Süre                : 1 Saat 16 dakika
Çıkış Tarihi     : 21 Nisan 2017 Cuma, Yapım Yılı : 2017
Türü                : Drama,Romantik
Ülke                : Portekiz,Fransa,Polonya,ABD
Yapımcı          :  Double Play Films (II) , Bando à Parte , Gladys Glover
Yönetmen       : Gabe Klinger (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Larry Gross (IMDB)(ekşi),Gabe Klinger (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Anton Yelchin (IMDB)(ekşi), Lucie Lucas (IMDB), Paulo Calatré (IMDB), Françoise Lebrun (IMDB)(ekşi), Florie Auclerc (IMDB), Diana de Sousa (IMDB), Rita Pinheiro (IMDB), Aude Pépin (IMDB)

Porto (~ Porto, Mon Amour) ' Filminin Konusu :
Porto is a movie starring Anton Yelchin, Lucie Lucas, and Paulo Calatré. Jake and Mati are two outsiders in Porto who once experienced a brief connection. A mystery remains about the moments they shared, and in searching through...


Oyuncular
  • "(bkz: fc porto)"
  • "hakkında ne yazılsa, ne söylense az olan; aşık olunan şehir."




Facebook Yorumları
  • comment image

    inanilmaz bakimli, tipik bi avrupa sehri bekleyenler buyuk hayal kirikligina ugrarlar porto'da. yokuslu, daracik sokaklarinda itsen yikilacakmis gibi duran inanilmaz eski ama inanilmaz guzel binalari var porto'nun. her iki adimda bir, birbirinden lezzetli hamurisleri satilan pastaneleri, firinlari var. cocuklugumuzla beraber andigimiz bakkallar var; hafif kuf kokulu, iceri girenin bakkal amcayla muhabbet ettigi hani. hani hem cips, hem de oje satilan minicik bakkallar...elinizde haritayla hostelin yerini bulamadiginizda hemen yaniniza gelip sizi hostele kadar goturen sempatik portekizli amcalar, meyve sebze alirken sectiginiz armutun kotu oldugunu soyleyip kendi elleriyle daha iyisini koyan dunya tatlisi manav teyzeler var...1,5 euroya dunyanin en guzel sarabi var. fado var, nemli ilik ve kapali bi hava var.bakip bakip daldiginiz okyanus var....


    (esterhazy - 5 Ağustos 2008 01:52)

  • comment image

    toplu taşıma araçlarında 60 yaşındaki adamın, 80 yaşındaki bayana yer verdiği ; akabinde ayakta olan 60lık dayıya yer vermek için ayağa kalktığımda bana "otur otur, ben daha gencim" diyebilen yaşlı ama genç ruhlu insanlara sahip, portekizin kuzeybatısında yer alan güzel şaraplarıyla meşhur güzel şehir.


    (starbury - 5 Ağustos 2008 13:57)

  • comment image

    portekiz’in gerçek anlamda büyük iki şehrinden biridir porto. ve kuşkusuz, lizbon ile birlikte en çok bilinen iki şehrinden biridir. bunun da ötesinde, avrupa’nın en bilinen şehirlerinden biridir. eminim dünya üzerinde, porto adını bilen ancak hangi ülkeye ait olduğunu çıkaramayan pek çok insan vardır; bu porto’ya has değil elbette, ünü bu şekilde ülkenin ötesine çıkan pek çok şehir var dünyada…

    ama lizbon gibi “ışıltılı” bir şehir bekleyerek giderseniz porto’ya yanlılırsınız. kendi halindedir porto… evet, yüzyıllardır oradadır, evet uluslararası bir şehirdir, evet eski kent alanı büyüktür, evet görülesi güzelliktedir ama, pek de umursamaz turistleri. eski binaları güzeldir ama ispanyol kentlerindeki gibi pırıl pırıl, bakımlı değildir. dedim ya, pek umursamaz turistleri; sanki “evet hoş geldiniz, buyurun, riberia’da douro’ya karşı şarabınızı için, tripas’ınızı yeyin, kentin tadını çıkarın, beni de fazla uğraştırmayın” der gibidir.

    porto tadını zamanla verir size. yavaş yavaş işler ruhunuza. bir bakarsınız –diyelim ki- ruhen ve bedenen bitkin düştüğünüz bir haftanın pazar’ında güne riberia’da kahvaltı yaparak başlamışsınızdır. muhtemelen ortalıklarda kimse yoktur ve bir şeyler yiyecek bir kafeyi zor bulmuşsunuzdur. ardından casa da musica’da senfoni orkestrasının pazar konserini dinlersiniz. ardından boavista caddesi’ni yürüyerek takip eder ve okyanus kıyısındaki kent parkına ulaşırsınız. pek kalabalık değildir burası; elele dolaşan birkaç çift, birkaç aile, birkaç bisiklet… ya kent sanıldığı kadar kalabalık değil ya da bu park çok büyük diye düşünürsünüz. ucuz olsun diye çantanıza yol üzerindeki pingo doce’dan doldurduğunuz nevaleyi ve sadece bir euro’ya aldığınız şarabı çıkarırsınız. burada saatler geçirebilirsiniz huzur içinde. kafanız hala dağılmadı mı? o zaman kalkın, okyanus kıyısına çıkın ve douro’ya doğru yürüyün. sonra douro’yu takip ederek tekrar riberia’ya... yol uzundur, arada konaklayın. yol üzerindeki marketten komik rakamlara bir şeyler alıp için nehir kenarındaki banklarda. ama dikkat edin, porto’da normalden daha çobuk sarhoş olursunuz. ve uzaklarda, aklınızdan atamadığınız bir eski sevgiliniz ve bir cep telefonunuz varsa bu sehayat size çok pahalıya patlayabilir…

    porto yavaş yavaş işler ruhunuza. yalnızlığın başkentlerinden biridir porto. gerçek bir portekiz kentidir. “hasret”in* ne demek olduğunu dünyada en iyi bilen halklardan biri olan portekizlilerin kentidir. ve porto işlemişse ruhunuza, çok özlersiniz onu. acıdır..


    (istedigim tum rumuzlar alinmis - 24 Ocak 2011 02:02)

  • comment image

    erasmus vasıtasıyla gidip, hayatımın şimdiye kadarki en güzel yılını bana yaşatmış olan şehir. sizi öyle güzel karşılar ve uğurlar ki ikinci memleketiniz oluverir zamanla. müzikleriyle, şaraplarıyla, kahveleriyle, insanlarıyla ve tarihi dokusuyla bir başkadır burası.
    ilk ayağınızı bastığınızda etrafınıza istemsiz dakikalarca bakacaksınız emin olun. resmen bu güzide şehrin bir karakteri var. yediğiniz olağanüstü tatlılar, yürüdüğünüz kaldırımlar, her yirmi metrede bir karşınıza çıkan minicik kafeler.. sizi içine alır hemen.
    zaman ve para buldukça nasıl olsa schengen de var diyerek avrupa'nın pek çok şehrini gezmeye çalıştım. ama porto'ya her dönüşümde mutlu hissettim kah garlarında kah havalimanında. bi yere döndüğünüzde mutlu oluyorsanız tamamdır. yazın orayı bir kenara.
    olur da yolu düşen ya da gitmek isteyen olursa seve seve yardımcı olurum. halen görüştüğüm bir çok arkadaşım oldu oradayken.
    not: iş-bu entry yoğun özlem içerir.


    (sekeseketeneke - 4 Aralık 2013 22:22)

  • comment image

    beklentilerim epey yüksek gittiğim için hakkıyla sevemediğim şehir. bir yandan ''aman bir şey kaçırmayayım'' endişesiyle araştırırken bir yandan da beklenti sahibi olmak kesinlikle bir dezavantaj. millet nerdeyse ''mezarımı porto'ya gömün!!'' modundayken bence 2 günlük keyifli ve romantik bir hafta sonu kaçamağı olmaktan öte değil.
    eğer ki porto'ya giderseniz;

    torre dos clerigos, şehre yukardan bakmanızı sağlayan bir kule. 2. kattan sonra daralan merdivenler ve giriş-çıkışların düzenlenmemesi sebebiyle epey trafik ve gerilim yaşıyor insanlar. çıktıktan sonrası panoramik ve güzel bir görüş sağlıyor.

    dom luis i köprüsü, gustave eiffel tarafından tasarlanmış ve üzerinde yaya trafiği olması güzel. şarap mahzenlerine giderken bu köprüden geçtik; akşamları güzel bir ambiyans yaratıyor.

    mercado do bolhao, şehrin küçüklüğü ve görülecek fazla yer sunmamasından ötürü prim yaptığını düşündüğüm bir pazar yeri. barcelona'daki mercato boqueria'yı şiddetle tavsiye ederim ancak burayı şehirde 1 gün bulunacaklar için zaman kaybı, 2 günü olanlar için zaman geçirmek için bir alternatif olarak niteleyebilirim.

    villa nova de gaia bölgesinde (şehrin karşı yakası, yürüyerek 10 dakika) şarap mahzenlerini gezin, tadımlar yapın, bu şehre ilişkin aklınızda kalacak en keyifli anlar bunlar olacak. mahzenler arasında taylor's, graham's ve ferreira en tavsiye edilenlerden. mahzenlerin özellikle ''late bottled vintage'' serileri çok başarılı. 20 yıl ve üzeri şaraplar konyak tadı veriyor ve ne kadar kaliteli olduklarını hissettiriyor. ancak tam anlamıyla şarap modundaysanız biraz ağır gelebilir. şarabı genelde peynirle eşleştirsek de burada çikolatayla da eşleştiriyorlar ve bademli çikolatası adeta damakta patlıyor, lezzet fırtınası oluşturuyor.

    şehrin bazı bölgelerinde ücretsiz wi-fi erişimi olması özellikle yurtdışı ziyareti için bir güzellik.

    gece hayatı çok eğlenceli. birbirine paralel sokaklarda mekanlar arasında mekik dokuduk ve çok eğlendik. burada önemli bir yere dikkat çekmek istiyorum. the gin house; hayatımda içtiğim en güzel cin tonik servisini yapıyor. mekanın ambiyansı ve profili de çok başarılı. barlar mojito konusunda da epey iyi, genel anlamda kokteyl konusunda gelişmişler denebilir.

    peki bu kadar içtikten sonra ne yemeli? kaça kadar açık olduğunu bilmemekle birlikte pedro dos frangos, bloglarda tavsiye edilen bir tavukçu. alkollü mideyi bastırmak için güzel ancak gün ortasında gidip de ''hımm ne de güzel tavukmuş'' diyeceğinizi sanmam.

    portekiz'e özgü meşhur tatlıları (pastel de nata, bolo de arroz, queijadinha) lizbon'da daha lezzetli olduklarını duyduğum için oraya sakladım.

    sözün özü, tatil kafasıyla bakarsak lizbon'dan daha eğlenceli ve tercih edilebilir olduğunu düşündüğüm şehir.


    (nickimi unuttum - 5 Kasım 2014 15:14)

  • comment image

    portekiz'in kuzeybatisinda yer alir; ülkenin baskent lizbon'dan - portekizce lisboa- sonra ikinci büyük sehridir. porto, portekizce'de liman anlamina gelir; gercekten de burasi cok sevimli bir liman sehridir. ispanyollar, hemen her sehrin adini degistirdikleri gibi porto'ya da yeni bir isim koyup oporto derler. sehir, saraplariyla ve bir de futbol takimiyla taninir; ancak porto'nun vaat ettikleri bu kadarla sinirli degildir.
    portekiz'e gidecekler icin mutlaka ugranilmasi gereken bir sehirdir porto. lizbon'a yaklasik 300 km uzakliktadir, kah karayolu kah trenle ulasim oldukca rahattir. yemyesil tepeler ve uzum baglari insani o kadar cok etkiler ki, yolculugun nasil gectigi anlasilmaz. porto, ilk bakista kocaman kopruleriyle dikkat ceker. ponte d luis i, douro nehri'nin uzerindeki koprulerden yalnizca biridir. porto'nun atlantik okyanusu kiyisina kuruldugu düsünülür de aslinda douro nehri kiyisina kuruludur eski sehir, burada özellikle ribeira bölgesi dikkat ceker. boavista ve foz ise 20.yy'da gelisen porto'nun yeni yüzleridir;bunlar sanki porto'dan bagimsiz baska bir sehrin semtleri gibi dururlar atlantik kiyisinda.
    iki günlük bireysel izlenimlerime dayanarak, eski porto'nun çok hoşuma gittiğini söylemek isterim. öncelikle, porto bir turist sehri gibi gelmedi bana. caprasik bir kent dokusu olan, hüzünlü bir gecekondu sehrine benziyordu. gri bir sehirdi cünkü, sicaklar tüm avrupa'yi kavururken porto'da yagmur yagiyordu yazin ortasinda. gokyuzu griydi, hava nemliydi, nehrin karsisindaki uzum baglari bile koyu yesildi. beni en çok büyüleyen yani, asla gitmeyi düsündügüm yere cikmayan daracik sokaklariydi. derme catma evler, minnacik balkonlar ve balkonlardan sarkan camasirlar... evlerin yuzleri mutlaka ciniyle kaplanmis, o yüzden çok renkli bir görüntü cikiyor ortaya. lizbon'un genis ve birbirini dik kesen caddelerinden sonra eski porto'nun caprasik sokaklari rahat nefes almami saglamisti.
    sehri gezmek isteyenlere onerim, yanlarina saglam bir cift spor ayakkabi almalari- ve tabi biraz da kondisyon gerekiyor, cunku bol yokuslu bir sehir porto. ve her yokusun basinda gezilecek bir yer cikiyor karsiniza.
    gezilecek gorulecek yerler, bir turist info'dan alinabilir kolayca- yalniz kesfetmenin tadi baska. gece olunca, yazsa eger nehir kenarindaki sokaklardan birinde canli bir performans ile karsilasmak son derece olasi. tabi yine, ayni mekanda bir dolu kücük restoran ve cafe var. burada enfes porto sarabi icilip son derece makul fiyatlara balik ve bilumum deniz ürünü yenilebilir.


    (cali - 17 Haziran 2004 22:58)

  • comment image

    portoda şimdi adını hatırlayamadığım köprü kenarı caddesine gidersiniz, bakkalımsı marketinden biraz meyva, güzel bir porto şarabı, ucuza da mis gibi peynir alıp kestirirsiniz. banklara oturup hep beraber, öğlen vakti oturup içki içip, şarabınızı yudumlayıp bir güze muhabbet edip gülersiniz. hatta sizin çok eğlendiğinizi gören bakkaldaki abla, gelir size ekmek vs.. ikram eder kendinden. en beğendiğim şehirlerden birisi olmuştur.


    (babam ve ben - 1 Eylül 2006 08:19)

Yorum Kaynak Link : porto