Süre                : 1 Saat 28 dakika
Çıkış Tarihi     : 03 Aralık 1993 Cuma, Yapım Yılı : 1993
Türü                : Drama,Heyecanlı
Ülke                : İngiltere
Yapımcı          :  British Broadcasting Corporation (BBC) , Feature Film Company , Initial Pictures
Yönetmen       : David Hayman (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Peter Ransley (IMDB)(ekşi),Peter Ransley (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Daryl Webster (IMDB), Thomas Taplin (IMDB), Joshua Taplin (IMDB), David Harewood (IMDB)(ekşi), Clive Russell (IMDB)(ekşi), Pooky Quesnel (IMDB), Marie Hamer (IMDB), Helen Mirren (IMDB)(ekşi), Christopher Madin (IMDB), George Costigan (IMDB), Rosemary Leach (IMDB), Owen Teale (IMDB), Melanie Hill (IMDB), Helen Ryan (IMDB), John Duttine (IMDB), Joyce Falconer (IMDB), Caroline Paterson (IMDB), Jayne Charlton McKensie (IMDB), Nadim Sawalha (IMDB), Sidney Cole (IMDB), Fraser James (IMDB), Rachel Moores (IMDB), Margery Mason (IMDB)

The Hawk (~ Der Falke des Schreckens) ' Filminin Konusu :
The Hawk is a movie starring Daryl Webster, Thomas Taplin, and Joshua Taplin. Housewife Annie Marsh suspects her husband might be The Hawk, a brutal serial killer. Complicating matters is the fact that she once was incarcerated in a...


  • "hakkında uzun uzadıya bir şeyler yazmaktan çekindiğim, bir başka mogwai hikayesi. dinlenmeli, tüketilmeli ve yok edilmelidir."




Facebook Yorumları
  • comment image

    bu eylul yayinlanacak olan yeni mogwai albumu. tracklist soyleymis:

    1 i'm jim morrison, i'm dead
    2 batcat
    3 danphe and the brain
    4 local authority
    5 the sun smells too loud
    6 kings meadow
    7 i love you, i'm going to blow up your school
    8 scotland’s shame
    9 thank you space expert
    10 the precipice

    bayinizden israrla isteyiniz.


    (oblivion - 13 Haziran 2008 16:59)

  • comment image

    mesela senenin bu zamana kadar dinlendiğinde tam puan alabilen tek albümü diyebiliriz bu albüme diye düşündük biz*. sigur ròs aşığı bir insan olarak onların ismini hala bilmediğim ve sadece bir kere dinleyip bir köşeye fırlatıp üvey evlat muamelesi yaptığım, beklentilerime kocaman bir hayalkırıklığıyla karşılık vermiş son albümlerinin ağzımda bıraktığı kötü tattan sonra bu albüm bana güzel sözlerle buyur edildiğinde kendimi beklentilerimi daha aşağılara çekmem yönünde telkin ettim. ama zaten önceden etrafta dolanan ep'lerindeki birkaç şarkıyı dinleyip epeyce yükselmiş olan o çıtayı indirmek albümün bana gelişi sırasında pek mümkün olamadı ve bastıramadığım heyecanımla ilk şarkıdan itibaren zevkten dört köşe bir halde, hayalkırıklığından çok çok uzaklarda tüketiyor olduğum albüm oldu the hawk is howling.

    öncelikle kabul edelim mogwai hepimizin hayatında 50 derece sıcakta kavrulduğumuz yaz günlerinde klimasız yerlerde çektiğimiz azap gibi, acı duyduğumuz yerlere ait etiketlerin üzerinde yazan isimlerden biriydi. yine aynı sıcakların bunalttığı günlerden olan bugün bu albümü dinlerken artık o karanlıkların içinde kaybolmak bir yana, grubun liderliğinde şarkıların içinde bir o yana bir bu yana gidilebildiğini farkettim. evet yine içinizi acıtıyor bazı şarkılar. örneğin albümde ilk seferde beni en çok etkileyen i love you and i'm going to blow up your school, killing all the flies'ın dikkatlice ve tane tane çıkılan basamaklarına sahip. şarkıyla başladığınız bu basamaklı yolculukta daha ilk adımlardan anlıyorsunuz çıktığınız yerden sizi, olanca gücüyle itekleyecek olan bir ses yoğunluğuyla karşılaşacağınızı. ama aynı albümün içinde the album leaf albümünden çıkabilecek kadar naif ve fakat mogwai'nin ustalıkla post-rock denen sınırları çizilmemiş bu janrın aslında sınırsız olabileceğini bize kanıtlayacak şarkısı the sun smells too loud bir anda düşülen yerden sizi kaldırabilecek ve en tepelere koyup sizi yatağınızda huzurlu uykulara daldırabilecek güçte. bu yüzden de albümdeki şarkılar birbirlerinden farklılık göstermekte. sanki hiçbiri birbirine benzemiyor ve önceki mogwai albümlerindeki o tuğlamsı bütünlük hissinden daha çok, şarkıların ayrı ayrı limitsiz bir alanda oraya buraya saçılan ama bulundukları noktalar birbirine bağlanınca altın oranı verecek kadar iyi bir bütünlükte bir albüm yarattığını söylersem abartmış olmam diye düşünmekteyim.

    mogwai kendi janrı içinde bu janrı sınırsız kılabilen ve giderek daha da ustalaşan tek grup sanırım. dinleyiniz. itinayla ve defalarca.


    (divina - 25 Ağustos 2008 22:09)

  • comment image

    enstrumantal parçalara her zaman mesafeli durmuş biri olarak mukemmel bulduğum bir album. biraz sen to chihiro no kamikakushi dolaylarında biraz da the fountain semalarında uçuyorsunuz albumu dinlerken. gerim gerim gerilmiş sinirler bir şekilde rahatlıyor. özellikle i'm jim morrison, i'm dead şu sonbaharın ilk günlerine fon müziği olmuş. kendi adıma, enstrumantal bir parçaya ''vay be'' demenin heyecanını yaşıyorum. vay be...


    (jondaff - 11 Eylül 2008 12:28)

  • comment image

    kısa keseceğim, albüm zayıf. içinde güzel şarkılar yok mu? var. mesela "scotland's shame" ve "the sun smells too loud". son şarkı "the precipice"i de beğendiğimi söyleyebilirim, ancak hiçbir şarkıyı dinlerken ohaaa oha demedim, demeyeceğim. oha dememe sebep olabilecek bir şey yok çünkü burada. "the hawk is howling" mogwai'nin çok başarılı kariyerinin dip noktası, zira burada ne dinleyiciyi şaşırtacak yeni fikirler mevcut, ne de harika, müthiş besteler. "the hawk is howling" mogwai'nin en sürprizsiz, en beklendik, en yavan albümü.


    (kimi raikkonen - 23 Eylül 2008 15:44)

  • comment image

    ben jim morisson’um ve öldüm. herkesin aklına takılı deri ceketli bir fotoğraf olarak öldüm. pere lachaise’ya gidip, yok olup giden kemiklerimin üzerine konulmuş taşın fotoğrafını çekmek oldum. thom yorke’un deyimiyle sadece saçları kabartmaktan ibaret oldum. peygamber oldum, şeytan oldum. ben bir başkası oldum. yaşarken mutlu, hızlı, hüzünlü, çarpıcı ve gerçekti. her gerçek gibi bir anda olup bitti. ben artık sadece bir ölüyüm.

    en basit biçimde ifade edilebilen korku türevi, yansıması, sembolü. kıyısına yaklaşırken yavaş yavaş kalbin ritmine baskı koyan derinlik. dibinde ne beklediğini bilmeden usulca yaklaşılan. bu sefer sanki içerisinde umudu da barındırıyor gibi. her seferinde bu hissi yaratmaz. sonuna kadar büyür ve düşürür içine. bu sefer gitarın tonunda sonunun iyi olabileceğine dair bir his var gibi. belki de yok, belki de beni kandıran o eski günlere ait olan tat.

    sinirliyim. içim karanlık ve huzursuzum. kavga edebilirim. susabilirim. kendimi hatırladım. kendimi unutmadan hatırladım ve çok yakın bir zamanda söylediğimi tekrarladım: sen kimsin? ya da sen kim olduğunu zannediyorsun?

    bir yerden fırlayan gitara koydum içinden akan melodiyi. galiba ilk haber, ilk seçilen olarak geldi. tanıdık olmasından kaynaklanıyor hepsi. bu ağırlıktaki zehri almaya alışmamış mıydık biz? içimize işlemesine, bize sahip olmasına alışmamış mıydık?

    bu yollar kapalı, geçici değil bu sıkıntı.

    yolumuzu mu kaybettik, elektroniğin içine batırdığımız ilk melodiyi gitarlarla toplarken uzaklaştığımız kıyılarda başka bir cevaba mı ulaştık. come on die young! derken birdenbire yaşlanmaya mı karar verdik huzursuz biçimde. eastern glow’un yollarını tarif eden ve yan ve küçük odada dünyayı keşfetmeye çalışan gitaristin dediği gibi mi: müzik gerçekten bir yerlere mi gidiyor? biz o yerleri keşfetmeye giderken evimizin yolunu mu kaybediyoruz? zehrin kimyası mı değişiyor? acı yerini başka bir şeye mi bırakıyor? sorular içinde 6:58 bitiyor ve yeniden başlıyor, sonra yeniden, yeniden ve yeniden.

    işte hatırladım. başımı pencereye yaslamıştım ve yine boşluğun içerisinde zamanı durdurmuştum. bana ait olan ve unutmayacağım bir anı yaşıyordum durmaksızın. kulağımdaki tanıdık-alışıldık-uyumlu-yakın-hüzünlü melodinin akışında; şehirlerarası yolu terk etmiş ve o eski şehrin ağaçlı yolundaki ilk bakışa gitmiştim. rüzgâr çanları salınıyordu o gün diye düşündüm. “gerçek” zihnimde değişmişti, ama gerçekte olduğu kadar güzel değildi hâlâ.

    “öyle sözcükler vardır ki, diğerlerinin arkasına gizlenmiş, taşa benzerler. onlara öyle özel aşinalığınız da yoktur, oysa bir anda sahip olduğunuz hayatı, hem de tümünü birden, allak bullak ederler, hem zayıf yönlerini, hem de güçlü yönlerini… işte o zaman paniğe kapılırsınız… çığ düşmüştür tepenize… duyguların üzerinde salınırsınız, öylesine idam sehpasında gibi… bir kasırgadır bu, gelip geçmiştir, dayanamayacağınız kadar güçlü, o kadar şiddetlidir ki bu, sırf duygularınızdan yola çıkarak böyle bir şeyin olabileceğine asla inanmazdınız… yani sonuç olarak, sözcüklerden asla sakınmayız…” sakınmamalıyız. büyümeli ve büyümeli sözcükler anlama dönüşmeli ve bir yerlerde çığ olup düşmeli.


    (sakallis - 12 Şubat 2009 23:59)

  • comment image

    içinde mükemmel şarkılar barındıran mogwai albümü. o kadar mükemmeller ki albümde sevmediğiniz bir şeyler olsa, onlar olmamış gibi davranıp albüme de mükemmel dedirtecek kadar.

    herkesin kendi favori şarkısını bulması gerek bence baştan dinleyip. oldukça farklı şarkıları belirtenler var çünkü.


    (birkarakediicinblues - 3 Kasım 2014 07:12)

Yorum Kaynak Link : the hawk is howling