Sundays at Tiffany's (~ Auch Liebe wird erwachsen) ' Filminin Konusu : Çocukluğundaki hayali arkadaşını 20 yıl sonra karşısıda kanlı canlı gören evlilik arifesindeki bir genç kadının yaşamı karmaşık bir hal alacaktır. Yalnız bir çocuk olan Jane'in Michael adında komik ve kibar bir hayali arkadaşı vardır. Sadece kendisinin gördüğü bu adamla sabahlara kadar konuşan küçük kız ona aşıktır. Bir gün Michael aniden ortadan kaybolsa da onu asla unutmaz. 20 sene sonra bir gün Michael'ı karşısında görecektir. Michael onun hayal ürünü değildir...
My Girlfriend's Boyfriend(2012)(5,8-5708)
filmin en başarılı oyunculuklarından biri kediye aittir. bakışları, insanların üzerine atlayışı takdire şayandır. çekimler esnasıda oradan oraya atılması ve yağmurda sokağa fırlatılması gibi sahneler dolayısıyla büyük eziyetler çektiği bellidir.
(miu - 11 Ocak 2007 15:45)
rivayete* göre, post-production aşamasında yapımcılar, yönetmen, oyuncular falan hep birlikte filmi izlerler. yapımcılardan biri: "yapacağımız ilk iş, şu aptal şarkıdan kurtulmak olmalı"!!! der. audrey hepburn de "cesedimi çiğnemelisiniz" diye karşılık verir.
(axellennox - 11 Mart 2007 19:08)
filmin kendisini, hikayesini, karakterleri vs hepsini beğendim. hatta audrey hepburn kimi sahnelerde hem oyunculuğu ile hem de o güzel kıyafetleri-stili ile süperdi. bir rüya gibi diye tanımlayabilirim. --- spoiler ---bunun dışında bu film benim hafızamda munis bir kediciğe çeşit çeşit işkencelerin yapıldığı bir film olarak kalacak. o ne tatlı, ne uysal bir kedidir o. audrey hepburn ise kediye bir isim bile vermemiş, kediyi 200 kişinin içki ve sigara içip, sarhoş olup bağırıp çığrıştığı, çılgın müzik çalınan bir odada tutuyor, üstüne kedinin suratına sigarasını tutuyor, sinir krizi anında hayvanı duvardan duvara çarpıyor, normal zamanda ilgilenmiyor, en sonunda yağmurun ortasında bir çöplüğe atıp gazlıyor. sonra kendi morali düzelince kedi kedi nerdesin diye arıyor. senaryo gereği kediyi buluyorlar. ama benim aklımda o holly kişisine çin işkencesi yapmak geçti. bu kadar uysal ve savunmasız bir yavruya bunlar nasıl yapılabilir. en son sahne süper ama. kadın kediyi kucaklıyor. yağmur altında pardesüsünün içine koyuyor. adam geliyor, sarılıp öpüşüyorlar. kedi aralarında kalıyor. kediş o kadar rahat ki sonra kafasını çıkarıyor ikisinin arasından. tam bir aile saadeti. belki de sinema tarihinin en romantik sahnesidir diyebilirim ben buna. --- spoiler ---
(mea maxima culpa - 23 Şubat 2008 03:19)
inanilmaz bi filmdir. cok kucukken babamla beraber seerederdik surekli muziklerini dinlerdik. odamda bi afisi vardir, klasik audrey hepburn elinde agizlikli sigarasiyla siyah elbisesi ile. cok guzeldir.cok guzel
(elena - 21 Mayıs 2000 02:39)
cok guzel bi film ayrica kalabaliga , sese , yagmura dayanikli bi kedi var filmde. audrey hepburn'un bu filmden sonra filmdeki karakterle bagdastirildigi da soylentiler arasinda
(kudra - 28 Kasım 2002 23:25)
orijinalinde escinsel olan bir karakteri canlandiran audrey hepburn'un, filmdeki holly golightly roluyle disi zarafetinin sembolu haline gelmesi: yuzyilin ironisi.
(glass sealed - 9 Ağustos 2011 02:54)
içinde en çok "darling" kelimesi geçen film olsa gerek.. demek ki eskiden "man", "dude", "guy" yokmuş..hope: "but you can't give your heart to a wild thing: the more you do, the stronger they get. until they're strong enough to run into the woods. or fly into a tree. then a taller tree. then the sky. that's how you'll end up, mr. bell. if you let yourself love a wild thing. you'll end up looking at the sky."*
(euhemuhu - 23 Nisan 2004 20:23)
her izleyişimde george peppard'ın gördüğüm en yakışıklı erkek, audrey hepburn'un ise gördüğüm en güzel kadın olduğunu düşündüren, izlemekten bıkmayacağım film...
(morgainelefay - 22 Temmuz 2004 01:41)
benim düşünceme göre filmi romantik komedi olarak nitelendirmek pek mümkün değil. basit gibi görünen ama son derece komplike iki karakterin etrafında gelişiyor olaylar. hayatta tutunamamış iki insanın manhattan'da kesişen hikayeleri ustalıkla beyazperdeye aktarılmış. zengin bir koca bulma hayali ile partiden partiye koşan holly golightly ve yazar olma idealini gerçekleştirmek için zengin bir kadının jigolosu olarak yaşamına devam eden paul varjak, temel olarak leaving las vegas'ın ben* ve sera*'sından çok farklı değiller.
(arsonist - 26 Ekim 2001 09:43)
belki de iflah olmaz bir kedisever olmamdan dolayıdır bilmiyorum, ama holly'nin zavallı kediciği taksiden attığı sahne hep içimi acıtır. kitabından bağımsız olarak muhteşem bir filmdir.
(perspicacious - 24 Nisan 2006 11:58)
Yorum Kaynak Link : breakfast at tiffany's