As Summers Die (~ Gdy umiera lato) ' Filminin Konusu : As Summers Die is a TV movie starring Scott Glenn, Jamie Lee Curtis, and Bette Davis. The plot centers around a large area of land owned by an old black lady, Elvira Backus. It had been given to her by her one time employer and...
Strangers: The Story of a Mother and Daughter(1979)(8,9-564)
Lo scopone scientifico(1973)(7,9-1704)
Scream, Pretty Peggy(1973)(7,1-664)
Murder with Mirrors(1985)(6,8-1071)
Wicked Stepmother(1989)(4,2-1466)
süper bir hercules and love affair şarkısı. vokalde antony hegarty var. çok keyifli kıpır kıpır. süper.sözleri*:as a child, i knewthat the stars could only get brighterand we would get closerget closeras a child, i knewthat the stars could only get brighterthat we would get closerleaving this darknessbehindmmmm-mmmmooooooohnow that i'm olderthe stars should lie upon my facewhen i find myself alonefind myself alonenow that i'm olderthe stars should lie upon my faceand when i find myself alonei feel like ii am blindfeel itfeel itfeel itfeel itlike i am blindi wish the stars could shine nowfor they are closerthey are nearbut they will not present my presentthey will not present my presenti wish the light could shine nowfor it is closerit is nearbut it will not present my presentit makes my past and future painfully clearto hear you nowto see you nowi can look outside myselfand i must examine my breath and look insideto see you nowto hear you nowi can look outside myselfand i must examine my breath and look insidebecause i feel blindbecause i feel blindi feel iti feel iti feel iti feel itlike ii'm blindthe movie will (?)mmmm, and feel itoooooh, i feel itfeel it
(ashtraygirl - 25 Şubat 2008 00:26)
jurinin hiç tatava yapmadan altın laleyi bastığı film.
(isli lamba - 19 Nisan 2014 21:08)
çevirisini yaptığım norveçli yönetmen eskil vogt’un ilk uzun metrajlı filmi. http://divxplanet.com/sub/s/335172/blind.htmlfilmi indirmek isteyenler:http://forum.divxplanet.com/…?showtopic=215781&st=0
(cemocem69 - 10 Eylül 2014 23:33)
yönetmen, filmiyle ilgili yaptığı röportajlarda sıkça belirtmiş. keza çoğu yerde de belirtilmiş. hakikaten körlükle ilgili farklı bir film bu. hollywood'un korku/gerilim filmlerine ya da dramlarına meze yaptığı görme engelli insanlarla ilgili yapılmış en iyi filmlerden olduğunu düşünüyorum. yönetmen, körlük üzerinden bir gerilim yaratmaya çalışmamış; ki bunu yapsa bu denli özgün bir iş ortaya çıkamazdı. zira çok sık yapılan bir şeydi bu. veya yönetmen, sonradan kör olan kadın üzerinden ağlak bir drama da imza atmaya yeltenmemiş. klişelerden olabildiğince uzaklaşmış. dolayısıyla kendisini takdir etmemek zor. blind; sadece körlüğe odaklanmıyor. yönetmenin sıkça belirttiği gibi bu film, kör olduktan sonra kendisini dört duvara (evine) hapseden bir kadının fantezilerine, hayallerine ve kaleme aldığı yazılarına da odaklanıyor. bu açıdan filmi sadece "kör bir kadınla ilgili bir film," diye sınırlandırmak filme haksızlık olur gibi geliyor bana. öykünün içindeki öykü gibi temalardan hoşlanılıyorsa blind bu açıdan da tatmin ediyor. sonuçta körlüğü anlatırken mizahı yitirmemiş, farklı olabilmiş, başarılı bir film... meraklısına körlükle ilgili filmler:*scent of a woman (eskil röportajında al pacino'nun performansını başarılı bulduğunu ama karakteri yanlış oynadığını belirtmiş. nedeni pacino'nun gözlerini hareket ettirmemesi. eskil tanıştığı görme engelli insanların gözlerini hareket ettirdiklerini ve kendisi konuşurken kendisine baktıklarını belirtmiş)*blindness (birden herkesin kör olduğu distopik bir dünyada geçen filmin jose saramago'nun enfes kitabının hakkını veremediğini düşünüyorum. ortalama bir hollywood filmi olsa da izlenebilir)*perfect sense (duyuların yitirildiği distopik bir dünya... yitirilen duyular arasında görme de var şüphesiz. distopyayla romantizmi buluşturan, fena olmayan bir film. gerçi tam anlamıyla körlükle ilgili bir film değil)*wait until dark (audrey hepburn'ün üç suçluyla mücadele eden kör bir kadını canlandırdığı film. bence kaçırılmamalı)
(sherlock holmes 90 - 11 Eylül 2014 13:05)
eskil vogt'u yakın zamana kadar "eskil vogt" olarak değil de, "joachim trier'nin ekürisi eskil vogt" olarak biliyorduk. öyle ya, "reprise" ile "oslo 31. august"un yönetmen koltuğunda joachim trier otururken, vogt kendisine ancak iki kişilik senarist koltuğunda yer bulabilmişti. ve bu filmlerde yönetmen trier olduğundan, senaryo yazım sürecinde vogt'un ister istemez daha çekinik bir pozisyonda kaldığını az çok tahmin edebiliyorduk. fakat "blind"ın öncesinde bildiğimiz bir şey daha vardı: bu film, her ne kadar teknik anlamda vogt'un yönettiği ilk uzun metrajlı film olacak olsa da, vogt, "reprise" ile "oslo 31 august"un doğurduğu beklentilerden bağımsız kalamayacaktı. doğru olan, bir sanat yapıtını yalnızca kendi bağlamında, en olmadı kendi sanatçısı bağlamında incelemektir ama vogt'un en azından ilk filmleri eleştirilirken, akıllar adını andığım iki filme gitmeden de edemeyecekti. hatta bir süre sonra, hali hazırda mevcut olan "trier-vogt sineması" söylemi daha da güçlenecek ve iki sinemacının adlarını birbirlerinin yerine kullanmak dahi düşünülebilecekti.tabii, yine "blind" öncesinde bir başka ihtimal daha vardı: eskil vogt, senaristliğin yanında zaten 10 yıldır üzerinde çalışmalar yaptığı yönetmenliğini uzun metraja taşırken kendisini trier'nin izlerinden tamamen soyutlamaya çalışacak ve hatta bunu başaracaktı. iki sinemacı arasında norveç'ten ve norveççeden başka bir benzerlik kalmayacaktı belki de.işte, "blind" tam olarak bu iki ihtimal arasında yer buluyor kendisine. tıpkı trier yönetiminde çekilen iki filmde olduğu gibi "blind"da da etkileri psikolojik boyuta ulaşan belli bir sorun var. "reprise"da sorun, ikili ilişkilerdeki sıkıntılardan ziyade "yazamamak"tı. anders danielsen lie'nin kelimenin tam anlamıyla can verdiği phillip karakteri mutlu bir ilişkiden öte verimli bir yazarlık kariyeri hedefliyor ve yolun henüz başlarında tökezleyip düşerken, en yakın arkadaşının bu yarışta başarı üzerine başarı kazanmasını da seyretmek durumunda kalıyordu. çok sevdiğim ve sık sık izlediğim bir film olan "reprise"ın böylece özetlenebilecek olan konusu, hem filmi izleyenler hem de izlemeyenler için «bu mu yani? bu kadar psikolojik soruna yol açan sebepler bundan mı ibaret?» gibi bir tepkiye yol açabilir. ki bir yere kadar haklı bir tepkidir bu. hele ki insan bu filme türkiye gibi, değil her gün, her saat başı yeni bir facianın, yeni bir skandalın patlak verebildiği bir ülkeden bakıp "reprise"ın başarılı birer yazar olup ölümsüzleşmeye çalışan norveçli gençlerini görünce «züppelerin zoruna bak ya...» derken buluyor kendisini."oslo 31. august"taki sorun ise büyük ölçüde "uyuşturucu"ydu. ki bu, yani uyuşturucu bağımlılığı, insanımızın kati suretle hoş görmediği/göremediği/göremeyeceği bir konu. karşımızdaki insan isterse belli bir süredir arınmaya çalışan biri olsun. biz yine kalkıyor, insanları uyuşturucuya iten sebepleri irdelemek ve böylelikle sonuca yönelik yapıcı bir eylem yapmış olmak yerine insanları salt bugünkü halleriyle ve bugünlerinin koşullarıyla eleştirmeye devam ediyoruz. bu gibi bir konuya değinen "oslo 31. august"u izlediğimizde ise, yine kendimizi «adamlardaki dertlere bak ya...» derken buluyoruz. nispeten hava-cıva dertleri konu alan bu iki filmin akabinde gözlerimize konuk olan "blind"ın derdi, öyle tahmin ediyorum ki, hemen hemen hiçbir insanın azımsayamayacağı cinsten bir dert: körlük. misal, ben yürüyemiyor olsam, duyamıyor, konuşamıyor olsam, yine de geleceğe umutla bakmayı sürdürebilirdim. ama körlük... kesinlikle kaldıramayacağım, hatta kaldırmayı düşünemeyeceğim bir sorun olurdu. ve yakın çevremdeki insanların körlüğe bakışı da hemen hemen aynı yönde. hatta kör olma ihtimali üzerinden açılan muhabbetlerde «kesinlikle intihar ederdim!» diyen pek çok insan tanıyorum. yani şundan eminiz: eskil vogt, ilk uzun metrajlı film yönetmenliği denemesinde joachim trier gibi ancak bir norveçli için büyük bir sorun olabilecek bir konuya değil, dünyanın tüm insanlarının duyduklarında «aman aman, evlerden ırak!» diyeceği bir konuya eğilmiş. bu sayede trier'nin çizgisinden uzaklaşmayı başarmış.ne var ki bunu bir ortadoğulunun, bir akdenizlinin yapacağı gibi değil de, gerçek bir iskandinavın yapacağı gibi yapmış ve "körlük" konusunu "kör cinselliği" özelinde hikayeleştirmeyi tercih etmiş. böylelikle "körlük" konusu üzerinden yakaladığı evrensel izleyici kitlesinin büyük bir bölümünü "cinsellik" eklentisi ile —bilinçli olarak— kaybetmiş. bu da "blind"ı, son kertede, "trier-vogt sineması"na dahil edilmeye müsait bir eser haline getirmiş.fakat bu, yani "blind"daki trier-varilik, bağımsız bir yönetmen olarak eskil vogt için her ne kadar olumsuz bir çıkış olsa da, sinemanın kendisi için gayet başarılı bir deneme. hatta bu başarı, yalnızca benim görüşüm olmasa gerek ki, eskil vogt "blind" ile hatırı sayılır bir ödül vitrinine sahip oldu bile. bu ödüller arasında sundance'te aldığı en iyi senaryo yazarlığı ödülünün ve norveç'te verilen amanda ödüllerinde aldığı en iyi yönetmen ödülünün yanı sıra istanbul film festivali'nin uluslararası yarışma bölümünde kazandığı altın lale ödülü de mevcut.darısı, tıpkı eski günlerdeki gibi sadece yazımına katkı sağladığı ve 2015'te gösterime gireceği açıklanan joachim trier filmi "louder than bombs"un başına!
(siyah giysili adam - 11 Eylül 2014 23:00)
bu filmi izlerken, ingrid’den çok da farkım olmadığını hissettim derinden. hayır, onun kadar güzel değilim, onun kadar uzun boylu değilim, onun kadar sarışın asla değilim, onun kadar evli değilim, onun kadar norveç'li değilim, ama onun kadar ingrid oldum bu filmde. çünkü ingrid ile hiç benzemesek de, yaşadığımız körlük çok benziyor. çünkü bizim yaşadığımız körlük; içimize sinen görmeme, görmekten vazgeçme, halini anlatıyor. saklandığımız, gitgide daha çok sığındığımız evlerimizde, manzarasını bir kere bile durup izlemediğimiz cam kenarlarında, saatlerimizi harcağımız ekranların karşısında, her gece uyuyakaldığımız koltuklarda, yüzlerce kez önünden geçtiğimiz halde rengine bir kere bile bakmadığımız bir binada, bizi sevenlerin bakışlarından kaçırdığımız bakışlarımızda... peydah olan bir körlük bu. en önemlisi; adım adım saklanırken tüm detaylardan, ve adım adım karartırken görüşünü, kendine daha çok, daha da çok, acımak bizi kendimize de kör yapıyor sonunda.gidecek hiçbir yerimiz kalmayınca, koşup koşup hayal gücümüze sığınıyoruz. ilk fırsatta ve her fırsatta. olmayacak dünyalar yaratıyoruz orada, kendimize yakıştıramadığımız açlıkları başka insanların omuzlarına yüklüyoruz, zayıflıkları için onları yargılıyoruz, kendimizi değil başkalarını yalnız ve ilgiye muhtaç bırakıyoruz, kızgın olduğumuz her şey için intikam alıyoruz. bir bakmışsın, kağıt üstünde kalan tüm diyaloglar gerçeğe, hiç tanımadığın insanlar ete kemiğe bürünmüş. bir bakmışsın, olmayacak şeyler görmeye başlamışsın ve tüm bunları gerçek sanmaya başlamışsın. işte körlük, bu açıdan çok gerçekçi bir film. hayal olan her şeyin gerçeği gibi.bu da ingrid ve benim şarkım. o da gerçek olamayacak kadar güzel;https://www.youtube.com/watch?v=vfvqj7jimqi
(dolls - 11 Ocak 2015 23:08)
ingrid in o iskandinav güzelliğini göze sokan, yaşadığı engelden dolayı hem hislerini bu kadar yoğun yaşarken karşı tarafa buzdağı gibi hissetiren. kendi ketleri yüzünden cinsel saplatılarını karşı tarafta arayan her ilişkideki gitgelleri engel olmasada çoğu uzun ilişkiyi sorgulatan benimde 2014 yapımı bu filmi arada kaldığı için atladğım. aslında kaçmaması gerekenler listesinde olan film. bu arada fazla cinsel görüntü içerdiğinden aile içinde izlenilmesi uygun değildir. fragmanı!
(martinandmara - 24 Temmuz 2015 20:42)
gören gözlere, görmeyen gözlerin kurgusuyla görülmeyenin gösterildiği görüngülere dair sanrılı bir film.34. istanbul film festivali kapsamında 'körlük' adıyla gösterilmişti.
(uzunada1969 - 29 Temmuz 2015 14:47)
placebo'nun 2006 mart'ında çıkacak albümü meds'in leziz şarkılarından biri. if i could tear you from the ceiling,and guarantee a source divine,rid you of possessions fleeting,remain your funny valentine.don't go and leave me,and please don't drive me blind,don't go and leave me,and please don't drive me blind.if i could tear you from the ceiling,i know best have tried,i'd fill your every breath with meaning,and find a place we both could hide.don't go and leave me,and please don't drive me blind,don't go and leave me,and please don't drive me blind.you don't believe mebut you do this every time,please don't drive me blind,please don't drive me blind.i know you're broken[ x3]if i could tear you from the ceiling,i'd freeze us both in time,and find a brand new way of seeing,your eyes forever glued to mine.don't go and leave me,and please don't drive me blind,don't go and leave me,and please don't drive me blind.and please don't drive me blind. [x4]i know you're broken [x3]
(marajade - 17 Ocak 2006 10:20)
lifehouse'un müziği kadar sözleriyle de etkileyen bir parçasısozlerini de yazayim tam olsun:i was young but i wasn't naivei watched helpless as he turned around to leaveand still i have the pain i have to carrya past so deep that even you could not bury if you triedafter all this timei never thought we'd be herenever thought we'd be herewhen my love for you was blindbut i couldn't make you see itcouldn't make you see itthat i loved you more than you'll ever knowa part of me died when i let you goi would fall asleeponly in hopes of dreamingthat everything would be like is was beforebut nights like this it seems are slowly fleetingthey disappear as reality is crashing to the floorafter all this timei never thought we'd be herenever thought we'd be herewhen my love for you was blindbut i couldn't make you see itcouldn't make you see itthat i loved you more than you'll ever knowa part of me died when i let you goafter all this timewould you ever wanna leave itmaybe you could not believe itthat my love for you was blindbut i couldn't make you see itcouldn't make you see itthat i loved you more than you will ever knowa part of me died when i let you goand i loved you more than you'll ever knowa part of me dies when i let you go
(darkmist - 23 Temmuz 2006 13:49)
Yorum Kaynak Link : blind