Monsieur Ibrahim et les fleurs du Coran (~ İbrahim Bey ve Kuran'ın çiçekleri) ' Filminin Konusu : Moses kardeşini de alıp giden annesi tarafından terk edilmiş öksüz bir çocuktur. Babasıyla başbaşa kaldıklarında ise asla mutluluğu tam anlamıyla bulamazlar. Musevi bir ailenin çocuğu olan Moses'ın konuşabildiği tek kişi mahallenin Türk ve müslüman bakkalı İbrahim'dir. Moses'ın babası intihar ettiğinde ise tam anlamıyla tek başına kalır. Bakkal İbrahim kimsesiz çocuğu evlat edinir ve ona Kuran'la ilgili şeyler öğretmeye başlar. Dükkanı sattıktan sonra çıktıkları yolculuk ise Moses için büyük bir keşfi ve yaşantıyı beraberinde getirir. Fransa'nın tanınmış yazarlarından Eric Emmanuel Schmitt'in aynı isimli romanından uyarlanan film başroldeki Ömer Şerif'e Venedik'te ödül kazandırmıştır.
Ödüller :
1001 Inventions and the World of Ibn Al-Haytham(2015)(9,0-80)
Doctor Zhivago(1965)(8,0-67862)
Hassan wa Morcus(2008)(6,9-2104)
J'ai oublié de te dire(2010)(6,7-120)
Al Mosafer(2009)(5,9-253)
Venedik Film Festivali : "Audience Award-Best Actor"
omer serif, "arap degilim, turkum" deyince nihayet farkimizi anladilar diyerek sevinen olmus, cevirinin azizligi olsa gerek, adam "arap degilim, muslumanim" diyor. nerelisin sorusuna da turkiye yerine garip bir sekilde golden crescent diye cevapliyor ve bunu anadoludan irana uzanan bir yer olarak tanimliyor. iran da demiyor, persia. sufi adamin tc kimlik numarasiyla, iran milli marsiyla filan alakasi olmaz zaten, sorana da kendini oyle tanitmaz (tanitir mi tanitmaz mi sufi). gerci amcam sufi mufi ama scent of a womandaki al pacino gibi gitti hayat boyu biriktirdigi parayla luks spor araba aldi, o da iki gunde kaput (afrikadaki aclar? evet soz sende sufi?)neyse ben bu altin hilale kafayi taktim. fertile crescenti bilirdim, golden hornu da bilirdim ama golden crescent'i duymamistim. el dorado gibi bir yer olsa gerek. aradim baktim, meger opium uretiminin yuksek oldugu asya ulkelerini tanimliyormus. afganistan pakistan var icinde, yani oyle irana uzanip durmamis, yoluna devam etmis. "golden crescent" anatolia -drug diye aratinca (ve bir kunduz kuyrugunu bakire kaninda kaynatinca) cikan linklerin yarisi zaten bu filmden, yarisi da bayrak dizayni gibi alakasiz seylerden bahsediyor. bir iki link gordum sadece, anadolunun bu sekilde tasvir edilebildigini ima eden. sonra aklima geldi, ulan forumda degilim sozlukteyim, niye buradan bakmamayim: altin hilal. beni datmin edemedi. artik simardik zaten, science'ta makale yahut wikipedia da 50 basliklik seri yazi gormeden bir kavramin gecerliligine inanmiyorum *neyse, ibrahim efendiye donelim: hos bir film ama sonu datmin edici degildi. romanin uyarlamasi diye illa birebir aktaracaksin diye bir kural yok, o kaza acayip bir seyin sembolu veya intihar degilse, kalp krizi, inme veya sivas kangal ebolasi daha inandirici olurdu. bilge adam olum doseginde akilli cocuguna ogut verirken olsun, millet de hungur hungur aglasin numarasi icin biraz fazla zorlamislar. cocuk da dunyayi gezdi gordu, sonra o dandik bakkala dondu, evrenin gizemini oradaki taburesinden cozuyor ibrahim gibi. yalniz bu "ben kuranimi biliyorum, o da yetiyor" havasi biraz gicik ediyor beni. kriminal psikolojiyi merak ediyorum, var mi kuranda? bu bakis acisi "bu kitaplarin icerigi kuranda varsa kaybimiz olmaz, yoksa da zaten yanlistirlar" tembelligine yol acabiliyor, daha okuz insanlarin elinde yakilmis kutuphaneler, yasaklanmis internet siteleri olarak halka geri donebiliyor.balik ekmegi de ozledim.
(immanuel tolstoyevski - 28 Mayıs 2008 10:09)
emile ajar'ın onca yoksulluk varken adlı eserine fazlasıyla benziyor. romanı okurken zihnimde birden canlanıverdi benzerlik. baş kişilerinin isimleri bile aynı: momo. emile ajar'ın eserinde momo, hayat kadınlarının çocuklarına bakılan bir evde yaşamaktadır. monsieur ibrahim et les fleurs du coran'da momo, hayat kadınlarının sıklıkla iş yaptığı bir mahallede yaşamaktadır. her iki eserde de momoyla müslüman yaşlı bir adam hayat ve din üzerine konuşurlar. monsieur ibrahim et les fleurs du coran filminin uyarlandığı romanın yazarı eric emmanuel schimitt'in onca yoksulluk varken'den etkilenmiş olması muhtemel. zira o güzel romanı okuyup etkilenmemek mümkün değil.
(dilmacevirmen - 19 Haziran 2012 14:24)
françois dupeyron imzali 2003 yapimi bir ömer şerif filmi. ömer şerif filmi diyorum, zira kendisi filmin oznesi konumunda, ustelik o kadar iyi bir oyunculuk cikariyor ki fransizlar "baba helal olsun, al i$te césar'in" demi$ler.. kendisi bu filmde, aynen voltaire'in candide romaninin sonundaki ya$li ve bilge turk gibi son derece "cool", iyiliksever, hem dinine bagli, hem de rakisini yudumlamaktan geri kalmayan felsefik bir turk bakkal amca rolunde. dirty pretty things'den sonra bir ba$ka icinde turk rolu gecen yapim. dvd'sinde omer $erif'in yaptigi yoruma gore bu filmdeki cocuk (pierre boulanger) ilerde cok buyuk bir oyuncu olacakmi$, bakalim gorucez... yalniz filmin biz turkler acisindan belki de en guzel tarafi, uzerine defalarca basilarak seyircinin kafasina kazittirilan, "turkler arap degildir" ifadesi diye du$unuyorum.. bir de cok merak ediyorum acaba film fransa'da gosterime girdikten sonra bu ulkedeki kuran sati$larinda bir arti$ oldu mu? zira hakikaten insanin durup dururken icerden kuran'i alip tekrar tekrar okuyasi ve icindeki gizleri ozumseyesi geliyor.. izlemeyenler icin rahatlikla soyleyebilirim ki, bu film uzerinizde cok ho$ bir tat birakacak..
(huger - 11 Aralık 2003 23:33)
türkler hic bulasmadan, abartilmadan türkiyenin reklamini yapan ender filmlerden biri (bkz: gece yarisi ekspresi)
(son kurabiye - 29 Mart 2004 12:57)
paris’in kenar mahallesindeki dükkanının önüne araba park etmesinler diye boş kasaları yerleştirerek türklüğünü yedi düvele ilan eden bakkal ibrahim amcamız ile başında kavak yelleri esen genç yahudi padawan musa’nın; seine nehri kıyısında transistörlü radyodan dinledikleri rock’n roll ile başlayıp, mevlevihanede sema ayinlerine doğru uzanan tatlı-ekşi yolculuğu. gözümüzün önünden film şeritleri geçiren bir yolculuk bu; sokak kızı irmalı, boğazda balık ekmekli, ince belli bardakta çaylı, orada bir köy var uzaktalı, -gitmesek de görmesek de- “all the rivers flow to the same sea” der sufi ibrahim amca ve umman’a karışırken de elini verir genç momo’ya. musa’nın değil de muhammed’in kısaltılmış hali midir artık momo, orası yoruma açık ama aslen felsefe doktorasına sahip eric-emmanuel schmitt’in kaleminden çıkıp françois dupeyron sayesinde perdeye yansıyan bu insancıl film, daha ilk sahnesinde, yahudi bir çocukla müslüman amcanın dostluğuna dair bir hikaye için oldukça manidar “why can’t we live together” şarkısıyla seyircinin gönlünü çalıyor. geçenlerde cannes çıkartması yapan dağıtım şirketlerimizden biri neyse ki akıl edip almış bu filmi, tez zamanda iyi seyirler...
(arsonist - 15 Haziran 2004 02:42)
ozet olarak momo nun gozleri, ibrahim amcanin sozleri. ozellikle istanbul sahneleri gozleri doldurur *. insan olmayi becerdigin surece din, dil, irk, yas farkinin onem tasimadiginin cok guzel bir ornegidir.
(aloof - 15 Haziran 2004 02:48)
izlediğim en saf, en güzel türk motiflerinin işlendiği yabancı film. konusundan zerre kadar haberim yoktu izlerken, olay birdenbire türkiye'ye bağlandığında o görüntülerin güzelliğinden de biraz, içim bir garip oldu..ibrahim amca'nın çöpler ve ülkelerin zenginlikleri arasında kurduğu korelasyona dikkat etsin herkes.bir momonun sokağındaki hayat kadınlarıyla iletişimi, özellikle sylvieye verdiği hediye, hatta sonra zenci olana kusura bakma bugün hediyem yok demesi falan çok güzel sahneler.
(quisalas - 16 Ağustos 2004 02:38)
60'ların fransa'sında, müslüman bir türkle, yahudi bir çocugun dokunaklı ilişkisini konu alan mükemmel bir film. soundtrack olan timmy thomas şarkısı da "everybody wants to live together, why can't we live together" sözleriyle filimi özetliyor aslında. (yalnız; fransa 60'ların fransa'sı gibi de istanbul günümüzün istanbul'u gibi geldi bana...bilmiyorum artık.) ayrıca ömer şerif'in türkçesi de pek bir dikkat çekici.
(talkingheads - 17 Eylül 2004 23:38)
insanın içini ısıtan muhteşem görüntülerle bezeli bir hayat, bir zaman, bir yol filmi.. her karesi ayrı lezzetli filmlerden..
(probabilite - 20 Eylül 2004 17:38)
kültür bakanlığı ödenek ayırıp ömer şerif'li bir film çekelim deseydi bile bu kadar iyisini yapamazdı, yüzüne gözüne bulaştırırdı.türkün türkten başka dostu da varmış. teşekkür mesajı attığım yapımcı firmalardan biri (bkz: http://www.arpselection.com/) yazdığım teşekkür mail'ine şu cevabı verecek kadar da naziktir:bonjourvotre message nous a beaucoup touché: merciremerciements vont à l'auteur du livre eric-emmanuel schmitt (traduit dans le monde entier y compris en turquie), au réalisateur françois dupeyron qui y a mis une bonne partie de son âme et de son coeur, aux acteurs merveilleux, aux producteurs qui ont soutenu financièrement et passionnément ce si beau film, au distributeur en turquie qui a si bien travaillé et à l'exportateur qui a défendu ce film bec et ongles pour qu'il soit vu dans le monde entierc'est avec un grand sourire que je vous dis aurevoir et encore merci pour vous vous être souvenu du proverbe soufi: "ce que tu donnes est à toi pour toujours, ce que tu gardes est perdu à jamais"özetle asıl teşekkür etmem gereken kişinin filme kaynak teşkil adam kitabın yazarı eric-emmanuel schmit (ki kitabı türkçeye de çevrilmiş) ve bu kitabın filmini gerçekleştiren françois dupeyron, (ki yüreğini de bu işe koymuş) olduğunu belirtmişler.özellikle "verdiğin sende kalır, esirgediğin ise sonsuza dek kaybolur..."* sözüne yapılan göndermeye gönül plaketini verdim. (bkz: fransızlar türk mü)edit: teşekkür için crc@arpselection.com adresini kullanabilirsiniz. ingilizce teşekkür cevaplarını da anlarlar sanırım.
(matarama su ko - 22 Eylül 2004 09:42)
Yorum Kaynak Link : monsieur ibrahim et les fleurs du coran