Bashu, gharibeye koochak (~ Bashu - Der kleine Fremde) ' Filminin Konusu : Bashu, gharibeye koochak is a movie starring Susan Taslimi, Parviz Poorhosseini, and Adnan Afravian. Lost in a foreign part of the country after running away for his life, a little boy whose family have been killed during the war is...
Madar(1990)(8,6-3365)
Hamoun(1990)(8,2-5625)
Gavaznha(1974)(8,1-1585)
Gaav(1996)(8,0-6481)
Davandeh(1986)(7,9-1334)
Ejareh-Nesheenha(1987)(7,8-1412)
bashu, gharibeye koochak orjinal adlı çok güzel film.
(kalhor - 17 Aralık 2010 02:14)
yanılmıyorsam, iran'da "gelmiş geçmiş en iyi film" seçilmişti. iran sinemasına çok vakıf değilim, ancak izlediğim 20'ye yakın iran filmi içinde beni en çok etkileyeni oldu. aslında iran-irak savaşı'nın arka planını oluşturduğu filmde vurucu olan, insana dair duyulan umut. spincrus filmin konusunu özetlemiş... ben tekrar gereksiz bir özet yapmak istemiyorum ancak bazı noktaları ekleyebilirm. filmde güçlü bir kadın var. adı naii. yoksullukları yüzünden kocası çalışmaya gitmiş. naii tek başına ailesine, tarlasına sahip çıkmaya çalışıyor ve naii insanlığını hiç yitirmemiş. naii ve köyü gilaki adlı bir azınlığın mensubu. bu köyün içinde bulunduğu bölge ülkenin kuzeyi ve yörede gilakice konuşuluyor. bu dil zazaki'ye çok yakın, hatta yer yer ingilizce alt yazıdan sıyrılarak sahip olduğum yetersiz zazaki ile bazı cümleleri anlayabiliyordum. bashu (başu) adlı filmin gerçek karakteri ise güney'den geliyor. ingilizce olarak eyaletinin adı khuzestan ve bashu bir arap. bir sabah savaştan kaçarken kendini ülkenin kuzeyinde buluyor. dilini anlayamadığı bu bölge yeşil, verimli ve bashu'nun geldiği köye hiç benzemiyor. dahası savaşın yıkımını hiç görmemiş hatta buradaki köylüler savaşın varlığından bile bihaber gibi görünüyor. hepsi tarlasının, işlerinin derdinde. güneyde ise insanlık dramı var. bu dramın yarattığı psikolojik sarsıntı bashu'yu hiç bırakmıyor. bashu dilini anlayamadığı bu verimli ülkenin iran olduğundan bile şüphe ediyor. "burası iran değil mi, ben neredeyim?" diye soruyor naii'ye. naii, siyah teninden dolayı komşularının yadırgadığı, köy çocuklarının dalga geçtiği ve "maden ocaklarından kaçtığı" sanılan bashu'ya sahip çıkıyor. naii bir anne, bashu'yu bağrına basıyor. bashu ise çabucak sorumluluklarının farkına varıyor ve erkeği gurbete gitmiş olan evde naii'ye yardımcı olmaya başlıyor. filmin en vurucu sahnesi ise köylü çocuklarının hırpaladığı esnada bashu'nun yerde bir farça ders kitabı bulması ve "iran hepimizin evi, biz hepimiz bu vatanın evlatlarıyız" cümlesini okuması. bashu da onu hırpalayan çocuklar da iran'ın çocukları ve karşılıklı olarak farsça ile birbirlerini anlayabiliyorlar. iran'ın kozmopolit toplum yapısı, savaşın yıkıcı etkilerini ve bu yıkıma insanlığı ile direnenlerin güzel bir öyküsü film. insanlığa dair unutulmuş ne varsa, önümüze sunan film insanın içini ısıtıyor. iran'ı biraz olsun tanımak isteyenlerin kaçırmaması gereken bir film.
(polocan - 19 Şubat 2012 17:15)
susan taslimi'nin muhteşem oyunculukta zirveye çıktığı destansı behram beyzai filmi.
(zarp - 9 Aralık 2012 21:47)
orijinal adini bilmedigim, 1989 iran yapimi, bahram beizai'nin yazip yonettigi muthis otesi bir film. gordugum filmler arasinda en ilginc olanlarindan bir tanesi.irak iran savasi sirasinda, guney iran'da yasayan arap azinliklarin koyleri bombalanir ve bashu adindaki bir cocugun butun ailesi bombalama sirasinda ya hayatini kaybeder ya da kaybolur. bashu ise bir kamyonete atlayip koyden kacar.ancak ertesi sabah, icinde uyuyakaldigi kamyonetten cikar ve kendi kurak topraklarda kurulu koyune hic benzemeyen, yemyesil bir yerde oldugunu farkeder. "burasi iran degil mi? neredeyim ben?" diye feryad eder ve naii isimli iranli bir koylu kadin tarafindan himaye altina alinir. ancak aralarindaki dil farkindan dolayi anlasmakta cok buyuk gucluk cekerler. deri renginin koyu olmasi sebebiyle diger koyluler tarafindan dislanir, asagilanir. kimseyse koca iran'daki yerel kultur farklarindan haberdar degildir; cocugu komur madeninden kacti sanar, hatta farsca konusamadigi icin aptal damgasi bile vururlar. devaminda ise olaylar gelisir.kuzey ve guney arasindaki cografi farkliliklar, giyim kusam farki, dil farki, deri rengi farki, orf ve adet farklari, hatta ekonomik farkliliklari muthis bir sekilde yansitan, vaktinde kuzey uzerinde olan rus etkisi ile guneyde olan ingiliz etkisini dolayli yoldan da olsa muthis bir sekilde ortaya cikaran bir filmdir.bolge hakkinda daha cok fikir sahibi olmak isteyenlerin mutlaka seyretmesi gerektigi, hepsinden ote film okuyan ve antropoloji ile ilgilenen kimselerin kesinlikle bir sekilde temin etmeleri gereken bir filmdir.
(spincrus - 30 Ocak 2004 04:27)
devrimin ardı – türün dönüşümüislam devrimi’nin geçiş döneminden sonra iran sineması’nda film grameri daha da sağlamlaşmaya başlamıştır. sinemadaki kadın modelinin erkek modelinin arkasında kalması artık etkisini zayıflatmış, kadın rolünün baskınlığı ve çok yönlülüğü türün kuvvetini arttırmıştır. emir nadiri’nin devende’si (koşucu, 1985), deryuş mehrcui’nin hamûn’u (çöl, 1990), muhsin mahmelbaf’ın dest furuş’u (çerçi, 1986), puran derakşande’nin parande-yi kuçek-i hoşbahtı’sı (mutluluğun küçük kuşu, 1989), behram beyzai’nin beşu, garibe-i kuçek’i (beşu, küçük yabancı, 1990) mesud caferi cuzeni’nin der çeşm-i tünd-i bad’ı (fırtınanın ortasında, 1988) gibi ön plana çıkan çalışmalar dönemin dinamosunu bir üst seviyeye çıkarmaya yetmiştir. behram beyzai bu yönetmenler arasında sinema yorumuyla kendi adını vitrine çıkarmış, beşu ile iki farklı karakter modeli (kadın – çocuk) üzerinden tür için farklı açılımlar yapmıştır.pehlevi dönemindeki sansür, devrimden sonra da ayetullah humeyni’nin islami değerlere ‘uygun’ olan sinema diline uymadığı takdirde devam ediyordu. kadının erkeğe şehvetle bakışı, cinsellik uyandırabilecek yakınlık, yozlaşma, politik düzeni kadın üzerinden taşlama ilgili filmin yasaklanmasına yetiyor, bu da sinemada daha da feminist denilebilecek rahşan beniitimad, tehmine milani gibi yönetmenlerin belirmesine olanak sunuyordu. behram beyzai, feminen ağırlıklı sinema dilinden sıyrılarak kadın yönetmenlerin göstermek istediklerinden daha fazlasını verebiliyordu. o dönemde emir nadiri’nin devende’sinin emiro’suyla, abbas kiyarüstemi’nin hane-i dost kocast’ (arkadaşımın evi nerede, 1987) ındaki çocuk ve kadın rol modellerinin ritminin artışı iran’a bir ışık oluyordu aynı zamanda. beyzai, nadiri ve kiyarüstemi’den farklı olarak daha zengin bir üslup geliştirmiş, kadın – çocuk diyalektiğini beşu’da muhteşem bir şekilde aktarabilmiştir.dirilişçilik – ikinci yelpaze"ben uzaktan geldim. nerede olduğumu bilmiyorum. hâlâ iran'da mıyım, yoksa başka bir yerde mi? senin dilini anlamıyorum. kendim için herhangi biriydim. henüz daha büyümedim. ama ailem var. kız kardeşim senin boyundaydı. allah’ım! ne oldu? bir sabah uyandım. karnım açtı. babam kahvaltıdan kalktı. yer sarsıldı. ve bir araba vardı, çok gürültü çıkaran. annem dua etti. duyamadım onu. her yer kapkara dumandı. senin boyundaki kız kardeşim dumanların içinde kayboldu. annem ateşe tutuldu ve yandı. babamın kolları havaya savruldu. ama kendi yerin dibine battı. okula koştum. öğretmenlerimiz duvarların arasında ezilmişti. rabbim bashu'yu neden almadın? onlar, öbür dünyada beni arıyorlar şimdi. tek başıma kaldım."beyzai, beşu ile bir dirilişe gider. beşu, tek başına yersiz yurtsuz bir çocuk. kaçışı felaketten. felaket onun başından geçince bilmediği yerde bilmediği insanlarla hayata tutunabilme gayesi içinde. kıyafetleri hayatı gibi, paramparça olmuş. geleceği ten rengi gibi, siyah. o’nun bilmediği bu yere gelişi köy için bir milat olacak. beşu, uyumu bozabilecek derecede mükemmel bir iç dünyası olan çocuk, diğer çocuklar onun kadar aktif direniş içinde değil. o, yalnız ama dünyası zenginliklerle dolu. flüt çalıyor, tarlalarda koşuyor, sonsuzluğu istiyor. ama her defasında iki eli yüzüne gidiyor ve ağlıyor. çünkü bir ailesi olmadığı aklına geliyor.beşu’da beyzai’nin ikili dinamizmi çocuk beşu ve gittiği köyde beşu’ya kalbini açan anne naii arasında gizlice örülen bir ipe bağlıdır. naii, yönetmenin nazarında güçlü bir kadın portresidir. kendi ayaklarında duran, çocuklarına bağlı, her işi yapabilen, ümmi bir kadındır. naii, köy toplumunun tam aksine beşu’yu sahiplenen, o’nu dışlamayan, koruyan ve gözetendir. köy, beşu’yu bir fazlalık olarak görür. onlar dünyevi yaşamın pençelerine takılmış, karın tokluğuyla günü kurtarma peşinde olan ve gittikçe merhametsizleşen insanlardır. naii fakirdir lakin kendi azığını onunla paylaşma taraftarıdır. o yaşamın ne tür zorluklar getirdiğini bildiği için küçük garip beşu’nun dünyasını anne şefkatiyle beslemeye çalışır. naii, beyzai’nin iyi – kötü insan şablonunda iyi olandır. beyzai, çocuk modelinde daha bir sert duruş gösterir. çocuğu toplumun kopmuş damarlarında büyütür. toplum artık nankörleşmeye başlamış, insanlar giderek bireyselleşmiş ve de süre gelen yaşamlarda kaybolmaya başlamıştır. bu, insanın inandığı inanç ve yaşadığı kültürden giderek kopma anlamına gelmekle beraber, kişi ruh – mizaç hâlinin yetki alanını daraltır. sadece kendisiyle alakalı olanla iştigal olmayı seçmiş olan kişi, bir başkasının düşüncesini önemsememekte, içindeki cerahat dolu çıbanı dışarı bırakmaktadır. çöküntü bu noktada başlamakta, yönetmen çocuğu ve diğer kötü karakterleri bile bir şekilde iyiye döndürerek kendi yüceliğini göstermektedir. insan kazanır, kaybeder. beyzai, fıtri vizyonla beşu’nun saflığını gösterirken naii’yi de onun dışında tutmaz. naii’yi o toplumun yenilikçisi yapar. birbirleriyle olan tamamlayıcı ilişki özde bir gücü temsil eder. otodidakt bir yönü olmayan beşu, naii’nin ellerinde yıkanırken ten siyahlığı gitmez. naii, yıkar çocuğu sabunla. başarısız olur. çünkü beşu çoktan toplumun bataklığına hapsolmuştur. ama naii asla vazgeçmeyecektir. umudu, hasat zamanını bekliyordur. küçük yabancı beşu’nun ellerini yüzüne götürmesi dokunaklıdır bir bakıma. küçük bir çocuğun utancından dolayı yaptığı bir şey değil bu, yaşadığı insanlara karşı yüzünü kaçırışıdır aslında. o insanların, toplumun ayıplarını böyle protesto eder. toplum bir çocuğun kalbinde çoktan idam edilmiştir. medeniyet taşrada kıvranırken, taşranın sesi ovalarda yankılanmaya başlamıştır. beyzai bütün yürekliliğiyle ve samimiyetiyle beşu’yu onurlandırırken vicdan yoklamalarını da naifçe gerçekleştirir. sevgi sarılmayla ve flüt ezgilerinde raks ederken, korkuluklar ve kargalar kaçacak yer arıyor. yokluk, eksiklik değil. tüm bu derinlikte yapıları var. onlar yıktıkça, beşu melodilerini yakalıyor, inatla, yaşamaya ve yaşatmaya dair. toprak, naii’nin ellerinde filizleniyor, küçük çocuklar iran’ın göğsünde taşınıyor. fısıltılar çoğalıyor, önce senden, sonra benden.seni seviyor ve özlüyoruz beşu. dediğin gibi :hepimiz toprağın çocuklarıyız.
(zarp - 27 Ocak 2014 01:12)
film aslinda suranin da ozeti;76:8 - düşküne, yetime ve esire seve seve yemek yedirirler.93:6 - o seni yetim bulup da barındırmadı mı?93:9 - öyleyse sakın yetimi ezme.behran beyzai'nin yönettiği 1986 yılında çekilmiş 1989 da ise yayınlanmış bir iran filmidir. ingilizce bashu, the little stranger olarak imdb'de yer alıp, türkçe bashu, küçük yabancı (garip) anlamına gelir. film, annesi ve tüm ailesi iran-ırak savaşında ölmüş bashu adında esmer mi esmer arap küçük bir çocuğun bombalanma esnasında bir kamyonun teknesinde iran'a olan zorunlu kaçışı/yolculuğu ile başlar. akabinde bu çocuğun yaşadığı zorluklar (dil-kültür) ve en sonunda onu evlatlarından ayırmayan ve onu benimseyen bir kadın (nai) ve ailesi ile film sonlanır. son derece duygu yüklü bir filmdir. filmde aslında bashu'dan çok nai etkileyici bir rol üstlenmiştir.cok cok duygulandigim anlar oldu bu filmde benim. en sevdigim sahnesi de sanirim pazardaki hesap yapilan yer. etkileyici ki orijinal dilinde izlendiginde evde bir hafta kadar bashu diye sayikladigim, durup kendi kendime bagirdigim oldu, tipki nai gibi.
(tebessum - 27 Temmuz 2015 10:18)
naii rolündeki susan taslimi'nin oyunculuğuna odaklanmaktan yer yer konuyu ve altyazıları kaçırdığım film. aman yarabbi.
(boyle bir yazar aslinda var - 3 Ekim 2015 00:44)
kosinski'nin boyalı kuş'una benzeyen film, yalnız film daha insaflıdır kitaba göre.
(semenderrr - 9 Temmuz 2017 19:59)
Yorum Kaynak Link : beşu garibe-i kuçek