Tikhiy Don (~ Der stille Don) ' Filminin Konusu : Tikhiy Don is a movie starring Pyotr Glebov, Elina Bystritskaya, and Zinaida Kirienko. A six-hour long epic (original director's cut) about the life of Don Cossacs in a village in southern Russia between 1912 and 1922. The leading...
Voyna i mir(0)(8,3-6842)
A zori zdes tikhie(1972)(8,3-3057)
Bolshaya peremena(0)(8,2-1212)
Sudba cheloveka(1959)(8,1-2359)
Oni srazhalis za rodinu(1975)(8,1-1881)
Beg(1971)(8,0-849)
Devchata(1962)(8,0-2657)
Kholodnoe leto pyatdesyat tretego(1988)(8,0-1634)
Vesna na Zarechnoy ulitse(1956)(7,6-1071)
durgun don'un ruscadan ilk çevirileri iki aşamada yapıldı. önce 1934'te "and quiet flows the don" adıyla iki kitap çıktı. üçüncü ve dördüncü kitaplar ise 1940 yılında çevrildi ve adları "the don flows home to the sea" olarak geçti. ingiliz çevirmenlerin bu isimleri seçerken, batıda sovyet edebiyatının tanınmamasını dolayısıyla sakin don sessiz don hede don hödö don gibi isimlerin okuyucuya pek çekici gelmeyeceğini göz önünde bulundurdukları rivayet edilir. başka bir rivayete göre "flows" kelimesi don'un ne olduğunu bilmeyen, coğrafya bilgisi yoksunu batılıların " aa flows.. hmm demek ki.. demek ki bu don dedikleri bir nehir olsa gerek!" gibi zekice bir çıkarımda bulunabilmeleri için özel olarak kullanılmıştır. tabi rivayettir bunlar.. dünya da fani zaten..
(cornflakegirl - 23 Temmuz 2002 22:47)
solohov'un başyapıtıdır. don nehri kıyısında yaşayan kazak köylülerinin hayatını, gelenek ve göreneklerini, katıldıkları savaşları, ekmek kavgalarını anlatır roman. durgun don olarak da çevrilmiştir türkçeye. ama ve durgun akardı don çok daha karizmatik bir roman ismidir. eğlenceli diyaloglar geçer romanda.- ağzında eksik dişin yok daha ihtiyar.. ölümden söz ediyorsun bir de..- can bendenden ayrılmaya kalktı mı onu dişlerinizle tutamıyorsun evlat fakat tabutum yıllardır sundurmada durup duruyor.. görünüşe bakılırsa tanrı beni unutmuş olmalı...ayrıca felsefi çıkarımlarda da bulunabileceğimiz satırlar ihtiva eder.* tanrı bizi dostlarımızdan korusun... düşmanlarımızın hakkından nasılsa geliriz...* biz hareketlerimizin doğrulanmasını övgülerin tatlı sözlerinde değil, kudurmuşların yabani davranışlarında buluruz...* sığırların çiğnediği ekinler tekrar doğrulurlar... çiğ ve güneşin etkisiyle ezilen saplar tekrar kalkar... önceleri çok ağır bir yükün altında iki büklüm olan bir insan gibi, sonra başlarını kaldırırlar.. değişen hiçbir şey yoktur ortada...* vicdanları rahat olanlar her zaman iyi uyurlar..
(mascha - 31 Mayıs 2009 11:32)
aylar süren bir çabanın sonunda bitirebildiğim şaheser. savaşı bu kadar iyi anlatan bir kitap okumadım "lanet olsun bitmedi şu savaş" diye diye kitap bitmiştir.
(nuka cola - 16 Ağustos 2009 19:38)
sovyet edebiyat eleştirmenlerinden b. yermilov:...‘’durgun don tamamıyla değişik bir eserdir. sovyet edebiyatının bu ilk trajedisi bir epope olarak karşımıza çıkmış bulunuyor. bizim klasik edebiyatımızda buna benzer bir olaya rastlanamaz. klasik edebiyatımızda ancak roman biçiminde trajediler görülür. anna karenina kısmen de karamazov kardeşler bu çeşit eserlere birer örnek olarak gösterilebilir. ama trajik konulu ve trajik olarak biten bu epope (önemli tarihsel olayların hikayesi) bizim edebiyatımızda yoktur. tolstoy’un savaş ve barış’ı, trajik değildir’’...
(andrey bolkonski - 16 Ekim 2010 10:44)
rus yazar mihail şolohov'un dört ciltlik eseri. durgun don, gerek dili, gerek duygu derinliği bakımından tam anlamıyla rus işi, tam anlamıyla ulusal, dolayısıyla da tam anlamıyla halkın malıdır.
(linda jane - 23 Mart 2011 20:41)
edebi survivor tadında romandır. oku oku bitmez 4 ciltdir. olaylar birinci dünya savaşının başlayısını, cephelerde hayatı ve devamında sosyalist devrimi, karşı devrimi, iç savaşı ve sonunda don bölgesinde de sistemin oturmasını kapsayan süreç içerisinde seyreder. kazak toplumu romanın tam ortasındadır, aşk kavramıyla, sosyal ilişkileriyle, ekonomik yaşamıyla don kazaklarının hayatını onlarla birlikte yaşarız. kimi zaman karekterler, olaylar değersizlesiriz uzun bir süreç içerisinde toplumun hayatını tek düzelik takip ederiz.ilk kitapda okuru kazaklardan soğutacak derecede karşı cinsle olan ilişkileri, bir yandan da roman boyu devam edecek bir aşkın başlangıcıdıdır. kötü özellikleriyle öne çıkan kazak erkeği de roman devam ettikçe kendini affettirecektir. kazakları anladıkça onların hayatına girdikçe iyi ve kötü yönleriyle onları kabul ederiz. sonuç olarak her toplum, her insan ve davranışları kötü de olsa insanidir, sebepleri vardır, anlaşılabilir. ana karakterimiz gregor cesur tam bir kazağı temsil ediyor. dostoyevski övdüğü, aydınlara karşı çıkardığı saf köylünün ya da rusun sağ duyusunun kazak versiyonu denebilir. ne şura idaresi ne de beyazlar diyerek sadece kendi düzenini, bildiğini yaşamak isteyen bir kazak. oysa her iki tarafta onu hor görüyor, beyazlar tarafından bakılınca bu anlaşılabilir çünkü her zaman soylu, burjuva onu hor görmüştü ancak gregor artık buna tahammül edemezdi çünkü devrim olmuştu, bir çok şey değişmişti. oysa devrimi yapan kızıllar da ona işini öğretiyor, gururunu zedeliyordu. kazak toplumunun buna cevabı ne kızıl ne beyaz bayrak altında savaşmak oldu, onlar isyanının bayrağını kırmızı beyaz olarak seçtiler. güncel olana dönersek tayyipin dediği gibi bir taraf olan bertaraf olur, kazakların da savaşçı ruhunun verdiği asil isyan bir taraf kalamamış sonrasında beyazların köpeği olmalarına yol açmıştır. gregor gençliğinde onu sevgilisinden, köyünden koparan askerlikle tanışmış, bir daha da ayrılamamıştır. bütün bu süre boyunca ideal bir asker olmuş ve politik olaylarda hiç bir zaman işini bilir davranmamıştır. ideolojilerin teorik tartışılmasında biri diğerinden daha ilerici, ahlaki olabilir ancak pratikte gregor doğru olanı takip etmiş, eşitliği savunan ideolojilerin iş bilir adamların ellerinde ki hali eğer o an doğru olan değilse kendi çıkarının aksine bile olsa gregor bildiğini okumuştur. gregorun gelecekteki çıkarlarını sağlamaya yönelik bir görüsü olmasa da, askeri anlamda ki iç görüsü ve cesurluğuyla bütün savaşlarda hayatta kalmış bu meziyetleriyle de saygı görmüş, yükselmiştir. hemen hemen hiç bir zaman kendini düşünmeyen bu kahraman malesef mutlu sona ulaşamamıştır. bir açıdan bakıldığında mutlu sona ulaşmasının da imkansız olduğu görülecektir. gregor eski düzeni aramaktadır. ancak eski düzen yıkılmıştır artık ne burjuvalar ne de halk aynı halktır. don yöresinin farkı belki orada fabrikalar çoğalmadan proleterden oluşmadan devrim oraya uğramıştır ancak sosyalist devrim olmasaydı bile kapitalist sistemin yerleşmesiyle gregorun hayatı aynı kalmayacaktı. bu umutsuz savaşında kazakların komutanlığına yükselen bu genc bütün kazaklarla birlikte bu hayallerin yıkılışını görmüş ondan sonra da sistemle ne kadar uzlaşmaya çalışşa da özgürlüğünden taviz vermek istememesi, vahşiçe doğa da kalmayı hapis hayatına tercih etmesi onun sonunu hazırlamıştır. daha bir çok cümleler kurulabilir ancak özet olarak sağlam bir edebi klasiktir. son olarak kitap bu kadar kötü bir sonla bitince solohova bir çok küfür savurdum, öyle ki gidip mezarından çıkarıp gireşesim geldi.
(gravisky - 2 Temmuz 2012 00:39)
kendimi bildim bileli evin kutuphanesinde rafta 4-5 cilt haliyle duran roman.. hic bir zaman ba$lamaya cesaret edemedim..
(ssg - 11 Ocak 2001 03:10)
çarlık rusya'sında isyan bastırmak için kullanılan kazakların devrim sonrası içine düştüğü durumun ; kazakların günlük yaşantısı, 1. dünya savaşı, devrim, isyan sıralamasıyla anlatıldığı , dünya klasikleri arasında yer alan yapıt. esas oğlanın avusturya cephesinde girdiği ilk çarpışmanın anlatıldığı bölüm defalarca okunacak güzellikte.
(tinerci isaac - 19 Mayıs 2004 19:17)
yaşlı kadın'ın "kuru ekmeği göz yaşlarımla ıslatıp yiyorum" cümlesi yıllardır aklımdan çıkmamış şolohov romanıdır..
(boba - 27 Mayıs 2004 12:15)
ilginctir, romanin mihail solohov tarafindan yazilmadigi iddiasi, edebiyat otoriteleri arasinda tartisma konusudur. *
(olmayanaergi - 12 Haziran 2005 01:58)
Yorum Kaynak Link : tihi don