Z (~ Ölümsüz) ' Filminin Konusu : Liberal bir politikacı olan Yves Montand, barış savunucularının gösterisinde devletin sağ kanadının organize ettiği bir suikaste kurban gider. Cinayetin hemen arkasından devlet ve ordu görevlilerinin yaptıkları tek şey, olayı örtbas etmek için gerekli delilleri ortadan kaldırmaktır. Fakat prosedür gereği açılan davaya atanan savcı, olayın derinlerine indikçe karşılaştığı akıl almaz gerçeklerle yılmadan tıpkı bir dedektif gibi araştırmasına devam eder. Ama bu araştırma sırasında karşısına çıkan engeller, devletin içinde tahmininden de derin makamlardan gelecektir. En İyi Yabancı Film Oscar'ının da sahibi olan Z, politik ve toplumsal olaylara duyarlılığını sinemasına taşıyan yönetmen Costa Gavras imzalı.
Ödüller :
L'aveu(1970)(8,0-3102)
État de siège(1972)(7,9-3661)
Missing(1982)(7,8-16552)
Section spéciale(1975)(7,8-887)
Le couperet(2005)(7,4-6948)
Amen.(2002)(7,3-12589)
1 homme de trop(1967)(7,1-394)
Hanna K.(1983)(6,5-553)
Cannes Film Festivali : "Best Actor"
Cannes Film Festivali : "Jury Prize"
costa gavras'ın yeteneğini konuşturduğu filmlerden biri. bazı sahnelerde solcu öğrencilerin tutukluğu ve hareketsizliği dikkatimi çekti. anlam veremedim, göz göre göre saldırıya uğrayan bir devrimci senatör var... film değil de yaşamdan bir parça gibi izlenen bir şey. saklanası, arşivlenesi bir yapım bence.
(neruda - 22 Nisan 2007 23:05)
costa gavras'ın muhteşem anti-faşist filmi. hele filmin girişindeki "gerçek kişilerle herhangi bir benzerlik kasıtlıdır" sözü yok mu; onlar kadar pervasız olmadıkça başımıza çıkmalarının kaçınılmaz olduğunu vurgulayan muhteşem bir göndermeyle açılır film.
(el fikir - 26 Ekim 2007 14:42)
filmdeki bir polis şefi konuşmasını aktarmayı borç bilirim:--- spoiler ---bir ideolojik hastalık küf gibidir ve önleyici tedbirler gerektirir. küf gibi, mikroplar ve çeşitli parazit unsurlar neden olur. bu nedenle insanların uygun çözeltilerle tedavisi kaçınılmazdır.birinci aşama okullarda oluşur. burada, benzetmeyi bağışlayın, tomurcuklar hala çok gençtir. ikinci tedavi üniversite öğrencileri veya genç işçiler olarak çiçeklenmeye başladıklarında olur.püskürtme ve kutsal milli hürriyet ağacını ideolojik küf hastalığından kurtarmak için en iyi zaman askerliktir.havadan atılan broşürler, köylülerimize yeni bir tür ideolojik küfün ülkemizi kasıp kavurmaya başladığını anlatıyor.bu yeni tür haince yayılıyor. bu sinsi bir düşman bizi tanrı'dan ve saltanattan uzaklaştırıyor.hareketimiz, bu düşmana karşı yönelmelidir.--- spoiler ---costa gavras'ın da dediği gibi, entry'nin gerçek olaylarla olan tüm benzerlikleri, kasıtlı ve bilinçlidir.
(el fikir - 26 Ekim 2007 15:00)
izlediğim 2. en güzel,samimi politik film.(1.si hala "başkalarının hayatı".) "tasarlanmış cinayetler"i bol olan ülkede yaşadığımızdan sahneler pek bir yakın ve dokunaklı.-herhangi partiye üye misin?-bayım ben futbol severim..
(cella - 30 Temmuz 2008 10:04)
costa gavras filmi.--- spoiler ---kimse toplantı yapmaları için salon vermediklerinde kendilerine ancak 200 kişinin sığabileceği bir salon sunulur ve şöyle denir: "tek yapmanız gereken yolun karşısına geçmek" ve zaten filmde tansiyonun en çok yükseldiği ve aslında kilit sahnelerinden birisi yolun karşısına geçme sahnesidir.--- spoiler ---
(kudra - 3 Ocak 2009 20:44)
tetriste gelişi insanı sinir krizine sokan harf, kenara yaslasan altta boşluk kalır, uygun yer bulsan kuyruğu dışarda kalır, hele ki ikili üçlü ataklar halinde geldiğinde oyunun içine sıçar bırakır, çubuk bile kurtarmaz o saatten sonra.
(asteria - 12 Şubat 2009 23:53)
"19 ocak'ta ne olmuştu?", "hrant dink'i kim öldürdü?", "ergenekon ne ki?", "doğan öz'e ne oldu?" sorularının cevabını, tam 40 yıl önce veren filmdir.--- spoiler ---filmdeki savcı dirayeti ve belagatiyle göz doldurup, karşısındaki omzu kalabalıklara "adınız, soyadınız, mesleğiniz?" diyerek ayar verirken içiniz soğur, ayaklarınız yerden kesilir.sonra costa gavras ayaklarınızı yeniden yere bastırır, düzene dair ham hayaller besleyenleri daldıkları rüyadan dürterek uyandırır...--- spoiler ---
(lumpenproleter - 16 Şubat 2009 17:28)
türkiye'de ortaöğretim müfredatına dahil edilmesi gereken costa gavras filmi. tabi böye bir filmin okullarda gösterilmesi artık başka bir ülkede yaşıyor olduğumuzun da göstergesi olacağından ilk cümle paradoksal bir boyut kazanmakta.ha bir de 2008 aralık ayında bu kürsüden sıkça sorulan "neden atina gibi olamıyoruz?" sorularının da cevabını buluyoruz bu filmde. 40 yıl önce kendi ülkesine dair böylesine bir filmi izleyebilme şansına sahip bir kuşağımız olmadı hiç çünkü.edit: sözkonusu film sansür nedeniyle uzun yıllar yunanistan'da ve 1989'a değin türkiye'de gösterilmemiş.
(lafz i bisnev - 10 Ocak 2010 16:08)
vassilis vassilikos romanindan uyarlanan, ba$rollerini yves montand, irene papas, jacques perrin'in payla$tigi 1969 yapimi costa gavras filmi.
(neen - 14 Aralık 2002 11:15)
lambrakis' i öldürenlerden birinin polis merkezinde nezarethane yerine karakol kantininde güveçte etli yemek yiyerek savcıyı karşılaması; hrant'ın katiline karakolda gösterilen ihtimamı hatırlatır.
(struwwelpetter - 22 Ocak 2011 20:16)
sokak ortasında bir cinayet işlenir ve öldürülen kişinin öldürüleceğini cümle alem biliyordur. sonrasında kanıtlar asker ve polis işbirliğiyle yani bizzat devlet güçleri tarafından yok edilir, yok edilmeye çalışılır vs. 40 yıl önce çekilmiş çok tanıdık bir hikaye...
(elma c elma v - 18 Aralık 2011 03:39)
-zeski türkçe'de sözcüklere çoğul/çokluk anlamı vermek için kullanılmış ancak yerleşik olarak halen kullanımda olan bazı sözcükler dışında işlevini yitirmiş bir ek.en belirgin ama günümüzde birçoğumuzun farkında olmadığı örnekleri aslında biz ve siz sözcüklerindedir. tahmin edileceği üzre biz 'ben'in, siz 'sen'in çoğuludur ve tekil sözcüğün sonuna -z eki getirilerek yapılmıştır. ('o'nun çoğulu halen kullanımda olan -lar eki ile yapılmıştır oysa. o > o(n)lar şeklinde.) modern türkçe'deki tekil birinci ve ikinci kişi adılları olan ben ve sen'in sonunda 'n' oluşundan mütevellit biraz garip gibi geliyor ama altay dillerinde modern türkçe hariç hepsinde bu iki kişi adılının sonunda n olmadığı düşünülünce (türkçe: ben, sen moğolca: bi, çi tunguzca: bi, şi mançuca: bi, si misal) gayet anlaşılır oluyor bu durum. bir olasılık ben ve sen'in sonundaki n, önceleri benler ve senler olan çoğul kişi zamirlerinin sonundaki -ler çoğul ekinin düşmesinden arta kalan kaynaştırma eki olabilir.*bu örnekler dışında bilhassa ikili organ adlarında yaygın bir şekilde ve farkında olmadan halen kullanılmakta olduğumuz bir ektir bu.kö > köz > gözom* > om(u)z (omu da küre demek eski türkçe'de ve yine om kökünden gelir.)ti > tiz > dizköpü > köpüz > göğüs gibi...bunlar dışında boynuz (müynüz), beniz, yüz, geniz, ikiz gibi örneklerde de görülür bu ek. ağız'daki -z'nin bile bu ek olduğunu iddia edenler var.*ikili organlarda bulunduğu için arapçadaki tesniye ekini (bkz: eyn) karşıladığı iddia edilse de biz ve siz örneklerinde olduğu gibi ikiden fazla şeyi karşılamasından dolayı bu pek de doğru değildir. (bkz: hami sami dilleri)güneş dil teorisyenlerimiz -z'nin ingilizce'deki -s'nin atası olduğunu iddia etmeyi pek severler.*** ingilizce'deki -s çoğul ekiyle -z arasındaki benzerliği etimolojik yakınlığıa indirgemek de yine abesle iştigaldir. (bkz: hint-avrupa dilleri)
(gabircik - 25 Aralık 2011 14:52)
kanaatimce en karizmatik harf.
(tozlu raf - 15 Haziran 2003 13:49)
müziklerini mikis theodorakis'in yaptığı costa gavras filmi. 1979 yılında, o zamanın kültür bakanı ahmet taner kışlalı'nın teşvikiyle trt'de gösterilmesi gündeme gelmiş, fakat gergin ortam sebebiyle izin verilmemiştir.
(papalina tava - 13 Temmuz 2003 20:20)
zaman ve mekandan bağımsız olarak tarihin tekerrürden ibaret olduğunu gösteren film.
(fezader - 3 Mart 2013 23:47)
z, antik yunanca'da "o yaşıyor" anlamına gelen zei'den alınmıştır. z harfi zei olarak okunur.(bkz: ölümsüz)
(treachery - 31 Temmuz 2001 14:57)
ölümsüz (z) : costa gavras'ın 1969 en iyi yabancı film ve en iyi kurgu oskarlarını alan filmi. yönetmen : constantin costa-gavras. senaryo : constantin costa-gavras, jorge semprun (yunanlı vasilis vasilikos'un romanından). müzik : mikis theodorakis. müzik yönetmeni : bernard gerard oyuncular : yves montand, irène papas, jean-louis trintignant, jacques perrin, françois périer, charles denner, pierre dux, julien guiomar, bernard fresson, renato salvatori, marcel bozzuffi, jean bouise, magali moël. kamera : raoul coutard. sanat yönetmeni : jacques d'ovidio. yapımcı : jacques perrin, hamed rachedi. yapım : reggane-films (paris), oncic (cezayir). süre : 127 dakika. bir fransız-cezayir ortak yapımı olan film, yönetmenin en yankı yaratmış filmidir. yunanlı sosyalist, barışçı milletvekili gregorios lambrakis'in polaris füzelerinin yunanistan'a yerleştirilmesi aleyhine yaptığı bir konuşmasından sonra, 22 mayıs 1963'te, bir triportörle gelen saldırganlar tarafından öldürülmesini ve sonra bu cinayetin soruşturulmasını anlatır. iktidar ve yargı ilişkilerini inceler. academy award ödülünü kazanmıştır. cannes'da jean-louis trintignant en iyi aktör ödülünü aldı. new york film eleştirmenleri (new york film critics) ve ulusal film eleştirmenleri derneği (national society of film critics) filmi en iyi film (best picture) olarak değerlendirdiler.
(treachery - 31 Temmuz 2001 15:01)
yunanca'da zei, yani "ya$ıyor" sözcüğünün ba$ harfidir.politik bir cinayete kurban giden grigorios lambrakis'in taraftarları, ölümünden sonra duvarlara, kavganın devam ettiğini anlatmak için hep bu harfi * yazıyorlardı.
(robinbook - 26 Kasım 2004 20:28)
yıldız başrol oyuncusunun filmin ilk yarısında öldüğü iki film biliyorum. biri psycho, diğeri z. ama z yapısı gereği ölümsüz tabii. bu filmde, din orijinli yunan derin devlet ekibinin 68 kuşağının ülkeye izdüşen kesimine yaptığı pek de derin olmayan bir suikastin adım adım deşifre edildiğini, hemi de atticus finch'ten ziyade bir avukatı oynayan jean louis trintignant tarafından deşifre edildiğini görüyoruz. trintignant burada ideal bir masumiyetin, adaletin, doğruluğun ve tehditlerden asla yılmamanın yılmaz ve yıkılmaz ve her türlü pekiştirgeçli bir savunucusu. peki film 68'lilerin savunusu mu, otoriter devletin bir kritiği mi? daha fazlası: medya da başrollerde. filmin kaybeden bir kuşağın vicdanını ferahlattığına ve derin devletin çalışmasının basit de olsa bir şemasını oluşturduğu için prototipik bir yere sahip olduğunu da söylemek gerek. bir diğer erdemi aslında çok da girift olmayan olaylarla basbayağı gerilim oluşturması.
(grapes of butcher - 29 Nisan 2005 20:30)
defalarca izlememe karsin, tv'de ne zaman rastlasam, sirf filmin sonunda madalyalarini sakirdata sakirdata ifade vermeye gelen subaylarin yaptigi afra tafraya, mahkeme koridorlarini cinlatan bagiris cagirislarina odasinda oturdugu koltukta inanilmaz bir sadelik ve donuklukla yalnizca "ad, soyad, meslek" sorusu ve verilen ifadenin ardindan da "size cinayete azmettiricilikten/yardimdan dolayi dava acmis bulunuyorum" deyisiyle icime yag baglatan, simdiye dek gördügüm en sirin savci yüzünden, bugün oldugu gibi, tekrar tekrar izledigim, mikis theodorakis'in gencecik sesiyle birlikte essiz ezgilerinin kulaklarda yankilandigi, "sag sol catismasi", ülkücülük, derin devlet, "toplumun hasta unsurlari" gibi, filmin konusunu teskil eden ülkenin onyillar önceki haline takilip kalmis, dört yani denizlerle cevrili baska bir komsu cografyada ne menem nesne olduklarinin hala yeterince idrak edildigini sanmadigim unsurlara parmak basmasiyla ve de buram buram akdeniz kokan atmosferiyle anilan o isimsiz cografyaya adeta cuk oturan bir costa gavras basyapitidir kendileri.bre mel'un ne deyü spoyler virmezsün dahi ol serid-i revani mundar idersin diyenlere ünlü divan sairimiz nemceli sirin dede aklindan sirine'nin gecmedigi ender bir zaman diliminden istifade ederek asagidaki beyti düzmüstür:ol mahiye spoyler derler gavur icadi nice,derya icre olup da ol deryayi bilmedikce.
(thrax - 2 Ağustos 2005 02:37)
Yorum Kaynak Link : z