Un condamné à mort s'est échappé ou Le vent souffle où il veut (~ Bir Idam Mahkûmu Kaçti) ' Filminin Konusu : 1943 yılında Fransa. Teğmen Fontaine (François Leterrier), Gestapo tarafından yakalanıp Montluc kalesinde hapsediliyor. Teğmen özenle planladığı kaçışını ölüme mahkûm edilene kadar erteleyip duruyor. Almanlarla çalışmış olduğu bilinen genç bir çocuk olan Jost (Charles Le Clainche), onun hücresine yerleştiriliyor. Fontaine, kaçışını gerçekleştirebilmesi için onu öldürme ya da ona güvenme ikilemiyle karşı karşıya... Bir Fransız Direniş savaşçısı olan André Devigny'nin, Lyon'da Montluc kalesindeki çok iyi korunan hücresinden savaş sırasında kaçışının gerçek öyküsü
Ödüller :
Le trou(1960)(8,5-12407)
Ordet(1955)(8,2-11922)
Journal d'un curé de campagne(1951)(8,0-8157)
Au hasard Balthazar(1966)(7,9-19127)
Pickpocket(1959)(7,8-16626)
Mouchette(1967)(7,8-8849)
Procès de Jeanne d'Arc(1963)(7,6-3617)
Une femme douce(1969)(7,6-1977)
Quatre nuits d'un rêveur(1971)(7,6-1640)
L'argent(1983)(7,5-6867)
Le diable probablement(1977)(7,3-2912)
Lancelot du Lac(1974)(7,1-2978)
Cannes Film Festivali : "Best Director"
orjinal adı: "un condamné à mort s'est échappé ou le vent souffle où il veut" olan film.
(euphrates - 4 Mayıs 2007 12:05)
etkileyici bir bresson filmi. tarkovski nin*bresson ile ilgili, o hep beni şaşırtmayı başarıyor lafıyla ne demek istediğini sanırım bu film sayesinde anladım.genel olarak sinemada öykü anlatımındaki boşluklu yapıyı çok sevdiğimi söyleyemem. dramatik çatışmaların mümkün olduğunca fazla olmasının karakteri anlamamız için önemli olduğunu düşünürüm. tabi bir çok yeri doldurmanın sizin düşünmenizi minimize eden bir tarafıda yok değil bir yandan. karakterle ilgili herşey en ince detayına kadar görülsün demek istemiyorum bu yüzden, güzel de olmuyor zaten bu. --- spoiler ---ilk 30 dk ne yalan söyliyeyim sıkıldım ve mizansenler çok yavan gelmeye başladı nedense. gerçek bir hikayenin gerçeklikle ilgisinin olmadığını düşünmeye bile başlamıştım ki fontainin yanındaki hücrede kalan yaşlı adamın* devreye girmesi bir anda filmin ruhuna etki etmeye başlıyor. ikilinin aralarında geçen diyaloglar öyle kilit noktalara değiniyordu ki hikayedeki boşlukların önemini umursamaz oldum. hele ki bay blanchet in fontaine kaçma eğlemini ilk deneyen ve başarısız olan arkadaşları orsain ile ilgili "senin başarabilmen için, orsini'nin başaramaması lazımdı" sözleri filmin dramatik çatışmasının kilit noktalarından biriydi.bütün bir hapisanenin kendi içsel yalnızlıklarından belki de başarısızlıklarından ötürü fontaine umut bağlaması dönemin avrupasında umutların bile soykırıma uğradığının işareti gibiydi sanki. kimse onun başarılı olmasını beklemiyordu öte yandan dramatik eğri giderek yükselmeye başlıyordu, hücreye yeni gelen genç fransız asker ile birlikte iyice üst noktaya tırmandı. katarsise bu kadar yakın bir hikaye aynı zamanda nasıl bu kadar uzak olabiliyordu. öyle bir an gelmeye başladı ki artık kahramanlarımız başarılı olucak mı olmayacak mı umursamadım. kahramanla özdeşleşip duygusal ve psikolojik bir arınma yaratabilecek bir hikayeye ile katarsise adeta nanik çeken bir film.--- spoiler ---
(post biyikli adam - 7 Mart 2009 17:12)
8. avrupa filmleri festivali kapsamında gösterilen 1956 yapımı robert bresson filmi. filmde 102 dakika boyunca bir mahkumun kurşuna dizilmekle sonuçlanmasına karar verilen yaşamının rotasını değiştirme çabası anlatılır. lakin filmin adı başlı başına bir spoiler olduğu için eninde sonunda mahkumun nereye varacağı anlaşılmaktadır*. film su gibi akıp gider. mekan ve konu alabildiğine daraltıcı gibi gelse de ayrıntıları izleyiciye büyük bir hevesle izletir yönetici kişi ve yardımcıları*
(maryjane - 16 Ekim 2002 00:02)
bressonun en onemli ve kanimca ` :izlediklerim arasinda` en guzel filmi. fransanin isgali sirasinda bir idam mahkumunun bugun mac gyvervari olarak nitelendirebilecek kacma cabasi anlatilir. mahkum kacma fikrine o kadar yogunlasir ki kacis zamani geldiginde cesaretini gozden gecirmesi gerekir. shawshank redemptiona 10 basacak super sahane filmdir.
(insidious - 16 Ekim 2002 00:05)
eskisehir film festivalinde izleme firsati buldugum film. film ile ilgili hic unutmayacagim an ise, filmin bitip gülseren güçhan'nin hatirladigim kadariyla konusmaci oldugu soyleside, gülseren güçhan'nin soze soyle baslamasi: `` filmin adindan da anlasilacagi uzere, idam olacak kahramanimiz hapishaneden kacabilmektedir ''
(estuans interius - 17 Haziran 2010 01:08)
(bkz: kondom mortsa şappi levent'e sufle ver)` :serbest çağrışım`
(toxicworld - 3 Şubat 2011 23:06)
le trou ve un chant d'amour ile birlikte en iyi hapishane filmlerindendir. tüm diğer filmleri gibi bu filminde de bresson sinematograf teorisini uygular; dramatikten uzak profesyonel olmayan oyuncular, filmin son anına kadar hiç kullanılmayan müzik ve minimalist görüntü kullanımı. bu yöntemin 50'lerin dogma 95'i oldugu söylenebilir. film, diğer bresson filmlerinde oldugu gibi zor bir durumdan nasıl kurtulacağından çok, onunla nasıl başa çıkılabileceğiyle ilgilidir. bu açıdan film varoluş ve tinsel açıdan kaçırılmaması gereken bir deneyimdir.ayrıca film sinemada nelerin gerekli olmadıgını anlatan bir ders gibi de izlenebilir. bresson filmleri arasındaki şahsi favorimin au hasard balthazar olmasına rağmen, pickpocket ile birlikte bresson'un görsel sitilini en iyi yansıtan filmlerindendir.
(lillyalison - 5 Eylül 2012 10:03)
(bkz: bir idam mahkumu kacti)
(spooky - 8 Mayıs 2004 20:17)
mahkumun son arzusu olarak klavye* istemesi sonucu meydana gelmiştir.- yav müdürüm şu idam mahkumu var ya...son isteği olarak kılavye istiyo...- piyanist miymiş puşt!- yok müdürüm...pilgisayar harf şeysi...hani basıyon basıyon...- verin...götüne soksun ipne!
(quant - 10 Mayıs 2004 20:20)
shawshank redemption ve schindler's list hayranları!! hollywoodvari kaçış filmi müptelaları!! milyon tekmili birden!! bresson başlığında otisabi'nin ne büyük bir sik kafası olduğunu tekrar tekrar görmek isteyenler!!- benimle gelmelisin.- başka bir bedenim olsaydı.- buluşuruz.- belki başka bir hayatta.- bu hayatta.- inancın var. kancalarına ve iplerine. ve de kendine.- senin kuşkuların var.bir eşek ve bir kız yeter demişti sinema için. yanıldı. bir adam ve bir hücre yeterdi.başrolünde ian curtis'in oynadığı bu psikolojik-dram türündeki...bir seferinde üniversitede bir sinema toplantısına gitmiştim. detaylara girmeyeceğim. hatta içeriğe bile girmeyeceğim. neyse, birinin sonra otobüste, ben bilerek ama hissettirmeyerek durağımda inmediğim sırada söylediği gibi, sinema yalnızca insanın iç dünyasını anlattığı zaman değerli. kafama yatmamıştı, hala yatmıyor. ama haklıydı. ek olarak, hayata dair olmakla ilgili. kulağa geldiği kadar basit de değil üstelik. ve görkemi sonsuz olmasına rağmen, aynı a man escaped'in finalindeki gibi, olduğundan bir parça bile büyük görünmemekle ilgili. hayatla ilgili olmak ve hayattan büyük olmamakla ilgili. hayattan büyükmüş gibi davranmamakla.godard'ın anti-tezi değil bresson. sinema da zaten eğlenmek için değil. renkler önemsiz. kamera açıları da. on-onbeş dakikada bir, yalnızca bir otuz saniyeliğine belki, bir müzik girer. tüm zamanların bir filmde en iyi müzik kullanımlarımdan olduğunu düşündüğümde, sevgili trier'in de, arkadaşıyla dogma'nın manifestosunu yazdığı o havuzda, gereğinden biraz daha fazla sarhoş olduğuna ve gereğinden biraz daha fazla saçmaladığına hükmetmiştim. sinema onlar değil, sinema bu. durağanlıkla sıkıcılığın, minimalizmle iletişim kopukluğunun, gerilimle heyecanın, gerçekle eğlencenin arasındaki nüansı size kaybettirdiklerinden beri çok zaman geçti. anlamı da kaybettiniz. "uzaklara bakmalı" diye sayıklamanız buralardan çok hoş. kameranın açısından değil. karakterin görüşünden de değil. karakterin duyuşundan izlettiriyorsan eğer, saygılar bresson. bizi de soktuğun o hücreden ve tüm insanlığı kurtardığın finalden, ve umuttan, ve çok sevdiğim betimlenişiyle her şeye rağmen mücadeleden. - gün karanlıktı.- yarın daha da kararacaktı.- yarın olmak zorundaydı.
(ianism - 19 Nisan 2014 18:29)
bir idam mahkumu kaçtı. esaretin bedeli ve alcatraz kuşçusu'nun atası, kitaplardan kelebek* ve parma manastırı'yla akraba olan -kadın ve aşk olsa daha da fazla benzeyecekmiş- film robert bresson'un kendi nazi hapishanesi deneyimini anıya ve yaratıma çevirişi..--- spoiler ---kaçışın en finale yakın bir yerinde artık duvar üzerindelerken ortamın aydınlık olması kaçakların planını bozacak hal alır. aşağıda devriye atan bir bisikletli nazi nöbetçisi vardır, hızlı hızlı tur atıyordur. orada birden abi kaçak kardeş kaçağa buyruk sallar:- elektriği kes.zaten büyüğün hücresine hücreye girer girmez bir kaçak bilimci psikopatla karşılaşan, kendisi de gammaz sanılabilecek 16 yaşındaki çömez kaçağın tepesi atabileceği kadar atar:- neyle!--- spoiler ---(bkz: hegesistratos)(bkz: mahkum/@ibisile)
(ibisile - 15 Ağustos 2014 11:10)
baş kahramanla baş kahramanın isteği ve bilgisi dışında görünmez bir hapishane arkadaşı olduğunuz dingin ama gerilimli bir bresson filmi.--- spoiler ---mahkumlar gardiyanlar tarafından duyulma korkusuyla birbiriyle iletişim kurmakta aşırı zorluk çekiyor. hücre duvarlarından tıkırtı alfabesi oluşturmak da bu yasakların bir sonucu. kimi zaman "tık tık tık" kısa süreli darbelerle hücre arası iletişim sağlanırken, kimi zaman kısa kelimeler ile kurulan kısa ve bazen eksik cümleler bu "tık tık tık" ların yerini alıyor. aslında "tık tık tık" ın çok da ötesine geçemeyen bir iletişim şekli oluyor bu. her türlü sesin bu kadar bastırıldığı bir ortamda ses çok değerli ve bir o kadar da korkutucu bir unsur oluyor haliyle. holdeki ayak seslerine, dışarıda bir yerlerde bir mahkum infaz edilirken çıkan silah seslerine, kaşığın tahtaya sürterken çıkardığı sese mahkumla beraber kulak kesilirken buluyoruz kendimizi. diken üstünde duruyoruz film boyunca. mahkumla mahkum oluyoruz. kaçış planı ve eyleminin bu kadar ayrıntılı ve zamana yayılarak işlenmesi ile le trou'yu da hatırlatıyor film. tabii yapım yıllarına bakarsak le trou'nun bu filmi anımsattığını söylemek daha doğru olur sanırım. sonuç olarak genç delikanlı ile baş kahramımızın o caddeye çıkmaları ve seri adımlarla ortamdan uzaklaşmaları ile biz de ferahlıyoruz. o ikiliyi o ana kadar takip eden bizler kameranın yerine sabitlenmesiyle iki mahkum arkadaşımıza bol şans dileyerek ekrana bakakalıyoruz.--- spoiler ---
(drahomaturg - 3 Aralık 2014 19:29)
sessizliğin hakim olduğu, yalın ve gerçek bir hikayeye dayanan hapishaneden kaçış filmi. hapishaneden kaçış filmleri beni her zaman cezbetmiştir. özellikle gerçek bir hikayeden alıntı yapılıyorsa. bu tür filmler seyirciyi, gerilimle birlikte mahkumun olağanüstü zekası ve mükemmel derecede işleyen plan kurgusuyla kendine hayran bırakıyor.
(aslan burcu kadini - 23 Eylül 2015 19:21)
nazi zulmünün bir başka anlatımı diyebiliriz. tabii imdb'de en iyi film olan esaretin bedeli kadar popüler değildir. olması da beklenecek türden değil zaten. morgan freeman alman gerekir önce, sonra afili cümleler, yakışıklı bir başrol, "hayır, ben masumum" mağduru bir senaryo ve ver elini amerika sahiline.bir idam mahkumu kaçtı, abartısız oyunculuğun, diğer bir deyişle "görev adamlığı"nın bir tezahürüdür. başrole sık sık yapılan yakın çekimler de zaten bunu gösterir. bresson, françois leterrier'e bu rolü verirken büyük ihtimal şöyle demiştir:"rol yapma."bu duyguyu anthony perkins, orson welles, jeremy irons(batman faciası hariç) gibi aktörler de verebiliyor. bu da kazanılan bir yetenek değil, doğuştan gelen bir meziyettir kanımca. aslında bu liste bir hayli uzayabilir: leandro firmino, jack nicholson, marlon brando, henry fonda, edward norton, anthony perkins, adrien brody, robin williams, john hurt... daha da uzayabilir bu liste. bu isimler role bürünmeden oynarlar. karakterin kendisi olurlar. atladığımız kısım şu, matt damon, leonardo dicaprio, tom hanks vs. bu isimler sadece muazzam yetenekli oyunculardır, fakat sadece oyuncudurlar.
(balzac uyurken - 27 Temmuz 2016 06:07)
karakter derinliği için, karakterin geçmiş veya gelecek planlarını bilmemiz gerekmiyor. tedirgin bakışlarından, ucuz cesaretlerinden, rüzgara bile irkilişinden, denize girerken henüz karnındaki suyun soğukluğuyla omuzlarını hafif kaldırışından ya da bütün özgüveniyle balıklama atlayışından. adam bunlara bakmayıp geçmeşini pek de bilmediğimiz karaktere "hikayedeki boşluk" diyor. bütün özgüveniyle.evrenin sırrını çözmüş gibi yorumlar falan.neyse, efsanevi ötesinin üstü bi film, izledim ve geceme renk kattı.
(misafir terligii - 18 Ağustos 2016 04:50)
film, ilk sahnesi dışında (ki bu sahne de ana karakterin kaçmayı aklına koyduğunu gösteriyor) yavaş yavaş ama ince ince işlenerek son 15-20 dakikadaki gerim gerim geren kaçma girişimi ile müthiş bir final yapıyor.--- spoiler ---her ne kadar filmin adından da karakterimizin başarıp başaramayacağı anlaşılsa da yine de kaçış sahnesinde "aha yakalandı", "aha jost ihanet etti", "aha düştü", "aha jost gelemedi" diye germedi değil film.--- spoiler ---gerçek hikayeymiş. ne korkunç bir icat hapishane ya. idam ve işkence daha beter tabii ama hapishane de...9/10 dedim.
(kelek - 18 Şubat 2017 12:48)
kurtuluşunu ilmik ilmik ören fontaine'in kaçış öyküsü, ya da robert bresson bir masalı gerçekleştiriyor. öteki bresson filmlerinde olduğu gibi, üstad filmin ne kadar içindeyse siz o kadar dışındasınız. amip'in yalancı ayaklarını uzatarak sizi iyutması gibi nasıl hapsedildiniz farketmiyorsunuz bile. bresson ufak bir yaşam belirtisinden müthiş hakikatlere varıyor.
(isotope 218 - 31 Ocak 2005 15:33)
robert bresson'un 3 metrekarelik hücrede yaşananları heyecanla izlettiren şaheseri. mozart'ın great mass in c minor- kyrie'si ile ayrı bir çarpıcı. eserin tekrar eden teması, mahkumların hapishanedeki tekrar eden günlük ritüellerinin altını çizmiş resmen: mahkumların iş sahnesi
(carabosse - 2 Ağustos 2017 23:06)
nazi isgalinin sayisiz can alindigi ikinci dunya savasi donemini resmeden bir film olmasina ragmen, ortak bir politik bilinc ve isyan/kurtulus oykusu yerine, karsi koymadigi takdirde "herhangi" bir ceset olacak bir mahkumun hikayesini anlatan robert bresson filmi (bahsi gecen politik bilinc kisiye indirgenmis bir sekilde, din de dahil edilerek sunuluyor, filmde yeri yok denilemez). filmin son 10-15 dakikasi, o noktaya gelene kadar ki agir ilerleyisi ve isleyisi gormezden gelircesine hizli bir kapanis rolu oynuyor, fakat film sonunu ismi ile kasten eleveriyor oldugundan, bu durum hikayenin etkisine onemli olcude yansimiyor. françois leterrier ise iyi oyunculuyla seyircileri bir saat 40 dakika boyunca lyon'daki o kucucuk kogusa hapsediyor. alman'larin konusmalarina altyazi verilmemis olmasi da ilginc.
(zad - 3 Mart 2005 02:53)
Yorum Kaynak Link : un condamne a mort s'est echappe