Süre                : 1 Saat 25 dakika
Çıkış Tarihi     : 22 Ağustos 1990 Çarşamba, Yapım Yılı : 1990
Türü                : Romantik
Ülke                : Fransa
Yapımcı          :  Eléfilm , AAA Productions , TSF Productions
Yönetmen       : Michel Deville (IMDB)
Senarist          : Rosalinde Deville (IMDB)
Oyuncular      : Jean-Hugues Anglade (IMDB)(ekşi)

Nuit d'été en ville (~ Kasabada Yaz Gecesi) ' Filminin Konusu :
Nuit d'été en ville is a movie starring Jean-Hugues Anglade and Marie Trintignant. The whole life in one night. A young couple plays nearly any role of possible lifetime relationships.


  • "maalesef bugün 89 yaşında vefat etmiştir."
  • "en sevdigim yasayan yonetmenlikten en sevdigim olu yonetmenlige terfi etti bugun. umarim yesil cizgiyi gorur gittigi yerde, ne diyelim."
  • "hikayelerinde her zaman kahramanların bir sevişseler rahatlayacaklar durumu, cinsel gerilimleri alttan yürüyor"




Facebook Yorumları
  • comment image

    rohmer bir anti-entelektüel değildir, kadın erkek ilişkilerini hiçbir şekilde sığlaştırmaz, daha doğrusu kadın-erkek ilişkilerinin doğasını anlattığı öykünün hayrı için, olmadığı ve kendisini anlatmayan bir şeye indirgemez. ancak, sığ bir entelektüel anlayışın karşısında, fikri meselenin, farazi ilkelerin ve fiziki hayatın akli çözümlemelerinin yapaylaşmasına, sığlaşmasına itiraz eder ve bunları fizik dünyaya, hayatın kendisine geri döndürür, geri kazandırır. bu açıdan, kişilerin fikri dünyaları ile fizik dünyanın kesiştiği noktaları yani keşifleri, onları hazırlanışlarından tam olarak gözümüzün önüne serilmelerine kadar bütünüyle anlatmayı ödev bilir. böylece hem kendi nesli hem de bizim neslimiz için eşsiz bir iş yapmış olur.


    (stalker - 26 Aralık 2007 03:52)

  • comment image

    en sevdigim yasayan yonetmenlikten en sevdigim olu yonetmenlige terfi etti bugun. umarim yesil cizgiyi gorur gittigi yerde, ne diyelim.


    (glass sealed - 11 Ocak 2010 23:44)

  • comment image

    ilkbaharla birlikte kıpırdanmaya başlayan arzular yaz mevsiminde en üst seviyesine çıksa da bu defa da arzunun aktarılacağı ötekini bulmak konusunda kararsızlıklar yaşanır ve sonbaharla birlikte yerini dinginliğe, erkeklerden vazgeçip üzümlerle uğraşmaya bırakışının ardından uzun bekleyişin kışı gelir en sonunda. hep bir üçüncü vardır; kah arabulucu konumunda kah umutsuz aşık olarak. hep bir bekleyen vardır ve bekleyişe değen bir öteki. dört mevsim boyunca aşık öznelerin kafa karışıklıkları da eksik olmaz tabi, çünkü üçüncünün olduğu yerde (üçgen arzunun can yakmayan çeşitlemeleridir bunlar) bu durum doğaldır. neyse ki oyalayıcı pek çok uğraş da vardır; kant'ın a priorik yargıları, deniz şarkıları, kütüphaneci çocuğun hayatı olan kitaplar ve dahası üzüm bağları. çok hoş filmler en nihayetinde rohmer'in dört mevsimini oluşturanlar.


    (objet petit a - 10 Haziran 2012 02:50)

  • comment image

    hikayelerinde her zaman kahramanların bir sevişseler rahatlayacaklar durumu, cinsel gerilimleri alttan yürüyor


    (randori - 21 Şubat 2015 14:14)

  • comment image

    fransız yeni dalga akımının simgesi olmaktan çok, fransız yeni dalga akımını kuran adamlarla çatışıp, bu dalgaya özgü ne varsa reddetmiş, godard ve truffaut ile sürekli laf kavgası etmiş, ve doğruyu söylemek gerekirse kendi tanımladığı yeni dalga akımıyla birlikte asıl yeni dalga akımı yönetmenleri tarafından yenilgiye uğratılmış yönetmen.
    hemen rohmer yeni dalgası ile godard yeni dalgasını kıyaslayalım:

    rohmer vs godard:

    1-narrative transitivity vs narrative intransitivity

    (her kare birbirini takip etmelidir'e karşın boşluklar, duraklamalar, episodik yapı)
    olay döngüsü anlaşılır biçimde takip etmelidir rohmer'e göre. hollywood sinemasında bu döngü psikolojik olarak verilir ve izleyiciye anlaşılır bir şekilde sunulur.
    godard ise bu olay geçişleri geleneğini kırmaya başlamış, ayrı üniteler gibi ele aldığı kareleri anlatımda durgunluğa, duraksamaya, birbirini takip etmeyen sekanslara yer vererek sunmuştur, ve bunu hayatın iniş çıkışlarıyla bağdaştırır.
    vent d'est adlı yapıtından sonra narrative transitivity geleneğini tamamen yokettiği söylenir.
    godard'a neden bu geleneği yıktığı sorulduğunda "izleyiciye yapılan duygu büyüsünü kırmak ve izleyiciyi konsantrasyonunu yıkıp yeniden odaklayarak zorlamak için" diye cevap vermiştir.

    2- identification vs estrangement
    (empati, karakterle özdeşleşmeye karşın direk adresleme, çoklu ve bölük karaklerler, film içinde filme dair yorum yapan öğeler kullanımı)

    rohmer, seyircinin kendini starlarla, karakterlerle özdeşleştirmesinin filmin içine girebilmek için daha uygun bir yol olduğunu savunmuş, filmin yarattığı psikolojik iniş çıkışlara seyirciyi de dahil etmek istemiştir- ki bu hollywood filmlerinin artık klasikleşmiş taktik ve yöntemlerinden-

    bu yöntemin yıkımı yine godard filmleriyle başlamış, le gai savoir adlı yapıtta iyica ön plana çıkmıştır. sesleri ağız hareketleri ile çakıştıramayan eski aletler kullanılmış, kurguda "gerçek insanlar" tanıtılmış, hatta direk olarak seyirciye seslenmişlerdir.vent d'est adlı yapıtta bütün bu unsurlar kullanılmış, aynı sesle birçok karakter seslendirilmiş, aynı karaktereyse birçok farklı insan sesi kullandırılmıştır. böylece seyircinin empati kurması engellenmiş, filme köle olmaktansa filmle birlikte yol almıştır. seyircide şu sorular ister istemez uyanır: bu filmin amacı nedir? - narrative transitivity de sorulan sorularsa şunlardır : neden filmde şu bu oldu? birazdan ne olacak?-

    3-transparency vs foregrounding
    (sinema dilinin anlaşılır olmalısına karşın filmin mekaniklerinin ve text'inin görünür ve anlaşılır olması)
    geleneksel sinema, filmi rönesans tabloları gibi ele alır ve dünyaya açılan pencere olarak adlandırır, rohmer'in de yaptığı budur. teknolojik anlamda mükemmel perspektif oluşturarak dünyaya bir pencere açılacağı, resimleme tekniği kullanarak mükemmele yakın imajların yaratılabileceği savunulur. böylece anlamdünyanın mükemmele yakın sunumu dahilinde değerlendirilir.
    godard ise loin du vietnam adlı eserinden itibaren bu yönteme kesin bir çizgi çekmiş, ve filmde görüntüyü alan kamerayı göstermiştir.1968 sonrası filmlerinde filmin üretim aşamalarını da perdeye yansıtmış, sadece kamerayı göstermekle kalmamış, filme de müdahale ederek film yapım aşamasındaki çalışmaları, işçileri de filme eklemiş, filmin negatifleri üstünde bilerek anlamlı tahribatlar yapmıştır.

    4-single diegesis vs multiple diegesis:
    (birlik içindeki homojen dünyaya karşın- heterojen, değişik kodlamalarla bölünmüş, farklı kanallar arası zap yapıyormuş izlenimi veren dünya)
    hollywood ve rohmer filmlerinde her şey aynı dünyaya ait gibidir, dominant olan estetik duygusu liberal klasisizmdir. dramatik ünitelerin birbirini takibi daha gevşek olmasına rağmen, genel prensip asla sarsılmaz. filmde sunulan dünya uyumlu ve bütünlüklü olmalı, zaman ve mekan mefhumları birbirini ahenkle takip etmelidir.
    godard ise film içinde film sunarak başladığı çalışmalarına karaklerlerine farklı diller konuşturup ancak çevirmen eşliğinde iletiştirerek devam etmiştir. asil kirilma noktasi weekend filminde görülmüş, farklı epoklardaki ve farklı kurgulardaki karakterler birbirlerine girmiştir (saint-just, balsamo ve emily bronte) tekli anlatım dünyası kullanımından ziyade, birbiri içine kilitlenen, birbiri içinde dönen dünya çokluğuna rastlanır.
    en ilginci, soundtrack iyle imajların birbirinden tamamen bağımsız oluşudur, film değişik kodlar ve farklı bie semantik kullanan ortaçağ makaronik şiirlerine benzetilmiştir. godard sanki istemli ve sistematik olarak "anlaşılmazlığı" arar gibidir.

    şimdi yoruldum daha sonra şunlara da değineceğiz:

    5-closure vs aperture:
    6- pleasure vs unpleasure
    fiction vs reality


    (soulprocessed - 20 Ağustos 2004 18:54)

  • comment image

    ingilizcede "chloe in the afternoon" adiyla bilinen 72 yapimi "l'amour l'apresmidi" ahlak hikayelerinden benim en sevdigimdir, hem de hepsini izlemememe ragmen.

    bastan cikarma oyunlarini, ve genel olarak insanlarin birbirleriyle oynadiklari oyunlari, 5. sinif basit motiflerden arinmis sofistike oyunlari cok iyi mercek altina alabilmis kanimca rohmer. "ahlak hikayesi" altinda topladigi filmlerinde "ahlak" kelimesini kullanmasi da bi o kadar sarkastik ve dusundurucu. bir de 'zouzou' isimli aktrisi goruyoruz chloe karakterinde, ki en son soyadsiz, tek isimli aktorlerin filmlerde arz-i endam ettigi gunleri inanin hic hatirlamiyorum..


    (tut miki yan cek - 6 Mayıs 2005 07:26)

  • comment image

    paris 1'i l'organisation de l'espace dans le 'faust' de murnau adli doktora teziyle bitirien, faust'da yaratilan mekanlarin sanat tarihi icindeki yerini mutis sekilde inceleyip, her karenin analizini yapan, filmi izlemeyende izleme, izleyende bir daha izleme istegi uyandiran sinemaci.


    (dum belek - 11 Mayıs 2005 00:01)

  • comment image

    son zamanlarda muptelasi oldugum, her gun ikiser tablet almazsam gunumu nasil gecirecegimi merak etmeme neden olan, hepsini izleyip bitirdikten sonra ne yapacagim ben diye kara kara dusunduren leziz filmlerin yonetmenidir eric rohmer. hele ki moral tales olsun, comedies and proverbs olsun, four seasons olsun, bilezik sekerler gibi dizmistir bunlari arka arkaya, agizda da oyle bir tat birakir zaten iddiasiz ve abartisiz sinema diliyle ama sag gosterip sol vurur. bunu yaparken de o ince espiri anlayisindan hic vazgecmez. (bkz: eric rohmer saved my life)


    (glass sealed - 22 Aralık 2005 10:16)

Yorum Kaynak Link : eric rohmer