• "sadece joaquin phoenix'in gösterisi için bile izlenmeli. böyle bir şey yok.filmse bence cok da iyi dikl. ama phoenix... hayret bi olay."
  • "başıma bir şey gelmeyecekse; havada kalmış, ya da ne söyleyeceğine tam karar verememiş filmdir."




Facebook Yorumları
  • comment image

    buffy'den çok önce, the master dr. who'nun ezeli düşmanydı. kendisi manyak bir time lord'dur, en az doktor kadar inkarnasyonu vardır, kendisin ilk oynayan aktör 1974'te nevşehir'de film çekerken kazada ölmüştür.


    (khuzdul of krsanthi - 24 Temmuz 2009 18:12)

  • comment image

    paul thomas anderson 'un yeni projesi. başrole philip seymour hoffman isimli güzel adamı koymuş bu sefer. filmin hikayesi de anderson'a yakışır biçimde enteresan. 1950ler. karizmatik ve dahi bir adam yeni bir din kurar, peşinden kitleleri sürükler. kim bilir nerelere göndermeler gider. şimdilik bize beklemek düşüyor.


    (sakallis - 5 Aralık 2009 00:03)

  • comment image

    yazı "spoiler" içerebilir. dolayısıyla izlemeyenlerin ihtiyatlı olmasında fayda var.

    paul thomas anderson' ın altıncı uzun metraj filmi the master. hemen belirteyim, sineması açısından bir geriye gidiş değil, tam aksine daha değişik bir olgunlaşma yapıtı bu. amerika özelinde olan meseleleri, evrensel ve insani bir boyutta aktarması, yönetmenin en büyük özelliklerinden biri. the master, kendi özelinde belli bir dönemde yükselmeye başlayan tarikatlar meselesini hikayenin ana malzemesi gibi gösterse de, aslında iki insan arasındaki psikolojik ve ruhani savaşımı, dolayısıyla tarikat bazında da; ustayla çırağı arasındaki çatışmayı dışa vuruyor.anderson’ un sinemasının anlamlı olmasının sebebi ise, günümüzde de değişen hiçbir şey olmayışı.

    savaş sonrası amerika' sında, üzerinde savaşın etkileri hala süren bir birey varolmaya çalışıyor. usta (lancester dodd) onu yanına alıyor ve aralarında alışılagelmişin dışında, garip bir ilişki oluşuyor. şimdi bu konuya insanın yalnızlığı ve kendini bir yere aitmiş gibi hissetmemesi açısından da bakabiliriz. nitekim toplumların ve dolayısıyla ülkelerin gerek yönetim biçimlerinden kaynaklanan, gerek kültürlerinden kaynaklanan çeşitli zorlamaları, hatta bunun da ötesinde evrensel düzeyde varolma çabasının maddeye bağımlılığı, bazı insanlar üzerinde büyük bir baskı oluşturuyor. freddie de tam bu baskıyı reddeden bir yapıya sahip. usta onu yanına aldığında, kendini bir süre iyi hissedip duruma ayak uydursa da, sonunda tutunamıyor ve gene bildiği ölçüde hayatına devam etmeye çalışıyor. fakat, freddie' nin tek aşkı olan doris, bir başkasıyla evleniyor. bu ona toplumun, ülkenin vurduğu bir başka darbe. hayır freddie senin istediğin gibi değil bizim istediğimiz gibi demek. usta ise, toplumda varolabilmeyi başarmış, çarkın bir yerinde durarak hayatına devam edebilmiş ve bunun da ötesinde çarkı yönlendirmeye başlamış bir birey. bu gidişata eleştirel bir bakış atan insanlara da tamamen sert ve agresif bir yapıda duruyor ayrıca. filmin sonunda, freddi' ye bile onu reddederse, bir daha görüşmeyeceklerini söylüyor...

    freddie ingiltere'ye gittiğinde, usta’ nın oğlu val ile karşılıyor. ona ne kadar iyi göründüğünü söylüyor. val, eskiden ezik bir karakter gibi dururken, şimdi ise gayet şık duruyor. burada bile toplumda varolan bireyin, toplum tarafından ödüllendirildiğini görüyoruz. freddie, usta’ nın odasına gittiğinde ise, şu cümleyle karşılaşıyor: "hiç kimseye bağlı kalmadan mı yaşayacaksın?" . freddie evet yanıtını veriyor ve "dünyada tek başınasın cevabını alıyor.". usta’ ya göre; topraksız ve efendisiz bir hayat, asla olamaz ve freddie de böyle bir hayata kavuşamayacaktır. freddie' ye, eğer öyle bir hayat bulursa kendisine de söylemesi gerektiğini belrtiyor. freddie de kendi bildikleri doğrultusunda usta’yı reddediyor. filmin sonunda da, kendi yarattığı kumdan bir kadın vücudunun yanında kendi dünyasıyla başbaşa kalıyor. varolup olamayacağı sorusu ise akıllarda yer ediyor.

    the master oldukça kişisel ve akıllardan uzun süre çıkmayacak bir sinemasl deneyim. bana göre there will be blood’ dan daha iyi bir film değil. ancak daha farklı tatlar sunduğu da bir gerçek. görsellik gene müthiş ve benim kendi şahsi kanaatimce kubrick ve malick etkisi hat safhada. kubrick için; freddi’ nin herkesi çıplak gördüğü sahneyi, freddi’ nin usta’ nın ofisine giriş yaptığı sahneyi ve kayalıkların olduğu sahneyi örnek olarak gösterebilirim. çekim tekniği açısından sırasıyla “eyes wide shut”, “paths of glory” ve “2001*” çağrışımı yapmıştır bendenizde. malick için ise, filmin başındaki pasifik sahnesi uygun kaçacaktır.

    edit: -under rug swept- düzeltti. beşinci değil, altıncı uzun metraj olacak.


    (xcays - 10 Kasım 2012 14:15)

  • comment image

    bir "bizim kesinlikle bir tane süpervizörümüz olmalı" filmidir. yönlendirilmemiz , manipüle edilmemiz , sömürülmemiz lazım. herkese bir sahip lazım.filmin ana teması ,olay örgüsü bunun üzerinden gitmiş. ama
    üzülerek çeşitli yorumlar duyuyor, görüyor şahit oluyorum ki , yazık. holywood ending bekleyenler mi dersin , uslubü yetersiz anlatım biçimine yoranlar mı.

    the master filmine şöyle uzaktan çekilip bakmak lazım.benim takıldığım nokta "anlaşılmaz kısmı" tamamen yorum açık filmlerin başına gelen en bayağı sorunlarından biri ; "ne oldu şimdi?". film, filmin teması gereği işlenmesi gereken şekilde işlendiği için kesinlikle kendine değer katıyor en başta. zaten bizim için karar verenler , bizim yapmamız gerekenleri söyleyenlere alıştığımız için , filmlerden beklentimiz bize tam olarak olayın ne olduğunu ve nasıl bittiğini söylemesi gereği varmış gibi hissediyoruz. eğer izlediğimiz film bu kısmı bize bırakırsa yadırgıyor , kızıyor, üzülüyoruz . the master'da bahsettiğim yansımaları rahatlıkla görebiliriz. eğer yönetmen filmi standart bir şekilde üretir , geliştirir ve bitirse üzerine ona bir etiket çekip - iyi , güzel, sıkıcı - köşeye atabiliriz. ama bu tip filmlerde bunu yapmak zor . o yüzdendir ki bu tip filmler popüler kültürden istediğini alamaz belli kitlelere hitap eder.


    (camera lucida - 16 Şubat 2013 00:23)

  • comment image

    sadece joaquin phoenix'in gösterisi için bile izlenmeli. böyle bir şey yok.
    filmse bence cok da iyi dikl. ama phoenix... hayret bi olay.


    (guzelcehulis - 25 Şubat 2013 00:56)

  • comment image

    filmin temel eksikligi konu butunlugundeki tutarsizliklardi. bir kisinin kendini bulmasindan cok buldurmaya calisanin ic celiskileri filmin ana temasi olmaliydi. tabii bu tema problemi filmin butununu sekteye ugratan en onemli acmaz oldu.
    lancaster dodd ( philip seymour hoffman) karakterinin derinlikli ve temiz oyunculugu, freddie quell ( joaquin phoenix) karakterinin dogal fiziki yapisini biraz daha deforme ederek yaptigi oyunculuga karsi daha nitelikliydi.
    geride birakilan savasin (dunya savasi) tematik, travmatik sonuclarinin; toplum ve birey ustundeki etkilerinin bu kadar aceleci gecilip bireyleri kendi dertleriyle ugrasmalarini on plana almak garipti. garipti derken bunun metafor olma olasiligi da ortada yoktu.
    acikcasi konu olarak flu bir sekilde baslayan film, netlestikten sonra butunluk konusunda da fluluk yasadi.
    bu arada tarikat olaylarina surtunerek gecerken iz birakmaya calismak bir baska acmaz...


    (solarise - 21 Nisan 2013 23:28)

  • comment image

    başıma bir şey gelmeyecekse; havada kalmış, ya da ne söyleyeceğine tam karar verememiş filmdir.


    (cadillac - 28 Nisan 2013 12:11)

  • comment image

    on yıl daha genç olsam çok zorlar semboller, temsiller, alt metinler çıkarmak için götümü ölümüne yırtardım. kimsenin dikkate almayacağı "bilinçdışına bir gönderme" benzeri sadece kendimin inandığı tespitler savururdum.
    ama

    --- spoiler ---

    neden gemi? niye bir gazi? master kim? neden onca mürid arasından freddie quell'e taktı master? o saçma sapan terapilerin manası ne? anlatacağı eğer çok büyük bir hikaye idiyse, neden böyle iki tuhaf karakter üzerinden anlattı? kadınların çıplak dans ettiği sahne - freddie'nin gözünden gördüğümüz için öyleydi. eyvallah da ne manaya geliyor? öyle değil mi yoksa?
    ---
    spoiler ---

    netice. p.t.anderson "şu sebepten, çünkü eşşeğin sikinden dolayı" demediği müddetçe benim için kayıp bir filmdir. anlamak istedim , anlayamadım. joaquinn phoenix ve philip seymour hoffman'ın oyunculuğu falan da ne bu? etkilenenler neyinden ölümüne etkilendiler ve analizlerinin akademik, sanatsal dayanağı nedir?


    (altlejant - 29 Temmuz 2013 11:27)

  • comment image

    --- spoiler ---
    öncelikle filmin içinde çok fazla tema olduğu için en baskın olan temaları kelime olarak belirlemeye çalıştım, bunlar:
    master, slave, travma, özgürlük, akıl sağlığı, öfke
    filmde master ve travma birbirine eşdeğer olarak kullanılıyor. akıl sağlığının ölçütü freddie'nin kendini master = travma(geçmişten gelen(aile içi) + savaş anıları)'dan kurtarabilmesi.
    master'ın slave'e sembolize ettiği şeyler; huzur+kabul edilme ve sevilme duygusu + kendi yaptığı kötü şeylerin hepsini trilyonlarca yıldır zaten yapılıyor seninle alakalı değil deyip geçmişe yıkması böylece travmadan arınma hissi vermesi
    filmde freddie'nin motorsikletle alıp başını gittiği sahne (master'ın da "good boy" diye onay vermesi) aslında olması istenen travmadan arınma ve özgürlüğe kavuşma sahnesi. zaten o sahnenin akabinde uzun zamandır görüşmeye cesaret edemediği eski kız arkadaşının evine gidiyor. ama burada karşılaştığı durum tam olarak da master kavramının oluşma nedeni: huzur ve korunma hissi. geçmişte bırakıp savaşa gittiği kız arkadaşının 3 yıl önce evlenip çocuk sahibi olduğunu öğrenince master'sız (gerçek) yaşamın ne kadar acı verici olabileceğini görüyor. (kendini gerçekleştiren kehanet durumu da söz konusu) zaten ardından master'ının ta ingiltere'de olmasına rağmen hemen yanına gidiyor ve bir anlamda lancaster dodd freddie'yi iyileştirebilme iddiasını kaybetmiş oluyor.

    filmin en kilit cümlesi: "master olmadan yaşayabilirsen haber ver, çünkü ilk sen olacaksın"
    burada aslında dünyadaki herkesin akıl sağlığı bozuk çünkü ne master'la ne master'sız yaşayabiliyorlar deniyor.
    çünkü sizi her zaman koruyan master olduğunda kendinizi kısıtlanmış hissedeceksiniz, master olmadığında ise uçsuz bucaksız dünyanın iyi-kötü her türlü durumuna açık, zarar görebilir olacaksınız. informal processing sahnesinde freddie'nin sana birinin ne yapman gerektiğini söylemesinden hoşlanır mısın sorusuna hayır yanıtı vermesi de aslında onun özünde master'ın varlığından hoşnut olacak bir yapısı olmadığını gösteriyor. film boyunca akut bir şekilde kendini gösteren öfke ise bu ikilemin içinde sıkışmış olmanın bilincinde olmanın dışa vurumu. filmin finalinde freddie artık sinirli değil çünkü bu ikilemi kabul etmiş durumda. filmin içinde bahsedilen "çıkış yolu mizahtır." anlayışı gelişmiş gözüküyor.
    ---
    spoiler ---

    film aslında bu kadar mükemmel bir film ama bağlantılar çok kriptik bir şekilde dağıtıldığı için izleyiciye net bir tablo oluşturma imkanı vermiyor. onun dışındaki tarikatımsı kısımlar ise tamamen filler, filmin içinde önemli bir yer taşımıyor.
    umudovskys out--


    (umudovskys - 14 Aralık 2013 06:49)

  • comment image

    (bkz: spoiler)
    yaşamını anlamlı kılacağına inandığın tek bir neden bul ve bu küçücük nedenin peşinden ayrılma, kapsamını genişlet, parlat, kartopuna dönüştür ve sonunda o neden senin davan haline gelsin. yaşama tutunduğun kişisel neden öylesine büyüyebilir ki süreç içerisinde başkaları için de görünür hale gelerek peşinden gidilecek bir dava halini alır. son derece kişisel anlamları olan ve kişiyi yaşamda tutmaya yarayan bir nedenin büyüye büyüye soyut bir dava halini alması, başkalarını da sürecin içine katarak otonomluk kazanmasında ironik bir yan var. bu noktadan sonra davanın nerelere varacağını nedenin mucidi dahi öngöremez, artık onun dışındadır süreç. müritlerse bir başkasının nedeninin parlaklığı karşısında büyülenenlerdir.

    davanın gelişimi sürecinde öyle bir an gelebilir ki, görünürde nedenin mucidi olan kişiyle taban tabana zıt niteliklere sahip bir başkasının yollarının kesişmesi mümkün olur. bir neden bulamamış olan biri oradan oraya sarhoşluk içinde, umarsızca sallanıp dururken bir ışıltı farkeder ve davanın müritlerinden biri olarak bulur kendini. yaşama nedenini yitirmişler bir başkasının nedeninde kendi varoluşlarını yeniden anlamlandırmak için davaya katılırlar, sığınağa dönüşür dava.

    hal ve tavırlarıyla bilge biri olduğu söylenebilecek lancaster dodd ile yüzü seğiren, ilkel tepkiler vermekten ötesini yapamayan, eli kasığından ayrılmayan, kaşınan, maymunsu freddy quell'i ayıran nedir? bu ikisini ayıran tek şey "neden"dir (cause). "neden"i keşfetmeden ve onu bir dava haline getirmeden önce freddy'den farklı değildir lancaster. günün birinde bir neden, bir amaç keşfetmiş ve nedeni bir atlama sırığı gibi kullanarak maymunluktan insanlığa sıçramıştır lancaster. "biz ikimiz sanki daha önce karşılaşmıştık" deyip durması boşuna değil onun. keşfetmeden önce aynıydılar.

    yalnızca inananlar, müritler bir davayı geliştirmeye yeterli olmaz. önemli olan, davanın başarısı addedilebilecek olan şey nedenin öncesindeki birine o eşiği atlatmaktır. lancaster'ın freddy'ye gösterdiği ihtimam, onunla uğraşmaktan, onu umursamaktan bir an olsun vazgeçmeyişinin gerisinde sempatik bir tavır yatar: "ben yapabildiysem sen de yaparsın. dene, başaracaksın kardeşim." freddy'ye inanan yalnızca lancaster'dır. müritlerse önderlerinin ne yapmaya çalıştığına akıl erdiremedikleri gibi freddy adındaki bu maymun adamdan davanın zarar görmemesi adına bir an önce kurtulmaları gerektiğini düşünürler. bir başkasının nedenine sığınarak sürece dışarıdan dahil olanların "neden"in eşiğini deneyimlemeleri pek kolay birşey değildir.

    freddy diğerlerinden daha yakındır lancaster'ın keşfine çünkü davanın büyüsüne kapılan diğerleri gibi ideolojikleşmemiştir. henüz maymundur, o haliyle eşiğin gerisindedir lakin eşiği aştığını sanan diğerlerinden daha saftır. henüz aşmamakla lancaster'e yakın olarak aştığını zannetmek arasında büyük bir fark vardır ve o farktır ki adamın durmaksızın freddy'yle uğraşmasına yol açar.

    aletheia adlı gemi suları yara yara davanın müjeli haberini ulaştıracak başka yerlere ilerlerken freddy'de kendisi için yabancı olan davanın peşine takılır. çok saf bir yanı var freddy'nin. sürekli gülümseyerek dinliyor. değerli bir şey olduğunu seziyor ama bunun nasıl birşey olduğunu idrak etmesini engelleyen başka kayıp nedenler var yaşamında. gemiye binene değin ilk nedenlerin varlığında neden olduğu derin çatlaklarla yaşamış olan ve travmanın bunaltıcılığına saplanmamak için savrulmayı şiar edinmiş bir adamın davayı idrak edebilmesini ummak son derece boş bir umut olurdu. ama onu diğerlerinden farklı kılarak lancaster'a yaklaştıran bir şey var: başka nedenler, başka davalar yok ve yaşamı son derece açık. kirlenmemiş bir potansiyele sahip.

    bir nedene tututarak onu yaşam amacı haline getirmekte egoist bir şey var bence. lancaster'ın elinden nedenini aldığımızda ondan geriye ne kalır? peki ya müritlerinin? freddy gibi savrula savrula yaşamaya dayanamayacak kadar kırılgan bir topluluk. kültür dediğimiz şey de insani kırılganlıkların acısını yatıştırmak için bulunan çarelerden başka bir şey değil.

    hümanist bir proje "the master". freud'un psikanalizi keşfedişi ve keşfinden sonraki ilk yıllarda çevresine toplanan az sayıdaki insan, "müritleri" geldi aklıma filmi seyrederken. söz konusu olanın ne olduğunu bile bilmeyen ama yeşermekte olan davaya inanan bir topluluk. freddy gemidekiler için ne kadar yabancıysa yeşermekte olan bu dava da karadaki insanlar için o kadar yabancıdır. lancaster bunu bilir ve yabancıya kucak açar.

    (bkz:
    spoiler)


    (objet petit a - 21 Ocak 2017 11:33)

Yorum Kaynak Link : the master