Süre                : 1 Saat 35 dakika
Çıkış Tarihi     : 09 Mayıs 1986 Cuma, Yapım Yılı : 1986
Türü                : Aksiyon,Cinayet,Heyecanlı
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  Cannon Group , Golan-Globus Productions
Yönetmen       : Albert Pyun (IMDB)
Senarist          : Scott Fields (IMDB),Marty Ross (IMDB),Marty Ross (IMDB),John Stockwell (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : John Stockwell (IMDB)(ekşi), J. Eddie Peck (IMDB), Carey Lowell (IMDB)(ekşi), Bradford Bancroft (IMDB), Don Michael Paul (IMDB)(ekşi), Thom Mathews (IMDB), Gerard Christopher (IMDB), Madison Mason (IMDB)(ekşi), Anthony De Longis (IMDB), Carmen Argenziano (IMDB), Miguel A. Núñez Jr. (IMDB), Dedee Pfeiffer (IMDB), Karen Lorre (IMDB), Greg Finley (IMDB), Debra Berger (IMDB), Angel Tompkins (IMDB), Rosalind Allen (IMDB), David Boyle (IMDB), Adam Gifford (IMDB), Mark Durbin (IMDB), Eric Bartsch (IMDB), Joe Nipote (IMDB), Tony Kienitz (IMDB), Dru-Anne Perry (IMDB), Paul Rosenblum (IMDB), Kelly Chapman (IMDB), Rebecca Cruz (IMDB), Noelle Nelson (IMDB), Tom Fridley (IMDB), Dan Bradley (IMDB), Brian Maguire (IMDB), William Zimmerman (IMDB), Deborah Hanan (IMDB), Larry Key Hancock (IMDB), Russell Scott Ziecker (IMDB), Brad Willis (IMDB), Robert Rusler (IMDB)

Dangerously Close (~ A Ronda da Morte) ' Filminin Konusu :
Dangerously Close is a movie starring John Stockwell, J. Eddie Peck, and Carey Lowell. Rebel without a cause or a clue at an elite but uptight High School discovers some of his classmates have formed an even more elite clique more...


  • "ölmek bir sanattır her şey gibi eşsiz bir ustalıkla yapıyorum bu işi, öyle ustaca ki insana korkunç geliyor öyle ustaca ki gerçeklik duygusu veriyorbu konuda iddialıyım sanırım.demiş kendisi.."
  • ""neden yazı yazdığımı mı soruyorsunuz bana? zevk mi alıyorum? değer mi? peki para kazandırır mı? öyleyse bir nedeni var mı?yazıyorum çünküiçimde susturamadığımbir ses var..."letters home'dan...1948"
  • "hep ölmek istemediği için intihar ettiğini düşündüğüm harika şair."
  • ""bir şeyin öldüğünü ve özgür olduğunu düşünürsün. sonra, onu içine çöreklenmiş sana gülümserken bulursun...""




Facebook Yorumları
  • comment image

    okuduğum bu cümlesinden sonra hayranlık duyduğum amerikalı şair.
    "god, who am i? i sit in the library tonight, the lights glaring overhead, the fan whirling loudly. girls, girls everywhere, reading books. intent faces, flesh pink, white yellow. and i sit here without identity: faceles. my head aches..i'm lost.." journals, september 1950


    (inventionofsolitude - 28 Kasım 2002 23:27)

  • comment image

    "neden yazı yazdığımı mı soruyorsunuz bana? zevk mi alıyorum? değer mi? peki para kazandırır mı? öyleyse bir nedeni var mı?

    yazıyorum çünkü
    içimde susturamadığım
    bir ses var..."

    letters home'dan...1948


    (glass sealed - 6 Aralık 2002 07:22)

  • comment image

    "gentleman,
    ladies,
    these are my hands,
    my knees,
    i may be skin & bone,
    i may be japanese."

    "her on senede bir denerdi, üçüncüsünde becerdi.."
    otuzlu yaşlarında intihar edip adını baki kılan, bunalımlı ve zeki amerikalı kadın yazar


    (arcadia - 9 Ağustos 1999 00:00)

  • comment image

    manik-depresif teşhisi konmuş , hep intiharsı eğilimler ile yaşamış sylvia plath. babası otto ile sorunlu ilişkisinin sonucunda gençliğinde kafayı sıyırmış sylvia plath. ted hughes ile evlenmiş, bunalımdan bunalıma koşmuş, o arada çocuklar doğurmuş ve muhteşem yeteneğinin yanında kocası kimbilir nerelerde sürterken kendisi eve kapanıp çocuklarına bakmak zorunda kalmış kadın sylvia plath. hayatı da trajikomik bir şekilde -gene- evde olduğu birgün çocukları yatırdıktan üstlerini örttükten sonra tüm boşlukları battaniyeyle kapatıp, artık tek kalesi kalmış olan mutfağına girip kafasını fırına sokarak son bulmuştur. o kadar intihar tutkusunun, nasıl olduğunu tahayyül etmek bile istemeyeceğimiz o bunalımın ve hayata dayanamaz hallere gelmenin neticesinde bile sorumluluk sahibi bir insan olarak ölmüştür.


    (cheja - 2 Mayıs 2001 11:34)

  • comment image

    "bir şeyin öldüğünü ve özgür olduğunu düşünürsün. sonra, onu içine çöreklenmiş sana gülümserken bulursun..."


    (minnoklokumcuk - 4 Şubat 2015 12:29)

  • comment image

    sylvia plath her şeyden önce çok iyi bir öğrenciydi. sınıfında hep en yüksek notu o alırdı ve hırsı ve başarısıyla beslenirdi. ilk intihar deneyimi bir şiir sınıfına kabul edilmemesi üstüne oldu. ama şiirlerindeki oyunbaz doğadan da anlaşılabileceği gibi dibe vurduğu kadar yukarılarda yüzmeyi de seven biriydi. evlendikten hemen sonra şiire bir süre ara verip evde krep yapmak istedi. two sisters of persephone'de ki iki ayrı kız kardeş gibi o da entellektüel kadın- ev kadını çelişkisini sonuna kadar yaşadı. ölüm onun için kesin olduğu kadar aslında sonrasında uyanıp oyun olduğunu fark ettiği bir aktivite gibiydi de. ölümüne neden olan intiharından bir gece önce alt komşusunda inip ertesi gün sabah saat 9da evde olmayacağı için çocuklarını bakmak üzere gelen dadıya kapıyı açıp açamyacağını sordu. rivayet ölmeye yakın fakat ölmeden önce yakalanma isteğine işaret eder. fakat kapı altlarını ve pencerelerini de bantlamasına rağmen nasıl olduysa gazın alt daireye sızıp alt komşuyu da normalden fazla uyuttuğu ve bu yüzden dadının birkaç kez gelip geri döndüğü de anlatılanlar arasındadır. eve en sonunda girilebildiğinde sylvia tabii ki ölmüştü ama telefonun yanında bu numarayı (doktorun no.su) arayın diye bir kağıt bırakması oldukça ilginçtir. "kurtarın beni ve bu intiharı da yazayım" gibi okunabilir bu olay ama belki de "aman çocuklara bir şey olmasın" diye kaygılanıyordur sylvia. şakacı, şizofren ve şair olan da o, ev kadını iki çocuk annesi olan da o. bunu söylemek biraz korkutucu ama bu ölümü ona yakıştırıyorum...


    (cocoon - 24 Temmuz 2004 23:12)

  • comment image

    eserlerinde genellikle vermek istediği duyguyu çok yoğun bir imgelem sistemi içinde kendi hayatına göndermelerle anlatan sylvia plath’in maruz kaldığı şiddet çoğunlukla duygusal açıdan kırılganlığının bir yansıması olarak alınabileceği gibi, bugüne dek pek çok eleştirmen tarafından gerçek anlamda görmüş olduğu şiddet olarak da yorumlanmıştır. her iki durumda da plath’in en önemli şiirlerinden sayılan ve kariyerinde şiir anlayışının ve içe dönük yazı tarzının bir manifestosu niteliğindeki şiiri daddy şiddet olgusunu hem iç hem de dış dünyasından imgelerle bağdaştırarak anlatır. bu şiiri kavrayabilmek için plath’in hayatının akışını en azından ana başlıklarıyla bilmek ve en önemlisi de eşi ted hughes’la olan ilişkisini incelemek gereklidir. ilginç sayılabilecek bir tesadüfle plath’i aldattığı kadın, sylvia gibi yine bir şair olan, assia da hughes’la ilişkisinden bir çocuk sahibi olduktan sonra intihar etmiştir. bu herhangi bir anlama çekilebileceği gibi sadece garip bir tesadüf de olabilir. karar kişiden kişiye fark gösterecektir ancak gerçekler değişmeyeceğinden önce sylvia plath’in biografisine bir göz atalım:

    aşk tutku, acı, öfke, boşluk duygusu, kıskançlık, şiddet, yıkım... 20. yüzyıl şiirinin ünlü isimlerinden sylvia plath ile ted hugues'in, plath'ın intiharıyla sonuçlanan yakıcı, sarsıcı ilişkisinin kısa özeti.
    ikinci dünya savaşı'nın yaralarının geride kaldığı, ekonomiyle birlikte sanat, edebiyat ve düşünce akımlarının da filizlendiği, yeşerdiği 50'li yıllar ingiltere'si. sylvia 1956 yılında cambridge'de burslu okuyan, şair olma hayalleri ve tutkusu içinde, yetenekli, hırslı bir genç kız. amerikalı. yayın hayatına atılacak edebiyat dergisi için verilen partide ingiliz şair ted hugues'le tanışır. daha önce şiirlerini okuduğu ve tanışmak istediği bu yakışıklı, canlı, karizmatik adamdan fizik olarak da etkilenir. aşk, sanat, şiir dolu, tutkulu bir ilişki başlar. ancak sylvia, ölmüş babası otto ile sorunları olan, annesinin ifadesiyle "intihara eğilimli" bir genç kızdır.
    evlenip londra'ya yerleşirler. şiirlerini yarışmalara, çeşitli yayınevlerine gönderirler. ted new york şiir ödülünü kazanınca, amerika'ya giderler. ted şair olarak hızla mesafe alırken, yaşamaları için gerekli parayı sağlamak üzere ingilizce öğretmenliği yapan sylvia, ev ve iş arasında bunalmakta, yorulmakta ve sıkışmaktadır. hiçbir şey yazamamaktadır. bu arada, ted'in başka kadınlarla ilişkisi olduğundan duyduğu kuşkular da genç kadının bunalımını derinleştirir. ted, sylvia'nın kıskançlıkları üzerine ondan daha da uzaklaşmaya başlarken, birbirlerini ciddi biçimde kırmaya, zedelemeye başlarlar.

    çözüm olarak londra'ya dönerler. peş peşe iki çocukları olur. ted edebiyat çevrelerinde isim yapmaya başlar. nihayet sylvia'nın bir şiiri de ilgi görür. devon'a yerleşmeye karar verince londra'daki dairelerini david ve assia adlı bir şair çifte kiraya verirler. ted ve assia'nın yakınlaşması sylvia için bardağı taşıran son damla olur. iki çocuğunu alarak evi terk edip londra'ya döner. bu, şair ve yazar olarak kısa yaşamının en verimli dönemidir. 1963 yılında, iki çocuğuna ekmek ve süt bırakarak, odalarının camını açar. ardından mutfağa gidip, kafasını havagazlı fırının içine sokar.

    ilk şiir kitabı “the colossus (1960)” daha sonra çıkardığı kitaplarına göre daha geleneksel ve tutucu bir tonda yazılmış şiirleri içeriyordu. 1959 yılında birlikte çalıştığı robert lowell’ın etkisiyle sonraları kendisini büyük şairler arasına sokacak ve ününü sağlayacak tarzını yakaldı. 1963 yılında 30 yaşındayken inithar etmesiyle geride bıraktığı eserlerinin toplanmasıyla oluşturulan ariel (1965), crossing the water (1971) ve winter trees (1972) kitapları, tutucu okuru rahatsız edecek düzeyde açık, sanrısal imgeler içeren ancak ironik bir zekaya sahip, yapısal olarak parlak ve duygusal yoğunlukları aşırı yüksek şiirlerden oluşuyordu. selected poems adındaki seçme şiirleri 1985 yılında eşi ted hughes tarafından yayınlandı.

    sylvia plath’i türkçe’ye kazandıran ve aynı zamanda onunla ilgili yazdığı yazılar ve kitaplarıyla tanınan yusuf eradam’ın da dediği gibi plath, ''daddy'' başlıklı ‘kültleşmiş’ şiirinde babası ile özdeşleştirdiği ataerkil, fallosantrik düzene baş kaldırırken babasını vampirlerle, nazilerle bir tutmuş, kazığı da kalbine saplayıvermişti. ''pekala yahudi de olabilirim,'' derken ezilenle, şiddete uğrayanla özdeşleşebilecek kadar, kendi bireysel kıyılmışlığını nazilerin soykırımıyla yan yana koyacak denli yürekliydi. insanın insana yaptıklarına kayıtsız kalamayışını bugün bile içimizi ürperten, yüreklere korku ve dehşet saçan şiir estetiği ile gösterir. şiddeti şiir biçimi içinde yansıtan plath’in etkilendiği bestecilerin başında beethoven gelir. plath, savaş sonrası yıkık hassas beyinlerdendir...şiirlerindeki özen ve matematik, klasik müzikte bach’ın başarısıyla denktir, çünkü plath şiirlerinde bireysel deneyimlerinden yola çıkarak şiir sanatının tüm araç gereçlerini ustalıkla kullanarak akıllara durgunluk verecek şiirler yazmıştır. bu metinlerden yola çıkarak şairin özel hayatına ya da kişiliğine, cinsel ya da başka kimliğine tanı koymak mümkündür.

    elektra kompleksine bağlı olarak, babasının ölümünü kendisine karşı sevgisizliğine yoran plath daddy’de babasıyla eşi ted hughes’u özdeşleştirir. babasının yerine koyduğu hughes’dan da beklediğini alamayan ve bir de üzerine aldatılan plath, şiirinde babasını –ve dolayısıyla kocasını- bir kerede öldürüp artık üstesinden geldiğini söyler.


    (chillom - 2 Mayıs 2005 13:47)

  • comment image

    11 şubat 1963 günü yaşamına son veren yazar, sırça fanus'un bir bölümünde "bir gün bir yerde, okulda,avrupada,herhangi bir yerde, o boğucu çarpıtmalarıyla sırça fanusun yeniden üzerime inmeyeceğini nasıl bilebilirdim? o sırça fanus ki, içinde ölü bir kelebek gibi tıkanıp kalmış biri için dünyanın kendisi kötü bir düştür" diye yazmıştı.


    (kalipso - 23 Kasım 2001 15:28)

Yorum Kaynak Link : sylvia plath