Süre                : 1 Saat 54 dakika
Çıkış Tarihi     : 09 Ekim 2009 Cuma, Yapım Yılı : 2009
Türü                : Drama
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  Roadside Attractions , Mpower Distribution , Mpower Pictures
Yönetmen       : Cyrus Nowrasteh (IMDB)
Senarist          : Betsy Giffen Nowrasteh (IMDB)(ekşi),Cyrus Nowrasteh (IMDB),Freidoune Sahebjam (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Shohreh Aghdashloo (IMDB)(ekşi), Mozhan Marnò (IMDB)(ekşi), Jim Caviezel (IMDB)(ekşi), Navid Negahban (IMDB), Ali Pourtash (IMDB)(ekşi), David Diaan (IMDB)(ekşi), Parviz Sayyad (IMDB), Vida Ghahremani (IMDB), Vachik Mangassarian (IMDB), Bita Sheibani (IMDB), Noor Al Taher (IMDB), Haya Al Taher (IMDB), Khalid Khan (IMDB), Sheede Dana (IMDB), Fay Yan (IMDB), Salti Hasan (IMDB), Laila Qutub (IMDB), Talal Nabil Morcos (IMDB), Abdullah Shaheen (IMDB), Shukreyeh Thijeel (IMDB), Fadela Rashem (IMDB), Sabiha Faleh (IMDB), Zoro Shaswar (IMDB), Jalal Zadhaley (IMDB), Aras Raffi (IMDB), Yousef Shweihat (IMDB), Rami Hamati (IMDB), Fadi Joseph Hamati (IMDB), Yasha Keyt (IMDB), Prasanna Puwanarajah (IMDB), Yahya Hussein (IMDB), Zeid Al-Yasoufy (IMDB), Sahar Bibiyan (IMDB), Mizyed Azrai (IMDB), Maggie Parto (IMDB)

The Stoning of Soraya M. (~ Soraya'yi taslamak) ' Filminin Konusu :
Sahebjam arabası bozulduğu için izbe bir kasabada mahsur kalır. Burada Zahra adında bir kadına rastlar ve onunla sohbet etmeye başlar. Zahra yeğeni Soraya'nın hikayesini anlatmaya başlar.


  • "filmdeki molla, ali sürmeli'ye baya benziyor. sanırım filmdeki tek güzel yer, zehra'nın gazeteciye kasedi verdiği sahne."
  • "aynı tanrıya inanıyor olmaktan bir kere daha utandırmıştır."
  • "taşı atmaya hevesli ilk kardeş; ilk ağlayan olur film sonunda."




Facebook Yorumları
  • comment image

    filmi izlerken çok ağladım ve şu an o kadar üzgün ve kızgınım ki... bu film nasıl based on a true story olabilir? böyle bir alçaklık nasıl gerçek hayatta yaşanmış olabilir diye retorik sorular soruyorum. cevabı biliyorum lakin, dedim ya isyan var içimde. zaten hiçbir dine inanmamıştım ama şu an şeriate gözü kapalı biat eden herkese küfürler savuruyorum.

    --- spoiler ---

    filmde insanı bu kadar üzen salt soraya'nın taşlanarak öldürülmesi değil, erkek egemen dünyada sadece kadın olduğu için kendini savunmaktan aciz kalması. amsalağın ve vicdansızın allahı olan kocasının sırf daha güzel ve genç bir am uğruna kadını terk etmesi ve nafaka ödememek gibi basit ve adi bir amaç uğruna yıllarını birlikte geçirdiği, kendisine dört evlat veren bu kadına iftira atması. bu iftirasına köyün imamını, muhtarını ve diğer bi halttan anlamayan cahil cühela bir kaç insanı alet etmesi...

    film boyunca islam'ın erkeklerin dünyasından ibaret oluşu, kadının nasıl ikinci sınıf insan muamelesi gördüğü gayet güzel anlatılıyor. eğer bir erkek bir kadını namussuzlukla suçluyorsa kadının masumiyetini ispatlaması; bir kadın bir erkeği suçluyor ise yine kadının bu namussuzluğu ıspatlaması gerekiyormuş. soraya'nın "ama onlar beni suçluyorlar, bunu ıspatlamalılar" dediğinde muhtardan aldığı cevap bu.. sen güvenilmezsin ve ikinci sınıfsın, çünkü kadınsın!

    ve filmin elbetteki en can alıcı, insanı en çok ağlatan yeri taşlama sahnesi. soraya'ya son sözleri sorulduğunda cevabı şöyle oluyor: "bunu bana nasıl yapabildiniz? sizler benim dostum, arkadaşlarımdınız. birlikte aynı sofraya oturduk, aynı yemekten yedik. sen benim babamdın, sizler benim oğullarımdınız, sen benim kocamdın! bunu bana nasıl yababildiniz? bunu herhangi bir insana nasıl yapabiliyorsunuz?" aldığı tepki tabi ki "bunu allah istedi. allahuuuu ekber allahuuu ekber!!" nidaları ile taşlama oluyor. ağlamayacağına söz veren soraya'nın o alnını resmen delen taş darbesi ile hıçkırarak ağlamaya başlaması insanın kalbini acıtıyor. erkekler hunharca taşlıyor, kadınlar çaresizce ağlıyor.

    son karede soraya m'nin tek fotoğrafı olan 9 yaşındaki halini gösterir bir siyah beyaz fotoğraf var. son can yanmasını da ona bakarak yaşayabilirsiniz. isyan edebilirsiniz, ağlayabilirsiniz. tadını çıkarın zira bi süre hiçbir şey hissedemeyeceksiniz. yani bana oldu, bi hissiyatsızlık çöktü üzerime.

    ---
    spoiler ---


    (kizillik - 3 Mayıs 2010 17:06)

  • comment image

    recm denilen canavarca pisliğin varlığını hemen hepimiz biliyoruz. yalnız bu filmi izleyince insan bunu hiç duymamış gibi olabiliyor inanın. hala idrak edebilmiş değilim şahsen, bu dünyadasın 21. yüzyıldasın ve sırf sınırların var diye istediğin canavarlığı yapmaya hakkın var, bu mudur yani? nükleer silahları falan bırakın allah aşkına, böyesine rezil bir zihniyet varken dünyada, silahsızlansak ne olacak? taşı da mı yok edeceğiz?

    peki ne farkı var bunun hitler almanyası'nın gerçek olduğu günlerden? ya da çocukların cinsel istismarından? insanlık suçu değil mi bu da? nedir böyle bir düzenin hala sürebilmesinin dayanağı? bunların hepsiyle hep birlikte mücadele eden dünya buna nasıl seyirci kalabiliyor, insanın aklı almıyor.

    filmi merak edenlere söyleyebileceğim; çok hassas da olabilirsiniz çok dayanıklı da. lütfen bu filmi izleyin, herkese izlettirin. sonuna kadar izlemenize gerek yok, rahatsız edici sahneleri görmeniz şart değil. ama yeter ki herkes öğrensin bu ayıbı, herkes izlerken o zihniyete lanet etsin ve sonrasında da insanlığından utansın. bu kadar korkunç yaratıklarla nasıl aynı türden olduğumuzu sorgulayabilsin.

    belki bir gün bu hastalıklı beyinleri toplumlardan kazıyacak bir çözüm buluruz diye.


    (haycanus - 4 Mayıs 2010 23:14)

  • comment image

    bu filmi mutlaka ama mutlaka izleyin.. şeriat nedir? recm nedir? islamda kadının yeri nedir? iran nedir? ama dayanabilirseniz izleyin.ben sinema salonunda bu kadar gerildiğimi nefes alamadığımı hatırlamıyorum.bu filmden sonra kafanızı kurcalayacak çok şey olacak.
    ben sinema filmlerini çözümlemeyi üzerine yazılar yazmayı severim entrylerimin çoğunluğunu da film üzerine yazılar oluşturur.ama bu sefer bir şey yazamıyorum film sizi film üzerine değil insanlık üzerine konuşturmaya zorluyor.
    daha yeni gösterime giriyor gidin izleyin ve üzerinde konuşun şeriatı ,islamı kadını...


    (siyah gocuk - 7 Mayıs 2010 13:51)

  • comment image

    içimin kıyım kıyım kıyılacağını bilsem de üç vakte kadar izleyeceğim film.
    ayrıca belirtmeden geçemeyeceğim:
    önce, (bkz: #3415294)
    akabinde, (bkz: #805094)
    islam'da kadının yeri her ne kadar fenalarda olsa da, recm cezasını ve filmde görülen çirkin iftirayı islama atfedip bunun üzerinden küfretmeyi hiç adil bulmuyorum.
    ilgili surede* de görülebileceği gibi, islamın zina için öngördüğü ceza bi temiz kötektir, iftira atanları ise hem bu dünyada (yakalanırlarsa) hem de öbür dünyada beter şeyler beklemektedir.

    bence burada küfredilmesi gereken islamdan önce de kız çocuklarını gömen zihniyetin ta kendisidir, ki islam hükümleriyle kadının yeri "eskisine nazaran" iyileştirilmeye çalışılmış olup (islam öncesinde kadın değil öyle ya da böyle şahit kabul edilebilmek, insan bile sayılmıyordu) görüldüğü üzere pek bir başarı kaydedilememiştir.
    aynı sorunu gerek ilk hristiyanların kadın filozof hypatia'yı katletmelerinde*, gerek ortaçağ boyunca süren engizisyon uygulamalarında da görebiliriz. oysa isa hiç böyle şeyler söylememişti... misal, (bkz: maria magdalena)

    dinler eleştirilebilir, eleştirilmelidir de.
    ancak bu eleştiriler yapılırken zeminleri birbirine karıştırmamakta fayda var.
    örneğin kuran'da geçen kadının erkeğine itaat etmesi gerektiği yolundaki ifadeler islam başlığı altında eleştirilebilir.
    ancak recm ya da filmdeki gibi bir iftira ve akabinde gelişen olaylar islam değil şeriat, hatta daha da doğrusu "islam ülkelerindeki şeriat uygulamaları" başlığı ile birlikte insanın karanlık tarafı gibi bir başlık altında eleştirilmeli ve kuran'da bulunmadığı halde bu ülkelerde gerçekleştirilen bir takım uygulamalar islam'a veya kuran'a halel getirmemelidir.
    keza hristiyanlığı eleştirirken isa'nın öğretisi ile kilise'nin öğretisi ve uygulamaları birbirine karıştırılmamalıdır.

    ortada bir sorun varsa bu en temelde yozlaşmış din kurumlarını ve daha pek çok çarpık anlayışı ortaya çıkartan insanın, insan doğasının kendisidir.
    tarih bize gösteriyor ki genel anlamda insanın kendi türünü, özel anlamda erkeğin kadını böylesine katletmesi dinlerden bağımsız olarak da varolan bir olgudur ve dinler de bu minareye kılıf oluyorlar daha çok.
    guns germs and steel gibi kitaplar insanın dinler olmadan da ne haltlar karıştırmaya muktedir olduğunu pek güzel göstermektedir.

    insanın bu tür uygulamalarla karşılaştığında isyan etmesi ve nefretini kusması elbette ki doğaldır, ancak aklı başında insan bu noktada kalmayıp soruna ilişkin gerçekçi çözümler üretmeye çalışacaktır.
    bu çözümlerin üretilebilmesi için öncelikle sorunun kaynağının doğru tespit edilip çözümlenmesi gerekir.
    yukarıda bahsettiğim gibi -özellikle duygusal davranarak- zeminleri birbirine karıştırmak ve bütün suçu dinlere yüklemek insana ilişkin pek çok gerçeği de göz ardı etmeye sebep olacak, dolayısıyla ideal* toplum yapısına ve yaşam düzeyine ulaşma yolunda üretilen teorilerin basit ifadeyle "uygulamada sıçmasına" sebebiyet verecektir.


    (soulstalker - 10 Mayıs 2010 00:04)

  • comment image

    hafız-ı şirazi dizeleriyle baslayan film, aslinda o an ozetini gecmis oluyor;

    "olmayın riyakârlık edenlerden
    bir yanda yüksek sesle
    kuran'ı dillendirirken
    öte yanda ahlaksızlığını
    sakladığını zannedenlerden"

    filme dair soylenebilecek cok sey var. politik bir mesele olarak kullanilmasinin yaninda (ki bunu kor goze parmak seklinde yapiyor); recm vardir, yoktur tartismalarina girmez gibi gorunup icsellestirilmis bir dogrulukla aslinda bunun var oldugunu ve yaygin oldugunu belirtiyor. bu hafta gosterime girecek film nihayetinde bu tartismalari korukleyecektir.

    diger bir hususta sudur ki bu gibi filmler bir vicdan rahatlatma araci olarak kullaniliyor. filmi izlerken, "ben boyle bir sey yapmazdim" diye ic gecirip, bunu yapanlara turlu hakaretlerde bulunuyor. sonucunda "uzuldugu" gerekcesiyle kendisini temize cekerek ve ardindan kolasindan bir yudum alip hayatina devam ediyor insan.

    ustune ayni insan dedigimiz varlik, unutuyor. unutmali. bunu da unutacaksiniz, unutacagiz. hafıza-i beşer nisyan ile müsterihtir.


    (entrapmen - 13 Mayıs 2010 15:46)

  • comment image

    ilgimi çekmiş filimdir. içeriğinin etkileyici olduğu konusundan belli. takıldığım nokta ayrı. iran kültür bakanlığına defaatle başvurmuş ve bizim bakanlığımız da bir sansürün söz konusu olamayacağını ve türkiyede gösterime gireceğini söylemişler. üstelik bu olay da çarşaf çarşaf gazetelerde.

    hayırdır inşallah ...dünyada iran'ın nükleer faaliyetleri konusunda takındığı savunmacı tutumu ile iran'ı bile şaşırtmış hükümetimiz iran'a hayır demiş. ya filim etkileyicilikten uzak ya da olası tepkiden korkuluyor diyecektim ki hatırladım bizimkiler tepkiden korkmaz. bu durumda mantıklı tek seçenek :

    bize kızıyorsunuz ama bakın beterin beteri var. biz özümüzde iyi çocuklarız mesajı *


    (travenian - 14 Mayıs 2010 21:45)

  • comment image

    insana ne düşüneceğini, ne hissedeceğini, hangi bir zihniyete küfredeceğini şaşırtan film.

    --- spoiler ---

    bir kadının namusunun bir başkasından ve hatta koca bir köyden sorulması bir yana, sırf kocası olacak herif serbestçe kendi şeyinin dikine gidebilsin, hayatında ikinci bir kadına yer açabilsin diye işkembeden uydurma bir senaryoyla kadına komplo kurulması, iftira atılması ve o kadının şevkle, hevesle taşlanması daha düşünürken bile insanın kanını donduruyor. bir de bunun çok sayıda örneğinin dünyada canlı canlı yaşandığını bilmek yaşadığımız dünyaya kahrettiriyor.

    ben olaya islam'da, kur'an'da bu vardır yoktur, olmasındır meselesinden çok daha genel açıyla bakarak dehşete düştüm. hepimiz herhangi bir dine inanmanın veya hiçbir dine inanmamanın öncesinde, insanız. inancımız ne olursa olsun, iyi bir insan olmakla, yaşamakla ve yaşatmakla yükümlüyüz. akıl mantık sahibi, vicdan sahibi hiçbir insan da birini kasten öldürmek veya ölümüne vesile olmak istemez. bu ölümden keyif almak ise hayvanlık bile olamaz. birinin zina ettiği için öldürülmesinden daha acı olan bir şey varsa, birinin zina ettiği iddiasıyla, iftirayla öldürülmesidir ve filmde bütün bu çarkı çeviren o insan bozuntusu erkeklere saydırmadan bir an bile durmam mümkün olmadı. soraya son nefeslerini alıp verirken onun üzerine eğilip, gözlerinde garip bir hıyanet ifadesiyle ölüp ölmediğini kontrol eden ali'den nefret ettim. asıl ben onu taşlamak istedim.

    kendisi pislik içinde yüzerken başkalarına çamur atıp kendini pirüpak gösterme gibi bir karaktersizlik örneği bugün dünyanın her yerinde var, kendi yaşadığımız şehirlerde ve çevremizde de. birine rahatça iftira atabilenlerin çoğu zaten kendi ciğeri beş para etmez insanlardır ve bunun acısını da gücünün yettiklerinden çıkarırlar. filmin ali'si ve mollası gibi.

    ---
    spoiler ---

    söylenecek çok şey var ama filmden çıkalı bir saatten fazla olmasına rağmen hala kafam yerine gelmedi.

    bu arada zahra rolündeki aktrise hayran kaldığımı da belirtmeden geçemeyeceğim.


    (saatgeceninonikisi - 15 Mayıs 2010 15:47)

  • comment image

    öncelikle zinanın bir suç olup olmamasını bir kenara bırakıyorum, zira evlilik dinler ve devletler tarafından düzenlenmiş bir müessesedir ve dolayısıyla kuralları da bu kurumlar tarafından belirlenmektedir. bu müesseseye adım atarak bu yetkiyi bu kurumlara vermiş oluyorsun. zina bazı toplumlarda suçtur, bazılarında sadece boşanma sebebidir, ancak hiçbir evlilik düzenleyici kurum zinaya karşı kayıtsız kalmamaktadır.
    gel gör ki filmde anlatılmak istenen mesele zinanın suç olması değil.

    bugün itibariyle filmi izledim ve yaptığım ön yorumların son derece isabetli olduğunu düşünüyorum. film son derece kalın çizgili karakterlere sahip ve mesaj konusunda da son derece açık davranıyor.

    filmin temel katmanları şöyle:
    1- islama yönelik eleştiri (molla karakteri, sürü psikolojisi)
    2- şeriat uygulamalarına yönelik eleştiri (ibrahim karakteri -as the executor)
    3- cinsiyet ayrımcılığına yönelik eleştiri (ali karakteri, çocuklar, genel toplum)
    3- insanın karanlık tarafına yönelik eleştiri (ali karakteri, molla karakteri, çocuklar, cenaze esnasında ölüevindeki yağmacılar, dedikoducu kadın, genel toplum, sürü psikolojisi)

    ayrıca molla, ibrahim ve haşim bireyin seçim iradesini temsil ediyorlar. bu karakterler herhangi bir iyi ya da kötü niyet taşımayarak başlayıp yaptıkları seçimlerle yollarını çiziyorlar.

    zehra karakteri insani erdemleri, zekayı ve sağduyuyu temsil ediyor. gerçekten inanan bir müslüman olması filmin mesajları açısından önem taşıyor. mesela filmin sonunda kasedi kurtaran zehra'nın adeta allah öyle değil böyle büyüktür anlamındaki "allahüekber" nidası önemli bir vurgu.

    ali de müslüman görünüp aslında inançsız olması ve islamı sadece isteklerine ulaşmak için bir maşa olarak kullanması açısından zehra'nın tam karşı noktasında duran önemli bir karakter.
    haşim (the fool) ve molla (adı üzerinde) karakterleri de tehdit altında aynı seçimi yapmak durumunda kalıyor ve birbirlerinin karşıtlarını simgeliyorlar.

    film bu karakterlerle müslümanlıktan bağımsız olarak iyiler ve kötüler ayrımı yapıyor.
    süreya recm öncesi konuşmasında siz nasıl "insanlarsınız" diye soruyor altını çizerek.
    bu karakterler başka bir dine mensup olsalar ya da doğrudan ateist bile olsalar bu değişiklik senaryodaki yerlerini ve yaptıkları seçimleri etkilemeyecektir.

    sadede gelirsek, bence, önceki entarimde de belirttiğim gibi,
    film gerçekten yerinde bir islam eleştirisinin yanında islamdan bağımsız bir "insanlık" eleştirisi de getiriyor. bu "insanlık" eleştirisi islam eleştirisinin gölgesinde kalıp yok sayılmamalı.

    sonuçta din insanları yaratmadı, insanlar dini yarattı.
    dolayısıyla root of all evil aslında nerede iyi düşünmek lazım.

    öznel ve duygusal yorumlarıma gelince,
    bu kadar bas bas bağıran bir filmde oğlanların babalarının arabasını (iktidarını) cilalama sahnesi gerçekten şık bir göndermeydi.
    taşlanan süreyanın hali irreversible misali beni benden aldı.

    ayrıca,
    alın size turnusol kağıdı:
    taşlama sahnesini izlerken içimdeki öfke ve nefret yerini dehşete bıraktı, bütün şiddet dürtülerim resmen iğdiş edildi.
    o taşları atan adamları elime geçirsem taşlayamayacağımı, ya da kıtır kıtır kesemeyeceğimi ya da benzer şiddet eylemleriyle öfkemi boşaltamayacağımı farkettim.
    ve anladım ki o taşları atan adamla at(a)mayan adam arasındaki insanlık farkı burada ortaya çıkıyor.

    hangi "meşru" sebeple olursa olsun bir insana bunu yapabilmek apayrı bir psikopatlık mertebesi bence.

    edit:
    eklemeden geçemeyeceğim:
    power corrupts absolute power corrupts absolutely.


    (soulstalker - 16 Mayıs 2010 19:49)

  • comment image

    bir filmi, bazı önyargılardan kurtularak, oyunculara yoğunlaşarak, konuyu özümseyerek, anlatılmak isteneni anlamaya çalışarak izlemek gerek. bunları yapamıyorsak harcadığımız 100 küsür dakika zira zaman kaybıdır. para kaybıdır. belki haybeden sinir bozukluğudur.
    en sondan başlıyorum anlatmaya: filmin amerikan yapımı olduğunu film bitimi hatırladım. sakin olun. şimdi burda amerika'ya kusmayacağım. ya da iran'dan, kadının islamdaki yerinden falan da bahsetmeyeceğim. sadece unutulan kısımları bir nebze de olsa hatırlatmaya çalışıyorum. parçaları birleştirmek izleyicinin işi.
    spoiler ibaresi koymaya gerek duymuyorum. adından da anlaşıldığı üzere film, şer-i hükümlere göre recm cezasına çarptırılmış bir kadının hikayesini anlatıyor. haliyle filmde de bir recm sahnesi var. izleyiciyi ciddi miktarda soluksuz bırakan, ağlamaktan patlatan, sinirden çatlatan bir sahne. ve oldukça gereksiz bir şekilde bu sahne haddinden fazla uzun tutularak izleyici istismar edilmiş. buraları kaçırdıysak kitabın başına dönüp sayfaları tekrar okuyalım. hipokampus biraz yorulsun. işini yapsın.
    şimdi de en başa dönüyorum: based on a true story- lanet olsun. bu ibareden en az henüz reşit değilken gördüğüm +18 ibaresi kadar iğreniyorum. ama o zamanlar yaşımı büyütemeyeceğim gibi bu konuda da yapacak bir şeyim yok. söylemek istediklerim çok ama ne anlatmaya gücüm var ne de insanların anlamak için uğraşı.
    kadının hakikaten adı yok. sokağa çıktığı zaman uğradığı tacizden tutun da etek namusçularının dilinden çektiklerine kadar, çocuğu için yediği dayağı sindireninden tutun da daha 13'ünde hiç sevmediği bir hayvanın koynuna sokulanına kadar (buraya üç nokta koyuyorum)
    kimse zahra'nın mücadelesinden, savunduğu değerlerden ve buna karşın soraya'nın çaresizliğinden de bahsetmesin. hatta herkes sussun salt o konuşsun:

    (bkz: bunu bir insana nasıl yapabildiniz)


    (xmxthat - 16 Mayıs 2010 19:57)

  • comment image

    özellikle ikinci yarısı the passion of the christ ile oldukça benzerlik gösteriyor. süreyya'nın katli tıpkı isa'nın katli gibi 40 dakika boyunca adım adım, en ufak en ince detayına kadar izleyiciye aktartılıyor. izleyici "bir şey olsa da kurtulsa" ümidiyle stresten tırnaklarını yerken her geçen dakika gidişat daha kötüye gidiyor ve acı son geliyor. ama ben süreyya'nın filminde bu katletme sahnesinin biraz zorlamaya kaçtığını düşünüyorum. tamam filmin imza sahnesi, tamam filme adını veren bu sahnede izleyiciler olarak sarsılmamız, şok olmamız, öfke ve üzüntüden baygınlık geçirmemiz beklenmiş ama yönetmenin "sen hala daha ağlamadın mı? dur o zaman biraz sündüreyim de sen de ağla" tavrı bir süre sonra canımı sıkmaya başladı. "canını sıktıysa amacına ulaşmış işte" diye tepki gösterilebilir bu dediğime ama dikkat ederseniz sahneye değil, tavra canım sıkıldı. sinematogrofik anlamda canım sıkıldı. ama çok geçmeden filmin gerçek bir öyküden uyarlandığını ve tüm bunların gerçekten yaşandığını hatırladığımda "sokarım sinematogrofiğine, insanlığını kaybetmişsin lan sen?" fikriyle yeniden kendime geldim ve film bir çırpıda bitiverdi zaten. fakat sonrasında daha kötü bir düşünce sardı bünyemi. biz şimdi, "normal insanlar" olarak, hani bu filmi izlediğimizde içimizdeki dehşeti, öfkeyi, hüznü tarif edemeyecek kadar fazlasıyla yaşıyoruz, süreyya taşlanırken ağlıyoruz (ki evet o kadar laf ettim ama o sahnede ağladım), film bittiğinde en az yarım saat konuşamayacak duruma gelip üçlü koltukta mal gibi dvd player'ın ana menü ekranına bakakalıyoruz ya.. ben çok eminim ki bu filmi tüm türkiye'ye izletmek gibi sapıkça bir mücadeleye girişsek ve bunu başarsak, insanların abartmıyorum %'80'i film bittiğinde hemen bize dönüp islam'ın aslında hoşgörü dini olduğunu, islam'da böyle bir şey olmadığını, islam'ın kadınlara haklar tanıdığını, hatta ileri gidip bu filmin anti-islam propogandası yaptığını falan söyleyip bir çırpıda islam'ı savunmaya başlayacak. az önce ekranda gördükleri ve gerçek olduğunu bildikleri o kadına üzülmeyecekler, o sahnede etkilenmeyecekler, filmi islamik hedeler haricinde çıplak bir insanlık dramı olarak bile göremeyecekler. islam yüzünden bir kadının katledişini izledikleri bu filmde yine tüm dertleri islam olacak. işte bunu düşündüğümde asıl şoka girdim ben. gerçekten de genel tavır bu yönde olacaktır, emin olun. ve o insanlarla aynı apartmanda, aynı otobüste, aynı okulda, aynı bakkalda hatta aynı evde sürekli yan yana gelerek birlikte yaşadığınızı unutmayın.


    (sir gawain - 18 Mayıs 2010 09:27)

  • comment image

    sanırım ilk olarak kitabı okumadığımı belirtmem gerekir ama en yakın fırsatta okuyacağım.

    herneyse, film iran'daki devrimden sonra başa gelen dini tayfanın nasıl ezici bir gücü olduğunun sadece "kadın" kısmını göstermektedir. küçümsemiyorum; eminim ki zulüm görenlerin %80'i kadındır, dolaylı yoldan olsa bile, ama bu devrimde "kadın" dışında bir çok olay vardır.

    konuyu 30 satır anlatmamın bir mantığı yok ama tek söyleyebileceğim, bu filmden sonra iran'lı öldürüp dövmektense, bu devrimi yapan-yaptıran bütün orospu çocuklarına nefret kusmak, küfretmek isteği doğdu benim içimde. iran'lı zavallı halk ne yapsın? bu kadar kültürlü, köklü ve babamdan da dinlediğim üzere dinle fazla alakaları olmayan bir halkın 180 derece değişimle şeriatla yönetilmesini sağlayan ibneleredir benim nefretim.

    film, tüm gerçekliğiyle anlatılmaya çalışıldığı için -kendi adıma konuşmam gerekirse- hakikaten çok sinir bozucuydu, durmadan küfredip durdum oradaki zavallı ve iyi kalpli iyi insanlar dışındaki her türlü şer'i hukuku, islamiyeti destekleyen, göt yalamayla hayatın daha ne kadar daha süreceğini kestiremeyen orospu çocuklarına. zaten filmden çıktığımda atlas pasajından trt'nin oraya nasıl yürüdüğümü hatırlamıyorum bile. farkettim ki, bu entry'yi girerken filmi izlememin üstünden 3-4 gün geçmesine karşın hala sinirlenebiliyorum.

    kısaca, tek demek istediğim ve en büyük dileğim; bu kadınların, bu çocukların, bu zavallı insanların bütün bunları yaşamasına sebep olanların kendi kuralları çerçevesinde canlarının aynı şekilde yanmasıdır.

    islam'ın bu derece acımasız ve tek taraflı olduğu daha ne kadar gözünüze sokulabilir yahu? keşke kış aylarında vizyona girebilseydi bu film daha büyük bir kitleye ulaşabilmiş olması için. hoş, pek bir kitleye ulaşamamış gördüğüm kadarıyla...


    (suzgecme - 19 Mayıs 2010 01:19)

  • comment image

    film boyunca östrojen salgıladığımı hissettim, parçalandım resmen.
    sonunu bile bile izledim belki bir ümit diye.bir de zehra hanımın asaletine hayran oldum.
    kesinlikle herkesin izlemesi gereken bir film.


    (yesterfox - 19 Mayıs 2010 22:09)

  • comment image

    ben çok uzun zamandır bu kadar etkileyici bir film izlemedim.
    filmi dün akşam izledim ve hala aklıma filmden sahneler geldikçe ağlıyorum.
    kör gözüne parmağım bir film olmuş diyen arkadaşlar var hakkında, bana göre filmin güzelliği de burada zaten. her şey o kadar açık, net ve gerçekçi ki, sanki siz gerçekten yaşananları orada ve çaresizlik içerisinde izliyor gibisiniz.
    öylesi bir çaresizlik ki, insanı kahrediyor.

    -entry'nin bundan sonrasını, "filmin sonunda soraya ölüyor mu acaba?" diye soranlar okumasın.-

    ben taşlama sahnelerinde artık sinir krizi geçirdiğim için sadece dinleyebildim. gözlerimi kapatmak durumunda kaldım. lakin dinlemek bile yetti. her atılan taşı hisettim. atılan her taş benim de içime atıldı sanki.
    hele ki soraya "ölümden korkmuyorum ama taşlanarak ölmek çok acı veriyordur" dediğinde, benim beynip patladı ve kafatasım içerisine dağıldı.
    bu nasıl bir naifliktir...
    soraya'nın masumiyeti üzerine önemli bir vurgu var filmde. bu beni filmde rahatsız eden tek şeydi. suç dedikleri şey de evli bir kadının başka bir erkekle yakınlaşması. bunun nasıl ve neden suç olduğu gibi bir vurgu yoktu filmde.
    soraya'nın kızlarıyla, oğullarıyla, babasıyla ve zehra ile olan ilişkileri de hem etkileyici hem iç burkan cinsten. toplumun keskin bir kadın erkek ayrımına gittiğini açıklıkla anlatıyor bu ilişkiler. soraya'yı korumaya çalışan ve onun için üzülenler sadece kadınlar. babası ve oğulları bile soraya'ya karşı duygusal bir yakınlık hissetmiyor. onu karşı takımın oyuncusu gibi görüyorlar. kadınlar ve erkekler küçük yaşlardan itibaren keskin çizgilerle ayrılıyorlar.
    film iran'ı ve islam devriminin getirdiklerini yansıtıyor fakat bana o kadar tanıdık geldi ki insanlar ve yaşananlar. töre cinayetinin linç ile birleşimi. muhtar sanki bizim köyün muhtarı, molla sanki bizim köy imamı, soraya'nın kocası ise sanki her gün gördüğümüz biri. sinsi ve bencil ama bir o kadar da bizden biri.
    bana türkiye'de bir köyde yaşandı bunlar dese, yok canım olmaz öyle şey diyemem. şeriat bunu emrediyor yerine, töre bunu emrediyor koy, yerel şartlara uydur bu hikayeyi.
    erkeklerin birlik oluşları, neredeyse kenetlenerek soraya'nın sonunu hazırlamaları, bana siirt'te yaşanan tecavüz dayanışmasını hatırlattı. erkeklerin kadınlara karşı ne kadar kolay bir dayanışma kurabildiklerini de gösteriyor bu hikaye.
    soraya'ya idam kararının bildirildiği sahnede ortaya çıkan sirk ekibi, çok alakasız bir noktada gelse de, beni etkileyen şeylerden biriydi. ekibin soraya taşlanırken traş olması ve taşlamanın ardından eğlenceye başlamaları, durumun ne kadar normal algılandığı, ve hiçkimsenin içinin cız etmediğini göstermek adına çok güzel bir ayrıntıydı.
    iran'da kadın olmak zor, fakat müslüman her toplumda kadın olmak zor bir şey. bizim dinimizde böyle şeyler yok, bu olaya bakarak islam'ı lekelememek gerekir yorumları bana yüzeysel ve üstünü örtmeci geliyor. recm kuran'da yok ama şeriatta var. osmanlı'da da recm cezası uygulanmıştır. töre cinayetleri de müslüman toplumlarda daha çok görülüyor çünkü töre de dini öğretilerle ilgilidir. kuran'da zinanın cezası taşla öldürülmek değilse de, ev hapsine alınmak veya 100 kere kırbaçlanmak olarak tanımlanıyor. islam'da kadının yerinin ne olduğunu müslüman toplumlara bakarak görebiliriz. hiçbirinde durum iç açıcı değil. burada dinin bir suçu yok, insanlar yanlış uyguluyor demek bu acıların hiç dinmeyeceğini anlatıyor bana. çünkü mantalite değişmeyecek demek oluyor bu.
    hele ortaçağda da hristiyanlar kadınları cadı diye yakıyordu benzeştirmesi, beni çileden çıkartıyor. recm 21. yüzyılda hala yaşanıyor. hala. bizim çağımızda yaşanıyor bunlar. çağlar önce değil.
    kadın haklarının durumu, ve kadınlara uygulanan şiddetin boyutlarını görebilmek adına, bu film çok büyük bir değer taşıyor bana göre. tarihe bir not düşüyor. 21. yüzyılda, kadınlar hala taşlanarak öldürülebiliyor, acımasızca ve canice.


    (gordon shumway - 28 Mayıs 2010 18:10)

  • comment image

    uzun zamandır hiçbir film içimi böyle acıtmamıştı. gözyaşları içinde, söverek ve lanet okuyarak ve atatürk'e bir kez daha şükranlarımı sunarak izledim.

    yalnız önemli bir nokta var. kur'an- ı kerim'e göre zinanın cezası -bekar olsun evli olsun- taşlayarak öldürme (recm) değil!!! bu islam'a yahudilerden araklanarak, uydurma hadis vasıtasıyla sokuşturulmuş bir uygulama. filmdeki iran yahut suudi arabistan gibi ülkelerde evli olanlar için bu cezayı uyguluyorlar.

    recmin kur'an'a ters olduğunun kanıtı:

    nisa 25: inanmış hür kadınları nikâhlama genişliğine gücü yetmeyeniniz, ellerinizin altındaki genç, mümin köle kızlarıdan biriyle evlensin. allah sizin imanınızı daha iyi bilir. hep birbirinizdensiniz. o halde onları, ailelerinin izniyle nikâhlayın. gizli dost edinmeyerek, zinadan uzak kalarak, iffetli hanımlar olmaları şartıyla onların mehirlerini örfe uygun bir biçimde verin. evliliğe geçtikten sonra bir fuhuş yaparlarsa onlara, hür kadınlara uygulanan cezasının yarısı uygulanacaktır. bu, köle ile evlenme yolu, günaha ve sıkıntıya girmekten korkanınız içindir. sabretmeniz sizin için daha hayırlıdır. allah çok affedici, çok merhametlidir.

    yukarıdaki ayete göre hür olmayan evli kadına verilen ceza hür olana verilenin yarısı kadar. taşlanarak öldürme cezasının yarısı diye bir şey de zaten olamaz.

    ayrıca kur'an'ın çeşitli ayetlerinde recm yapan insanlar mevcut ve bunların hepsi müşrik olarak nitelendirilen sapkın insanlar.

    örneğin, ibrahim'in putperest babası ona şöyle der:

    "sen benim ilahlarımdan yüz mü çeviriyorsun ey ibrahim! eğer bu işe son vermezsen, vallahi seni taşlarım. uzun bir süre uzak kal benden!" (meryem, 46)

    nuh peygamberi de müşrikler böyle tehdit etmişler:

    "ey nûh! eğer bu işe son vermezsen, vallahi taşlananlardan olacaksın."(şuara, 116)

    firavun kavminin musa peygambere yaptıkları:

    "ben, beni taşlamanızdan rabbim ve rabbinize sığındım." (dühan, 20)

    ashab-ı kehf'in inkarcılarca taşlanma olasılığı:

    "çünkü onlar sizi ellerine geçirirlerse ya taşlayarak öldürürler yahut da sizi kendilerinin milletine döndürürler. o takdirde bir daha asla kurtulamazsınız." (kehf, 20)

    son olarak aşağıdaki ayet islam'a iftira atan ve allah adına yalanlar düzenler için gelsin:

    araf 28 bir iğrençlik yaptıklarında şöyle derler: "atalarımızı bu hal üzere bulmuştuk. yani allah emretti bize bunu." de ki: "allah, edepsizliği/iğrençliği emretmez. allah hakkında, bilmediğiniz şeyler mi söylüyorsunuz?"

    böyle insanlık dışı bir uygulamayı islam'dan zannedip, islam'dan soğumayı bir derece anlayabiliyorum da; bu cezayı kur'an kaynaklı sanıp da hala müslümanım diyebilenlere vallahi şaşıyorum.


    (epifunny - 29 Mayıs 2010 02:15)

  • comment image

    şeriat isteyenlerin belden aşağısı kuma gömülü halde izlemesi gereken film.

    şeriat hukukunun ne kadar sığ temeller üzerine kurulduğunu gözler önüne seriyor. diyor ki; bir kaç erkek isterse rahatlıkla bir kadını öldürebilir ve bunu yaparak saygınlıklarını pekiştirebilir.

    sen daha atatürk'ü sevme humeyni'yi sev kızım. aferin.


    (esspresso - 24 Şubat 2011 19:22)

Yorum Kaynak Link : the stoning of soraya m.