Süre                : 1 Saat 23 dakika
Çıkış Tarihi     : 28 Ekim 2009 Çarşamba, Yapım Yılı : 2009
Türü                : Drama
Ülke                : Fransa
Yapımcı          :  Caméra One , Pyramide Productions , Arte France Cinéma
Yönetmen       : Alain Cavalier (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Alain Cavalier (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Alain Cavalier (IMDB)(ekşi), Catherine Deneuve (IMDB), Vanessa Widhoff (IMDB)

Irène (~ Irene) ' Filminin Konusu :
Irène is a movie starring Alain Cavalier, Catherine Deneuve, and Vanessa Widhoff. A video diary shot and recorded by the filmmaker, using little more than his imagination and the happenstance and flow of the everyday, finally...


  • "kızlarının adı; belkıs sonya, ladin ve şirin laura'dır."
  • "hakka yürümüş biliminsanı. ışıkta uyusun."
  • "alevilik-bektaşilik üzerine hatırı sayılır araştırmalara imza atmış üstad.(bkz: uyur idik uyardılar)"
  • "ilber ortaylı'nın irene melikoff'u anma konuşmasıilber ortaylı'nın irene melikoff hakkında habertürkte yaptığı konuşmailber ortaylı'nın irene melikoff ile birlikte çekilen fotoğrafı"




Facebook Yorumları
  • comment image

    alevilik ve alevi kulturu uzerine onemli akademik calismalar yapmis ve ne yazik ki iki gun once hayata gozlerini yuman bilim insani. yine bununla beraber yaklasik on yil once strasbourg'da ders verdigi universite olan eski adiyla université des sciences humaines yeni adiyla université marc bloch' a yakin evinde guzel turkcesi esliginde neredeyse bir "bes cayi" toplantisi gerceklestirdigim herkesin cok sevdigi anneanne veya babaannesinden hic de farkli bir tavir sergilemeyen sevecen insan. strasbourg universitesi'nde 1962 senesinde rené giraud tarafindan kurulan turkoloji kursusunu 1968 yilinda devralip 1989 yilinda paul dumont 'a devredene kadar basinda kalmistir.


    (anotherstar - 10 Ocak 2009 11:41)

  • comment image

    bir ömür alevilik peşinde

    türkolog irène melikoff, yıllar önce hastalandığında “eğer bana bir şey olursa ne olur beni hünkar’ın yakınına gömün. yok eğer fransa’ya döner ve orada ölürsem benim için bir cem yapın” demişti

    miyase ilknur

    ervak’ın düzenlediği “anadolu inançları kongresi” nedeniyle gittiğimiz ürgüp’te otele vardığımızda “miyase ile benim odamı yan yana verseniz çok sevinirim” diye resepsiyon görevlisine ricada bulunup bunun mümkün olamayacağını öğrenince çok üzülmüştü. sonunda bir hoca ile becayiş yapıp yanımdaki odayı kaptı. bunun nedenini sorduğumda, “ya gecenin bir yarısı düşüp kalırsam veya hastalanırsam senden başka kimin kapısını çaldıracağım ben...” dediğinde boynuna sarıldım, “fizan’da da olsam ben sana yetişirim” dedim. güldü, “sen gelinceye kadar ben erenlere karışırım” dedi. içine mi doğdu ne, sempozyumun son günü olan 27 ekim 2001 günü önce 200 küsur merdiveni olan ihlara vadisi’ne inip çıkmış, akşam da otelde aç karnına iki kadeh şarap içip odasına çekildikten sonra hastalanmıştı. gece yarısı otelin kat görevlisi kapıyı çalınca oda arkadaşım gülizar cengiz, benden önce fırlayıp kapıyı açtı. görevli, “bayan melikoff hastalanmış sizi yanına çağırıyor” dedi. odasına vardığımızda bayan melikoff’u kuş gibi çırpınırken gördük. “ne oldu?” demeye kalmadan, “donuyorum kızlar, çok kötüyüm” diyerek inlemeye başladı. titremeden sonra yüksek ateş başladı. “hemen bir doktor çağırayım” deyince itiraza başladı: “doktor bana bir şey yapamaz...”

    saatler geçmesine karşın ne ateşi düşüyor ne de gözünü açabiliyordu. islak havluları sırtına koymamıza karşın sonuç değişmiyordu. doktor kelimesini her duyduğunda itirazı da değişmiyordu. gülerek, “o zaman nadya’yı çağırayım” dedim. “ah olabilir” deyip onay verdi. nadya, sempozyuma altaylar’dan gelen bir şaman kadındı. yaptığı çeşitli el hareketleri ile hastaları iyileştirdiğini iddia ediyordu. nadya, çeşitli hareketlerle terapi yaparken melikoff, gözlerini kapatıp, “ya hacı bektaş ya baba ilyas siz de bir şamandınız, lütfen bana yardım edin” diye dua edince gözlerimizden süzülen yaşları saklamak için dışarı çıktık.

    nadya gittikten sonra biz sırayla gülizar cengiz’le sabaha kadar başucunda oturup bekledik. bir ara gözlerini aralayıp “eğer bana bir şey olursa ne olur beni hacıbektaş’a, mümkünse hünkar’ın yakınına bir yere gömün. yok eğer kurtulup fransa’ya döner ve orada ölürsem benim için hacıbektaş’ta veli dede’nin yönettiği bir cem yapın” dedi. sabaha karşı gülizar’la yaptırdığımız sıcak duş iyi gelmiş uykuya dalmıştı. biz de odamıza çekilip biraz uyuduktan sonra kontrol için odasının kapısını araladığımızda, “kızlar gelin ben çok acıktım” diye seslendi. bayan melikoff yemek istediğine göre demek iyileşmişti. sıcak çorbasını içirip yatırdık. öğlene doğru artık iyice kendine gelmiş, öğlen yemeği için aşağıya kadar inebilmişti. ne var ki, bir saat sonra biz ankara’ya uçacaktık. onun uçağı ise akşam üzeriydi. hemen ürgüp belediye başkanı bekir ödemiş’i aradım. uçak saati gelince araba ile hemşire gelip bayan melikoff’u alarak kayseri havalimanı’na götürecekti. gözlerini açınca kendisini pehlivan hisseden bayan melikoff, “miyaseciğim, araba bir iki saat erken gelse olmaz mı” diye sorup yaramaz bir çocuk gibi gülerek ve biraz da çekinerek, “ben hiç kayseri’yi görmedim. bir iki saat gezeyim istedim” diye mırıldandı. “yahu bu halde gezmen de kayseri de eksik kalsın” diye gürleyince boynunu büküp öyle bir baktı ki dayanamadım, “peki” dedim.

    onun yeri: yüreğimiz

    bayan melikoff, önceki gün strassbourg’da hakk’a yürüdü. er ya da geç olacaktı bu ayrılık. ama bir veda bile edemeden, helalleşemeden gitmesi acı geliyor. onu hacıbektaş’a gömemedik, ama gömdüğümüz bir yer var elbette: yüreğimiz. oradaki yeri ebedi.

    yıllar önce yaptığımız bir söyleşide şöyle demişti: “alevilik-bektaşilik artık benim bir parçam oldu. herhalde ben de onların bir parçası oldum. bu işe ilk başladığım yıllarda bir fransız öğretim üyesi arkadaşım bana dudak büktü, bu işten fazla bir şey çıkaramayacağım görüşündeydi. iyi ki onu dinlememişim. direndim, sabrettim ve amacıma ulaştım. mutluyum.”

    emin ol ki, aleviler de seni tanımaktan mutlular bayan melikoff. aleviler ve alevilik yaşadıkça adın ve eserlerin de yaşayacaktır. ürgüp’te verdiğimiz sözlerinden ikincisini tutup veli dede’nin yönettiği cemde canlar seni anıp, dualar edecekler. bonn’daki cem meydanında nasıl semaha durduysan inanıyorum ki, hacıbektaş’taki cem meydanında da pervaz vurup aşka döneceksin. uğurlar ola canlar canı...

    kaynak: cumhuriyet, 10.01.2009, sayfa 13


    (roseinthefist - 10 Ocak 2009 17:06)

  • comment image

    strassburg cemevi'nden dün hakka ugurladigimiz anamiz, musahip yoldasimiz, rehberimiz.

    adimizin anilmasi utancken, akla gelmez, vicdan kabul etmez iftiralarla sarmalanmisken kimligimiz, bize kim oldugumuzu tekrar animsatanlardin. kiyimlarla, sürümlerle bilgeleri ortadan kaldirilmis, yazili özkaynaklari yokedilmis, yasaklanmis, sözlü kaynaklari tarumar, dilsizlesmis, yaralar icinde bir inancin cocuklarina, baslarini egmemeyi ögretenlerdin. süpheci, sorgulayici bilim kadini kimliginle, yüzyillarin kabuk tutmus dogru bilinenlerine el atmada gösterdigin gözükaralik, mirasin olsun bana.

    onursal baskani oldugun fransa alevi birlikleri federasyonu'nun yolcu ettigi gibi selamliyorum seni" irene canimiz, isiktan geldin, isiga döndün. devrin daim olsun"

    cekinceli ekleme: rehayunluel, vasiyet konusunda süphe belirttigi icin, ben de birinci el kaynaklardan dogrulatincaya kadar entrynin basindaki "vasiyeti üzre" kismini cikardim.


    (sekundant - 11 Ocak 2009 19:01)

  • comment image

    dışardan bir gözlemci ve araştırmacı bir bilim kadını olarak alevilikle ilgili yayınlarında objektiflik doğrudan göze çarpmaktadır. ancak düşündürücü olan bu konuda(alevilik) ülke insanının hep bir şekilde subjektiflikten kaçamamış olmasıdır. çok şeyler öğrendi ve öğretti...


    (promatius - 20 Eylül 2011 01:18)

  • comment image

    evinde ingiliz bir mürebbiyeden ingilizce öğrenerek, okulda ve çevrede fransızca konuşarak, anadilini rusça konuşarak, babasının azeri olması sebebiyle türkçeye aşina büyüyerek doğuştan dört dilli yetişmiş bir kadın.* zengin ve entelektüel bir aileye doğmanın payı olmalı.

    bektaşilik ve alevilik ile ilgili yazdıkları mutlaka okunmalı. özellikle ikisini ayırt edemeyen benim gibi kafası muallakta kalanlar için ilaç gibi.


    (maricruz - 27 Ocak 2015 20:32)

Yorum Kaynak Link : irene melikoff