Third Person Singular Number ' Filminin Konusu : Third Person Singular Number is a movie starring Nusrat Imrose Tisha, Mosharraf Karim, and Rashed Uddin Ahmed Topu. A woman breaks with traditional Muslim culture by living with her boyfriend before getting married, but when the...
Aguner Poroshmoni(1994)(9,1-2269)
Oggatonama(2016)(9,1-2841)
Monpura(2009)(8,6-4542)
Srabon Megher Din(2000)(8,6-1826)
Shyamol Chhaya(2004)(8,5-1402)
Amar Bondhu Rashed(2011)(8,2-2423)
Guerrilla(2011)(8,2-2305)
Television(2013)(8,2-3927)
Mad_e in Bangladesh(2007)(8,0-1267)
Jalaler Golpo(2015)(7,9-1381)
Daruchini Dwip(2007)(7,8-2047)
Ghetu Putro Komola(2012)(7,5-1218)
ahmet okar tarafından hazırlanmış "visioneurope.com" sitesinde zamanında yayımlanmış "türkçe üzerine bir matematik modelleme ve bunun olası sosyal yansımaları üzerine bir zihin jimnastiği" başlıklı bir metin. orjinal ve ingilizce çevirisi aşağıda sunulmuştur: ***"victor hugo siirlerini 40.000 kelime ile yazdi. türkçe'yi en zengin kullananlardan yasar kemal'in romanlari 3.500 kelimeyi geçmez" görüsü çok yaygindir. bu görüs haklidir zira türkçe'nin fransizca'ya oranla daha az sözcük içerdigi dogrudur. ıngilizce'ye, almanca'ya, ıspanyolca'ya oranla da daha az sözcük içeriyor olmasi gerekir. ne var ki bu türkçe'nin daha yetersiz bir dil oldugu anlamina gelmez! çünkü türkçe az sözcük ile çok sey anlatabilen bir dildir! daha fazla sözcük içerse bunun kimseye zarari dokunmaz ancak, geregi yoktur.baska bir dilden türkçe'ye çeviri yapan herkes sözlügü açtiginda, aralarinda minik anlam farklari olan bir çok sözcügün türkçe karsiliginda çogu zaman ayni kelimeyi okur. bu, ilk bakista bir eksiklik gibi görünebilir, oysa öyle degildir. çünkü yukarida adi geçen diller kelimelerin statik olan anlamlarini ögrenmeye, türkçe ise bu anlamlari bulup çikarmaya, yani dinamik anlamlandirmaya dayalidir. türkçe'de anlamlari sözlükteki tanimlar degil, kelimelerin cümle içindeki konumlari belirler. tam bu noktada, türkçe'nin, referans olmak üzere sadece gerektigi kadari sözlüklere alinmis, sonsuz sayida kelime içerdigi bile öne sürülebilir.ıngilizce-türkçe sözlükte "sick", "ill" ve "patient" in karsisinda hep "hasta" yazar. bu baglamda ıngilizce'nin üç kat daha fazla sözcük içerdigi söylenirse bu dogrudur. ancak, aradaki farklarin türkçe'de vurgulanamadigi söylenmeye kalkilirsa bu yanlis olur: "doktor falanca beyin hastasi olmak", "böbrek hastasi olmak", "ınternet hastasi olmak", "filanca sarkinin hastasi olmak" arasindaki farki türkçe konusan herkes bir çirpida anlar. bunun nasil olabildigini görmek zor degildir. bir kalem alip, alt alta:3 + 5 =12 + 5 =38 + 5 =yazmak, sonra da bunlari toplamak yeterlidir. hepsinde ayni "+ 5" yazdigi halde sonuçlar farkli çikiyorsa, türkçe'de de hepsinde ayni "hastasi olmak" ifadesi geçtigi halde sonuçlar farkli olacaktir. türkçe'nin az araç ile çok is yapmasinin sirri matematikte yatar. 0 dan 9 a kadar 10 tane rakam, arti, eksi, çarpi, bölü dört islem isareti ve bir ondalik ayraci virgül, yani topu, topu 15 simge ile sonsuz sayida islem yapilabilir. türkçe de benzer özellikler gösterir. türkçe matematige dayali olmaktan da öte, neredeyse matematigin kilik degistirmis halidir.türkçe'deki herhangi bir fiilin çekiminin ve kelimelerin nasil çogul yapilacaginin ögrenilmis olmasi, henüz varligi bile bilinmeyen, 5 yil sonra türkçe'ye girecek fiillerin nasil çekileceginin ve 300 yil önce unutulmus kelimelerin çogullarinin ne oldugunun biliniyor olmasi demektir. bu tipki birinci dereceden 2 bilinmeyenli bir denklemin nasil çözülecegi ögrenildiginde, sadece x = 6, y = 23 olan denklemlerin degil, ayni dereceden bütün denklemlerin nasil çözüleceginin ögrenilmis olmasi gibidir. oysa sözgelimi ıngilizce'de "go", " went" olurken "do", "did" olur. çogul ekleri için de durum aynidir: "foot", "feet" olurken "boot", "beet" degil "boots" olur. bunun tutarli bir iç mantigi yoktur, tek çare böyle olduklarinin bellenmesidir.türkçe'de ise, statik kelimeleri ezberlemek yerine dinamik kurallari ögrenmek gerekir. türkçe'de neredeyse istisna bile yoktur. olanlar da ses uyumu geregi alma olmasi gereken meyve isminin elma biçimine dönmesi gibi birkaç minör istisnadir. kurallar ise neredeyse, bu dili icat edenlerin türk olduguna inanmayi zorlastiracak kadar güçlü ve kesindir.bu noktadan sonra, anlatilanlari matematik olarak formüle etmek, aradaki iliskiyi somutlastirabilmek açisindan yararli olacaktir. bunu yapmanin en kolay yolu ikili sayi sistemini kullanmak oldugu için de yalnizca 0 ve 1 leri kullanmak yeterlidir. ızleyen örneklerde [1 = var] ve [0 = yok] anlaminda kullanilmislardir.kelıme kökü çogul ekı matematık ıfadeev 1.0ev ler 1.1ler 0.1türkçe'deki bütün kelimelerin 2 bit oldugu varsayilabilir (ileride bit sayisi artacak). tekil olan bütün kelimeler 1.0 (kelime kökü var; çogul eki yok), çogul olanlar ise 1.1 dir (kelime kökü var; çogul eki var). bu kural hiç degismemek bir yana, öylesine güçlüdür ki türkçe'de baska hiç bir dilde yapilamayacak bir sey yapilip, olmayan bir kelimenin çogulu dahi söylenebilir (0.1). birisi karsisindakine sadece "ler" dediginde, alacagi tepki: "anladik ler de, neler?" türünden bir cevap olacaktir. bir seylerin çogulunun söylendigi bellidir de, neyin çogulunun kastedildigi açik degildir.vurgulama sıfat kökü zayıflatma matematık ıfadekirmizi 0.1.0kip kirmizi 1.1.0kirmizi msi 0.1.1kip kirmizi msi 1.1.1türkçe'deki sifatlarin anlamini kuvvetlendirmeye veya zayiflatmaya yarayan bu kural da hiç degismez. hatta istenirse bu kurala uyan ama hiç bir sözlükte bulunmayan, hem kuvvetlendirilmis hem de zayiflatilmis garip sifatlar bile türetilebilir. "günes dogma[z]dan[sic] az önce ufuk kipkirmizimsi (kip + kirmizi + msi; [1.1.1]) bir renk aldi" dendiginde, herkes neyin kastedildigini anlayacaktir. çünkü ayaküstü türetilen bu sifat, hiç bir sözlükte yer almaz ama, türkçe konusan herkesin çok iyi bildigi bu kurala uygundur.fiil çekimlerinde de isler farkli degildir. burada zorunlu olarak kisi için 3, zaman için 2 bitlik gruplar kullanilacak. çoklu bit gruplari sunlari ifade edecek:011 = ben010 = sen000 = o111 = biz110 = siz100 = onlar-------------00 = genis zaman11 = simdiki zaman10 = gelecek zaman01 = geçmis zamankök eterlılık olumsuz zaman hıkaye rıvayet kısı matematık ıfadeoku (y)abil di m 1.1.0.01.0.0.011oku (y)a ma z mis sin 1.1.1.00.0.1.010gel me (y)ecek ti 1.0.1.10.1.0.000git me di k 1.0.1.01.0.0.111sasir abil ecek ti iz 1.1.0.10.1.0.110bil (i)yor lar 1.0.0.11.0.0.100tabloda zaman ile ilgili küme 3 bit yapilip geçmis zaman "di'li geçmis" ve "mis'li geçmis" olarak ikiye ayrilabilir, soru bileskeni için ayri bir bit eklenebilir, emir ve sart kipleri de isin içine katilabilir ancak, sonuç degismezdi.cümleleri olusturan ögelerin (özne, nesne, yüklem, vb...) siralamasi da rastgele degildir. türkçe cümleler bir tür "crescendo" (siddeti giderek artan dizi) izlerler. bütün vurgu en sonda yer alan yüklem (fiil) üzerindedir. diger ögelerin önemi, yükleme olan yakinlik/uzaklik konumlari ile belirlenir. yükleme yakinlasildikça önem artar. gene matematiksel olarak ele almak gerekirse, cümleyi olusturan her bir ögenin toplam öge sayisi kadar haneden olusan bir matematik degere sahip oldugu varsayilabilir. "dün ahmet cami kirdi" cümlesi 4 ögeden olusmaktadir; o halde her öge 4 haneli bir degere sahip olacak, ilk öge en düsük, son öge ise en yüksek degeri tasiyacaktir.cümle matematık deger 0001 0011 0111 11111 dün ahmet cami kirdi.2 dün cami ahmet kirdi.3 ahmet dün cami kirdi.4 ahmet cami dün kirdi.5 cami dün ahmet kirdi.6 cami ahmet dün kirdi.simdi tablodaki cümleler tek, tek ele alinabilir:1. cümle: dün ahmet bir is yapti ve bu cami kirmak oldu.2. cümle: dün kirilan cami baskasi degil ahmet kirdi (suçlu ahmet!).3. cümle: ahmet'in dünkü isi cami kirmak oldu (belki önceki gün kitap okumustu).4. cümle: ahmet cami herhangi bir zaman degil, dün kirdi (yarin kirmasi gerekiyor olabilirdi).5. cümle: cam düne kadar saglamdi, kirilmasinin suçlusu ise ahmet.6. cümle: cami ahmet zaten kiracakti, bunu dün yapti.cümleyi olusturan ögeler kesinlikle ayni kalirken (cam hep 'i' haliyle 'cami' olarak kaldi; fiil hep 3. tekil sahis, di'li geçmis zamanda çekildi, vb.) sadece yerlerinin degismesi cümlelerin anlamlarini da degistirdi. her cümlede 0011, 0001'den daha fazla, 0111 bu ikisinden daha fazla, 1111 ise hepsinden daha fazla önem tasidi. anlami belirleyen de zaten her bir ögenin matematik degeri oldu.kelimelerin statik anlamlar tasidiklari dillerde, zaman belirtecinin (dün) yeri degistirilerek elde edilebilecek 2 çesitlemenin disinda diger anlamlari vermek için kip degistirmek (edilgen kip - passive mode kullanmak) veya araya açiklayici baska kelimeler eklemek gerekir. türkçe konusanlar ise her bir cümlenin digerinden farkini derhal anlarlar.matematik ile olan alis-veris yalnizca verilen örneklerle sinirli degildir. türkçe'nin ne tarafi ele alinsa bu iliski ile yüz, yüze gelinir.türkçe'nin bu özelligini "ınsanlar kendilerine ulasan mesajlari nasil anlarlar? bunun kullanilan dil ile bir ilgisi var midir? bir fransiz, bir ıngiliz, bir türk ayni mesaji kendi ana dillerinde alsalar, birbirleri ile ayni sekilde mi, yoksa farkli mi algilarlar? eger dilin algilamayla ilgisi varsa, isin içine bir dil karismadiginda yani sözgelimi bir pantomim gösterisi izlenir veya üzerinde hiç yazi olmayan bir afise bakilirken, dil ile ilgili bu aliskanliklar nasil etki ederler?" türünden sorulara yanit ararken fark ettim. bu özellik konuya ilgi ve sabirla yaklasip, bakmayi bilen herkesin görebilecegi kadar açik. o nedenle, bu güne kadar kesinlikle baskalari tarafindan da görülmüs olmali. "türkçe çok lastikli, nereye çeksen oraya gidiyor" diyenler de aslinda, hayal meyal bu özelligi fark eder gibi olup, ne oldugunu tam adlandiramayanlardir.türkçe teknik açidan mükemmel bir dildir. bu mükemmelligin nedeni matematik ile olan iç içeliktir. keza, ne yazik ki türkçe'nin, bu dili konusanlara kurdugu tuzak ta buradadir.kentli - köylü, egitimli - egitimsiz, dogulu - batili, vb... kültür çatismalari dünyanin her yerinde vardir. gene dünyanin her yerinde iyi, kötü isleyen bir "asimilasyon" ve/veya "adaptasyon" süreci bu çatismayi kendi içinde bir takim sentezlere götürür. türkiye bu açidan dünya genelinin biraz disindadir. bizde "asimilasyon" ve/veya "adaptasyon" süreci ya hiç çalismaz, ya da akil almaz bir yavaslikta çalisir. sorun, baska sebeplerin yani sira kullandigimiz dilden de kaynaklanmaktadir. düsünme, kendi kendine sözsüz konusma olarak kabul edilirse (bence öyledir), anadilin kisilerin düsünce yapisi üzerinde etkili oldugunu da kabul etmek gerekir; insanlar kendi anadillerinde düsünürler. türklerin büyük paradoksu iste buradadir. teknik açidan mükemmel bir dil olan türkçe, kendi disimizdaki dünyayi kendimizce degistirmeden, oldugu gibi algilamaktaki en büyük engelimizi olusturmaktadir.örnegin, türkiye disina yabanci isçi olarak giden ilk nesil gerek bulunduklari ülkenin dilini ögrenme, gerekse oradaki yasam biçimine ayak uydurma konusunda muhtesem bir direnis gösterdiler. bu direnisin boyutlari o denli büyük oldu ki, baska hiç bir diasporada gözlenmeyen gelismeler yasandi. türk diasporasi, gettolasip kendi kültürünü gene kendi içine kapanik bir çevrede yasayacak yerde, kendi kültür kurumlarini o ülkeye ithal etti. asimile olmaya en dirençli kültürlerden biri kabul edilen ıspanyollar, gittikleri yere sadece gazetelerini ve bazen de radyolarini tasimakla yetinirken; türklerin bunlara ek olarak (hem de birden çok) televizyon kanallari ve hatta kendi fast-food'lari (lahmacun, döner, vs...) oldu. bunlari basaran insanlarin yeteneksiz olduklarina, uyum saglamayi da bu yeteneksizlikleri yüzünden beceremediklerine hükmetmek en azindan adil ve gerçekçi olamaz. keza, böylesine önemli bir kültür direnisi gösterenlerin, orada dogan çocuklarini egitirlerken, bunca sahip çiktiklari kültürlerini göz ardi etmis olmalari da düsünülemez. ancak gözlemlenen o ki, orada dogan ikinci nesil, gene sözgelimi ıspanyollar arasinda hiç görülmedigi kadar hizla asimile oldu. bunun nedenini evdeki türkçe'nin yani sira okulda ögrenilen ve ev disinda yasanan, o ülkenin dili faktöründe aramak çok yaniltici olmayacaktir.biz türkler, konusmayi ögrenirken (tipki sick, ill, patient örneginde oldugu gibi) farkli durumlarin farkli kavramlar olusturdugunu, bu farkli kavramlarin da farkli adlari olmasi gerektigini ögrenmeyiz. ayni adi tasiyan farkli kavramlari birbirinden ayirmaya yarayacak sezgisel (sezgisel => dogal => matemetiksel) yöntemin kurallarini ögrenmeye baslariz. sezgisellige sartlanmis beyinler ise dis dünyayi hiçbir degisiklige ugratmadan, oldugu gibi algilamayi bilemediklerinden, bildikleri tek yönteme yani kendilerince anlam çikarsamaya veya baska bir ifadeyle "sezdikleri gibi algilamaya" yönelirler.algiladiklari kavramlarin tümü kendi çikarsamalari dogrultusunda sekillenmis olan, kendilerince tanimlanmis bir dünyada yasayan insanlara ulasan mesajlardaki kodlar ne kadar "herkesçe bir örnek" algilanabilir? üzerinde emek harcanmaya deger temel sorulardan biri budur. bu sorunun yaniti belirginlestikçe, neden batidaki sistemlerin bir türlü türkiye'de olusturulamadigi sorusunun yaniti da belirginlik kazanabilir.türkçe'nin kendi iç dinamiklerinden kaynaklanan bu özel durum kuskusuz tüm iletisim alanlari için geçerlidir. yunus emre'nin okumasi, yazmasi olmayan göçebe türkmen boylari arasinda 700 yil boyunca bir nesilden digerine büyük bir sadakatle, sözlü kültür ürünü olarak aktarilmasinin ardinda türkçe'nin sezgiselligini sonuna kadar kullanmadaki becerisi vardir. tanzimat ve cumhuriyet aydinlarinin bir türlü genis kitlelere seslerini duyuramamalarinin nedeni de gene ayni denklemin içinde aranmalidir. fransiz gibi, alman gibi düsünmeyi ögrenenler, meramlarini anlatirken bunu yeni ögrendikleri düsünce sistematigi içinde yapmaya kalkismis ve türk gibi anlatmayi becerememis olduklarindan basarisiz kalmislardir.mesajlar sadece algilanabildikleri kadar etkili olurlar. mesajlari üretenlerin kendi konularina ne kadar hakim olduklari mesajin bütünlügü açisindan önemlidir ama, hitap edilen kisilerin kendilerine yönelen mesajlari nasil algiladiklari her seyden daha önemlidir.--------------------------------------------------------------------------------a mathematical modeling on turkishsource: visioneurope.com."victor hugo" wrote his poems by using 40,000 words. yet, it is a common view that novels of yasar kemal, who uses turkish profusely, don't have more than 3,500 words. this view is correct because it is true that turkish contains fewer words than french does. moreover, it should have fewer words compared to english, german, or spanish. however, this doesn't mean that turkish is a poor language because it can tell a lot with fewer words. having more words is harmless, but it isn't necessary.when those who translate from other languages to turkish check a dictionary, they see the same turkish word for the corresponding foreign words that have small differences in meaning. at first, this may seem as an inadequacy. however, it is not, because the languages aforementioned are based on learning the static meanings of the words, while turkish is based on finding out these meanings, that is to say, based on dynamic explanation. ın turkish, positions of the words in a sentence define the meanings, not their meanings in a dictionary. at this point, one can even argue that dictionaries contain only necessary turkish words as a reference and turkish contain countless number of words.ın an english-turkish dictionary, the word "hasta" corresponds to "sick," "ill," and "patient." so, it would be correct to say that english contained thrice more words than turkish. however, it isn't correct to say turkish cannot emphasize the differences in meaning of these words. anybody who speaks turkish immediately understands the differences between "doktor falanca beyin hastasi olmak (to be a patient of dr. so-and-so)," "böbrek hastasi olmak (to be a kidney patient)," "ınternet hastasi olmak (to be addicted to internet)," and "filanca sarkinin hastasi olmak (to be fond of a song so-and-so.)" ıt isn't that hard to see how this happens. we can write the following equations and numbers and then, sum them up.3 + 5 =12 + 5 =38 + 5 =although all equations contain "+ 5", the results are different. then, the same is true for turkish as well: although all sentences mentioned above contain the verb "hastasi olmak", the results (i.e., meanings) will be different. the fact that turkish does more with less tools lies in mathematics. ın mathematics, you can do infinite number of processes with 15 mathematical symbols: ten digits (0-9), four mathematical operators (plus, minus, multiply, and divide), and one decimal point. turkish has the same characteristics. turkish is more than a language based on mathematics; it is almost the mathematics itself in disguise.when you learn how to make a word plural or how to change the mood/tense of a verb in turkish, it means that you will know plural forms of the words that were forgotten 300 years ago, or moods/tenses of the verbs yet unknown and that will enter into turkish language in 5 years. this is the same as when you learn how to solve an equation with two unknowns: you learn to solve not only equations where x = 6 and y = 23, but all equations with the same polynomial degree. however, for example, in english, "do" becomes "did" whereas "go" changes to "went." ıt is the same for the plural suffixes: "foot" becomes "feet", "boot" changes to "boots" not to "beet." there is no logic or rule behind this; you have to memorize them.ın turkish, however, you need to learn the dynamic rules instead of memorizing the static words. there is almost no exception. there are some minor exceptions such as the fruit name for apple turned to "elma" although it should have been "alma" because of the vowel harmony rule in turkish. rules are so certain and powerful that it is almost hard to believe that inventors of turkish are turks.at this point, it will be helpful to formulate aforementioned subject to concretize the relation between mathematics and turkish. the easiest way to do is to use the binary number system, which uses only zeroes and ones to represent numbers. ın the following examples, "1" means "exists" and "0" means "does not exist."root of plural word suffix mathematical expressionev 1.0 (house)ev -ler 1.1 (houses)-ler 0.1 (plural suffix)let's assume that all of the words in turkish consist of two bits (in the following examples, number of the bits will increase). all singular words are represented as 1.0 (i.e., only the root of the word exists), and all plural words are represented as 1.1 (i.e., both root and plural suffix exist). ın addition to the fact that this rule never changes, it is so powerful that you can even say plural of a non-existing word (i.e., 0.1), which you can't do in another language. when a person says only "-ler" to another in turkish, the answer would be something like "ok, ı understand '-ler', but what '-ler'?" ıt is obvious that something plural is being said, but it isn't clear what word.emphasıs adjectıve root de-emphasıs mathematıcal expressıonkirmizi 0.1.0 (red)kip kirmizi 1.1.0 (very red)kirmizi msi 0.1.1 (reddish)kip kirmizi msi 1.1.1 (very reddish)the rule, which helps emphasize or de-emphasize the meaning of the adjectives, also never changes in turkish. furthermore, you can generate both emphasized and de-emphasized odd adjectives that complies with this rule, but don't exist in the dictionary. for instance, "günes dogma[z]dan[sic] önce ufuk kipkirmizimsi (kip+kirmizi+msi [1.1.1]) bir renk aldi (the horizon changed to a very reddish color before the sunrise)." everybody will understand what that adjective means, because this adjective-generated-on-the-go complies with this rule that everybody knows very well although it doesn't exist in the dictionary.this situation isn't so different in verb moods as well. we are constrained to use groups of 3 bits for moods and groups of 2 bits for tenses. multi-bit groups will express the following:011 = ı010 = you000 = s/he, it111 = we110 = you100 = them-------------00 = present tense11 = present continuous tense10 = future tense01 = past tenseroot abılıty negatıve tense past ınferentıal person mathematıcal exp.oku (y)abil di m 1.1.0.01.0.0.011oku (y)a ma z mis sin 1.1.1.00.0.1.010gel me (y)ecek ti 1.0.1.10.1.0.000git me di k 1.0.1.01.0.0.111sasir abil ecek ti niz 1.1.0.10.1.0.110bil (i)yor lar 1.0.0.11.0.0.100ın the above table, the set related to the tense could be made 3 bits and past tense could be categorized "simple past tense (-di)" and "inferential past tense (-mis)," or you could add another bit for interrogative suffix, or you could also add imperative and conditional moods into this combination, but the result would be the same.the order of the elements (object, subject, verb, etc.) in a sentence is also not random. the order in turkish sentences gradually increases. the entire emphasis is on the verb, which is the last element in a sentence. the importance of other elements is based on the distance of these elements to the verb. the closer the element is to the verb, the more important it is (i.e., emphasized). from the mathematical perspective, every element in the sentence has a mathematical value made of as many digit as the number of the elements in the sentence. the sentence "dün ahmet cami kirdi (yesterday, ahmet broke the window)." has 4 elements. therefore, every element will have a 4-digit value; the first element will have the lowest value and the last element will have the highest value.sentence mathematıcal expressıon 0001 0011 0111 11111 dün ahmet cami kirdi.2 dün cami ahmet kirdi.3 ahmet dün cami kirdi.4 ahmet cami dün kirdi.5 cami dün ahmet kirdi.6 cami ahmet dün kirdi.now, let's examine every sentence in the table above:1st sentence: yesterday, ahmet did something and that something was his breaking the window.2nd sentence: the person who broke the window yesterday was ahmet (guilty party is ahmet!)3rd sentence: the thing that ahmet did yesterday was breaking the window (perhaps he had read a book the other day.)4th sentence: ahmet broke the window yesterday, not some other time (maybe he would break it tomorrow.)5th sentence: the window was fine until yesterday, it is broken because of ahmet.6th sentence: ahmet would probably break the window anyway. however, he did it "yesterday."while the elements in the sentence didn't change ('cam' was always 'cami', i.e., with its direct object and definite case suffix -i; the verb was always in third person, and in simple past tense (-di), etc.), the change in their position changed the meaning of the corresponding sentences. ın every sentence, 0011 had more importance than 0001, 0111 had more importance than those two, and 1111 had more importance than all of others. what determined the meaning was the mathematical value of each element.ın languages where the words have static meaning, you need to change the mood (passive mode) or put other clarifying words to give meanings other than the two variations that can be obtained only by changing the position of the adverb (dün = yesterday). those who speak turkish will immediately understand the differences between sentences.this exchange with mathematics isn't limited to the examples given above. one can encounter this relation anywhere in turkish.ı realized this characteristic of turkish when ı was seeking answers for questions such as "how do people understand the messages conveyed to them?"; "ıs this related to the spoken language?"; "ıf a french person, an english person, and a turkish person receive the same message in their own languages, do they perceive it differently or in the same way?"; and "ıf the language is related to perception and when you exclude the language, for example when one watches a pantomime show or when one looks a poster with nothing written on it, how do these habits affect the language?" this characteristic is very clear when one approaches to the subject with patience and interest. other people must have seen these characteristics as well. actually, those who say, "turkish is very elastic language; it stretches to wherever you pull" vaguely realize it, but couldn't completely name it.turkish is an excellent language from the technical perspective, because it is blended with mathematics. unfortunately, this is also where turkish sets a trap for its speakers.cultural clashes such as "city-dweller vs. villager," "educated vs. uneducated," and "eastern vs. western," can occur anywhere in the world. also, a process of "assimilation" and/or "adaptation", which generally works everywhere in the world, synthesizes these clashes within. turkey is a little bit out of this generalization. this process either doesn't work for us or works unbelievably slow. the problem arises from the language we speak as well as other reasons. ıf one accepts the thinking as "talking-to-oneself-without-words," (to which ı agree myself) one can argue that native language affects how people think; people think in their native language. this is the biggest paradox for turkish people. turkish, which is an excellent language from the technical perspective, is the biggest obstacle for us to perceive the outside world as is.for instance, the first generation of workers from turkey to foreign countries showed exemplary resistance to learning the new language or adapting the way of life in those countries. this resistance was so powerful that there were developments that you could never see in any other diaspora. turkish diaspora exported its own cultural establishments to that country instead of getting ghettoized and being stuck in their own circle. while spaniards, who are the most resisting culture for assimilation, only brought their newspapers or radios to the country they migrated, turks had all these things plus their own tv channels and their own fast food (lahmacun, döner, etc.) ıt isn't fair and realistic to conclude that those people who achieved these things were incompetent and couldn't achieve the adaptation because of incompetence. furthermore, it is almost impossible to think that those who showed this much cultural resistance will ignore their own culture, which they deeply protect, when they educate their children who were born in that country. however, it is also observed that the second generation turks, who were born abroad, assimilated more rapidly than spaniards. ıt wouldn't be misleading to think that one of the factors behind this assimilation is the language of that country, which is taught in schools and spoken outside of the house, as well as the turkish language spoken at home.when we, turks, learn to how talk, we don't learn that different circumstances create different concepts (like in the example of "sick, ill, and patient") and that different concepts should have different names. we start learning the rules of intuitional methods (intuitional => natural => mathematical) that help distinguishing different concepts having the same name. brains conditioned to be intuitional are inclined to choose one method: inferring it in their own way; in other words, "perceiving as they intuit," for they don't know how to perceive the outside world as is.how can the codes in the messages conveyed to people, whose perceptions have been formed based on their own inference and who live in their own subjectively defined world, be perceived by everybody in the same way? this is one of the basic questions worth finding an answer. as the answer to this question becomes more prominent, it can also be explained why western systems couldn't find roots in turkey.this special situation, which is the result of turkish's own dynamics, is surely valid for all verbal communication areas. turkish is very successful in using intuitionalism to its fullest. ıt is this skillfulness that was behind to the devoted narration of "yunus emre" as a product of oral literature among illiterate nomad turkic tribes from one generation to another for 700 years. we should also seek answers for why the intellectuals of tanzimat and first republic periods in turkey couldn't reach to larger masses. those who learn to think like a german or french person fail, because they try to express themselves in this new way of thinking, and they can't explain things like a turkish person will do.messages are as effective as they are perceived. from the perspective of message's integrity, it is important how much those who produce messages know their subject. however, it is more important how people being addressed perceive the messages conveyed to them.***
(sudanli zenci musa - 30 Temmuz 2015 17:56)
Yorum Kaynak Link : türkçe üzerine bir matematik modelleme