• "gar sahnesinde tamer karadağlı'nın yürüşü karakter açısından yanlıştır. (bkz: kanımca)çünkü hiçbir asker amerkian kovboyları gibi eli cebinde yürümez."




Facebook Yorumları
  • comment image

    dublajsız izlenmesi gereken bir istanbul'a özlem filmi. makro politikaların mikro plandakini, yani insanların hayatlarını nasıl da mahvettiğini bu sefer de başka bir açıdan anlatan bir film. kendinden önceki 28 kuşatma sahibini ve kendinden sonraki bir sürü kavmi kıskandıran fatih bile istanbul'un önceki sakinlerini bu şehirden etmezken, ondan sonra gelenlerin neler yaptıklarını gösteren bir film. istanbul'da yaşamayı hayatının öncelikleri arasına, belkide ilk sıraya almış ailelerin nasıl da sınır dışı edildiğini anlatır.

    bir dede var. istanbullu rum. ailesinin bir kısmı yunanistan'a gidiyor. çok sevdiği torununa rağmen gidemiyor. gitmek için havalimanına kadar gidiyor ama her seferine hasta oluyor. hatta sonunda öğreniyoruz ki, bu dedenin hiç pasaportu olmamış.

    bir çocuk var. istanbullu rum. ailesi ile yunaistan'a gidiyor. ne yunan bagımsızlık sembolü umrunda ne de yunanlı kızlar. onun aklı istanbul'da ve istanbul'dakilerde. geldiği yerden kovulmuş, gittiği yerde yadırganmış. şivesine dahi tahammül edilememiş. istanbul'da bıraktığı ilk aşkı ile anlaştığı lisanına dahi tahammül edememişler unutmuşlar.

    bir aile var. istanbullu rum. kapısına bir gün siviller gelir. ya müslüman olursun yahut da terkedersin. ve sırf istanbul için dininden geçmeyi 5 saniye bile düşünebilen bir aile babası var. heybesindeki istanbul'un gün be gün erimesine gönülsüz olan bir baba var. iyi vatandaş olmasına rağmen kötü ırk kabul edildiği için sırtını doğduğu şehirde toprak yapamayacak bir baba var.

    daha nasıl güzel anlatılabilinir ki bu acı? bu vandallık daha nasıl kırılgan anlatılır ki? politikanın canı cehenneme! insanlar, analarının doğdukları ve toprak oldukları zeminde toprak olmak istiyorlarsa ümitsizce ve siz onlara "ama karşılıklı politik ilişkiler" gibi abuk ve yapay bir cevap verebiliyorsanız o vandal yüreklerdensizniz.

    --- spoiler ---

    ilerde mutfagımda köfte yaparken biraz tarçın serpicem harca. vasili amca'nın dediği gibi" biraz tarcın muhabbete sebep olur." tarçın tadını alan hane halkı " buna tarçın mı koydun" diye sorunca o muhabbet başlıcak.

    ---
    spoiler ---


    (hidrellez - 24 Mart 2010 00:41)

  • comment image

    a touch of spice, izlediğim en güzel filmlerden biridir. yanımda yunan bir arkadasımla ikimizinde memleketimizden uzakta 3. bir ülkede izlemiştik. gözlerimde yaslarla izlediğim filmdir bir tutam baharat. memleket hasreti bir yandan, yasanmıs acı olaylar bir yandan bu film beni cok ama cok etkiledi. 2 kere izledim ikisinde de aynı derecede etkilendim. yunan arkadasın da benden asagı kalır yanı yoktu, ataları istanbul'dan gelme bir yunan olmamasına ragmen derinden etkilendi. filmin ingilizcesi ve dolayısıyla türkçesi cok etkiliyeci ve cok manidar, heleki hala o bir tutam baharatın eksikliğini hissediyorsnaız istanbul'da, tuzu da cok kacırmıslar diyorsanız... keskinlikle izlenmesini tavsiye edeceğim bir filmdir.


    (savdage - 5 Nisan 2010 22:33)

  • comment image

    sanirim ismi 'politik mutfak' saniliyor ancak oyle degil. yunancadaki tonlamalar kelimenin anlamini kolayca degistirebilir. filmin adindaki vurgu poli'deki i'de sondaki i'de olsaydi politik olurdu ancak... poli yunancada sehir anlamina gelir ve polinin p sini buyuk yazarsaniz o zaman istanbul demis olursunuz cunku yunanlarin gozunde 'sehir' istanbul demektir. o yuzden filmin adi istanbul mutfagidir...


    (letranger - 30 Temmuz 2010 14:39)

  • comment image

    kökleri izmir'e dayanan yunanistanlı bir oda arkadaşım olmuştu.

    brooklyn'de 40'larda içki satan bir dükkan vardı orada rakı da bulunurdu,
    ilk iş caddeki türk bakkalından beyaz peynir, helva almak olurdu, ardından içki dükkanına girer yeni rakımızı alırdık.
    köşedeki türk kasabına etleri hazırlatırdık.

    patlıcanı fırına atıp güzelce közler,
    içine kırmızı pul biber ile havan bulamadığımızdan nasıl ezdiğimizi hatırlayamadığım sarımsakları karıştırıp patlıcan ezme yapardık.

    kavun yok idi ama meksikanın otlaklarında yetişmiş tatsız tutsuz şap gibi karpuzlarla idare ediyorduk.

    camel'in türk tütünü karışımdan alırdık.

    yunanistan'da çokça türk müzikleri dinlediği için benden daha iyi bilirdi zülfü livaneli'yi, zeki müren'i ve daha nicelerini.

    etleri, soğan ve sarımsak ile karıştırdığımız tereyağında (tereyağ demeye kırk şahit ister) dinlendirdikten sonra zeytin yağında kızartırdık.

    rakı ziyan olmasın diye de yemeği hazırlarken birer budweiser bira patlatırdık.

    plastikten hallice domateslerle, el bombasından irice biberleri, beyaz soğanla beraberce doğrayıp çoban salata yapardık...

    masayı balkona çıkartıp bütün yemeği içkiyi masanın üzerine yığar, manhattan'ın hiç sönmeyen ışıklarının şaftı altında sabaha kadar yunanistan ve türkiye üzerine konuşurduk.

    onun türkçe dinlediği kadar benim de yunan müziği bilmişliğim var idi, tatavla'da yaşarken rum komşularımızla pek içli dışlı idik, bütün bir gece bir onlardan bir bizden döner dururdu pikap.

    tesadüfmüdür bilmem ama oda arkadaşım çok iyi kullanırdı baharatları,
    güzel yemek pişirirdi, üniversitede okurken harçlığını lokantalarda çalışırak çıkartıyordu.

    onca konuşmuşluğumuza rağmen bu filmi izlediğimdeki kadar burnum sızlamamıştı ailesinin türkiye'den yunanistan'a olan yolculuğunu anlattığında.
    belki biraz daha olgunlaştım, belki hayat farklı bir perspektiften bakmayı öğretiyor,
    onlar mı haklı biz mi diye artık düşünmüyorum veya görmek anlatmaktan daha etkili bir sanat her ne idi ise film bende eşek tepmesi gibi bir etki bıraktı, belki bir başkası omuz silkip geçecek öylesine bir film işte ama mazide pek çok anımız olan bir arkadaşımı yadettim bu filmde, film onu tekrar yaşattı bana diyelim.

    onca duygusal filmde beton gibi olan ben, göz pınarlarım yaşlarla ıslanınca noluyo la dedim.

    "burada yunanlı orada türk idik."

    (bkz: #18594446)


    (zirvelerin ozgurlugu - 10 Kasım 2011 19:36)

  • comment image

    bir tutam istanbul. "dünyanin en güzel sehridir istanbul." dedikten sonra beni kalbimden vuran bir film olmustur. harika bir baslangic ve bitis sahnesi vardir. bilgisayar ortaminda yaratilmis istanbul görmek isteyenler icin senlik niteligindedir. bu sahnede ezan okuyan bir hoca vardir ve yunanistan karsiligi olarak kilisenin canini calan bir pederi görürüz.

    komsu milletlerin cekismelerine dair mizahi anlatimi cok hos. duygu sömürüsü yok. mesela türkler ile yunanlilar arasinda bir olay vuku buldugunda büyükbaba ogluna cektirdigi röntgenini yolluyor.

    "gastronomi sözcügünün icinde astronomi vardir." sözü, filmin genelinde bilimsellik -askeri doktor- ve metafizik -astronom olmasinin yaninda "insanlarin bilmedigi konular" hakkinda konusmayi seven bir ana kahramanimiz- araciligiyla verilmis.

    --- spoiler ---
    filmin en sevdigim sahnesi:

    gece gündüz yemek yapan ve mutfaktan cikmayan cocuk icin konu komsu "bunun icine seytan kacmis!" dedikten sonra, bir papazin gelip onu tütsülerle arindirmaya calistigi sirada, cocugun mutfakta elinde kocaman bir balik ile bekledigi sahne beni benden almistir.
    ---
    spoiler ---


    (anahita - 29 Mart 2005 23:23)

  • comment image

    iki ulke arasindaki cekismelerin aslinda ne kadar yapay ve politik oldugunu, isin ozunun insan oldugunu vurguluyor bu film.

    bu filmin turkiye'de daha buyuk bir kitleye hitap edebilmesini beklerdim ama anlasilan pek oyle olmamis. bir turklerle ilgili bir yunan filmi herhalde ancak bu kadar tarafsiz olabilirdi ben de senaristini ve yonetmenini takdir ederim.

    fanisin babasi "istanbul dunyanin en guzel sehridir" derken onunla beraber benim de gozlerimdem yaslar inivermisti. ne yazik ki dunyanin en guzel sehrini oylesine guzel yapan da biraz bir cok milletten insanin birbirlerine hosgoru ve saygi gostererek yasamasi idi. yine de dunyanin en guzel sehridir istanbul. oyle ki, kiz arkadasimi bile bazen "sen istanbulu benden daha mi cok seviyorsun" diye sorup kiskandiracak kadar.

    dikkatimi ceken bir unsur, filmde tamer karadagli ve basak koklukaya disinda turkce konusanlarin sanirim turk olmamalari. anladigim kadariyla turkiye gocmeni rumlardan secilmis bazi oyuncular (ornegin mustafa'nin babasi diplomat, veya fanis'in evine gelen memur). bunun da filmi izleyen turklere ayr bir hava verdigi kesin, ama daha iyi bir turk - yunan ortak calismasi da yapilabilirmis diyor insan.


    (bourbon - 3 Mayıs 2005 15:51)

  • comment image

    --- spoiler ---
    - arkana bakma saime. tren peronlarında arkaya bakarız ve gördüğümüz sahne hep bir vaat olarak kalır...

    - türkler bizi yunanlıymışız gibi kovdu, yunanlılar ise türkmüşüz gibi karşıladı...
    ---
    spoiler ---

    zamanın politik sürecinden dem vurarak salt insanı ve insana dair hisleri anlatırken olabildiğince tarafsız davranan, hayatın içinde var olan bazı şeylerin tespitini çok güzel yapan, hayat gibi ve hatta hayatın ta kendisi bir film.


    (antrakt - 5 Haziran 2005 16:12)

  • comment image

    politik olarak dogru ya da yanlis olmasina kafa takilmadan izlenmesi gereken, goruntu olarak cok basarili, istanbul'un renklerini cok iyi tutturmus, tamer karadagli ve basak koklukaya nin cok az gorundugu, objektif olarak izlendiginde cok anlamli noktalar bulunabilen, guzel ve izlenesi bir film. insani da aciktiriyor...


    (mind the gap - 10 Ocak 2006 01:41)

  • comment image

    "yaşadığımız yeriin öykülerini unutmamak için onları yemeklerimize kattık" seklinde bir ön yazıyla bir yemek kitabı eki vermiş olan ve yemek kitabında imam bayıldı, hünkar beğendi, tavuk göğsü gibi tarifler barındıran, kelimenin tam anlamıyla naif bir yapım. mezeler, ana yemekler ve tatlılar şeklinde üç bölüme ayrılmış, baharatlarla dünya, yaşam arasında son derece felsefi kurgular yapmış, ayrıca yunancayı "astronomi" "gastronomi" gibi sözcük oyunlarıyla kullanmış başarılı bir film.


    (melissaki - 5 Şubat 2006 00:13)

Yorum Kaynak Link : politiki kouzina