Çıkış Tarihi     : 13 Kasım 2008 Perşembe, Yapım Yılı : 2008
Türü                : Macera,Drama,Aile,Fantazi,Romantik
Ülke                : Avustralya
Yapımcı          :  Jonathan M. Shiff Productions
Yönetmen       : Grant Brown (IMDB), Colin Budds (IMDB)(ekşi), Roger Hodgman (IMDB), Daniel Nettheim (IMDB)(ekşi), Jeffrey Walker (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Jonathan M. Shiff (IMDB),Sam Carroll (IMDB),Max Dann (IMDB)(ekşi),Anthony Morris (IMDB),Simon Butters (IMDB)(ekşi),Philip Dalkin (IMDB),Joss King (IMDB),Chris Roache (IMDB),Chris Anastassiades (IMDB),Lally Katz (IMDB)
Oyuncular      : Miles Szanto (IMDB), Siam (IMDB), Emily Robins (IMDB), Maddy Tyers (IMDB), Emelia Burns (IMDB), Eka Darville (IMDB)(ekşi), Richard Brancatisano (IMDB), Sebastian Angborn (IMDB), Georgina Haig (IMDB), Alexandra Park (IMDB), Romy Poulier (IMDB), Paige Maddison (IMDB), Sebastian Gregory (IMDB), Brett Climo (IMDB), Damien Bodie (IMDB), Alyce Platt (IMDB), Eva Lazzaro (IMDB), Liam Hemsworth (IMDB), Grant Piro (IMDB), Chris Hillier (IMDB), Sue Jones (IMDB), Cleopatra Coleman (IMDB), Kylie Morris (IMDB), Danielle Carter (IMDB), Rodney Afif (IMDB), Jordan Prosser (IMDB), Marea Lambert Barker (IMDB), Alfred Nicdao (IMDB), Victoria Eagger (IMDB), Jonathan Burton (IMDB), Puven Pather (IMDB), Bill Mather (IMDB), Margot Robbie (IMDB), Alivia Austin (IMDB), Michael Harrison (IMDB), Marco Sellitto (IMDB), Haiha Le (IMDB), Lulu McClatchy (IMDB), Toby Bender (IMDB), Oku Den (IMDB) >>devamı>>

The Elephant Princess (~ A Princesa Elefante) ' Dizisinin Konusu :
The Elephant Princess is a TV series starring Miles Szanto, Siam, and Emily Robins. Alexandra Wilson is a regular suburban girl who suddenly discovers she is a princess of a mystical kingdom.





Facebook Yorumları
  • comment image

    bugün izlediğim, anlattığı olayın üstünden 100 yıldan fazla bir zaman geçmesine, hatta bu zaman zarfı içinde bu film gibi yaptığımız yanlışları yüzümüze vuran filmler çekilmesine rağmen bırakın bir gıdım ilerlemeyi, resmen daha da beter gerilediğimizi gösteren bir filmdir bu.

    aynı john merrick'i görmek için bytes denen adama para verenler gibi biz de, her ne kadar para vermesek de, bizden daha kötü durumda olanları izlemek için televizyonlarımızı açıyor, aynen bytes gibi para, reyting ve ün için başka insanları televizyona çıkartıp, ağlatıp, kirli çamaşırlarını ortaya döktürüp onların sırtından geçinenlerin yaptıkları programları izliyoruz. daha iki gün önce "maymun bebek" diye bir haber yapıldı, sırf iki dakikalık haber boşluğu dolsun, 10-15 kişi daha bizim haberimizi izlesin mantığıyla erken doğmuş ve normal olmayan ölü bir bebek televizyonda teşhir edildi, hiçbir şekilde ailesi düşünülmedi. biz de bu haberi izledik, tiksindik, korktuk ve acıdık. acınması gereken bizdik ama aslında o kadar acımasızız ki kendimize bile acıyamıyoruz.


    (codename47 - 19 Kasım 2006 00:00)

  • comment image

    insanı darmaduman eden bi david lynch filmi. ağlamakla ağlamamak arasında baya bir gidip gelmiştim. filmde tuhaf olan bişi vardı, o da ; normal bi insan gibi uyuyamayan bir insanın odasında ,normal uyuyan bir insanın tablosunun asılı durmasıydı. bu da kolları kesilmiş bi piyanistin odasına piyano çalan bi adam resmi koymaktan farksızdı. hala filmin o karesine aklım takılır durur.


    (polyethylene - 31 Mart 2002 06:39)

  • comment image

    --- spoiler ---
    filmde anlatilan hikaye gercek bir hikayden alinmis olmasina karsin bazi husularda filmin ilgi cekici olmasi acisindan degistirilmistir.

    john merrick ismiyle bildigimiz bu kisinin asil adi johnes carey merricktir. dr trevesin notlarinda oncelikle johnes yazilmasina karsin daha sonra ustu karalanarak john olarak kisaltilmistir ve hala john olarak bilinmektedir.

    gercek hayati ve film arasinda ki bir diger fark ise cok daha buyuktur. filmde bytes'in john merricki zorla calistirdigina sahit oluyoruz. ve johnun hayati kendi ellerinde degil baska insanlarin ellerinde olduguna sahit oluyoruz. halbuki olay bu sekilde degildir. gercekte john hayatiyla ilgili butun kararlari kendisi almistir. daha kucukken para kazanmak icin seyyar olarak birseyler satmaya baslamistir. fakat vucudunda ki deformasyon ilerledikce, insanlar artik johndan birseyler almamaya baslamistir. gorunusunden dolayi satis yapamamasi hayatini zorlastirmis olmasina karsin bunu para kazanmak icin bir yol olarak kullanmayi dusunur. ve bytesa bir mektup yazarak kendisinin bu halini para karsiliginda sirk ve panayirlarda kullanmasini onerir. bytesta bu teklifi kabul eder.

    filmde dr trevesin john la cok alakadar oldugunu ve surekli johnla ilgilendigini goruyoruz. fakat yine gercek hayatta treves ve john arasinda ki iliski bir muayene ve bir konferansta johnun diger insanlara sunumundan ibarettir. yalnizca iki kez bir araya gelmislerdir.

    son zamanlarinda ise john merrick vefat edene kadar bir hastanede yasamistir. olumu ise filmde anlatildigi gibidir. normal insanlar gibi uyumak isteyen john hayati boyunca kafasinin cok buyuk olmasindan dolayi hic bu sekilde uyuyamamistir. fakat oldugu gun normal insanlar gibi sırtüstü yatar vaziyette bulunmustur. normal insanlar gibi yatmasina karsin kalkmak istemis, bunun icin cabalamis fakat kalkamamistir.

    filmin cok buyuk bir bolumu gercegini yansitmasina karsin bazi bolumler filmi ilgi cekici ve izleyicileri daha fazla etkilemesi acisindan degistirilmistir.

    filmin siyah beyaz olması ise 2 sebepten oturudur. birincisi film 70 li yillarin sonuna dogru cekilmesine karsin hikaye 1872-1890 yillarinda meydana geldigi icin o donemi yansitmasi acisindandir. ikincisi ise yonetmen david lynch soyle ifade ediyor. tam sozlerini hatirlamamakla beraber ihtiva ettigi anlam soyledir, "renkli olsaydi john karakteri icin yapilan makyajda kotu duran yerler cok goze carpiyordu. fakat siyah beyaz yapildiginda kotu gorunen yerler mukemmel goruntuler donustu".

    film 80 li yillarda cok buyuk sukse yapmis 8 dalda oscar adayi olarak gosterilmistir. fakat ne yazik ki hic odul alamamistir.

    filmde yapilan makyaj, sinema sektorunde devrim niteligindedir. o zamana kadar bu denli bir makyaj yapilmamistir. oscar odul toreninde 80 li yillara kadar baskilara ve isteklere ragmen makyaj dalinda odul verilmemesine karsin daha sonrasinda bu film ornek gosterilerek makyaj dalinda da odul verilmesi saglanmistir.

    ilginc notlardan biride john merrick ve karindesen jack ayni yillarda ayni muhitte yasamislardir. ikiside londra da buyuk cogunlugunun gocebe oldugu bir muhitte yasamislardir. karindesen jack olaylarinin basladigi zamanlarda john merrick o donemde hastanede yatili olarak yasamaktadir.
    ---
    spoiler ---

    edit: düzeltme için fezadere teşekkürler.


    (hero boy - 27 Mayıs 2008 11:34)

  • comment image

    ashley montagu'nun ya$anmi$ bir olaydan yola çikarak ortaya koydugu eser.eserde dünyaya ucube olarak gelen john merrick'in hikayesi anlatiliyordu.mücadele farkli oldugu için onu di$layanlar ve ona sahip çikanlar arasindaydi.
    fil adam'in 'im not animal,im human being..non animal non animal!!!!!!!' diye bagirdigi sahne unutulmazdi.
    bir de replik bu muhte$em eserin filminden...

    'you women are such strange and wonderful creatures... alas, it seems to be my fate to fall in love with each and everyone of you.'


    (rotting horse on the deadly ground - 8 Temmuz 1999 00:00)

  • comment image

    --- spoiler ---
    -istediğim kadar çok dışarı çıkamıyorum, çünkü çoğu insan, doğal olarak görüntümden rahatsız oluyor. bilirsiniz, insanlar bilmedikleri şeylerden korkarlar. ve bunu anlamak benim için bile zor...

    çünkü annem çok güzeldi...
    ---
    spoiler ---

    normal bir insan gibi uyumak istediği için ölen adamın hikayesi. güzel film. üzücü hikaye.


    (theselfish - 26 Aralık 2009 03:29)

  • comment image

    1800'lü yılların sonunda yaşamış bir adamın- hasta bir adamın- bizim gibi normal! olmayan bir adamın dramını anlatıyor. insanlar onu görebilmek için paralar saçıyorlar, gülüyorlar aşağılıyorlar. eveet gelelim 2010 ocak ayına, insanlarda- normal insanlarda- hiç bir değişim gözlemleyemiyoruz. televizyona şov amacıyla çıkarılan iki adama, hani biri dünyanın en uzun insanı diğeri de en kısa adamı olan var ya hıh onlar işte, karnımızı tuta tuta gülüyoruz, onların söyledikleriyle dalga geçiyoruz bunu bir malzeme olarak kullanıyoruz. hala aynı b.kun soyuyuz anlayacağınız. çok üzüldüm çok, film çok hırpaladı beni, sinirliyim şu anda herşeye tüm insanlara hem de çok!


    (black sure - 20 Ocak 2010 21:33)

  • comment image

    film genetik bir bozukluk nedeniyle ucube görünümlü john merrick isimli adamin yasaminı konu etmekte ve insanoglunun kendisi gibi olmayana olan acimasiz tutumunu gerçekçi bir o kadar da duygusal bir bicimde gözler önüne sermektedir.filmde insanın kendinden farklı olanı kabul etmekteki zorlanısı, nazik tutumlar altında ki gizli asagilama tutkusu ortaya cıkmakta, korku,merak,tiksinti,acima ve yok etme istegi hepsi birbirine karismakta , cirkinlige bakan insan kendi icindeki cirkinligi ve canavarı kesfetmektedir.


    (margot - 20 Aralık 2002 14:50)

  • comment image

    her ne kadar filler, 90'lı yılların ortalarında sadece kenya'da 300 kadar insanın ölümüne neden olsa da filmde "öykü uydurma" dır bu sahne. hamilelikte yaşanan her türlü şiddetin, travmanın somutlaştırılması, fil adam da çıktısıdır. konu dahli olması yaşanmışlığı sorgulatmaz.

    ötekiler üzerine benden de bu kadar diyen film, sanayi devri üzerine çarpıcı sistem eleştirisi. makineleşme ile iş kazalarının arttığından özellikle dem vuruyor.

    filmin başlarında dr.treves'in john merrick i ilk görmeye gittiğinde kafasının üzerine yatarsa öleceğinden bahsedip ölümünün de tam bu şekilde olması senaryoya katılım ve finale izleyiciyi hazırlama epizotlarıdır.

    hz. isa'nın, dinlerüstü ve birleştiriciliği üzerine ideolojik göndermeler de vardı (david lynch bilinçaltına işlemeyi seven bir yönetmen ne de olsa) bir de katedral yapıyordu john (joseph). katedral bittiğinde john da tekamüle erişecekti. kendileşme, normalleşme yani insanlaşma ve sonra ayrılıp gitme... (pek bilindik hollywood klişeleri, senaryo bazında)

    sonlara doğru fil adam tiyatro oyununa gidiyor. oyunu doktora yorumlarken önce beğendiğini sonra da canavarın kafesten hiç çıkamayacağını sandığını söylüyor. burada da bildiğiniz üzere "yerine koyma" metodu var. canavar kendisi, kafes de hayatıdır aslında.

    john merrick'in bir anda popülerleşmesi yazılı basında oluyor. bu da "ingilizler gazete okur" a dair bir başka gönderme

    diyerek gönderme'nin suyunu çıkarmayalım.
    ya da çıkaralım; bir film bir dünyadır hayatın algılardan ibaret olduğu dilimde.

    başhemşire çömez hemşirelere sakın ama sakınlıkla odaya ayna getirilmemesi gerektiğini söylüyor. üstüne yanılmıyorsam bir de ayna ile bir kabusu vardı merrick'in. bunlar da beynelmilel klasiklerinden bir demet; özellikle vurgulanarak bahsedilmiş şeyler %90 oranında olacak demektir.

    merrick in asıl arkadaşının onu sirkten kaçıran ucubeler olduğunu söyleyen yazarlar var. burada da "-onu gömmeyeceğim o bunu istese bile" diyen sahibini duyan o küçük çocuğun fikri olduğunu sezinledim ben. küçük ama kocaman yüreği vardı. ucubelerden yardım isteyen o'ydu.

    doktorun hastaya yaklaşımı hayırseverlik miydi yoksa profesyonelce mi? hayırseverlik daha kapsayıcı olduğundan, hayırseverlik profesyonellikle de yapılabilir fakat burada dr.treves, nörofibrotozisli fil adama yaklaşımını da irdeliyor, kendi iç hesaplaşmalarıyla bizden önce cevap veriyor; ben iyi bir insan mıyım? medyatik olmak için mi yaptım bunca şeyi. bunu da başhemşire ile tartıştıklarında gözlemliyoruz: popülerlikle bağlantılı artan ziyaretleri başhemşire samimiyetsiz bulduğu için karşı çıkarken doktorun gurura kapılıp, 'doktor benim ne diyorsam o olacak' cevabında.

    üstelik burada selvi boylum al yazmalım'daki gibi çıkışı var başhemşirenin; sevgi, ilgi emek ise ben onu yıkadım, ben onu temizledim. bu da güzel bir kareydi.

    fil adam john merrick intihar ediyor tabi. bir sahnede doktora beni iyileştirebilir misin diye sorduğunda hayır cevabını alıyor. artık bunu öğrenmişliği mi yoksa son sahnelerde söylediği "-beni seven biri var artık; bunun farkındayım" sözüyle dünyada isteğine kavuşmuşluğu mu buna iten,
    muallak. tıpkı ilk yıllarına dair öyküsünü bilmediğimiz gibi. bu ayrıntılara yer verilmemesi daha cazibeli olmuş, filmin teması gölgelenmemiş.

    ****

    ingiliz sosyetesinin fil adamı ziyaret ettiği bir sahnede fil adam çayları tazeliyodu. adam o kadar rahattı ki bu sahneden sonra hastane artık sonsuza kadar senin evindir dediklerinde "-yok hacı.. bi ev buldum londra çarşısının ordan var yaaa... şömineli mönimeli" dese beklerdim o tavırları görünce. ya sen ne fil(m) adamsın diyesim geldi...

    yönetmen olsam aynı finali yapardım ben de. bulut gider, rüzgar eser, nehir akar kalp çarpar. hiçbir şey ölmez! annemiz bizi bekliyor. sevdiğim motif; inanç.

    eklemeden geçemeyeceğim mevzu batı sineması! bunların eserlerinde gıpta ettiğim husus kelimelere olan inanç ve güvenleri! temel'in ingiltere ye gidip, "-heriflerin çöpçüleri bile inciluzce konuşiii" deyişi ile fıkraladığımız olayın aslı astarı; ucube saydıklarına bile entelektüel seviyesi bin beş yüz olan kurgulu cümlelerle yaklaşmaları, tıpkı beş yaşındaki çocuklarla girdikleri diyaloglar gibi.
    breh breh! batı böyle.

    ben koltuğun süngerlerini yedim çatlayıp.


    (etkilenmekicinkotuarkadasariyorum - 17 Mart 2011 00:53)

  • comment image

    çok seneler önce izlemiştim bu filmi ve insanlara, güzelliğe, çirkinliğe, dürüstlüğe olan bakış açımı büsbütün değiştirmişti.
    birkaç sene önce başıma bir olay geldi. kimseye anlatmadım sanırım. bu filmi izlememiş olsaydım, bilmiyorum yine aynı davranır mıydım...

    bir sabah otobüste yanıma bir adam oturdu. adamda bir gariplik vardı. biraz başımı çevirince çok ilginç bir surat gördüm. elleri de bir garipti. çok garip. tarif edemiyorum. tam olarak nasıl konuşmaya başladığımızı hatırlamıyorum. kaç yaşında olduğumu sordu, ben de 'tahmin edin' dedim. doğru tahmin etti. sonra 'benden iğrenmiyorsun değil mi?' diye sordu. 'hayır kesinlikle' gibi bir şey söyledim. sonra elimi tuttu. rahatsız oldum mu olmadım mı tam olarak söyleyemeyeceğim. 'normal' biri böyle bir şey yapsa tabi ki hoş karşılamazdım. ama ona itiraz etmedim ve yol boyunca el ele gittik, sohbet ettik. ne yapabilirdim ki... sadece elimi tutuyordu işte garip elleriyle. neden elimi çekecektim ki?
    ne var ki son derece garip bir durumdu ve otobüsten indikten sonra uzun süre kendime gelemedim.

    öylesi bir deformasyonla yaşamak nasıldır... biraz sohbet ettiğin birinin elini tutma ihtiyacı hissetmek... zor olmalı.


    (konyalikiz - 25 Kasım 2012 01:10)

  • comment image

    david lynch’in vücudu doğuştan deformasyona uğramış ucube olarak nitelenen jonh merrick’in hayatını işlediği başyapıtı. filmin konusu victoria dönemi londra’sında geçmektedir ve siyah beyaz çekilmiş olması dönemin ruhunu yansıtabilmek adına yapılmış on numara bir seçimdir. bildik bir gerçek hayat hikayesine dayanmaktadır ama lynch’in kendi ruhunu yansıtabilmek adına anlayana sivrisinek vızıltısıyla anlamayana davul zurnayla verdiği insanların birbirlerini ucube diyerek ötekileştirmesinin sebebi afrika’nın bir adasındaki fil değil endüstri devrimi sonrası ortaya çıkan çarpık sosyal düzen, tersyüz olmuş etik değerler ve makineleşmenin kendisidir mesajı bence cuk oturmuş.

    filmin başında dr. frederick treves’in bir hastayı ameliyat ederken sarf ettiği “son zamanlarda makine kazalarından fazla gelmeye başladı, bu makineler iğrenç bir şey, aklım almıyor” sözleri ve filmin alakalı alakasız her bir yerine serpiştirilmiş fabrika, tren, makine görüntüleri de bu anlamda manidardır.

    --- spoiler ---
    dikkat çeken ve yürek burkan bir başka ayrıntı da john merrick doktor treves’in evini ziyaret edip çocuklarının nerde olduğunu sorup arkadaşlarıyla birlikte cevabını aldıktan sonra [ki muhtemelen çocuklar korkmasın diye özellikle evden çıkarılmışlardır] fil adamımızın kendisine iyilik yapanlara değişen hitap tarzında ortaya çıkmaktadır. o dakikaya kadar hep edepli edepli doktor bey derken o andan itibaren fırsatını buldu muydu “arkadaş[lar]ım” der durur, sonuçta toplumdan korkunç görüntüsü dolayısıyla dışlanmış birinin çok doğaldır ki hiç arkadaşı olmamıştır ve bu açığı her fırsatta arkadaşım diyerek kapatmaya çalışmaktadır. gerçi john’un gerçek arkadaşı treves midir yoksa kendisine sirkten kaçması için yardım eden, gemiye bindirip uğurlarken “bol şanslar, zaten şansa bizden daha çok kimin ihtiyacı olabilir ki” diyen cüceler midir sorusunun cevabını dr. treves “ben iyi miyim/kötü müyüm” iç hesaplaşmasında verir gibi olur..neyse..
    ---
    spoiler ---

    son olarak bu hazin hikayenin kahramanına yakılmış bir kuzey londra türküsüyle baş başa bırakıyorum sizi:

    londra'dan bir haber geldi
    dediler ki merrick öldü (oy oy oy)
    keşke merrick ölmeseydi
    kesileydi elim kolum (oy oy oy)

    john merrick merrick merrick
    ben kurbanım sana merrick
    ben hayranım sana merrick

    doktor yarayı kesiyor
    gene merrick kan kusuyor
    dediler ki merrick öldü
    anası kime küsüyor

    oy merrick merrick merrick
    ben kurbanım sana merrick
    ben hayranım sana merrick

    şu merrick'in acısına
    çarşaf serin gecesine
    keşke merrick ölmeseydi
    sabır onun anasına

    oy merrick merrick merrick
    ben kurbanım sana merrick
    ben hayranım sana merrick


    (mahzun yuzlu sovalye - 25 Ocak 2006 13:27)

Yorum Kaynak Link : the elephant man