Süre                : 1 Saat 33 dakika
Çıkış Tarihi     : 20 Nisan 2004 Salı, Yapım Yılı : 2004
Türü                : Döküman,Komedi
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  Neo Art & Logic , Paramount Pictures
Yönetmen       : Roger Nygard (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Vaughn Armstrong (IMDB), Richard Arnold (IMDB), Robert Meyer Burnett (IMDB)(ekşi), Casey Biggs (IMDB), John Billingsley (IMDB)(ekşi), Brannon Braga (IMDB)(ekşi), Lolita Fatjo (IMDB), Leslie Fish (IMDB), George Celik (IMDB), David A. Goodman (IMDB), Richard Herd (IMDB), Dominic Keating (IMDB), Jacqueline Lichtenberg (IMDB), Cirroc Lofton (IMDB), Phil Morris (IMDB), Ethan Phillips (IMDB), Tracy Scoggins (IMDB), Connor Trinneer (IMDB), Nana Visitor (IMDB), Joanie Winston (IMDB), Ben Yalow (IMDB), Liliana Ahpene (IMDB), Connor Ahpene (IMDB), Djoymi Baker (IMDB), Peter Budd (IMDB), Kathleen Copper (IMDB), James Fairweather (IMDB), Elizabeth Giwes (IMDB), Elizabeth Harper (IMDB), Sonya Heath (IMDB), Atha Kastanias (IMDB), Terry Lionos (IMDB), Ben Mancuso (IMDB), Judith McGinness (IMDB), Angela McGinness (IMDB), Victoria McGinness (IMDB), Melissa Molenaar (IMDB), Mary Newman (IMDB), Emma Pippos (IMDB), Kaine Runia (IMDB) >>devamı>>

Trekkies 2 (~ Trekkies - linnunradan intoilijat) ' Filminin Konusu :
Trekkies 2 is a movie starring Vaughn Armstrong, Richard Arnold, and Robert Meyer Burnett. Denise Crosby takes another look at the huge fans of "Star Trek" and how the series from around the world has affected and shaped their lives.


  • "bu harika filmden sonra j. j. abrams'tan lost'taki dandik görsel efektleri açıklamasını bekliyorum. pazartesi masamda olsun."
  • "zenci bir kadınla beyaz bir adamın öpüşmesi televizyonda ilk defa star trek dizisinde görülmüştür. bu özelliğiyle ayrıca süperdir bu dizi."
  • "(bkz: uzay yolu)ne kadar ilginçtir ki, bu serinin ilk sinema filmi türkler tarafından yapılmıştır: turist omer uzay yolunda"




Facebook Yorumları
  • comment image

    bir süredir bu diziye takmış, yayınlanmış 5 serisinin üzerinden geçmiş, yayınlanmış filmlerinin ciddi bir kısmını incelemiş biri olarak üzerine söyleyebileceklerim var sanırım.

    popüler bir yapıt, ona kuşku yok. ama popüler bir yapıttan beklenmeyecek denli ahlaklı, insanın mümkün olabilecek değerleri arasında en iyiye gideceğine inanmış ve bunun gelecekte böyle gerçekleşeceğinin umudunu besleyen, dürüst, temiz yürekli ve barışçıl bir dizi. bilim-kurgu ile uğraştığınızda iğrenç uzaylı düşmanlar, vahşi yutucular filan tarif edip aksiyonun dibine vurmak ve amerikan ırkının dünyanın en muhteşem aşmış varlıkları olduklarını kanıtlamak varken bunu seçmesi de, insanlık adına ümit verici.

    başlarda kadın konusunda, gayet eğlencelere konu edilebilecek sapkınlıkları olduğu kesin. ama original series'den voyager'a gittikçe kadın kimliğine dair hatalar düzeltilmiş, en sonunda bir kadın kaptanımız da olabilmiştir. bazı genel vurgular yapmakta fayda var:

    - star trek insanı kendisinin ne en muhteşem ırk olduğunu, ne en zeki canlı olduğunu düşünür. insanın tüm gücü ve federasyon içindeki dengeli konumunu sağlayan akıl ve duyguları arasında kurduğu denge ve kendini korumak ile savaşmak arasındaki farkı anlayabilmesidir.
    - star trek insanı işgale gitmez ve işgal etmez. barışçıl bir bütünleşme ile herkesin adil olduğu bir dünya ve evren tarifi yapar.
    - star trek'te sınıf yoktur. star trek hiyerarşisi deneyimle biriktirilen bir neredeyse akademik yapılanmadır. düzensiz değildir ama tamamıyla rasyonel olmak için çaba gösterir, açık bulduğu yerde kapatır. varlık bilincine erişmiş bir makinenin söz konusu olduğu durumda, onu da bir varlık olarak kabul eder, köleleştireceği yeni bir ırk yaratmaya çalışmaz.
    - star trek'te elbette ki milliyet kavramı yoktur. zaten kendi içinde ülkelere bölünmüş gezegenlerle iletişime geçmek federasyon yasalarına aykırıdır. bulunan yeni türlerle karşılıklı birbirini anlama çalışmaları yapılır ve her zaman ne alınabileceğine değil, bir doğal olay olarak varlığın söz konusu olduğu her alan ile adil ilişkiler kurulmasına çalışılır.
    - star trek insanının inançlara düşmanlığı ya da sempatisi yoktur. inançtan söz edilmez. herkes kendi inancını istediği gibi yaşar. tabi ki böyledir bu. tanrı varsa bile, bizim bilmediğimiz bir yaşam formu olarak algılanır. ama evrenin mutlak dengesine sonsuz bir saygı vardır ve olduğu gibi korunmak için büyük bir çaba gösterilir. evrende değişiklik yapmak hususunda gösterilen yegane çaba "m sınıfı" (yaşanabilir) gezegenlerin sayısını arttıracak projelerdir.
    - star trek insanının yegane düşmanı, kendisini ve başka türleri kendisinden aşağı gören, kendisinin başkasından üstün olduğuna ve başkalarının hayatlarına müdahale edebileceğine inanan şerefsiz türlerdir. bunlarla mümkün olduğunca savaşmamaya çalışsa da, çatışmaları mümkün olduğunca sorunsuz atlatma gayretindedir.

    daha bir çok şey söylenebilir elbet hakkında. şimdilik bu kadarla kalalım.

    bir de işin diğer yüzü, yani gerçek hayattaki karşılığına bakalım.

    - star trek vefalı bir dizidir. oyuncularına saygı gösterir, herbirinin kariyerini geliştirecek roller verir ve onların kişisel özelliklerine saygı gösterir. original series'den tng'ye, dizide yetişmiş oyuncular, hem dizide hem filmlerde yönetmenliğe kadar varan sorumluluklar almışlardır.
    - star trek yaratıcıdır. biraz iddialı olacak ama, sinemada seyrettiğimiz her bilimkurgu filmi, bilgisayar oyunlarında kullanılan her bilimkurgu teması, daha önce bir star trek bölümü olarak seyredilmiştir. ama çok daha ahlaklı bir biçimde, çok daha insani bir yöntemle.

    star trek, bir insan olarak hayattan ümidimi kesmememi sağlayan pozitif bakış açısını, barışçıl, kardeşçe ve eşit bir yaşama olan inancımı görebildiğim bir seridir. belki ben öyle okumak istiyorum, belki de başkaları da paylaşır fikirlerimi bilemiyorum ama star trek benim şahsen komünizm kavramından anladığım şeyi anlatır. amerikalı filandır ama ursula k. leguin'de öyle değil midir zaten?

    star trek iyidir.
    gene roddenberry'e sevgilerimizle.


    (el fikir - 1 Aralık 2007 02:57)

  • comment image

    onbirinci star trek filmiyle ilgili söylenmesi gereken en önemli şey şu : deep space nine finalinden ve first contact filminden beri, star trek lisansı ile yapılmış en heyecan verici eser bu.
    j.j. abrams ve ekibi, birçok açıdan beklentilerimizin üzerinde bir iş çıkarmışlar. elbette filmin pekçok zayıf noktası da var ama bunlar ortalama sinema izleyicisinin filmden keyif almasını engellemiyor, bu konuda daha titiz olan biz star trek hayranları ise bu detayları -çoğunlukla- hoşgörülebilir.

    --- spoiler ---

    öncelikle filmin neleri başardığına bakarsak:
    - film muhteşem bir sekansla başlıyor. kelvin'e saldırı, kirk'ün doğumu, doğumla aynı anda kelvin'den ayrılan shuttlepad, george kirk'ün kahramanlığı... ve hepsinin sonunda gelen görkemli star trek logosu ve yazısı...
    - görsel efektler : filmin yüksek bütçesiyle de doğru orantılı olarak, bugüne kadarki star trek filmleri içinde en iyisi. bunun yanında, görsel efektler başarılı kompozisyonlar oluşturmada kullanılmış : örneğin narada'dan kaçan minik shuttle'ların gözüktüğü sahne... veya kirk ve mccoy'un enterprise'a shuttle ile gidişi... enterprise'ın titan'ın bulutlarından çıkışı...
    - müzikler : filmle çok iyi bütünleşiyor. michael giacchino çok iyi iş çıkarmış; enterprising young men, nero sighted, nero death experience ve end credits mükemmel parçalar. yeni star trek theme'in de, özellikle orkestral versiyonu çok başarılı.
    - tempo : senaryodan kaynaklanan bazı sorunlar yüzünden, aslında film gereğinden biraz fazla hızlı akıyor, buna eksiler kısmında da değineceğim. ama bu yüksek temponun, özellikle filmin ilk yarısında seyirciyi yormadan aynı seviyede tutulabilmesi bence abrams adına büyük bir başarı.
    - atılgan mürettebatı : kast seçimi kesinlikle çok başarılı olmuş. oyuncular rollere çok iyi oturmuş. elbette ki, karakterlerin gençlik dönemlerini görmemiz ve zaman yolculuğu yüzünden alternatif bir evrende olmamız yüzünden belli başlı farklılıklar yok değil ancak bu farklılıklar karakterleri bambaşka insanlar yapmıyorlar. pine ve quinto, kirk ve spock'ta çok başarılı. fragmanlarda sürekli sylar izliyormuş izleniminden kurtulamadığım halde, filmin atmosferi içinde, sylar aklıma hiç gelmedi. karl urban mükemmel bir mccoy olmuş. uhura, orijinal dizidekinden çok daha güçlü bir kadın karakter olarak ele alınmış, zoe saldana da çok iyi oynamış bu rolü. sulu'da john cho isteneni vermiş. scotty bildiğimiz scotty'den biraz farklı, daha bir hiperaktif hali var, ancak simon pegg'i bu rolde izlemek çok güzel. benim tek sevmediğim karakter chekov oldu, ancak burada oyuncudan çok, senaryo ve yönetmenin karakteri ele alışını sorunlu buldum. aylarca yüzlerce kez "film galaxy quest olsun istemiyoruz" diyen abrams'ın, chekov'un olduğu her sahnede karakterle resmen dalga geçmiş olduğunu düşünüyorum; scotty'deki hafif "comic relief" hali hoşuma gitmiş olsa da, chekov'daki bu yüzden çok ağır geldi.
    - aynı oyuncu kalitesi yan kadro için de geçerli. bruce greenwood muhteşem bir pike çıkarmış. ben cross'un sarek'i, winona ryder'in amanda'sı, faran tahir'in kaptan robeau'su da çok az görünmelerine rağmen çok iyiler.
    - film, aksiyon ile karakterleri iyi dengeliyor. sürekli bir şeylerin patladığı içi boş bir aksiyon filmi değil, kirk ve spock arasındaki ilişki ve bu ikilinin karakterleri de filmde güzel bir şekilde işleniyor. zaten en başından filmin kirk/spock filmi olacağını biliyorduk.
    - atılgan : ilk fotolarını gördüğümüzde "amanın bu ne?" demiştik. neyse ki o fotoğrafların açısı kötüymüş sadece. filmde atılgan, tüm ihtişamı ve ana hatlarını koruduğu formuyla arz-ı endam ediyor.
    - narada : hem içi, hem dışı mükemmel tasarlanmış.
    - leonard nimoy : filmde tahmin ettigimden cok daha az kullanilmis olsa da... leonard nimoy!
    - son sahne : chris pine'ın "bones.. buckle up!" diyerek köprüye girerken tam kirk havasını yakalaması, mürettebatı köprüde görmek, orijinal star trek theme, prime spock'tan gelen "space... the final frontier..." voice-over'ı ve sonraki end-credits... hepsi mükemmeldi.

    gelelim filmin zayıf noktalarına :
    - senaryo : bu kadar övdüğümüz filmin senaryosunda maalesef kocaman boşluklar var. dunyadan vulcan'a gidisin bes dakika, donusun her nedense saatler surmesi; kirk'ün delta vega'ya bırakılmasından scotty'yi bulmasina kadar saatler gecmesine ragmen, warpa gecmis kaptirip girmis atilgan'a isinlanabilmeleri; spock'in anlamadigim bir sekilde federasyon istasyonuna gidip yardim istememis olmasi gibi bosluklar ilk bakista goze carpanlar. onun disinda film, star trek filmleri ve dizilerinin bir turlu kurtulamadigi "yakinlardaki tek gemi atilgan" klisesinden ve dünya'nın veya vulcan'ın savunma sistemleri olmamasi -veya bizim gormememiz- sacmaligindan kurtulamamis. hadi diyelim savunma sistemleri yok, vulcan filosu nerde, onu da anlayamadik. filoyu bırak, lazer platformunu patlatacak bir tane ucan arac da mi yoktu?
    - tempoyla ilgili eksi yon ise, aslinda yine biraz senaryo ile ilgili. lucas, anakin'in darth vader olusunu uc filme yayarken, paramount re-boot'u tek filmde bitirmek istediginden, iki-uc filmlik senaryo tek filme sigmis, bu da olaylarin bas dondurucu bir hizla gelismesine yol acmis. filmin ilk yarisinda bu durum cok rahatsiz edici degilken, vulcan'a varistan sonra bir grup cadet federasyon'un sancak gemisinde "kaptancilik" oynamaya basladilar adeta. "kaptan benim birinci subay sensin" "ben simdi vekil kaptan oldum, bunu gezegene atin", "cekil ulan geri geldim benim kaptan" seklinde gemi 4-5 kez el degistirdi. filmin sonunda da, akademi'den yeni mezun olan kirk'un, tek gorevde gosterdigi basariyla kaptan olmasi ve atilgan'in kendisine verilmesi inandiricilik sinirlarini bayagi zorladi. oysa bu konu 2-3 filme yayilsa, ilk veya ikinci filmin sonunda kirk'ü baska bir gemideki ilk gorevinde birakabilir, ikinci filmde de kaptanliga giden yolunu izleyebilirdik. yine bu hizli tempo yuzunden, durup nefes almamiz gereken karakter anları cok hızlı gecti; ayrica ne geminin icini, ne phaserlari, tricorderlari adam gibi gorebildik.
    - gereksiz iki sahne : birincisi, fazla uzun suren delta vega'daki canavar sahnesi. ikincisi de, scotty'nin su tuplerine hapsolmasi. ikisi de filme zerre katkisi olmayan, bitse de film devam etse dedigimiz anlamsiz sahnelerdi.
    - nero : eric bana bile, nero'nun boslugunu maalesef dolduramamis. filme prequel olarak hazirlanan star trek countdown cizgi romanini okumus olmak bile nero'nun motivasyonunu inandırıcı kılamıyor ne yazık ki. kendisine yardım etmek isteyen tek adamı düşman belleyip bütün bir vulcan'ı havaya uçurması sonucunda nero için en fazla "bir başka deli kötü adam" diyebiliyoruz. elbette filmin asıl derdi nero değil, nero sadece mürettebatın biraraya gelmesi için bir katalizör, ancak karakteri daha sağlam işlenebilecek malzeme varken kullanılamamış.
    - köprü ve makine dairesi : kısaca, köprü gereğinden çok daha aydınlık. insanın gözüne gözüne giren o kadar ışıkla nasıl çalışılır anlamak mümkün değil. makine dairesinde ise, devasa borulardan baska birsey goremedik. warp core'un sadece adı gecti, o kadar...

    nereden baktığınıza göre artı veya eksi olabilecek bir nokta ise şu : film, star trek kurallarına göre oynayarak, çaktırmadan star trek'i reboot ediyor. evet bir zamanda yolculuk var ve eski star trek evreni bozulmadı; ancak bizim beyazperdede izlediklerimiz de artık kirk ve spock vs. değil, onların alternatif bir gerçeklikteki versiyonları. bunun artı yönü, burdan sonra anlatılabilecek sonsuz ve sınırsız hikayeler olması ve bu hikayelerin hem yepyeni, hem de bilindik öğeler içerebilecek olması. eksi yönü ise, zaman zaman kirk'ün veya spock'ın gençliğini değil, başka birinin gençliğini izliyor olduğu düşüncesinden kurtulmanın zor olması. örneğin, kobayashi maru bizim için tanıdık bir sahne ve keyif verici, ancak o artık tanıdığımız kirk'ün geçtiği kobayashi maru değil, başka bir kirk'ün geçtiği kobayashi maru testi...

    ---
    spoiler ---

    film bittiginde anladik ki, ekibin "cok begenilirse devamini da cekeriz, dur bakalim" sozleri yalan. film kesinlikle en azindan bir ucleme dusunulerek cekilmis. ilk haftasonu hasilati da gosteriyor ki, film buyuk bir basari yakalayacak ve devam filmleri mutlaka cekilecek. artik devam filmlerinden beklentilerimiz, tempoyu biraz yavaslatmasi, senaryonun ayaklarini biraz daha yere basmasi ve boylece cok daha iyi bir film cekilmesi. bu ekipte de bunu yapabilecek potansiyel oldugunu bu filmle kesinlikle gördük...


    (locutus - 12 Mayıs 2009 16:07)

  • comment image

    --- spoiler ---
    bu filmde anlayamadigim nokta gemide neden hicbir asker veya hazir kita veya ani mudahele mangasi* gibi birseyin olmadigi ve butun kavga dovuslere kaptan yada yardimcilarinin katildigidir. koy bir manga super asker sen neden gidiyorsun karisiyorsun hersey be hey kirk dedigim.

    ---
    spoiler ---


    (ugurcan - 20 Mayıs 2009 09:34)

  • comment image

    pat diye aklıma takıldı bak az önce:

    şimdi vulcan'ın göbeğinde koca bir delik açılmaya çalışılırken 8-10 tane dandik federasyon gemisi (ki bilenler bilir, bunların arasında uss enterprise en gelişmişi olmasına rağmen teknolojisi pek ahım şahım değildir) yardıma gidiyor. tamam buraya kadar olan kısmı anladım.

    hadi baba kirk ölmeden önce nero ortama girerek tarihin akışını değiştirdi ve son 25 yıldaki olaylar bundan sonra orjinal seriden* daha farklı işlemeye başladı. bunda da sorun yok.

    yine bilenler bilir diyerek anlatmaya devam edeyim; kirk'in komuta ettiği "atılgan", federasyonun emekleme devresini bitiren gemi. yani kirk bu gemiyle 5 yıllık görevine çıkacak ve alfa çeyreğini keşfetmeye başlayacak. niçin? çünkü ipne vulcan'lılar ne teknolojilerini, ne de bilgilerini insanlarla paylaşmıyorlar da ondan. uzun kulaklılardan 1 harf öğrenmek için seksen takla atmak zorunda kalıyorsun.

    haaa şimdi geldik vulcan'a... tüm seriler boyunca, vulcan teknolojisinin daha en başından beri insanlardan çok üstün olduğunu öğrenmiştik. hatta bu ipnetorlar 100 yıl boyunca dünya'ya ve insanlara göz kulak oldular başlarına bir şey gelmesin diye. sonunda insanlar bu "bakıma muhtaç çocuk" pozisyonundan sıkılıp archer'ın nx-1'i ile galaksiyi keşfe çıktılar.

    bunları hatırladıktan sonra başa dönelim; federasyon 8-10 dandik gemi ile yardıma gitti vulcan'a. peki arkadaşım vulcanlı'ların galaksinin her yanına yayılmış o ihtişamlı ve güçlü surak, sh'ran, d'kyr sınıfı gemileri, gezegenlerinin ebesine tecavüz edilirken neredeler?

    hadi öğle paydosundalar çağrıyı duymadılar diyelim. diyelim de, biz görmedik mi, alfa çeyreğinin her yanına yayılmış devriye gezen yüzlerce vulcan gemisinin olduğunu? bu gemilerin oldukça büyük bir kısmının vulcan'a dönebilmesi haftalar alıyor tamam biliyoruz. hatta vulcan'a en yüksek warp hızıyla yol alsa bile aylarca dönemeyecek kadar uzakta gemileri, akbabaların bile uğramadığı yerlere kurulmuş yüzlerce uzay istasyonları* bile var.

    biz daha 300 metrelik, 250 kişi alan enterprise'ı daha yeni yapabilmişken, adamlar ondan çok daha önce 500-600 metrelik über gemiler yapmış, her birinin içinde binlerce kişiyle birlikte galakside fink atmıyor muydu? bak, adamların çok önem verdiği bilim gemilerini söylemiyorum. savaşmak için dizayn edilmiş federasyon gemilerine nal toplatan cruiser'lardan söz ediyorum.

    romulanlar'la kanlı bıçaklı oldukları için neutral zone kıyısında devriye gezen, gezegenlerinin çevresinde kuş uçurtmayan savunma güçlerini ise bir şekilde görmezden geliyorum.

    o halde spock neden gezegeni yok edildikten sonra "hepi topu 10.000 vulcan kurtulmuştur en fazla. neslimiz tükeniyor" diye sayıklıyor? oysa sadece galakside olaydan haberdar olduğu halde gezegenine dönmeye çalışan vulcan gemilerindeki adamları saysan onbinlerce kişi çıkar. türlü çeşit gezegenlere dağılmış yüzlerce vulcan kolonisinde ikamet eden milyonlarca vulcan'ı ve az önce söz ettiğim istasyonlarda yaşayan onbinleri saymıyorum bile.

    nereye gitti bu gemiler, istasyonlar, koloniler dostum? maymun etmişsiniz anlı şanlı vulcan'ı, elden ayaktan düşmüş zavallı bir ırk haline getirmişsiniz yahu.


    (anafor - 2 Ekim 2009 15:32)

  • comment image

    bu serinin en pis tarafı ne biliyor musunuz?

    bitiyor. original, next generation, deep space nine, voyager, enterprise, hepsi bitiyor. o da yetmiyor üzerine babylon 5, andromeda, farscape hatta firefly bile bitiyor. battlestar galactica zaten bitiyor.

    ne oluyor; sonra böyle sap gibi ortada kalıyorsunuz. uzaysızlık başınıza vuruyor, şu ortamlardan pek feci sıkılıyorsunuz.


    (el fikir - 5 Haziran 2010 22:26)

  • comment image

    2009 tarihli sinema filmi gayet iyi, hoş ve fakat;

    --- spoiler ---

    ışınlamasıdır, zamanda yolculuğudur havada uçuşurken (birçok şey gibi), kaptan kirk'ün çocuğunun cinsiyetini doğmadan bilememesi olacak şey değil!

    ---
    spoiler ---

    ultrason lan bu, dışkapı ssk'da bile var insafsızlar..


    (todogodibil - 17 Eylül 2011 21:40)

  • comment image

    bu adamlar o kadar teknolojik uzay gemisi yapmislar hala bi otobus gibi tutma yeri koymamislar, bi torpil yiyince cikan sarsilmada hoop diye cihazlara tutunuyolar, bigun biri kiracak navigasyon kolunu, kalacaklar uzayin ortasinda dimdizlak


    (dubur - 15 Kasım 1999 01:40)

  • comment image

    zenci bir kadınla beyaz bir adamın öpüşmesi televizyonda ilk defa star trek dizisinde görülmüştür. bu özelliğiyle ayrıca süperdir bu dizi.


    (brujah - 11 Ekim 2001 01:44)

Yorum Kaynak Link : star trek