktiviteler:

    roosevelt adasına teleferikle gitmek. metro kartıyla biniliyor. bir kaç dakikalık havada keyifli bir yolculuk, yukarıdan adaya bakmak ve gökdelenlere bakmak çok hoş. (manhattan'dan 2nd st e 60'dan kalkıyor.)

    staten island ferry, staten island'a ücretsiz feribot seferleri var. güzel bir deniz seyahati diyebilirim. istanbullular için belki bir şey ifade etmeyebilir, ama benim hoşuma gitti. giderken feribotun sağına oturunca uzaktan özgürlük anıtı gözüküyor, soluna oturunca da köprü. adadan manhattan'a dönerken de tam tersi. (böyle detaylı tavsiye de kimse vermez, kıymetimi bilin. ahaha :) çünkü yanlış yöne oturdum ama manzara o kadar güzeldi ki, yorgunluktan suya hipnotize olup oturduğum yerde kalakaldım.)

    gökdelen tepelerine çıkmak. empire state ve rockefeller'in üst katına çıkıp manzaranın tadını çıkarabilirsiniz (fiyatları 20 küsür dolardı galiba). yükseklerde olmayı seviyorsanız, diğer bir tavsiyem yelp'ten foursquare'den "rooftop bar" aratmanız, akşamları çoğu otelin roof'una çıkıp içki içebilirsiniz.

    - konaklama:
    en çok para harcanan şey bu. bu konu herhalde en hesaplı couchsurfing'le çözülür. ama çok da araştırmadım.

    - yeme içme:
    yemek için anthony bourdain reis ne demişse ona gidin. ben öyle çok da özel gurme bir keşif yapamadım. seyahatlerde genelde sokak yemeği ve pub food yiyorum. nyc'de en çok gözlerim adam gibi bir hotdog'cu aradı. yok. filmlerde hep vardır ya. yok öyle bir şey kalmamış. her yer halal food diye bir takım tuhaf şeyler satan ve bangır bangır arap müziği çalan seyyar satıcılarla dolu.

    chelsea market'te cull & pistol'da happy hour'da istiridyeler 1 dolar. mükemmel ötesi. hayatımda ilk defa istiridye listesi veren bir restoran gördüm, 10 farklı çeşit istiridye vardı menüde. seçtik üçer beşer north haven'den gelmiş, duxburry'den gelmiş, katama bay'den gelmiş olanlardan vs... karşılaştırma yapmak harika bir deneyimdi.

    2 tane yerel brewery önereceğim:

    brooklyn brewery: craftbeercı bir insan olarak biralarının ne kadar lezzetli olduğunu anlatmakla bitiremem. tadım detaylarını o başlığa yazacağım bu entry çok uzuyor. gerçi tadım yapmaya diye girdim, zil olarak çıktım. 5 bira 20 dolar.
    bu allahsızlar bir tek cuma, cumartesi, pazar açık. yani iyi ayarlayın seyahatinizi mutlaka gidin buraya, çok öneririm.

    heartland brewery: bir kaç şubesi var manhattan'da, görünce uğrayın, oatmeal stout ve ipa'leri çok lezzetli.

    umarım ilgisi olan herkes gezme fırsatı bulur, oldukça eğlenceli bir şehir.


    (grazerin - 14 Temmuz 2015 19:50)

Yorum Kaynak Link : new york city