• "sadece sonu için bile okunulası bir kitap."
  • "oscar wildein bu kitaptaki basil ve lord henry hakkinda yaptigi yorum muthistir:"lord henry, diger insanlarin beni disardan gordukleri kisi, basil ise benim aslinda oldugum kisidir.""
  • "okurken; "filminde dorian gray'i jude law oynasın" diye düşündüğüm kitap."




Facebook Yorumları
  • comment image

    "...bir kitaptan zehirlenmeye gelince, yok böyle bir şey. sanatın eylem üzerinde etkisi yoktur. sanat eyleme geçme isteğini yok eder. yüce bir kısırlığı vardır sanatın. insanların ahlaka aykırı dediği kitaplar, insanlar kendi utançlarını gösteren kitaplardır. hepsi bu." satırlarıyla sinsice kendine gönderme yapar bu kitap.


    (rwn - 7 Mayıs 2007 00:13)

  • comment image

    doğaüstü bir ayna olan roman. bunu oscar wilde'ın şu sözünden çıkartabiliriz:

    "herkes dorian gray'de kendini günahını görecek."

    ne yazık ki kendi döneminde, wilde'in yazdığı kitap ahlaksızlıkla suçlanmış ve ağır eleştiriler almıştır. portesinde kendi ruhunun aynasını gören dorian gray'i ve bu aynayı yaratan oscar wilde'i acımasızca eleştiren insanlar sanırım büyük yazarın yarattığı aynada -ki bu kitabın kendisi oluyor- kendi ruhlarının görmek istemedikleri taraflarını görmüşlerdir.


    (nott - 12 Nisan 2008 03:40)

  • comment image

    oscar wilde'ın dorian gray olmak istemesi, insanlarca lord henry olduğu zannedilmesi ve aslında basil olması... ne kadar güzel bir çelişki. insanın kim olduğu konusunda düştüğü tereddütü yersizleştiriyor.


    (absinthe - 15 Haziran 2008 00:09)

  • comment image

    edebiyat tarihinin belki de en "sinik", en hazırcevap, aynı zamanda da en eğlenceli karakterlerinden biri olan lord henry'e hayat vermiş olan kitap...oscar wilde'ın orada burada görülen ünlü quotelarının çoğunun kaynağıdır bu karakter.

    "it is only shallow people who do not judge by appearances. the true mystery of life is the visible, not the invisible."

    "time is jealous of you, and wars against your lilies and your roses."

    "the only difference between a caprice and a life-long passion is that caprice lasts a little longer"

    "a man can be happy with any woman as long as he does not love her."


    (glass sealed - 19 Temmuz 2002 02:01)

  • comment image

    “dünyevi hazlar” kavramına nutella’yı kaşıkla tüketmekten çok daha fazlasını yükleyen ruhların romanı. esrarlı sigarların dumanlarından imal edilen halkalar, gösterişli takılar, toplantılar, sefa sürmenin bin bir yolunu rutine bağlayan ve bin ikinci yolu arayan züppelerin fonunda kendi evrimini tualden izlemekle lanetlenen bir ruhun ibret veren trajedisi. değil elbette. oscar wilde’ın eserlerinde sinsice gizlenen didaktik öğeler aramak road runner ve çakalın maceralarını
    izlerken dadaizme dair alt metinler aramak kadar fantastik bir eylemdir.

    romanlara şifrelerle dolu bir kripto muamelesini reva gören akademisyen zihniyetinden oldukça uzak bir noktadayım. işin aslı akademisyenlikten de oldukça uzak bir noktadayım. o yüzden bir romanı yazarın kimsenin çözemeyeceği gizli şifrelerle doldurduğu anlayışına katılmıyor, romanı öncelikle yazarın bilinçaltının dibinden çıkardığı kumlarla inşa ettiği bir kale olarak yorumluyorum. art niyet derecesine varan bir gayretle gizlenmiş olan sözde alt metinlere inanmıyor, okurken hissedilen hazza, sözcüklerle tanıştıklarında uyanan düşüncelerin yoğunluğuna inanıyorum. “roman yazıyorum” deyip içini güya çok gizli göndermelerle dolduran, her paragrafıyla okurunu aldatmaya ve yanlış yönlendirmeye gayret eden yazarların da var olduklarını biliyor ve onları kınıyorum. oscar wilde'ın da o türden kalem oyunlarına pabuç bırakmayacağını düşünüyorum. dolayısıyla dorian gray’in portresini de bu kafayla, bu anlayışla okudum.

    romandaki meselelerin öncelikleri arasında yapılacak sıralama öznel fikirlere göre değişse de, temel olarak hazlar ve erdemler arasında kalan insan ruhunun, iki karpuzu bir arada taşımakta muvaffak olamayacağını görüyorum ben. entry’nin başında da eyyorladığım üzere, bunu öğüte ve ahlaka dair bir ibret belgesi olarak yorumlamak garip bir yaklaşım olur. bu olsa olsa çıplak eşyanın çıplak tabiatıdır. oscar wilde da bu yansımayı tüm şaşası, tüm kahkahası ve tüm acı çığlıklarıyla kıvrakça resmeder. sırf entel görünmek için “kıvrakça resmeder” yazdım, evet. herkesin gözdesi, güzellik, tutku ve saflık kavramlarının genç bir insanın bedeninde biçimlenmiş avatarı olan dorian gray, ebedi gençlik ister. lord henry’ nin gençliğine ve güzelliğine dair tutkuyla sıraladığı övgüler aklını başından almış ve bizim ergeni paha biçilemez bir hazineye sahip olduğuna ikna etmiştir. ressam dostu basil ise, hazcılığın dibine vuran dostu henry’nin aksine, dorian’ın eşsiz saflığına vurulur. mükemmelliğin aura’sıyla kuşanan dorian, basil’e mükemmeli sanatıyla tasvir etmenin hazzını verir. bu nedenle dorian’ın, lord’la dostluğu basil’i pek kaygılandırır. lord henry, kendisine emanet ettiğiniz muhabbet kuşunuzu bile alkolik ve seks bağımlısı bir züppeye çevirme yetisine sahip biridir ve dorian’a yaklaşması hayra alamet değildir. güzelliğinin ve gençliğinin farkına varan dorian, hazinesini kaybetmekten korkar. ancak mükemmeliyetinin diğer yarısı olan saflığa ayartılmış bir sarhoşluk içerisinde sırf çevirir. hazların coşkusu için bir nevi “erdemi” terk eder ve bu onu çöküşe sürükler.

    lord henry ise hedonizmin bencil coşkuları ve erdemler arasında asla sıkışıp kalmaz. zira kendisi bir koli basilinden daha az bencil değildir. nüktelerle dolu, tabuları tekmeleyen ve aforizma yumurtlayan bu adam başlangıçta dorian’ın gözlerinde gerçek bir akıl hocasıdır. henry de bunu suistimal eder, dorian’ı mütemadiyen fişekler, onu iyice zıvanadan çıkaracak olan “sarı kitabı” verir. derken dorian içindeki çöküşle birlikte, lord henry’nin şuursuzca konuşan, sığ düşünceli, şımarık ve düz bir adam olduğunu düşünmeye başlar. romanın kurgusu ve betimlemeler bizi de benzer bir yola iter. “lord olmuş ama adam olamamış.” deriz. işin ironik yanı, sürekli temel değer ve kavramları havaya uçuracakmış gibi konuşan bu bencil adam gayet usüle uygun bir yaşam sürer, sayılıp sevilen nazik ve nükteli bir adam olarak anılır. baştan çıkardığı dorian’ın aksine, gerçekten aykırı bir duruş sergilemesine ve dışlanmasına neden olmayacak steril bir yaşam düzenini benimser.

    dorian’ın çöküşünü başlatan sybil vane de hazlar ve erdemler arasındaki ikilemin tezahürüdür. yetenek vadeden bu genç ve güzel hanım, her yerde ve her şeyde mükemmeliyeti arayan züppe dorian’ın dikkatini çeker. geçim derdi, ygs gibi sorunları olmayan genç adam her gece tiyatroya gelir ve sybil’i huşu içinde izler. sonunda sybil’le tanışır ve aşkına karşılık alır. lakin sybil aşkın büyüsüyle, sahnede kendisini ateşleyen düşünsel hazların itici gücünü tamamen yitirerek, tüm var oluşunu etrafındaki dünyanın ve yaşamın gerçekliğine yönlendirir. dans ederek, şiirler okuyarak ve aşkı için mahsusçuktan zehir içerek kendisini dünyevi kıskaçlardan kurtaran sybil, oynadığı rollerle arınmakta, kendi katarsisini jüliet’in veyahut beatrice’in rollerinde yaşamaktadır. aşkın baştan çıkartan hazzıyla birlikte çıkıp gelen gerçek tutku, ingiliz kızının ruhunu sahneden indirir ve yeniden gerçek yaşama bağlar. bu nedenle oyunculuk konusundaki tutkusunu tamamen yitirir, kendi yaşamının bir masala dönüştüğüne inanan sybil, oynadığı “masallara” artık dışarıdan bakar olmuştur. mükemmelliğin mükemmeliyetle çarpılmasına aşık olan dorian bunu gördüğü anda kızdan soğur, bunu da gayet kaba bir biçimde ifade eder. hem yeteneğini (erdemini) hem de aşkını yitiren sybil çareyi ölümde bulur.

    bu vesileyle güzellik saplantısıyla kıvranan dorian gray’in portresinde çöküş başlar. portre gray’in gittikçe kaybolup silinecek olan saflığını betimlemektedir. lord henry’nin aşıladığı güzellik tutkusu yüzünden dorian evini dünyanın dört bir yanından gelen güzel ve süslü eşyalarla ve egzotik müzik aletleriyle doldurur , ingiltere gümrük müdürlüğünü vergileriyle ihya eder. işin aslında sybil’i de böyle güzel bir eşya olarak görmüştür bencil bay gray..

    çöküşün başlamasıyla ruhunu kezzapla eriten dorian’ın tüm derdi itlik uğursuzluk yapmak haline gelir. dorian’ın günahlarını net olarak bilemiyoruz ancak tüm şehrin yaka silktiği bir adam haline gelmesinden her ne yaptıysa gerçekten abarttığını tahmin edebiliyoruz. ne var ki dorian’ın eski saflığına aşık olan basil kahrolmaktadır, bu nedenle dorian’ı uyarmaya gider. giderken de ardında kanıt bırakmadan öldürülmek isteyen birinin yapması gereken her şeyi yapar. tatminsizlik içerisinde her şeyi tüketen dorian burada sapıtır ve sevimli ressamı katleder. bu hareketinde nefret ettiği şeyler için kendisinden başka her şeyi suçlayan bencil adamın aklanma çabasını görüyorum. çok da pis sövüyorum.

    vicdanın hayaleti misali peşinde beliren sybil’in abisi yüzünden dorian yeniden iyi olmak ister. aslında derdi gözden çıkarttığı saflığını geri kazanmaktır. işe kendisini tüm suçlarından aklayarak başlar lakin bunun hiç işe yaramadığını dehşet içerisinde fark eder. çirkin ruhundan ibaret olan tablosunu yok ettiğinde kendisini yok etmiş olur, zira geriye başka bir şey kalmamıştır. neticede pek nükteli, pek şukela bir romandır.


    (coor bagpipes - 29 Nisan 2011 17:29)

  • comment image

    doğa üstü olaylara inanmam ama ciddiyim biri bana elinde böyle bir eser ile gelse, okusam, sonra dese ki ben peygamber'im, dakika durmam önünde diz çöker ağlamaya başlarım. tek kelimeyle kusursuz, hayatımda okuduğum ve tahminimce okuyabileceğim en iyi edebi eser. her satırı altı çizilmelik, her cümlesinde kendinize ve hep bastırdığınız hayvansı dürtülerinize, hep reddetmek istediğiniz doğanıza dair birşeyler bulabileceğiniz hayat kaynağı.

    oscar wilde'in ilk ve tek romanı olması da nasıl bir tesadüftür bilemedim.


    (bana kedicik derdi - 29 Eylül 2012 00:56)

  • comment image

    sibyl vane'in mucizevi ölüm trajedisinden kısa bir süre sonra lord henry, dorian'a okuması için bir kitap verir ve dorian bu kitabı okur. kitap dorian'ı öyle bir etkisi altına alır ki dorian günler boyu evinden çıkmaz ve kitabı defalarca okur.

    bir anda seneler sonrasına gideriz. dorian artık ruhunu şeytana satmıştır. asla bahsedilmeyen günahlar işlemiş, masumiyetine bir türlü ismi konmayan lekeler sürmüştür. belirtilmese de hepsinin başlangıç noktası, dorian'ın hayata bakışını değiştiren şey aslında henry'nin dorian'a okuması için verdiği o kitaptır.

    nedense bunu düşündüğümde hep lord henry'nin oscar wilde, dorian gray'in ben, kitabın ise the picture of dorian gray olduğunu hissederim. bunu yazarken bile tüylerim diken diken olur.


    (bana kedicik derdi - 22 Ekim 2012 00:23)

  • comment image

    oscar wilde dorian'a öyle bir gizem yüklemiş ki, belki de edebiyat tarihinin en çok hayal edilen karakterini yaratmış. dorian sadece fiziki olarak düşünülebilecek biri değil, dorian her yönüyle hayal edilmeli. yürümesiyle, konuşmasıyla, oturmasıyla, kalkmasıyla, yemesiyle, içmesiyle, dokunmasıyla, bir bütün olarak mükemmeli temsil etmeli. bir nevi tanrı olunsa yaratılacak insan olmalı dorian gray. ilginç şekilde herkesin kafasındaki dorian çok farklı. kimisi daha sivri hatlara sahip, daha maskülen bir doğaya sahip dorian hayal ederken benim gibi daha kadınsı, efemine bir dorian düşleyenler de var. artık bu kişinin estetik kavramı ile mi alakalı, yoksa oscar wilde içimizdeki gizli eşcinseli mi ortaya çıkarmaya çalışmış, o konuda kararsızım.

    yönetmen olsam hayatım boyunca filmini çekemeyeceğim tek eser olabilir the picture of dorian gray. sibyl vane bulunur, henry bulunur, basil bulunur ama hayalimdeki dorian'ı oynayacak adamı max'te bile modelleyemem ben.


    (bana kedicik derdi - 10 Aralık 2012 02:47)

  • comment image

    mary shelley, 1818'de frankenstein'ı yazdığında da anlatmak istediği şey bu muydu merak ediyorum. zira dr. victor frankenstein rolünde bu kez basil hallward, yaratık rolünde ise sevgili dorian gray var. onun portresi de, frankenstein'dan yaklaşık 80 sene sonra yazılmış olsa da, en az onun kadar öncül.

    bir de şey var, kitabın kartonetinde yeralan bir yazı: "basil hallward, ben olduğumu sandığım kişidir; lord henry dünyanın ben sandığı kişidir; dorian ise benim olmak istediğim kişidir, belki başka bir çağda" demiş bizatihi oscar wilde. savımızı bu söze göre temellendirirsek, ortaya pek hoş bir şey çıkıyor.

    şaşırtıcı olmayacak şekilde, cinsel tercihleri yüzünden, -ve de dönüşmek istediği kişiye olan aşkı sebebiyle- basil hallward, yani canavarı yaratan kişi, yani oscar wilde, nihai ezayı ve cezayı çeken kişi. sürekli laf konuşan, aforizma üreten, filozof ve sofist hayatıyla lord henry, dünyanın oscar wilde atadığı kimlik, -gerçekten de; ve bir katalizör, tüm olaylara ve iki wilde'ın kişiliği arasında girip çıkan, etkilenmemiş, ama etkileyen. dorian gray ise gerçekten wilde'ın olmak istediği kişi olabilir, zira çektiği sıkıntıları düşünürsek, kendisinin insan ırkına düşman bir hale gelmiş olması şaşırtıcı olmaz. acı çektirmek isteyen, tamamen hazcı, materyalist, güzelliğe tapan, son derece bencil bir kişi, olmak istediği, olmak isteyip öc almayı kafaya koyduğu, ama asla da olamayacağı kişi. olamayacağını bildiği kişi. kendisini ancak sanatla ifade edebilen biri. kendi cümlesindeki gibi: sanatı göz önüne serip sanatçıyı gizlemek, sanatın amacıdır.

    ve aslında, üç adet oscar wilde'ın portresi. giriş, gelişme, sonuç(lanamayış).


    (sutsuz kahve - 11 Nisan 2013 21:14)

  • comment image

    okunduğunda ufku iki katına çıkaran kitap.

    --- spoiler ---

    * güzel şeylerde çirkin anlamlar bulanlar, yozlaşmış kişilerdir, üstelik sevimsizdirler de. bu, hatalı bir tutumdur.

    * güzel şeylerde güzel anlamlar bulanlar kültürlü kişilerdir. bunlar için bir umut vardır. onlar, güzel şeylerin yalnızca güzellik ifade ettiği seçkin kişilerdir.

    * eleştirmenlerin fikir anlaşmazlığına düştüğü yerde sanatçı kendi kendiyle uyum içindedir.

    * "bana güleceksiniz biliyorum, ama bu resmi gerçekten sergileyemem. bu resme kendimden çok şey kattım."

    * "herkesi seviyorsun; yani bu da herkese karşı kayıtsızsın anlamına gelir."

    * "bütün bunların hepsi sanatın gerektirdiği gibiydi: bilinç dışı, ideal ve uzak."

    * "akıl kendi içinde bir aşırılıktır ve herhangi bir yüzün uyumunu yok eder."

    * "okumuşlar arasında başarılı olmuşlara bir bak. nasıl da baştan aşağıya iğrençtirler onlar."

    * "şairler sizler kadar kılı kırk yarmazlar. tutkuların kitap baskılarını nasıl arttırdığını bilirler onlar. bugünlerde kırık bir kalp sayısız baskılar yapabiliyor."

    * "sadık olanlar aşkın önemsiz yanlarını bilirler yalnız; aşkın trajedilerini ise vefasızlar bilir."

    * "boğmaya çalıştığımız her dürtü zihnimize iyice yerleşiyor ve bizi zehirliyor. vücut bir kez günah işler ve günahla ilişkisi kesilir, çünkü eylem bir tür arınmadır. geriye bir hazzın anısından ya da pişmanlığın lüksünden başka bir şey kalmaz. şeytana kapılmaktan kurtulmanın tek yolu ona boyun eğmektir. karşı koyarsanız, ruhunuz kendine yasakladıklarına, kendi canavarca yasalarının canavarlaştırdığı ve yasa dışı kıldığı şeylere karşı duyduğu arzu yüzünden hastalanır."

    * "ve güzellik dehanın bir biçimidir; hatta dehadan da üstündür, çünkü açıklanmaya gereksinimi yoktur."

    * "yalnızca sığ insanlar görünüşe göre yargıda bulunmazlar. dünyanın gerçek gizi görünmeyende değil, görünendedir..."

    * george amca: "bu amerikalı kadınlar neden kendi ülkelerinde kalamazlar? amerika'nın kadınlar için bir cennet olduğunu söyler dururlar oysa."
    lord henry: "söyledikleri doğru. havva gibi, bir an önce oradan çıkmaya can atmalarının nedeni de bu zaten."

    * "duyguların avantajı bizi yoldan çıkarmalarıdır; bilimin avantajıysa duygusal olmamasıdır."

    * "bugünlerde çoğu kimse, yerlerde sürünen bir tür sağduyu yüzünden ölüyor ve insanın pişmanlık duymadığı tek şeyin hataları olduğunu çok geç keşfediyor."

    * "sevgili yavrum, ömürlerinde yalnızca bir kere aşık olan insanlar gerçekten sığ olan insanlardır. onların vefa, sadakat dedikleri şeye ben törelerden kaynaklanan bir uyuşukluk ve hayal gücünün yokluğu diyorum. düşünce hayatında tutarlılık neyse, duygusal hayatta da vefa odur; basit bir yenilgi itirafı. vefa! bir gün bunu analiz etmeliyim. mülkiyet tutkusu da var bu işin içinde. başkalarının alacağından korkmasak, çoktan atacağımız bir sürü şey var. ama sözünü kesmek istemem. hikayeni anlatmaya devam et."

    * "kişinin şiir yüzünden mahvolması bir onurdur."

    * "insanlar en çok kendilerine gereken şeyleri başkasına vermeye bayılırlar."

    * "şu halimizle kendimizi her zaman yanlış anlıyor, başkalarını da nadiren anlıyorduk. deneyimin etik bir değeri yoktu. bu, insanların hatalarına verdikleri bir addı yalnızca."

    * "başkaları hakkında iyi şeyler düşünmemizin nedeni, kendi kendimizden korkmamızdır."

    * "onlar bizim varlığımızda aşk'ı yaratıyorlar. bunu bizden geri istemeye hakları var."

    * "gerçekten büyüleyici olan iki çeşit insan vardır yalnızca: her şeyi bilenler ve hiçbir şey bilmeyenler."

    * "kendimizi suçladığımız zaman, başka hiç kimsenin bizi suçlama hakkı olmadığını hissederiz."

    * "bir kadının bir erkeği yola getirmesinin tek yolu onu yaşamından bezdirecek kadar canını sıkmasıdır."

    * "ve bir kadın kocasının ona karşı kayıtsız olduğunu anlayınca ya iyice bakımsız, kılıksız olup çıkar ya da başka kadınların kocalarına aldırttığı çok şık şapkalar giyer."

    * "iyi niyetler bilimsel kuralların işine karışmak için yapılan yararsız girişimlerdir. çıkış noktaları katıksız kibirdir. sonuçları kocaman bir sıfırdır. doğurdukları heyecanlar, zayıf insanların hoşuna giden, rahatlatıcı, kısır heyecanlardır. iyi niyetler hakkında bundan fazlası söylenemez. insanların para yatırmadıkları bir bankanın hesabına yazdıkları bir çekten başka bir şey değildir iyi niyet."

    * "bir kimse hayatın rengini emmelidir, ama asla ayrıntıları hatırlamamalıdır. ayrıntılar her zaman kabadır."

    * "ama kadınlar perdenin ne zaman kapandığını asla bilmezler. her zaman bir altıncı perde olmasını isterler, oyunun hiçbir ilginçliği kalmadığı anda oyunu sürdürmeyi önerirler."

    * "sıradan kadınlar her zaman kendilerini avutmasını bilirler."

    * "sakın ha, yaşı ne olursa olsun , leylak rengi giyen kadınlara güvenmeyesin... ne de otuz beşini aşmış, pembe kurdelelere düşkün bir kadına. bu, bir hikayeleri olduğu anlamına gelir."

    * "öyle bir çağda yaşıyoruz ki, herkes bilge olamayacak kadar çok okuyor, güzel olamayacak kadar çok düşünüyor."

    * "şeylere gerçeklik kazandıran şey onlar hakkında konuşulmasıdır."

    * "yalnızca sığ kişiler bir duygudan kurtulmak için yılların geçmesini beklerler. kendinin efendisi olan bir insan, nasıl kolayca bir zevk icat edebilirse, acısını da aynı kolaylıkla sona erdirebilir."

    * "insanın kendi yaşamının seyircisi olması, hayatın sıkıntılarından kurtarır insanı."

    * "geleceği olan erkeklerle, geçmişi olan kadınları severim ben."

    * lady ruxton: "üzülmeyin, zaten çok sigara içiyorum. ilerisini düşünüp azaltacağım."
    lord henry: "lütfen azaltmayın, lady ruxton. ılımlılık ölümcül bir şeydir. yeter kavramı yavan bir yemek, aşırı kavramıysa nefis bir şölendir."

    * "oysa adlar her şey demektir. olaylarla hiç uğraşmam ben. tek uğraştığım sözlerdir. işte bu yüzden, edebiyatta kaba saba gerçekçilikten nefret ediyorum."

    * düşes: "sen kuşkucusun."
    lord henry: "asla! kuşkuculuk imanın başlangıcıdır."
    düşes: "ya sen nesin?"
    lord henry: "tanımlamak kısıtlamaktır."

    * "kişinin yarattığı her etki kişiye bir düşman kazandırır. toplumda gözde olmak için orta karar olmak gerekir."

    * "uğursuzluk belirtisine gelince, uğursuzluk diye bir şey yoktur. kader bizlere önceden haberci göndermez. bunu yapmayacak kadar bilgedir o ya da çok zalim."

    * "kırda herkes iyi olabilir. oralarda baştan çıkarıcı şeyler yoktur. kent dışında yaşayanların uygar kişi olmaktan bunca uzak olmalarının nedeni de budur zaten. uygarlık kolayca ulaşılabilen bir şey değildir. insanın ona ulaşabilmesi için yalnızca iki yol vardır. biri kültürlü olmak, diğeri de ahlaksız olmak. kırda yaşayanların bunların ikisine de fırsat bulamadıkları için oldukları yerde kalır, kokuşurlar."

    * "suç, tümüyle aşağı sınıflara özgüdür. bu yüzden onları kınıyorum sanma. bizim için sanat neyse onlar için de suç odur. yani olağanüstü heyecanlar yaratmanın bir yöntemi."

    * "hayatı sanat açısından ele alan adamın kalbi beynidir."

    * "gençliğimi yeniden kazanabilmek uğruna, jimnastik yapmak, erken kalkmak ve saygıdeğer biri olmak dışında her şeyi yapmaya hazırım."

    * "hayatında hiçbir şey yapmamış olmana çok seviniyorum, ne bir heykel yonttun, ne bir resim yaptın, ne de kendinden başka herhangi bir şey ürettin! yaşam senin sanatın oldu. sen kendi kendini besteledin. günlerini soneler haline getirdin."

    * "bir insan soylu biriyse, yeteri kadar bilgili demektir; eğer soylu değilse, bildiği her şey onun için zararlıdır."

    ---
    spoiler ---


    (algida kedici - 4 Temmuz 2013 16:36)

  • comment image

    'her zaman! çok çirkin bir deyim bu. işitince kanım donar. kadınlar bayılır bunu kullanmaya. her aşkı, sonsuza dek sürdürmeye çalışarak berbat ederler. sözcük olarak da anlamsızdır. bir kaprisle ebedi bir aşk arasındaki tek ayırım kaprisin biraz daha uzun ömürlü olmasıdır.' gibi bir paragrafı içinde barındırabilen muhteşem kitap.


    (emile ajar - 9 Haziran 2004 03:18)

  • comment image

    kitabi yazarken oscar wilde bilerek dorian gray'in suclarinin cogunu okuyucu ile paylasmiyor, bunun nedesi ise wilde'in her okuyucunun dorian gray karakterinde kendi gunahlarini gormesini istemesidir. yanliz kitap bende ters bir tepki yapti sanirsam, cunku kitabi okurken dorian gray de daha cok oscar wilde'in hayatini gordum, dolasiyla kitabi cok autobiographic buldum. bundan dolayi da cogu sahnede homo-erotizm gormus olmam benim hayal gucumun eseri degildi sanirim. ne olursa olsun, yazilmis en iyi kitaplardan biridir, kitabin yuzlerce farkli acidan yorumlanabilir olmasida sanirim kitabi birden fazla okumanin gerektiginin en buyuk kanitidir.


    (eternity4ever - 28 Haziran 2004 01:11)

  • comment image

    içindeki eşcinsel ögelerin - hiç bir zaman açık açık belirtilmemelerinden olacak - fena halde beni dellendirdiği kitap. dorian o alem benim bu alem senin koştursun, harry ve basil "ohşş yavrum" diye diye dorian'ı mütemadiyen eve atsın, ama homoseksüel ilişkiden bir kez olsun bahsedilmesin. bu muydu yani kıyamet koparan, wilde'ın çağında lekelenmesine sebep olan.

    diğer bir yandan wilde'ın o bitmek bilmez övgülere konu olan kıvrak mizah anlayışını bu kitapta aramak gerektiğini düşünmüş olacağım ki biraz hayal kırıklığı oldu. velhasıl bu aradığımı bulamasam da gayet memnun kaldığım bir hikayedir pikçır of doryın gırey . hayatımda neyin sağduyumca günah, neyin serbest bellendiğini gerçekten merak ettiğim bir dönemde bana önemli sorular sordurmuştur. lord henry gibi bir karakterin hep yanımda olması, "üzülme hocam, bugünlerde herkes götüne patlıcan sokarak tatmin oluyor" demesi, her suçluluk duygusuyla kıvrandığımda elimi tutup "koy gitsin" diye kesip atması ne güzel olurdu.

    bir de bu kitapta incik boncuk takı ve o da yetmiyormuş gibi dorian'ın aile ağacının anlatıldığı bir bölüm var. editör olsam "oskarcım bunu çıkarcaz, elimiz mahkum" diye gözünün yaşına bakmadan kitaptan men ederdim. tuğla duvara çarpma hissi yaratıyor.

    diğer bir yandan wilde'ın languid(ly) kelimesine de bir zaafı, o olmadı, elli bin kez kullandığını unutmaya meyilli olduğu ortaya çıkıyor.

    ama en nihayetinde tabii ki merak ettiğimiz: lord henry wotton dorian gray i sikti mi?


    (frank n furter - 4 Aralık 2004 12:22)

  • comment image

    lord henry gibi muhteşem bir karaktere sahip olan bir kitap. lord henry burada şeytanın sureti gibi adlandırılsa da-ki söylediği şeyler muazzam ölçüde mantıklı ve çeldiricidir- kendini namuslu, temiz ve asil zannedenlere verdiği ayarlar insana kendisini duvardan duvara vurma ihtiyacı hissettirir*.

    lord henry'nin beni koparan bir sözünü de aktarmak isterim
    "gençliğimi geri getirmek için her şeyi yaparım; sabahları erken kalkmak, egzersiz yapmak ve namuslu bir vatandaş olmak dışında, her şeyi."

    yıllar sonra gelen not: orijinal versiyonu biraz daha farklı.

    "ıf i could get back my youth, i'd do anything in the world except get up early, take exercise or be respectable."


    (jesters cap - 23 Mart 2006 12:21)

  • comment image

    "it is only shallow people who do not judge by appearances. the true mystery of life is the visible, not the invisible."

    gibi bir cumle ile "şu an"a olan inancsizligi en aci ve en acik sekilde dile dokmustur bu kitapta sanirim oscar wilde. 21. yuzyil insaninin ruhunu teslim ettigi bir bilinmezlik ya da bilinmeyene duyulan ozlem leş egoların en komik temel ogesi olmustur hep kanimca. emanet yani. ne idugu belirsiz, her an sizden gelip alinacakmiscasina hakkinda hic bir seyi merak etmediginiz, sadece var oldugunu bildiginiz ve rahatsiz etmeyen soru isaretleri. arzunun nesnesinin bilinememesi cuk diye oturur bu gorunmeyene duyulan ozleme, boyle bir acizlige.
    orada, anlamda kaybolan ve soylenmeyecek olan iki kelime degil, tutabildiklerim ilgimi cekmistir sukurler olsun ki.

    bu yuzden dunya uzerinde iki tip insan var diye dusunurum,
    goruneni gizem sayanlar, ya da gizemi surekli gorunmeyende arayanlar.
    ayindir bu bana gore. herhangi, varoldugu belli belirsiz bir seye, varolanlardan daha cok duyulan inanc, benlikte bulunan bir sekilsizligi ordan burdan buldugu yamalarla kapatmaya calisan bir zavalli goruntusu vermistir bana.
    iste o an gidip bir agaca dokunmak isterim. durur, duydugumu dusunmek isterim.


    (unearth - 14 Temmuz 2006 04:11)

Yorum Kaynak Link : the picture of dorian gray