My Parents Are Aliens (~ A szüleim földönkívüliek!) ' Dizisinin Konusu : My Parents Are Aliens is a TV series starring Tony Gardner, Carla Mendonça, and Patrick Niknejad. The day to day lives of three orphaned children who are adopted by aliens that have trouble adjusting to the local culture.
Come Outside(1993)(8,4-405)
Art Attack(1990)(7,5-1977)
ChuckleVision(1987)(7,2-1461)
The Basil Brush Show(2002)(6,8-695)
Bear Behaving Badly(2007)(6,7-371)
Dick and Dom in da Bungalow(2002)(6,7-538)
The Story of Tracy Beaker(2002)(6,5-1108)
M.I.High(2007)(6,1-712)
Tweenies(1999)(5,0-711)
oyuncak arabanin eline kucuk gelmesi...uzaklarin aslinda o kadarda uzak olmadiinin anlasilmasi...bebegine makyaj yapmak yerine kendine yapmaya baslaman...ailenin "bu yasa geldin hala...." li cumleleri cok kullanmaya baslamasi...dunyanin yuvarlak oldunun farkına varman....cevrendekilerin hepsinin yalanci ve namussuz olduunu sezinlemen....
(whitecrow - 14 Temmuz 1999 00:00)
yıldız topçuların yaşıtım olduğunu farketmeye başladığımda oldu aslında. çok beğendiğim esas kızın benden küçük olduğunu öğrenince fark ettim büyüdüğümü. eskiden böyle olmazdı. filmlerde ki güzel ablalara aşık olur, maçlarda, füleli topçu diye bilinen ağabeylerimizin isimleri ile hitap ederdik birbirimize. hayat bir şeyler olunacak iyiye, mutluluğa varılacak bir yoldu bizim için. elde edecek şeylerimiz vardı. adımıza ayrılmış koltuklar, masada bizim için açılmış bir servis, boşluğumuz dolunca çekilecek bir fotoğraf, hayaller kurduracak güzel ihtimallerimiz vardı. mutlu olmak hep ihtimal dahilindeydi o zamanlar. yavaş yavaş, farkına varmadan bu ihtimalleri kaybetmekti aslında büyümek. geriye bakıp “bu muydu?” diye sormaktı kendine. arkanda bıraktığın karanlığı kabullenmek, kendi cinayetini üstlenmekti.
(promind - 18 Aralık 2010 16:24)
büyümek benim için iyice can sıkıcı ve içinden çıkılamaz bir hal almaya başladı. daha ciddi bir insan olmaya başladığımı fark ettiğim için mi suratım asık, yoksa suratım asık olduğu için mi daha ciddi gözüküyorum onu bile bilmiyorum. anlık istekler yerini planlara ve sözleşmelere bıraktı, şu hayatta sayılı dostlarımı görmek için bile ince planlar ve izinler gerekiyor. ha deyince olmuyor, doğru zamanı bekliyoruz. "bir ara görüşelim" demek, büyümenin şanındanmış onu anlıyorum.sorumluluk duygusunun sevimsizliği her gün yanıbaşımda, bir şeyleri bizzat benim yapmam gerekiyor. evi benim bulmam, emlakçıyla benim görüşmem, eşyaları halletmem, bu sırada işi aksatmamam, mahkemeye gidip "neden yoklama kaçağı" olduğuma dair ellinci kez aynı şeyi anlatmam, sonra şantiyeye benim gitmem gerekiyor. insanın kanını donduran tüm bu kalemleri başkasına ihale edecek durumum yok. bana patlıyor hepsi, kaçacak yer bulamıyorum. tam anlamıyla ayak uyduramadığım bu sistemde bir de bakıyorum ki; ceketimin cebinde çocukluk arkadaşıma verilecek bir çeyrek altın.lise yıllarında hayatına bilgisayar oyunlarına vakfedip nikini outlaw almış olan adam, iki üç sene önce evlenmiş ve bir çeyreği kapmıştı. zaman umarsızca aktı, bu sefer herif baba olmaya karar verdi, dokuz ay geçti ve bu cumartesi baba oluyor. büyümenin gereklerini sırayla yerine getirdiği için bir çeyrek ile daha ödüllendiriyoruz. ben büyüyüp büyümeme arasında kararsız kalıp en fazla bir şuku kapabilecekken, adam süper mario gibi oldu amına koyayım, altınları toplaya toplaya ilerliyor.büyümeyi eline yüzünü bulaştırmadığı için de, yarın bir gün çocuğun çükünü kestirecek, etti mi sana bir çeyrek daha? üç çeyreği ancak köfte ekmekte gören bir insanken, herife üç altın bağışlayacağım. çünkü düzen bu şekilde işliyor, sıra bana geldiğinde o da bana çeyrekleri takacak. fakat başta dediğim gibi, büyümenin adımları beni iyice daraltmaya başladı. sıkıcı bir adama dönüştüğümü görüyorum. tayyip izleyip moralimi bozuyor ve ülkeyi kurtaracakmış gibi konuşmalar yapıyorum. iki üç tane dostum var, adamları aylardır göremiyorum. "en kısa zamanda" deyip erteliyoruz.oysa, "bir saat sonra taksim'de içelim" dedim mi içerdik. iki saat sonra "oğlum çok mu içtik" dedim mi, çok içtiğimizi kabul ederdik. üç saat sonra eve gitmek için taksi niyetine sarı arabaların peşinden koşarken de bunun güzel günler olduğunu bilirdik. şimdi adam olmuş genel müdürlükte insan kaynakları uzmanı mıdır artık ne yarrağımdır tam öğrenemedim, herifle iki bira içip pes oynayacağım diye takvim denk getirmeye çalışıyorum.büyümenin tüm tahmin edilebilirliği ile bir günü daha kapatıp, akşama ne yiyeceğimi düşünüyorum.
(mies - 9 Mart 2011 16:54)
öğrencilerimden biri - her çocuk gibi büyümeyi istediğinden olsa gerek- bir öykü yazmış, bununla ilgili şöyle bir şey geçiyordu içinde: - mavi haplar yağdı gökyüzünden, bir tanesini yakaladım, hapı yuttum. büyüdüm. hapı yuttum, büyüdüm. nasıl da bilmiş.
(sadelisu - 2 Mayıs 2011 18:31)
lapa lapa kar yağdığında aklına gelen ilk şey "bu ay doğalgaz çok fena girecek" ise, sen artık geri dönülemeyecek şekilde büyümüşsün demektir.
(resimhane - 9 Şubat 2012 23:16)
"kendi kendime keselenmeye başladığımdasandım ki büyüdümsevdiklerimi toprağa verdiğimdeanladım ki büyüdüm"
(arzkara - 16 Eylül 2013 22:28)
bir lise balosunda fark ettim bunu. geçen akşamdı, sanki balo değil de çocukluğum geçen akşamdı. oysa ki yirmi dokuz buçuk sene olmuş. çok da değil. satürn dediğimizin bir dönüşü güneşin çevresinde, nihayetinde. nedir ki! bir de buçuk dedim ki, daha bir sevimli sanki. biraz affedin. babam, beni havaya atmış da tuttuğunda böyleymişim, inanın. okulu kırıp ada vapurunda cıvıldaşan kızlar biz değildik bir zamanlar. o konserden sonra kadıköy' de o parkta hiç uyumadık ki. deli hayaller hiç kurmadım ve kırılanları hiç içimdeki uçurumlardan aşağı atmadım, kim dediyse yalan. o köprüden de geçmedim, köprü üstündeyken hayattan da. kimsenin yollarına bakmadım. hiç ağlamadım, onlar yağmur hep. ilk aşk acısından o ilk atandığım köydeki okulun karşındaki buğday tarlasına gömülüp kaybolmadım. isterseniz sorun, tarla orada.babam, beni havaya atmış da, o bayram günü hastanede babaannemi kaybetmemiş sanki, tutmuş beni. geçen bayramdı. sanki cenaze değil, çocukluğum geçen bayramdı. o kadarla kalsa iyi. babam o hastane odasında çok ağlamıştı, ağlamasaydı. ben bakmasaydım ya da gözlerim yansaydı. sabun kaçsaydı ne bileyim birdenbire şimşekler çaksa atlar koşsaydı içimden dört nala beni kaçırsaydı. ağlamasaydı. sanırım, babanın ağlaması da biraz, büyümekle ilgili. babam, beni havaya atmış, gördüm gökyüzünü aynı böyledir, eminim büyümedim. gözlerim, geçmiş bir çarşambadan beri gökyüzündedir. gökyüzü, tıpkı iyilikler gibi, görenlerindir.babam, beni havaya atmış da tutmuş ama tutamamış zamanı, akmış. büyümüşüm. annemin saçları beyaz. fotoğrafları hiç sevmemişim hala. fotoğraflar, yaşlandığımızın resmidir. bazı şarkılarda içlenmişim o biçim. çocukluğum, hala cibali'de o bahçede ama tuğba söyledi geçen gün, çocukluk arkadaşım, çiçeklerden kolyeler yaparmışım sürekli. bence tuğba da hala yedidir.büyüdükçe, küçülüyor gökyüzü büyümesek yeridir.
(sadelisu - 6 Haziran 2014 11:25)
mastarlı büyü.
(vb - 22 Eylül 2014 22:52)
8-9 yaşlarımdayken okuldaki müzik öğretmenimin yönlendirmesiyle bir çocuk korosunun seçmelerine katılmıştım. günlerce söyleyeceğim şarkıya çalışıp seçmelerin olduğu gün opera binasına gitmiştik. heyecandan nefesim tıkanmıştı ama çok umut doluydum. o yüksek tavanlı odaya girip devasa piyanonun önünde durduğum 10 dakikayı hiç unutamayacağım. hayatımın en umut dolu anı olarak kalabilir hafızamda.1 hafta sonra sonuçlar açıklandı, kontrol etmeye gittik babamla. listede adımı göremedik. ben baktım, babam baktı. yoktu. orada yaşadığım üzüntüyü tarif edemem. hala içimde yumulmuş bir kirpi gibi ara ara dikenlerini sokar hatırladıkça. o kadar çok üzülmüştüm ki ağlayamamıştım. taş kesilmiştim sanki üzüntüden. ağlayacak oluyordum sonra yutkunuyordum babama ayıp olmasın diye. babam anladı tabii evladının halinden. bana üzüntümü unutturmak için bir dünya şey teklif etti. ben de tabii ki en cazip seçenek olan "kırtasiye alışverişi"ni seçtim. o gün bana 48'li pastel boya almıştı babam. o kadar güzeldi ki, yüksek tavanlı oda da, piyano da, diğer çocuklarla cıvıldamak da umrumda değildi. unutup gitmiştim.şimdi otuz küsür yaşındayım. dün tam da buna benzer bir aşamadan geçtim. yine müzikle ilgili çok çok istediğim bir şeyin seçmelerinde takılıp kaldım. cekedimi giyip çantamı alıp dışarı çıktığımda istediğim tek bir şey vardı. babamla kırtasiyeye gidip pastel boya almak. tam olarak yirmi küsür yıl önce yaşadığım iç burukluğunu bire bir yaşadım. birkaç arkadaşımı aradım açmadılar. babamı aradım o da açmadı. ağlaya ağlaya eve geldim. 2 yıl önce kendime aldığım ve sonra çekyatın altındaki sandığa fırlatıp attığım pastel boya takımımı çıkarıp okşadım. dakikalarca çocuklar gibi ağladım. sonra iyi olmadım, olamadım.büyümek böyle bir şey galiba. büyüdüğünü sanmak ama o çocuğu hep içinde taşıdığını defalarca, tekrar tekrar fark etmek. bu kez bir pastel boyayla tava gelemeyeceğinden de adın gibi emin olmak.
(aditia - 15 Ekim 2014 01:28)
büyümek; tanımadığınız, yoldan geçen göğsü bağrı açık çocuklara "yavrum kapasana önünü buz gibi hava, üşütürsün" diye fırça atmaktır.o göğsü bağrı açık çocuktan, fırça atan tarafa nasıl ve ne zaman geçtiğini de asla anlamamaktır.hayat geçiyor azizim...hayat hızla geçiyor. kapatın göğsünüzü bağrınızı, üşütürsünüz!
(betty puf puf - 10 Mayıs 2015 14:53)
Yorum Kaynak Link : büyümek