Süre                : 2 Saat 23 dakika
Çıkış Tarihi     : 14 Eylül 1960 Çarşamba, Yapım Yılı : 1960
Türü                : Drama,Gizemli
Taglar             : evlenme teklifi,Sevgilisi kız arkadaşı ilişkisi,Aldatma,aşık olmak,Kutsal Kitap
Ülke                : İtalya,Fransa
Yapımcı          :  Cino del Duca , Produzioni Cinematografiche Europee (P.C.E.) , Societé Cinématographique Lyre
Yönetmen       : Michelangelo Antonioni (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Michelangelo Antonioni (IMDB)(ekşi),Michelangelo Antonioni (IMDB)(ekşi),Elio Bartolini (IMDB),Tonino Guerra (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Gabriele Ferzetti (IMDB)(ekşi), Monica Vitti (IMDB)(ekşi), Lea Massari (IMDB)(ekşi)

L'avventura (~ Serüven) ' Filminin Konusu :
Anna, sevgilisi Sandro ve en yakın arkadaşı Claudia'nın da dahil olduğu bir grupla beraber bir yat gezisine çıkar. Yat Akdenize doğru açılırken, Anna sevgilisine karşı hissettiği duygularını sorgulamaya başlar. Yat bir adaya yaklaştıktan kısa bir süre sonra Anna gizemli bir şekilde kaybolur. Anna'yı arayamaya başlayan Sandro ve Claudia'nın arasında ise bir aşk başlar.Çok az dialog içeren film, gücünü yönetmenin hikayeyi anlatış tarzından ve filmdeki gizemi sürekli korumasından alıyor. Film bu sayede verdiği aşk hikayesinin yanı sıra gerilimi de koruyup tansiyonu arttırıyor.Michelangelo Antonioni'nin en yetkin filmlerinden olan L'Avventura, Akdeniz'in muhteşem güzelliğini de siyah beyaz estetikle bizlere verir.

Ödüller      :

Cannes Film Festivali:Jury Prize


  • "bir michelangelo antonioni filmi."
  • "bi kere adam delikanlı. sinema tarihindeki bütün o güzel aşağılık adamların içinde böylesine samimiyetle "gitme kal" diyenini görmedim. ama o kadın gider mickey, biliyorsun değil mi?"
  • "ek olarak antonioni'nin mimari ve cografi ogeleri ve dahi verili alani nasil ustalikla kullandigini ince ince kanitlayan cidden dokturen bir bas yapit."




Facebook Yorumları
  • comment image

    izleyeli bir aydan çok olmasına rağmen hala her gün aklıma gelen film. ilginç bir şekilde özkütlesi çok büyük, olduğu yerde duran film. walter benjamini doğrularcasına geçmişimde kalmayı başaramayan film. güzel film, çok güzel film.


    (kivircik salata - 22 Aralık 2006 01:36)

  • comment image

    filmi aslında iki kısımda incelemek mümkün. ilk yarısı, yani yolculuk edilen kısım, polanski'nin nóz w wodzie filmini andırıyor. ikinci kısımda sandra ve claudia arasındaki ilişkiyi izliyoruz. ara kısımlar ki, filmin çekilmesi zor olan kısımlarıdır, burası da anna'nın şehir merkezinde arandığı kısımlar. bence bu ara bölüm her ne kadar izlenmesi zor olsa da ilk konuyu ikinci konuya bağlayan ve olması gereken sahnelerden oluşuyor.

    ilk bölümü düşündüğümüz zaman kadınlar, aynı bergman filmlerindeki gibi anlaşılmaz ve zor görünüyor. erkeğin hiç bir zaman onun duygularını anlayamayacağını ve kendine has bir dünyaya sahip olduğunu hissediyoruz. kadınlarla aşk yaşasınız dahi onları hiç bir zaman tam olarak elde edemezsiniz diyor film bize. aynı şekilde erkeğin de her zaman kadını elde etmek için elinden geleni yaptığını ama aslında aradığının o kadın değil "elde etme arzusu" olduğunu anlıyoruz.

    ikinci bölümün başında, trendeki sahnede yabancı bir erkeğin bir kadınla diyaloga girme sahnesi de yine buna işaret ediyor. erkek her zaman kadının peşinde. bu bölümde zaten anlatılan mevzu erkek ve kadının uyuşmazlığı. sandro ilk bölümde daha yenik durumdayken, ikinci bölümde hem istediğini elde etmiş hem de kaçamak yapar duruma geliyor. claudia, anna'yı bulmak isterken, aşık olduğu için artık anna'nın ortaya çıkışından korkuyor. bu yüzdendir ki filmin sonunda sadakatsizliği bile affediyor. anna'ya ne oldu anna'ya ne oldu derken de film bitiveriyor işte.


    (nihilanth - 9 Mart 2008 17:28)

  • comment image

    bir arkadaşımın mimar sinan'da sinema okuyan sevgilisiyle tanıştım yakın tarihte; muhabbet illa bir şekilde sinemaya da dayandı. kız muhabbet boyunca antonioni aşağı antonioni yukarı diye diye beynimi sikince artık izlemek farz oldu bu papazı. ayrıca kız ileride çekeceği sinema filminde beni oynatmak istediğini de söyledi. az bekleyin oğlum, her türlü amına koyucam bu piyasanın.

    şimdiiik, martin scorsese'nin favori filmleri arasında gösterdiği; slavoj zizek'in "sessiz bile izlemeye değer" bulduğu bir film bu bir kere, besmelemiz o şekil olsun. soframda taşaklarını görmek istediğim bu iki adamın bu derece övdüğü filme bok atacak cesareti kendimde henüz bulmuş değilim. adamı sikerler siker. adamı var ya... herhangi bir ideolojik kaygı gütmeksizin, sırf zevk için sikerler.

    antonioni'nin en popüler filmi olması vesilesiyle "en başarılısı da odur lan kesin" gibi saçma bir düşünceye kapılarak blowup'ı bir köşeye koydum ve "dur bakalım blowup'ı çekmezden evvel hangi yollardan geçmiş bu peder antonyo" diyerek nispeten eski filmlerinden biri olan aha bu l'avventura'yı izleme koyuldum. nereden bileydim sakalına sıçtığımın zizek'inin (ecnebilere küfür serbestmiş ya, hadi götün yiyosa yüzüne söyle. hakan balamir gibi herif lan, kafa üç ton) blowup için "antonioni'nin düşüşe geçtiği film" yorumunu yapacağını? üst üste izledim lan bu ikisini bi de. call me eyüp.

    geçelim filme: sinematografik, kurgusal, sahne-sekans; teknik açıdan kusursuz ya da kusursuza yakın bir film olabilir ama ben hiçbir filmi bilimsel soğukkanlılıkla izlemem ki kardeşim gelip burada öveyim sana? yani tutturmuş gidiyonuz, yok iç hesaplaşma, yok italyan burjuvazisine enfes bir nazar; sikerim lan, karı kaybolmuş kimsenin sikinde değil. vicdansızlarrrrrr.. eeğallahsızlarrrrrrr... nerde lan karı? herkes uçkur derdinde anasını satayım; süt gibi karıyı miçosu tayfası balıkçısı düdüklüyor belki de allah biliyor ya.

    filmin benim açımdan en dikkat çekici yönlerinden biri de elbette ki "antonioni kadınları" idi. arkadaş, hadi afet-i devranlar bir tarafa, bir filmde her karının mutlaka bir şekilde gideri olur mu ya? bir süre sonra kel kafalı corrado'ya bile "verse sikerim" demeye başladım lan. claudia'yı oynayan monica vitti (ki otel odasındaki dans sahnesi için bile tekrar izlenir bu film. sıvazlamanın kapısından döndüm diyorum oğlum!), anna'yı oynayan lea massari, bunlar nefis hatunlar eyvallah. yalnız, ufak bir rol olsa da gloria perkins adında aptal bir modeli canlandıran bir kız var ki, anam anam... gerçek adı dorothy de poliolo'ymuş. bakıyorum, kariyerinin ilk ve son filmi bu. antonioni hazretleri "bundan böyle evinin hanımı olacaksınotti." diyip karıyı nikahına mı aldı naptıysa, karı yok. tarih böyle güzellik görmedi kardeşim, zerre mübalağa etmiyorum.

    son olarak da şunu söyleyeyim:

    bir daha "ateşli italyan erkekleri"nden bahseden bir kızımız olursa önce bu filmi izletiyor ve italyan erkeklerinin siktir ettim dekoltesini artık, başı açık bi karı görünce bile kapıyı pencereyi kiliseyi nasıl yerle bir eden alemlerin abazanı olduğu ispatlıyorsunuz. hemen ardında da şu fotoyu gösteriyorsunuz: http://img91.imageshack.us/i/bikini3pk6.jpg/

    o gece, kızımızın yaşadığı hayalkırıklığını tamir etmek sizin elinizde. evet evet, sağ elinizde.


    (kelevelelis - 23 Ağustos 2009 19:03)

  • comment image

    anna'nın kaybolması ve bir müddet sonra artık umursanmaması ve hatta claudia'nın, anna'nın ortaya çıkmasından korkmasını da anlıyorum ama claudio ile sandro hangi ara aşık oluyorlar? anladığımız kadarıyla sandro çapkın bir arkadaş ama sevgilisi ortadan henüz kaybolmuşken claudio'ya amiyane tabirle sarkıntılık yapması da biraz abartılı değil mi? ama filmde asıl rahatsız eden, claudia'nın hangi ara sandro'ya aşık olduğu konusunda oldukça flu olması.

    edit: daha sonradan düşündüm de, bu ikisinin olayın öncesinde de bir ilişkisi olabilir. filmin başlarında anna, sandro'ya geldiği zaman claudio'nun garip davranışlarını görmek mümkün. sonuçta her şeyi de göstermek zorunda değil film bize. ayrıca filmin asıl olayı garip şekilde anna'nın kaybolması değil, claudio'nun aşkı ve arkadaşı arasında sıkışmış psikoloji. bu yüzden film "zamanının ötesinde" değerlendirmesini almış.


    (suq - 3 Mart 2011 13:12)

  • comment image

    değil 150, 250 dakika bile olsa monica vitti'nin otel odasındaki meşhur dans sahnesi için izlenebilir bütün film.
    ayrıca bu sahnede arka planda çalan şarkı da mina'nın mai isimli şarkısıdır ancak şarkının 1993 yılında çıkan toplama albüm (mina ...di baci) haricinde kaydı yoktur; ilgilenenlerin dikkatine.

    --- spoiler ---

    ek: ayrıca bu sahnede çalınan şarkını sözlerine bakınca da aslında filmin sonunu anlattığını görebiliyoruz. şarkının sözlerinde özetle "hayır, hayır asla bırakmayacağım seni" diyor kız; "gözlerinde bir başkasını görsem de senden daima nefret edeceğim ama seni asla bırakmayacağım."

    ---
    spoiler ---


    (gioberg - 2 Ağustos 2012 23:03)

  • comment image

    (bkz: saçma sapan ending)

    adının tam zıttı olan ama adına ait olmayan bütün öğeleri taşıyan film diye tanımlayalım önce. bunun bilmemkaçıncı istanbul film festivalinde de vakti zamanında izlediydim, aklımda sadece bayık bir film olarak yer etmiş. sonra dedim mubi getirmiş ayağımıza kadar, bir tur daha geçelim belki aradan geçen 7-8 küsür yılda benim sinemaya bakış açım, zevklerim, ilgi alanlarım değişmiş gelişmiştir de, farklı bir kafayla bakarım filme yeniden. ne de olsa aradaki vakti sürüyle filme adamışım, ne sanat filmleri devirmişim...ama yok arkadaş. bu film adamı kanser eder. inanılmaz sıkıcı ve bu sıkıcılığı perçinleyecek derecede uzun. yemişim alt metnini, teknik yeniliklerini. bütünsel olarak çok vasat bir film. burjuvazi eleştirisi açısından bir avuç denizle başabaş gider, ötesi değil. biraz italya görüyoruz, biraz bizim kültürümüze benzeyen italyan ameleliği ve abazanlığı görüp derin bir oh çekiyoruz, birkaç tane de gerçekten keyif veren sahne var ki, ikibuçuk saati harcamak yerine youtube'dan bu sahneleri izlesek film aklımızda daha güzel kalır ahali! sıralıyorum:

    1. başrol hatunun müzik eşliğinde naylon çorap giymesi, efsane olmuş. o sahne müzik boyunca keyifli gidiyor ayrıca, ama filmin genel ruhuna o kadar aykırı ve kopuk ki, müzik klibi olarak izlesek yeridir.
    2. şehre bütün abazanları toplayan hatunun yırtık eteğinden görünen jartiyer sahnesi. ayrıca meydana şehrin bütün erkeklerinin toplanması da epic bir sahne olmuş, hem sinematografik, hem de kültürel bir miras bırakmış antonionionionionioni.
    3. burda spoiler var, ona göre: sona doğru jönümüzün emiştirdiği bir hatun var ya. ha, işte bu hatun şehre erkekleri toplayan hatun zaten, tanıyamadıysan bilesin. aha onun meme ucu frikik veriyor anlık, beklenmedik birşey olsa gerek ki, kadın da farkedip toparlıyor inceden. işte bütün film boyunca, sanat filminde eksik olan meme kontenjanını yönetmen bu sahnede dolduruyor, bizim de içimiz rahat ediyor.
    4. üstteki spoilerin devamı: bu kadının bacaklarının göründüğü, ayaklarıyla paralarla oynadığı sahne de çok epik olmuş dayı, bayıldım. özellikle de çarşaf gibi banknotlarla daha bir ikonik oluveemiş. nerde öro nerde bu banknotlar, şimdi arasan bulamassın hacım. ser yere üstünde ayak tırnaklarını kes o biçim.

    son olarak antonioni reis'in pek de bilinmeyen bir şiiriyle satırlarıma son vermek isterim:

    -hey coni-
    hey coni
    indir doni
    gördüm oni
    kaldır doni
    -michelangelo antonioni


    (ytse jam - 22 Ağustos 2012 00:29)

  • comment image

    bi kere adam delikanlı. sinema tarihindeki bütün o güzel aşağılık adamların içinde böylesine samimiyetle "gitme kal" diyenini görmedim. ama o kadın gider mickey, biliyorsun değil mi?


    (jeordie - 6 Nisan 2013 10:35)

  • comment image

    iki sevgili anna ve sandro,arkadaşları claudia ve bir grup arkadaş tekne gezisiyle denize açılırlar.bir adaya çıkarlar ve anna ortadan kaybolur.bunun üzerine arkadaşları ve sevgilisi annayı ararlar ve olaylar gelişir.aşk,dostluk,burjuvazi,yabancılaşma ve etik değerleri altüst eden bir film olmuş.ayrıca antonioni'nin izlediğim ilk filmi.bir çok ayrıntı gözüme çarptı,anlaşılan çok detaycı bir yönetmen.görüntüleri de çok beğendim.akdeniz'in güzelliklerini çok iyi yakalamışlar.kamera kullanımına da bayıldım.2 defa claudia'nın sırtı dönükken yakalanan müthiş açılar var.ayrıca kadınların iç dünyasını adeta murathan mungan romanları kadar iyi yansıtmış.bergman gibi kadın karakterlere daha çok önem veriyormuş.her ne kadar senaryo,yönetmenlik kadar başarılı olmasa da güzel bir filmdi.ayrıca theo angelopoulos ve martin scorsese'nin en sevdiği filmlerden biriymiş.


    (gskopat - 19 Nisan 2013 15:27)

  • comment image

    --- spoiler ---

    aşkın, mutlu birlikteliklerin imkansızlığı sorunsalı filmin temel omurgasını oluşturur. moral bakımdan bitik karakterlerin, sessiz ve sıkıntılı bir coğrafyada gezindiği hüzünlü bir filmdir l’avventura. michelangelo antonioni, postmodern yaşamın dağdağasında, değerlerin altüst olduğu, iyi ve kötünün birbirine karıştığı, manevi bunalımın, iletişimsizlik, yabancılaşma ve yalnızlığın ayyuka çıktığı bir zamanda, 2. dünya savaşı sonrası nükleer tehdit altındaki bir dünyada kendilerini anlamlandıramayan, mutlu ve huzurlu birlikteliklere ulaşamayan özneler sunar bize. içine kapanık ve mutsuz kadınlar, aldatan erkekler asabi ve çatırdayan birliktelikleri yaşarlar. iç çatışmalarla doludur bu karakterler (blowup); fakat bunun ne olduğunu bilmezler (ıl deserto rosso). boşlukta sallanan bir hayaletten farksızdırlar (cronaca di un amore). yüreklerinin gizli kalmış köşelerini arşınlarlar (professione*); fakat yüreklerinin derin kuyusundan çektikleri şeyler, yoğun bir umutsuzluk ve kederdir (l’eclisse). antonioni’nin yabancılaşmış, içedönük karakterleri boşluğa düşmüşlerdir, birlikteliklerini, evliliklerini, yaşamlarını, varoluşlarını ve dünyayı sorgularlar.

    antonioni genel olarak yalnızlığın, yabancılaşmanın, iletişimsizliğin, hoşgörüsüzlüğün, sadakatin, içedönüklüğün, izolasyonun, ayrılığın, buhranın, italyan taşrasından hareketle de muhafazakarlığın incelemesini yapar l’avventura’da.

    sandro’yu aldatmaya iten motivasyonlar ise anlaşılamaz, herhangi bir okumaya açık değildir. bunun cevabını bize bırakmış gibidir antonioni. vizyonu belirsizdir; çünkü temelde kadın-erkek ilişkilerinin imkansızlığını benimsemiş gibidir.

    filmin finalinde claudia, kendisini aldatmasına rağmen erkeği sandro’nun yanına yaklaşır ve her şeyi olduğu gibi kabul eder. üzüldüğü, durumu kabullenemediği gözlerinden okunur; fakat ihanet edilişinin üzerine bile isteye sünger çeker.

    ve sonuç: yaşamak için ya maske takmak ya da insan doğasında ve aşkta kusursuzluğun olmadığını kabul etmek gereklidir.

    ---
    spoiler ---


    (hanging rock - 18 Ağustos 2013 13:22)

  • comment image

    antonioni'nin kadin yonetmeni oldugunu kanitlayan filmdir. zira antonioni filmlerinde kadini, kadinligi, kadinin farkliligini kutsamak ve kutlamakta bergman ile at basi gider. la notte'de jeanne moreau'yu, l'eclisse, il deserto rosso ve bu filmde monica vitti'yi ayni bilim adami titizligiyle yansitir. kanimca antonioni erkek karakterlerinde bu denli basarili degildir. marcello mastroianni dahi la notte'de kaybolup gitmistir, akilda jeanne moreau kalir. antonioni'nin kadinlara olan samimi ve saygili meraki ona, kadinlari kucuk dusurmeye calismanin kendini kucuk dusurmek olacagini dusundurmus olacak.


    (madeira - 26 Nisan 2004 09:49)

  • comment image

    duyguların ve isteklerin çabuk ve claudia'nın deyimiyle korkunç şekilde değişmesini anlatan güzel film.

    --- spoiler ---

    anna kaybolunca onunla birlikte kaybolmak hatta ölmek isteyen claudia, anna'nın sevgilisine aşık olunca bu sefer anna'nın çıkıp gelmesinden korkuyor. ve bu değişimi farkedince kendinden ve değişimden korkuyor.

    ---
    spoiler ---


    (handlewithcare - 10 Kasım 2014 23:38)

  • comment image

    hazmetmesi bir hayli zor, 1960 yapımı michelangelo antonioni filmi.

    burjuvazinin açmazları, sadakat, ihanet, yabancılaşma vs bir yana; yalnız bir kadın görür görmez etrafında toplanan yüzlerce erkek ve orta anadolu kentlerini andıran taşra abazanlığıyla hatırlanacaktır. film, palermo'da değil de bayburt'ta falan geçiyor adeta...


    (kivikocan - 22 Ocak 2015 17:27)

  • comment image

    bir ada metaforu var yalnızlığı imleyen, bir de kaybolmak istemek aşkın usanç verici yüzünü gördüğünde. yaklaştıkça sıkılıyorsun diyor anna, uzaklaştığında ise hayal kurmaya devam edebiliyorsun. erkeklerin cinsel arzularının her daim yeni bir figüre döneceğini vurguluyor antonioni. filmlerinde gizil ve bastırılan bir cinsel istek geziniyor. kadınlar bunu öteliyor çoğu kez, direniyorlar. ama bir yandan da önüne geçilemez bir arzunun kayıp nesnesi gibiler. claudia, anna'nın kaybolmasını fırsat bilip onun sevgilisine işve yaparken alttan alta arkadaşının erkeğine sahip olma arzusu duyuyor. bu kadınsı ve kadının kadını alt etme isteminin bir görünüşü. erkekse sadece bir budala gibi içgüdülerini doyurma peşinde, kaybettiğinin yerine hemen bir başkasını koyma.

    kur yapan adamlar ve bunu kadınsı biçimde süsleyen kadınlar. kendi arzulanışlarını sündürerek hazzı salt istenme arzusuna havale ediyorlar. trendeki kadın, elinde radyosuyla kendine kur yapan adamın arzusundan hoşnut, bunun tadını çıkarıyor. bir diğeri genç ve pek de yetenekli olmadığı anlaşılan ressamın kendisini ayartmasından pek memnun. izlendiğini bile bile bu arzulanışı gösteriyor bir diğerine. anna, erkeğin kendisine düşkünlüğünü hissetmek ve hissettirmek için köpekbalığı palavrasını atıyor ortaya.

    erkek ve kadın arasındaki fark ise tam da burada: erkek arzusunu bir an evvel tatmin etmek peşinde. ele geçirdikten sonra amacına ulaştığından artık kur yapmanın bir anlamı kalmıyor. kadınlar ise, bir kez ele geçirildikten sonra naz ve işve yapamayacakları bir noktaya savruluyorlar. ama kadının gereksindiği cinsel açlığı doyurmak değil erkek gibi, kadının derdi sözler ve arzulanma sürecinin hazzı.

    anna, arzunun kayıp nesnesi (petit a)'sini temsil ediyor. ada, ıssız ve uçarı bir yalnızlık hali. erkekler seyrederler diyor john berger, kadınlarsa seyredilişlerini seyrederler.


    (ecco homoreous - 22 Nisan 2015 13:08)

  • comment image

    ek olarak antonioni'nin mimari ve cografi ogeleri ve dahi verili alani nasil ustalikla kullandigini ince ince kanitlayan cidden dokturen bir bas yapit.


    (fitfit - 13 Ağustos 2004 01:04)

  • comment image

    burjuva bireyinin sıkışmışlığı, izolasyonu ve yalnızlığı üzerine roman derinliğinde bir film. daha önce yalnız bir romanın başarabildiği, sinemanın yapabileceğine ihtimal verilmediği birşeyi insanın iç dünyasını yansıtmayı başaran bir film.

    bu yüzden de izlenmesi, hazmedilmesi son derece zor bir sinemasal deneyim. dünya sinemasında açmış olduğu çığır tartışılmaz. “iç gerçekçilik” diye adlandırabilceğimiz bir akım yarattığını bile söyleyenler var. çok zor koşullarda çekilen bu film, çığır açıcı oluşunun yanında biraz hamlık içeriyor bence. devrimci özelliklerine karşın henüz tam oturmamış bir sinema söz konusu burada. bu üçlemenin son filmi olan batan güneş (bkz: l'eclisse) antonioni’nin macera ile inşasına başladığı biçimin doruk noktasını oluşturuyor.

    macera’da hala biraz tiyatral öğeler var. batan güneş ise tam anlamıyla bir çağdaş sinema örneği. büyük usta antonioni, blow up’ta ise bambaşka bir düzeyde bir başyapıt üretecekti.


    (stratosfer - 4 Haziran 2005 10:25)

  • comment image

    l'avventura izlerken değilse de sonra sonra düşündükçe ağırbaşlılığına, acelecilikten uzaklığına ve ağzı sıkılığındaki kendine güvene hayran bırakan bir film; harcanmış bir güzel fikir değil, sıradışı şekilde işlenmiş ortalama bir fikirdir.


    (grapes of butcher - 5 Ağustos 2005 23:10)

  • comment image

    italya'da ne çok abazan varmış arkadaş dedirten bir filmdir. ne zaman alımlı bir kadın downtown'a inse, çevresinde 500 kişi toplanır. benzeri durumlar fellini'de de vardı. onun dışında kadın erkek ilişkisine yerinde bir bakış atar. ingilizce altyazıyla izlemek zorunda kaldığımdan mıdır nedir, beni biraz sıktı ama zirvedeki blowup'a giden yolda önemli bir antonioni adımı olduğu muhakkak.


    (axellennox - 1 Eylül 2006 14:46)

Yorum Kaynak Link : l'avventura