Papillon noir (~ Black Butterfly) ' Filminin Konusu : Papillon noir is a TV movie starring Eric Cantona, Stéphane Freiss, and Hélène de Fougerolles. Richard, a lonely, alcoholic, down-on-his-luck, divorced screenwriter, invites Jack, a mysterious vagabond, to stay at his woodland home...
Le prénom(2012)(7,3-13412)
Les sous-doués(1980)(6,5-2858)
Black Butterfly(2017)(6,1-10388)
eğer gerçekten iyi bir görüntü yönetmenliği örneği görülmek isteniyorsa izlenilmesi gereken film. kameralar çok sıradışı kullanılmış, bir anda kendinizi jean dominique bauby'nin yerinde buluyorsunuz. ve filmdeki bir ilginçlik de şu: filmin neredeyse ilk üçte birinde başroldeki oyuncuyu hiç göremiyorsunuz. içinizde acayip bir merak uyanıyor, nasıl, acaba ne hale geldi diye. düşünüyorsunuz, böyle gizli tutulunca karakter, ilk gösterim etkileyici olmalı, nasıl gösterilecek acaba ilk defa diye. ve gerçekten de çok etkili bir şekilde, hiç beklemediğiniz bir anda çatt diye karşınıza çıkıyor, donakalıyorsunuz. filmin en etkili sahnesi de buydu bence.
(oyle birsey yok - 28 Aralık 2007 02:25)
bu kadar yurek parcalayan bir hikayeyi boylesine gorsel bir şölenle anlatabildigi icin hayran kaldıgım film. odaksız goruntuler, patlayan ışıklar, sıradışı kadrajlar, hızıyla oynanmış montajlar, ust uste binen sesler.. kısacası gunumuzde ozellikle dijital video festivallerinde gordugumuz, anlatımı kuvvetlendirmek icin,senaryorla alakalı oldugu icin degil de sadece goze guzel gorunsun diye yapılan her turlu numaranın yerinde kullanıldıgı ve hatta oyle yerinde ve kuvvetli kullanıldıgı ki 5.dakikada seyirciyi aglattıgı film. izledikten sonra, yaşanan gorsel tatmin icin mutlu olmakla iç acıtan bir hikayeye aglamak arasında kararsız bırakan..
(ska letto - 25 Ocak 2008 16:44)
başka bir zamanın, başka bir diyarın filmi ve bir başka gülümseten."hâlâ küçük çocuklarız ve her zaman onaylanmaya ihtiyacımız var."
(deli - 27 Ocak 2008 22:44)
jean-do ve babası arasında geçen telefon görüşmesi sırasında nice yiğitleri devirir bu film, istemsiz göz yaşları süzülür.
(ehoyyy - 28 Ocak 2008 11:33)
eşim ve kardeşimle gittigimiz sinemada, sadece 1 (yazı ile bir) kişinin bu filme bilet aldıgını, eger biz de gitmeseydik, 2 kişiden az oldugu için, filmin o seasının oynatılmayacagını ögrendigimiz, biz gelmeden önce filme 1 kişi daha gelsin diye dua eden ve bizim sayemizde filmi izleyebilen diğer sinemaseveri sevindirik ettigimiz film.bi de sayesinde fransızca'da en çok kullanılan harflerin sırasını bile ögrendigimiz süpper film.ö, es, a, er, i, en...*
(tequila boom boom - 13 Şubat 2008 12:54)
film baştan sona ezber bozucuydu ama bir sahne var ki allak bullak olmayan var mıdır bilemem.--- spoiler ---karısı yanında, sevdiği kadın telefonda ve ona "seni her gün bekliyorum" demek için bile karısına muhtaç. o ne kederdi tanrım. o kadının görevi, telefondaki sevgilinin hali, dünyanın en zor görevlerinden biriydi herhalde.--- spoiler ---bir kare de filmin başlarndan geliyor.--- spoiler ---sağ gözünde de hasar tespit edilince göz kapaklarının dikilme sahnesi vardı. nasıl bir bakış açısıdır o öyle. gerilmemek elde değidi. --- spoiler ---
(sahrud - 29 Kasım 2009 19:25)
--- spoiler ---"komik bir şey olmadığı halde gülen insanlardan korkmalı."--- spoiler ---
(auro - 27 Aralık 2009 19:40)
fiziksel tıp ve rehabilitasyon asistanlığına başladığım ilk günlerde izlediğim hayata bakışımı değiştiren film. --- spoiler ---her gün beyin kanaması, trafik kazası, inme gibi sebeplerden yaşamları alt üst olmuş, tuvaletlerini bile yardımsız yapamayan hastalarla karşılaşıyorum. çoğu aktif yaşantılarına dönüp dönemeyeceklerini soruyor, bazıları durumlarını sorgulamadan sessizce ölümü bekliyor. benzer durumda bir hastamın sadece göz hareketleriyle -her kelimeyi sadece göz kapakalarını kapatmayla kodlayarak- yazacağını düşünmek bile akıl sağlığımı sorgulamama neden oluyor. özellikle türk toplumu gibi kaderci bir toplumda bunu beklemek aşırı ütopik. filmin çekildiği rehabilitasyon hastanesi de ayrı bir şaheser. hem fiziki koşulları hem yetişmiş personeliyle gelecekte çalışmak istediğim rüyalarımın hastanesi.--- spoiler ---
(kroc - 30 Ocak 2010 23:08)
gülerken, ağlarken, severken, terk ederken, sevişirken, giderken, dönerken, ertelerken, acı çekerken, aldatırken, susarken, konuşurken... yaşarken... gözlerimizin aslında ne kadar kapalı olduğunu anlattı bana, bu film. evet bunları yazıyorum ve gözlerim açık olmalı değil mi? ama değil.evet bunları okuyorsun ve gözlerin açık olmalı değil mi? yine değil.o kadar sıkı sıkı kapatmışız ki gözlerimizi; öyle görmezden gelmişiz ki etrafımızdakileri, hayallerimizi öyle unutmuşuz ki, geçmişin fotoğraflarını öyle silmişiz ki hafızamızdan, her yeni günü tıpkı dünün aynısıymış gibi yaşamaya öyle bir başlamışız ki, kendimize öyle acımışız ki, elimizde olmayanlara öyle odaklanmışız ki... olduğumuz yere hapsolup kalmışız, sonunda. ben bu odada, sen o odada, diğeri kendi odasında. hepimiz kendi dalgıç giysilerimiz içinde kilitli kalmışız, adeta. gözlerimiz kapalı alıp verdiğimiz nefesleri saymaktan, denizin dibini görmekten de, gözlerimizle ulaşabileceklerimizden de, kendimizi mahrum bırakmışız. oysa ne diyor bak;“hayal gücüm ve hafızam dalgıç kıyafetimden kurtulmamın sadece iki yolu... her şeyi hayal edebiliyorum. herkesi ya da her yeri... dalgalarda okşanabiliyor, sevdiğim kadınları ziyaret edebiliyorum, dağların kralı önünde selam durabiliyorum, istediğim herşeyi hayal edebiliyorum. çocuk düşlerimde, yetişkin heyecanlarımda yaşayabiliyorum.”gözlerini aç, aç da gör, sen kör gibi dolaşırken, neler neler ıskalamışsın hayatta; kimleri kırmışsın, hangi hatalarını "yarın telafi ederim nasılsa" diye savsaklamışsın, sevdiklerine "seni seviyorum" demeyi nasıl ertelemişsin, mutlu olduğun anların farkına nasıl varmamışsın. dün gibi yaşadığın bugün var ya, o bitti bak. bugün gibi yaşayacağın yarın var ya, o da bitecek bak. o yüzden, yarın sabah uyandığında gözlerini aç, aç ki, o dalgıç giysisinden sıyrılıp bir kelebek olabilmenin mümkün olabildiğini sen de gör, geç olmadan, ve daha da kör olmadan...“bugün artık bütün varlığımın küçük ıskalamalardan oluştuğunu hissediyorum. sevmeyi bilemediğim kadınlar, hissedemediğim fırsatlar, kaçıp gitmesine izin verdiğim mutluluk anları, sonucunu önceden bildiğim ama kazananı seçemediğim bir yarış... kör yada sağır mıyım yada gerçek doğamı bulmak için bir felaketin ışığı mı gerekiyordu?"filmin tadına tat katan eşsiz bir tom waits şarkısı ile sizi baş başa bırakırken, izninizle gözlerimi dinlendirmeye gidiyorum ben de...edit: çok güzel filmdir notunu düşmemişiz, hemen düşelim de tam olsun.
(dolls - 11 Temmuz 2012 01:08)
elle dergisi editörü jean-dominique baubynin mucize kitabı."jean-dominique bauby, 8 aralık 1995 günü, beyin kanaması sonucunda derin bir komaya girer. komadan çıktığında, bütün vücut fonksiyonlarını yitirmiştir. tıpta, 'locked-in syndrome' adı verilen hastalığa yakalanmıştır. hareket edememekte, yardım almaksızın konuşamamakta, yemek yiyememekte, hatta nefes alamamaktadır. felçli vücudunda sadece bir gözü hareket etmektedir. bu onun dünyayla, insanlarla ve yaşamla tek bağlantısıdır. ölümüne dek süren bu ıstırap dolu, umutsuz haftalar boyunca yılmadan, tek iletişim kanalını, hayati organı gözünü, kullanarak insanlara ulaşmayı başarır. yardımcısıyla birlikte geliştirdiği yöntemle, sayfalar dolusu yazı dikte ettirir ve sonuçta bu mucize kitap ortaya çıkar. jean-dominique bauby, bize dalgıç elbisesi giymiş kelebeklerin uçuştuğu, tüyler ürperten bir dünyadan kartpostallar yolluyor." (arka kapak)geliştirilen yöntem şuydu: yardımcısı, bauby'nin yakın arkadaşı claude mendibil, her gün hastaneye gelerek, alfabedeki tüm harfleri dildeki kullanım sıklığına göre oluşturulmuş bir sıralama ile yazara tek tek okur. yazar, doğru harfte gözünü kırpar ve bu şekilde kelimeler, cümleler... oluşturulur. yazar kitabın tamamlanmasından kısa bir süre sonra hayata veda eder.
(momol - 12 Temmuz 2006 22:48)
Yorum Kaynak Link : le scaphandre et le papillon