Çıkış Tarihi     : 21 Şubat 2012 Salı, Yapım Yılı : 2012
Türü                : Drama
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  Fatelink Productions
Yönetmen       : Christopher Banks (IMDB), Camille Carida (IMDB)(ekşi), Jim Hansen (IMDB), Hong Khaou (IMDB), Jack Plotnick (IMDB)(ekşi), Greg Ivan Smith (IMDB), Lalo Vasquez (IMDB)
Senarist          : Hunter Lee Hughes (IMDB)
Oyuncular      : Korken Alexander (IMDB), Joshua Blanaru (IMDB), Alexander Campbell (IMDB), Rick Cornette (IMDB), Michael Fitzpatrick (IMDB), Jim Hansen (IMDB), Hunter Lee Hughes (IMDB), Annie Iskenderian (IMDB), Jonathan Keane (IMDB), Richard Lambeth (IMDB), Jason Leyden (IMDB), Jeremy Lucas (IMDB), Alec Mapa (IMDB), Gavyn Michaels (IMDB), Chris O'Donnell (IMDB), Todd Jennison Parmley (IMDB), Jack Plotnick (IMDB), Adrian Quinonez (IMDB), Jesse James Rice (IMDB), Kali Rocha (IMDB), Rita Lefau Ryan (IMDB), Rudi Vodanovich (IMDB), Jull Weber (IMDB)

Black Briefs ' Filminin Konusu :
Black Briefs is a video starring Korken Alexander, Joshua Blanaru, and Alexander Campbell. Featuring six award-winning short films with suspenseful story lines and themes, this collection aims to entertain and chill your bones!...


  • ""insan rüyasında hiçbir zaman 80 yaşında olmuyor." - anne sexton"
  • "anne ve seks kelimelerini aynı isim içinde kullanıp tabuları yıkmış ablamız."
  • "amerikan rüyasinin cam fanusunda nefes alamayanlardan, bir anti doris day. confessional poetrynin bilinen temsilcilerinden."




Facebook Yorumları
  • comment image

    tarihte şiire doktor tavsiyesiyle başlayan tek şair olsa gerek.. doktorun işi bildiği belli, anne sexton birbirinden güzel şiirler kazandırmıştır amerikan şiirine.. ne var ki sözcükleri kullanma ustalığıyla (bkz: sözcükler/@burali) yarattığı şiirler o'nu ruhsal bunalımlarından da alkolizmden de kurtaramamış ve intihar etmiştir..
    şiir anne sexton'u onaramadı ama bizi onarmaya devam ediyor..

    "bir rüyada asla seksen yaşında değildir insan"


    (burali - 7 Kasım 2006 21:41)

  • comment image

    maxine kumin' e -sevgili max, bizim dünyamız artık bu-

    akıl dupduru olsa
    sonra akıl yalın olsa alırsınız bu aklı
    alırsınız bu özel durumu ve dersiniz ki
    seçme hakkım olsa böyle yaşardım:
    mümkün olan şey budur

    ne var ki aklı
    bütün bunları düşünen kadının, o akıl
    bütün bunları mümkün kılan akıl
    öyle pek de kolay
    kurtaramaz kendini pişmanlıktan
    öyle pek de kolay
    başaramaz o mucizeyi
    aklın ününü oluşturan ya da akla ün katmış olan
    canı istediği zaman soyut ve arı olamaz
    bu kadın aklı
    bilinçle istemeyebilir bile o mucizeyi
    bambaşka bir misyou yüklenecek olan
    şu evrende

    anne sexton, the book of folly,1972


    (isotope 218 - 7 Ekim 2003 10:21)

  • comment image

    yine bir söyleşiden;
    28 yaşıma gelinceye kadar, beyaz sos yapmaktan ve cocuk bezi değiştirmekten başka bir şey bilmeyen, bir bakıma benliği içine gömülmüş biriydim. herhangi bir yaratıcı derinliğim olup olmadığını bilmiyordum. amerikan rüyasının, burjuvalara, orta sınıfa özgü bu düşün kurbanıydım. bütün istediğim yaşamdan bir pay almak, evlenip çocuk sahibi olmaktı. her şeyi altetmeye yetecek sevgi olursa,karabasanların, sanrıların, şeytanların yok olup gideceğini sanıyordum. türelere uygun bir yaşam sürdürebilmek için kendimi parçalıyordum çünkü böyle yetiştirilmiştim; kocam da benden bunları bekliyordu. oysa bu karabasanları uzakta tutmak için küçük, beyaz kazıklı çitler oluşturamaz. ben aşağı yukarı 28 yaşımdayken yüzey çatladı. büyük bir ruhsal bunalıma düştüm ve intihar etmeye çalıştım" - 1977


    (isotope 218 - 16 Ekim 2003 12:47)

  • comment image

    acayip guzel siirleri olan amerikali sair. kitabimi yedi biri yemeseydi ornek de verecektim cumle icinde kullanacaktim falan. bi de, anneme kitap kayboldu zannedip, turkce telaffuzuyla "anne sextonun kirmizi kitabini gordun mu?" dedm, annem onu anlamis "anne sex donun kirmizi mi?" :)


    (zomzom - 27 Mart 1999 00:00)

  • comment image

    hem iyi şair, hem güzel kadın ve fakat o kadar seviyorum ki, kıskanamıyorum bile.

    "günün farkına varmadan önce
    insan geceyi görmeli,
    iyice dinlemeli insan içindeki hayvanı,
    yürümeli insan bir uyurgezer gibi
    çatının kenarında,
    bedeninin bir parçasını fırlatmalı insan
    şeytanın ağzına."

    "babamın kim olduğu önemli değil,
    benim onu kim olarak hatırladığım önemli."

    anne sexton


    (kirmizinintekrari - 29 Mayıs 2014 00:12)

  • comment image

    ayıptır ve günahtır muhtemelen ama adını duyduysam bile; kendisiyle, şiirleriyle ve yaşamak namağlubiyet deneyimlemeleriyle yeni tanıştığımı söylersem pek de yanlış olmaz herhalde.
    okuyanı edeni, tutkuyla aşık olup seveni, takıntı belleyeni, söz söyletmeyeni; bir sürü müptelası vardır muhtemelen “arıza” algılanımlı pek çok yazar ve ünlü diğer kişilerde olduğu gibi.
    söz söylemek için çok erken hakkında benim için ama şimdi söylenecek olanla, bi dolu okuma yapıp söylenecek olan, nihayet noktasında gayri ihtiyari kesişir, dahası birebir örtüşür bazen.
    e her yazdığı biraz “bence” ve buna vurgu yapmaksızın hep kendincesini yazan biri olarak, sanırım başkalarını bağlamaksız hadsizliğimle anlama ve yorumlamayı deneyimleyebilirim kendi sayıklamalarımda onu.
    * “derisi olmayan kadınlardan” demiş sevgili suserlerden biri. bu durum, çevirisinden okuduğum şu iki şiirinde çok bariz bir vurgu; ilgiye değer.

    meleklerle arkadaşlık etmek

    bir kadın olmaktan bıktım,
    bıktım kaşıklardan ve postadan,
    bıktım ağzımdan ve göğüslerimden
    bıktım kozmetiklerden ve ipeklilerden.
    hâlâ masamda oturan adamlar vardı,
    sunduğum çanağın etrafını çevrelemiş.
    çanak doluydu mor üzümlerle
    ve kokusundan dolayı sinekler üşüştü
    ve babam bile geldi beyaz kemiğiyle.
    ama cinsiyetle ilgili şeylerden bıktım.

    geçen gece bir düş gördüm
    ve ona dedim ki…
    “sen cevapsın.
    sen kocamdan ve babamdan çok yaşayacaksın.”
    zincirlerden yapılmış bir kent vardı o düşte
    jan d’arc’un ölüme erkek giysileriyle götürüldüğü
    ve meleklerin doğasının anlaşılmaz olduğu yerde,
    ikisinden hiçbiri aynı cinsten yaratılmamıştı,
    birisi bir burunla, birisi elinde bir kulakla,
    birisi bir yıldız çiğnedi ve yörüngesini kayıt etti,
    her biri kendine boyun eğen bir şiir gibi,
    tanrı’nın işlevlerini yerine getirdi,
    bir insandan farklı olarak.

    “sen cevapsın,”
    dedim ve girdim,
    uzanarak kentin kapılarının üstüne.
    sonra gevşetildi etrafımdaki zincirler
    ve yitirdim bilinen cinsimi ve son görünüşümü.
    adem benim solumdaydı
    ve havva sağımdaydı,
    her ikisinin de mantık dünyasıyla uyumsuzlukları yüzünden.
    kollarımızı birlikte birleştirdik
    ve güneş altında gezinti yaptık.
    artık bir kadın değildim,
    bir şey ya da diğeri değildim.

    ah kudüs’ün kızları,
    kral beni odasına getirdi.
    karayım ve güzelim.
    açıyorum ve soyunuyorum.
    kollarım ya da bacaklarım yok.
    bir balık gibi bütün bir deriyim.
    artık bir kadın değilim
    isa’nın bir erkek olmadığı gibi.

    çeviri: dilek değerli
    (kilitli kapılar)

    bir başka şiirinden de yine deri;

    iç savaş

    ikiye ayrılırım
    ama ele geçireceğim kendimi.
    gururu kazıp çıkaracağım.
    makası alacağım
    ve dilenciyi kesip çıkaracağım.
    bir kaldıraç alacağım
    ve dışarı çıkaracağım
    içimdeki tanrı’nın kırılmış parçalarını,
    o’nu tekrar bir araya koyacağım
    bir satranç oyuncusunun sabrıyla.

    kaç parça?

    binlerce gibi hissediliyor,
    bir fahişe gibi giyinip süslendi tanrı
    yeşil su yosununun sümüğüyle.
    yaşlı bir adam gibi giyinip süslendi tanrı,
    ayakkabılarının üstünde sendeleyerek.
    bir çocuk gibi giyinip süslendi tanrı,
    tümüyle soyunuk,
    derisinden bile,
    soyduğunuzda bir avokado kadar yumuşak olan.
    ve diğerleri, diğerleri, diğerleri.

    ama onların hepsini ele geçireceğim
    ve içimdeki tanrı’nın tam bir ülkesini
    kuracağım – ama birleşik,
    yeni bir ruh yaratacağım deriyle süsleyeceğim onu
    ve sonra gömleğimi giyeceğim
    ve bir ilahi söyleyeceğim,
    kendimin şarkısını.

    çeviren; dilek değerli
    (kilitli kapılar)

    "artık bir kadın değildim"
    "kollarım ya da bacaklarım yok"
    "bir balık gibi bütün bir deriyim"
    …..
    "tümüyle soyunuk"
    "derisinden bile"
    "yeni bir ruh yaratacağım deriyle süsleyeceğim onu"

    …..

    deri metaforu kadın ve erkek olmaktan, cinsiyetten bir kurtuluş betimlerdeki bu haliyle ama aslında kadın ve erkek olmaktan kurtulmak istemiyor belki de şair. kendisine, kadın olması dışında bir değeri olduğunun hissettirilmesi; erkek olduğu için kendisiyle ilgilenenlerin ilgisinin, kadınlığı hariç bırakıldığında ne kadar az kaldığı soruları snaki derdi.

    güzel bir kadın olmaktan daha kötü bir şey varsa, o da güzel bir kadın olduğunuzun farkında olan kalabalıkların sizden beklentileri olsa gerektir herhalde. ben kadın değilim; bilemem bunu elbette. ama sanki bir kadının kendilik algısını bir süre sonra gerçekliğinden, dahası bağlamından koparıp, gerçekliği bu yeni imgesel yanılsamaya evrilten; bir süre sonra başkalarının gözünden ve sözlerinden kendini görmeye aşinalığında kendilik algısını yitiren birine dönmek marazlı bir hal.
    ki öyle olduğundan belki; bir an geri dönüp baştan başlamak istediğinde, o başlangıç çoktan yok olmuş ya da en azından sizin bulunduğunuz irtifadan gelerek bulamayacağınız kadar imkansızda kaybolmuş olabilir.

    bireysel, cinsel bir öznellik üzerinden analiz çok yetersiz elbette.
    dönemin koşulları, edilgen rollerde kendinde kilitli kalması beklenen kadınlar ve bu beklentilere uzun süre ses etmeyip iyice bunaldıktan sonra, olası hayat rutinlerinin ve güzelliklerinin bile isyansız kabul edilemeyeceği bir aşamaya evrilen bir kadınlık hali bu.

    en kestirme çıkarım bir borderline olduğu yönünde olurdu herhalde anne sexton’ın.
    ki kestirme olduğu kadar da fazla yüzeysel bir çıkarım olurdu elbette bu. sosyolojik temelli bir sorunlar silsilesi yaşadığı açık. ama sosyolojik temelden besleniyor olsa, ifade edilen sıkıntılar buraya varıyor olsa bile daha öznel bir derdi var bence bu kadının. sylvia plath ile kesişen yolları, ölüm peş peşelikleri ve ölümlerindeki biçem benzerlikleri, hayatla ve toplumla dertlerinden daha keskin bir etkiye sahip sanki kendisinin ölümünde. ki öyle değilse bile bu yönde bir okumayı haksız kılacak bir ipucu yok benim okuma yaptığım az sayıdaki metinde.

    bir insan niye ölmek isteri tartışmayacağım çünkü nafile bir tartışma alanı.
    ama derisizlik tasviri cinsiyetten soyunmak anlamı kadar, hissetmek tutkusuna veya hissedebilmek arzusunun kendi üzerinden bir tarifle, başkalarının derilerinden sebep hissedemiyor olmaları varsayımına varan bir yakınmaya da bağ kurulabilir.
    borderlineların hemen hepsi hissetmek derinliği sarhoş edici ve “hastalıklı” algılanması çok muhtemel tipolojiler.
    hayata bu derinlikte bakmak çok güzel ve eşsiz bir hal olabilir böyle bakıldığında. yaşamdaki pek çok şeyi dert edinmek de böyle keza. zira bu tür bir köktenci ve ince ayrıntılara eren duyarlılığın, insana ve yaşama dair çok şık, çok sanatsal bir değer ifade etmesi gayet olağan.
    sorun daha ziyade buradan ne çıkardığınızda sanırım. alınmak marifetiyle gücenmeler, gücenmek marifetiyle duyarsız davranış edimlerine tenezzül etmeler ya da belki daha çok da bir kaybolmak deneyimlemesi.
    bu ister aşklarda, ister gündelik yaşamda ister cinsellikte olsun, bir süre sonra hissedemez olan derin duyarlılığın nasırlı kısımlarını, uçlardan yaklaşıp aşmak ve hissetmek müptelalığını bir şekilde kendi içine jiletle çizikler atarak başarımlamak belki; bilmiyorum. ama duyarlılığın bu dozu olağanken müthiş; müptelalığa varmışsa ve daha azını yaşamamak uğruna ve sıradan olmayı kabullenememek gafletiyle yapıldığında bir miktar marazlı.
    çünkü elinde, kalbinde, ruhunda dikenleriyle bekleşenlerin derdi o soyunmak istediğiniz deriye gayet sıradan ve özensiz bir dokunmak olabilir çoğu zaman. ve siz kimseleri ilgilendirmeyen öyle bir suçun ortaklığını onunla bölüşürken bile aslında en çok kendi derinizi çıkarıp her yerinizde o dikenlerin açtığı yalarla kala kalmakla baş başa kalmış bulabilirsiniz kendinizi.
    ve gücünüze olan bu vurgu ve ispat deneyimi, “siz”den eksiltmekten öte hiçbir işe yaramayabilir.
    ve yine tüm bu sürecin müsebbibi; işte o en baştaki ilgiden, iltifattan ve başkalarının gözünden size daha güzel görünen o kendilik algınıza karşılık satmanızdır ruhunuzun aleladeliğini.

    keşke bir yolu olsaymış da mavi gözlerine, incecik bedenine üşüşen sineklerin değil de onların üstüne üşüştüğü o “kadın kadın” kadın olmaya tutkusundan da kaynaklı olabileceğini söyleseymiş birisi bu yaşamak halinin.
    keşke ilgiye teşneliğin, ilgiden beslenmeye ve bundan sebep mutlu olmanın bir süre sonra müptelalığa evrilmesinin bir sosyo/psikocinsel marazlı hal zorunluluğu olabileceğini fısıldasaymış biri kendisine.
    ya da biri engel olsaymış belki çocukken*uğradığı tacize.
    biri de belki güzel olduğunu ama güzelliğinin algısal hükmü dışına bir değeri olmadığını hatırlatsaymış kendisine. ve deseymiş ki; “başkalarının gözünde ne kadar güzel olduğun senin güzelliğini tariflemez. o olsa olsa senin kulaklarına fısıldanan sarhoş edici bir kadife absinthe olabilir” diye.
    ya da belki de en iyisini yapıp susmuşlar iyi ki; iyi ki benim hadsizliğim gibi dalmamışlar bilip bilmedikleri her konuya böyle bodoslama.

    başlıkta okuduğum ve beni bu konuda yazmaya iten güzel birkaç entry;

    (bkz: #10253224)
    (bkz: #12280433)
    (bkz: #17745749)


    (paranoyaklar takip edilmiyor mu sanki - 29 Mayıs 2014 12:19)

  • comment image

    "sözcüklere dikkat edin,
    olağanüstü olanlarına bile.
    çünkü olağanüstü için yapabileceğimizin en iyisini yaparız,
    kimi zaman sözcükler arı gibi sokarlar
    ve bir öpücük bırakırlar iğne yerine."

    ("sözcükler" şiirinden)


    (hanging rock - 22 Eylül 2016 14:54)

Yorum Kaynak Link : anne sexton