The Smell of Success (~ Der Gestank des Erfolges) ' Filminin Konusu : The Smell of Success is a movie starring Billy Bob Thornton, Téa Leoni, and Mark Polish. A comedy about manure salesmen in 1960s heartland America.
Twin Falls Idaho(2000)(7,3-3587)
For Lovers Only(2011)(7,2-1418)
You Kill Me(2007)(6,5-17120)
Northfork(2003)(6,4-5101)
The Astronaut Farmer(2007)(6,3-21298)
Jackpot(2001)(5,7-518)
Stay Cool(2011)(5,2-3091)
vicky cristina barcelona gibi bir filme 375 tane entry giren elit sözlük yazarlarımızın, atladıkları bir film daha. bu harika filme sadece 3 entry girilmiş, birini zaten bu işin ustası caponsever girmiş. film noir'in en süper örneklerinden biridir bu film. imdb'de şu an 223. sırada. özellikle başrolde oynayan iki isim -tony curtis ve burt lancaster- harikulade bir performans sergilemiştir. biraz filmin konusundan bahsedeyim. ülkenin en önemli 2-3 gazetecisinden biri olan j.j. hunsecker (burt lancaster) ve yükselmeye çalışan, bu yolda her şeyi yapabilecek bir gazeteci olan sidney falco (tony curtis)'nun hayatını anlatıyor. bu iki adam da şerefsiz, film boyunca kanalizasyon çukuruna düşüp ölmesini istiyor insan ikisinin de. hunsecker köşesinde bazı yerlerin reklamını yaparak menfaat sağlıyor. sidney ise yükselebilmek için pezevenklik bile yapıyor. öyle bir hırs var adamda. aslında bir yandan da büyük bir aşk anlatılıyor filmde. hunsecker'ın kız kardeşi susan ve dürüst bir müzisyen steve'in aşkı. sonunda aşk galip geliyor.izlemediyseniz, canınız sıkılıyorsa ve ne yapsam diye düşünüyorsanız, hiç düşünmeden edinin sweet smell of success'i (artık indirir misiniz, başka bir şey mi yaparsınız bilemiyorum) ve keyifle izleyin.
(scugnizzi - 8 Ağustos 2009 15:27)
kesinlikle değerli bir film. geçtiği dekor, oyunculuklar, günümüze bile rahatlıkla uyabilecek kirli ilişkiler. güç ve ona sahip olma arzusunun nelere kadir olduğunu 50'lerin new york basın camiası üzerinden izlemek için şahane.
(turgut ozben - 23 Ocak 2010 17:06)
iletişim fakültelerinde ödev diye verilen ıvır zıvır filmlerin yerine gösterilmesi gereken değerli bir eser. burt lancaster'in oyunculuğuyla ezdiği bu filmde, şimdilerde pek olmayan "köşe yazarı ajanı" gibi bir mesleğin eleştirisi yapılır ki; sanırım melih aşık-fahrettin fidan ilişkisi, bu ölü işe verilebilecek sınırlı sayıda örnekten biridir. (tam olmasa da örnek kıstaslarını yerine getiren bir örnektir)
(hersheys - 30 Kasım 2011 18:44)
new york, caz, yozlaşmış polisler ve köşe yazarları. başarı hırsı yüzünden tükenen bir adam ve sonuç olarak harika bir film-noir örneği. ünlüler dünyasına ve sisteme yönelik çok keskin bir eleştiri. tony curtis ve burt lancaster' ın performansları ise muazzam.
(xcays - 21 Ocak 2012 18:38)
henuz izledigim ve hayran kaldigim bir eserfilmin senaryosunun toplu ve amaca yonelik olmasi ilk begendigim yani.ayrica tum film boyunca dikkatlice yazilmis manzum eserlerden hic bir eksigi olmayan repliklere burt lancaster'in sahane oyunculugu eklendiginde eser zaten basli basina bir sahanelik iken tony curtis'in ahlaki degerlerden arinmis tam bir pisligi olaganustu canlandirmasi da katilinca nasil bittigini anlayamadiginiz bir 96 dakika ortaya cikmakta.elestirisini yaptigi donemi ve olgulari detayli bicimde yansitirken insani bogmuyor film ve arka planda dekor ile verdigi mesajlar da takip edilmelidir. --- spoiler ---ornek olarak ozellikle filmin sonlarina dogru tony curtis'in dirty cop'lar tarafindan dayaga cekilecegi sahnenin hemen baslarinda ilk polisin inisi ve polis arabasinin hemen ileride durusu aninda arabanin yanindaki tabelalarin birinde "no turns" yazisinin gorulmesi--- spoiler ---kisacasi sahane bir elestiridir efendim. edininiz. izleyiniz.
(zekivepragmatist - 31 Aralık 2013 23:33)
1957 yılında damacanalı su sebili ve bardaklık olduğunu gösteren güzel film. ne zaman icad edildi acaba bu alet.
(demonte - 12 Şubat 2014 10:58)
değeri pek bilinmeyen bi yönetmen olan alexander mackendrick'in red harvest esintili 1957 yapımı filmi. yojimbo ile bu bakımdan kardeştirler. burt lancaster sadece bi köşe yazarını canlandırır ama diktatörden farksız karizması vardır, kanımca gelmiş geçmiş en iyi oyunculuk performanslarından biridir bu. senaryo north by northwest yazarı ernest lehman'ındır ki o da büyük biridir. mackendrick'in diğer bi filmi coenlerce yeniden çekilmiş ladykillers'tır dersem iş daha bi aydınlanır.
(grapes of butcher - 20 Mayıs 2004 18:30)
bu aralar sinemada en bayıldığım, en peşine düştüğüm şeylerden biri olan, bir şehri, mekanın ve ışığın bütün imkanlarını kullanarak, siyah beyaz bir sinematografinin merkezine oturtan filmlerin en güzel örneklerinden. film noir'in o tamamen kendine has olay örgüsü ve karizmatik karakterlerinin yanında, en sevdiğim özelliği belki de bu 20'ler alman ekspresyonizminden aşırılmış, ekspresyonizmin stüdyoda yarattığını, oradan alıp şehre yayan, o gölgeli, kendine has ışıklandırmalı, karanlık, kasvetli, tekinsiz çekimleri.film kendine arka plan olarak 50'ler new york'unu ve alabildiğine sürükleyici bir caz atmosferini seçince, 100 dakikanın nasıl başlayıp bittiğini de anlamıyoruz. kara filmler için bile netameli ve çetrefilli sayılacak bir olay örgüsü, her an değişip duran mekanlarda durmak bilmeyen diyaloglar, lancaster ve curtis'in müthiş oyunculukları, lancaster'ın diktatörvari varlığının yörüngesinde curtis'in katakullileri, aşağılık ayakçılar, ruhunu satmış mevki sahipleri, çürümüş polisler, kokuşmuş politikacılar ve daha bir dolu pisliğin birbiri içine geçtiği nefis bir kara film.filmin herkesce tekrar edilip duran o aşikar medya eleştirisinin ötesinde söylediği çok şey olduğunu da düşünüyorum. en azından ahlak üzerine. ya da somutlaştırdığımızda, lancaster'in sadece bir replikte, fazla altını çizmeden hissettirdiği o mükemmel göndermede, "o bana değil, benim milyonlarca okuruma hakaret etti, o dünyanın en büyük ülkesinin iradesine hakaret etti" derken, içice geçen, egonun yarattığı körlük, körlükle gelen kibir, kibirle gelen ve gerçekliğin yerini alan o sahte gerçeklik, o sahte gerçekliğin norm halini almasıyla yaşanan kitlesel bir varsayış, kendini kandırma ve boyun eğme, ve bunun kişisel ya da bir gruba has olmanın ötesinde, nasıl bir topluma, bir ülkeye hakim olabileceği, ve kendi yalanlarına, kendi egosuna, kendi yarattığı o sahte gerçekliğe yönelen bir sorgulamanın, aslında nasıl "o adı konulmamış ama üzerinde anlaşılmış" olan, devletin, milletin ve ülkenin bekası için hayati değerlere bir saldırı olarak algılanabileceği, kendini devlet, milli irade ve toplumun çıkarı gibi kavramlarla bütünselleştirip, egosunu bu kavramların yerine koyacak kadar ilüzyona kapılmış bir aklın ve ahlakın, nasıl gerçeklerden uzak bir tahayyüle boyun eğdiğini düşündürdü. günümüz için, güç kavramı, devlet, içine doğulan sistem ve gerçekler, ve ahlak, ve birey olma üzerine o kadar çok fikir taşıyor ki, o yarım dakikalık kısacık replik.
(ianism - 18 Ocak 2015 21:43)
gazetecilerin yozlaşmış dünyalarına göz atan bir başka kara anlatı.filmde ferah, lüks bir dairede yaşayan nüfuzlu gazeteci, tv şovu sunucusu j.j. hunsecker (burt lancaster), emrindeki köşe yazarı ajanı sidney falco’yu (tony curtis) savunmasız küçük insanları ezmek için görevlendirir. iftirayla örülü, çıkar ilişkileri ve şantajdan kurulu, kirli hesapların dünyasında köşe yazarlarının yozlaşmışlığı, seks düşkünlüğü, kirli polislerin nüfuzlu kişilerin emrine girdikleri karanlık bir atmosfer büyüteç altına alınır.sidney falco'nun polisten dayak yediği sahne o döneme dek çekilmiş filmler arasında, lady in the lake ve touch of evil ile birlikte birkaç örnekten birini teşkil eder. bu döneme dek (50'li yıllara dek) polisler genelde idealist tiplemeler olarak çiziliyorlardı. j.j. hunsecker ile kız kardeşi arasındaki ilişki ensest atıflarıyla biçimlendirilmiştir. o dönemde sinema filmlerinde ensest de haliyle bir tabuydu.filmin büyük çoğunluğu gece çekilmiştir.50'li yıllarda çekilmiş birçok kara film gibi açılış jeneriği harikadır.jazz club'lardan ışıltılı caddelere, yarı gölgeli iç uzamlardan tekinsiz sokaklara; ışık-gölge sembolizmi ve aydınlatma tekniğiyle alman ekspresyonizminin görsel üslubuna bağlı kalan film kanımca en iyi 50 kara film arasında sayılabilir.alexander mackendrick'in en karamsar filmidir.ace in the hole ile birlikte gazetecilik ahlakına saldıran en önemli filmlerdendir.
(hanging rock - 26 Nisan 2016 22:39)
sanirim en az ernest lehmann kadar ilginc bir diger senaryo yazari, clifford odets'in de etkisiyle oldukca ahlakci bir kimlige sahiptir film, bad lieutenant tarzi. neden bad lutenint? zira film, yojimbo'daki veya red harvest'taki gibi sehre gelip bi onunla bi bununla oynayip herkesi ters köseye yatiran yabanci sablonuna, bir onunla bir bununla oynamak babinda yakin dursa dahi, daha ziyade cok kisa süre icerisinde bir hedefe (su kadar para, cocuk aldirmak icin doktor (sartre'in akil cagi'nda vardi), birisini (misal katili) bulmak) ulasmaya calisan, yoksa ya ölecek ya hapse girecek ya da kariyeri mahvolacak adam konseptine daha cok benzesiyor. film 50'ler sonu newyork atmosferi ve dedikodu sütunu yazarlari dünyasi, durmadan arkada calan caz müzigi ve gece atmosferiyle insani mesut, mesut ne kelime bahtiyar ediyor, 2-3 sene sonrasinin la dolce vita'sina ilham kaynagiymis gibi duruyor.
(caponsever - 1 Haziran 2005 18:52)
Yorum Kaynak Link : sweet smell of success