Frozen River (~ Donmus irmak) ' Filminin Konusu : Kanada’nın Amerika sınırına yakın bir yerde, hayatlarını güçlükle yürütebilen iki kadın, ayakta kalabilmek için yasadışı göçmen taşıma işine bulaşırlar. Sınırı oluşturan ve kışları donan bir ırmağı, eski bir kamyonetle geçerek zor durumda göçmenleri taşıyan iki kadın karşı kıyıya yaptıkları her seyahat, son seyahat olacağına kendilerine söz verirler ancak işler planladıkları gibi gitmez. İlk filmini çeken Courtney Hunt, mesafeli ve gerçekçi tarzı ile büyük beğeni topluyor.
Ödüller :
Independent Spirit Awards : "Independent Spirit Award-Best Female Lead"
San Sebastian International Film Festival : "Best Actress"
Sundance Film Festivali : "Grand Jury Prize-Dramatic"
Independent Spirit Awards : "Producers Award"
enfes bir film.new york eyaletinin kanada sinirinda endustrisizlesme sonrasinda gittikce daha da fakirligin dibine batan bir mekanda, parasizlik, insan ticareti, irkcilik, yerli mohawk beyaz kanada/amerika arasi iliskileri cok iyi yansitan, derdini cok iyi anlatan bir film.ayrica cok zamandir kadinlarin hikayelerini erkeklere dolayimlamadan, erkeklerle iliskilerine indirgemeden, kadini erkek hayatinin uydusu olarak temsil etmeyen bir film gordum, ve buyuk keyif aldim. karakterler'in icinde bulunduklari cikmaz sefelati karakterleri kurbanlastirmadan, onlari iyinin ve kotunun otesindeki karmasikliklariyla, gorece kisa zamanda cok iyi anlatmis bir film.http://www.imdb.com/title/tt0978759/
(ajax - 10 Ağustos 2008 00:01)
filmle alakalı bir takım isimler vermek gerekirse courtney hunt derim öncelikle,yapımda hangi iş(ler)i üstlenmiş olduğu tahminini size bırakıyorum. ardından melissa leo'dan söz açarım şüphesiz. 21 grams'taki kızıl saçlı kadın, benicio'nun vefalı eşi. ilk defa bir başrolde izledim kendisini ve, performansındaki hevesi görünce, şu an ekşi sözlükteki vaziyetinin aksine (çok ayıp), kariyerinde en ufak bir ukte bırakmamaya kararlı olduğunu söyleyebilirim.leo'nun ağlarken rimel sürmeye çalıştığı sahneyle kişisel sinema tarihime kaydettiğim frozen river, olmuşluklarına ve olmamışlıklarına istinaden başarılı bir film. benim tadım değil fakat iyi; zaten burada mevzunun tad olmadığını anlamalıyız, kendi damak tadımızı aşamadan film yorumu yapamıyorsak kepazeyiz zira. mesela: dijital çekim, arzulanan belgesel vari gerçekçi dokuyu sağlamakta faydalı olmuş, görüntü yönetimi de aynı maksada uygun. diyalogların genelinde, karakterlerin ifadesi yakalanmakta çuvallanarak, konuyla alakalı söylenebilecek ilk şeyler söylense de, bu durumun filmdeki şiirsellikten tümüyle uzak, dermeçatma iç ve dış yaşamlarla uyumlu olduğu görülebilir. diğer yanda, olabildiğince objektif sitemim: senaryonun sevip büyüttüğü başrol (aç, susuz, parasız, yalnız, azimli, gururlu, anne, kadın) karakterin olgunluğuna ve zekasına hakaret, hatta ihanet ederek, finalde kendisine son bir tur! geyiği çevirtmesidir. netice malumunuz... nitekim o kıtayı: "soğuktan donduk! eh artık filmi bitirelim" şeklinde okumakta en iyi niyetli izleyici bile zorlanmaz, ki ben hayli hayli.
(jeordie - 30 Ağustos 2008 23:03)
sanatsal ya da teknik bir yorum yapmak isterdim, ama tek söyleyebileceğim şey ana gibi yar olmaz .(bkz: filmekimi 2008)
(ptahmos - 12 Ekim 2008 22:30)
2008 yılının en güzel filmi. müziği, senaryosu, oyunculuğu, yönetimi; hepsi birinci sınıf.
(spartacusun donusu - 29 Aralık 2008 12:19)
en iyi özgün senaryo dalında 81. oscar ödüllerinde aday olmuş filmdir. alması sürpriz olmaz. ayrıca başrol oyuncusu melissa leo'da en iyi kadın aktris dalında adaydır.
(spartacusun donusu - 22 Ocak 2009 15:52)
sağlam film. başroldeki abla deli oynuyor. izlenesi izlettirilesi film... evet durgun evet soğuk evet umutsuz ama ... evet manyak......not: ayrıca abd kanada sınır bölgesindeki mohawk kabilesine ait toprakların yönetimi hakkında da ilginç bilgiler dikkat çekici...
(pam - 15 Şubat 2009 14:10)
doğru tanımı nedir bilemeyeceğim ama kadınlara has bir farkındalık vardır. bir erkeğin anlatmasının çok zor olduğu bir alana ait bu farkındalık. kadınların içgüdüsel fedakarlıklarını daha belirgin kılan bir durum denebilir. yaratıcı olmanın beraberinde getirdiği bir sorumluluk duygusu. frozen river’daki anneliğin hissettirdiği şey budur. annelik çoğu zaman boyuna posuna bakmadan dağları devirmeye, imkansıza karşı yürümeye benzer. buradan anlatmaya başlıyor courtney hunt. kadın olmanın avantajı ile soğuğun ele geçirdiği gerçeği bağımsız sinemanın anlatı düzeneğinde çok çok iyi kuruyor. fakirlik, sosyal sıkıntılar, bürokratik problemler, insani durumlar her şey hikayenin bir yerinde bekliyor. filmin küçük ama etkili hikayesinden sert birer öğe olarak kendilerini belli ediyorlar. bazı yerlerde ırkçılık, bazı yerlerde cahillik olarak beliriyor bütün bu gerçeklik parçaları. bazen empati kurmayı bile imkansız kılıyor. hayal kurmanın gerçek dünyada nasıl durduğunu insanın yüzüne çarpıyor.yönetmen hikayesini allayıp pullamamak, dramatik dozajını suni biçimde şişirip gözyaşı sağanağına çevirmemek için bütün yapay elementlerden uzak duruyor. çok da iyi yapıyor. pürüzlü hikayesi, beyaz ve mohawk iki annenin yasadışı dünyanın sınırlarına giren halleriyle kıtalararası olarak bile hissedilebiliyor. insanın içinde acı bir tad bırakıyor. derdini anlatıyor. derdini anlatabilmek çok mühim. başka birilerinin derdinden haberdar olmadan kendi derdini en büyük görür insan. courtney hunt, frozen river’da soğuğun içine saklanarak güzel anlatıyor.ve sonunda filmini kapatırken bir biçimde o soğuğun içerisinden insanın içine bir ateşi bırakıveriyor. bir bağ, bir umut, bir olasılık ama bir şey bırakıyor. mutlu son gibi değil. gerçek dünyada olabilecek bir kendini iyi hissetme anı. biz de melissa leo’ya ve misty upham’a gönlümüzün ödüllerini veriyoruz ve bu film vesilesiyle bağımsız sinemanın varoluşuna şükrediyoruz.
(sakallis - 20 Şubat 2009 23:31)
çok ama çok sade, bir o kadar da etkileyici film. bir de hiç ama hiç hiç alakası olmamasına rağmen bana fargoyu hatırlatmıştır. sanırım kardan dolayı.
(pskyhe - 17 Mart 2009 01:42)
"duygusal dehlizlerde izleyici rendelemeden, demogoji yapıp salya sümük ağlatmadan da dokunaklı bir film yapılabilir mi?" diye soranlara cevap niteliğinde film.
(adore - 24 Nisan 2009 10:52)
bir sınır hikayesi. bu kez sınırı geçmek isteyenlerin değil geçirenlerin hikayesi. beyazın ve beyaz olmayanın ortak hikayesi. mor günler kadar da mor bir hikaye, bir kadın hikayesi.
(seagullineskisehir - 5 Mayıs 2009 00:19)
daha önceden amerikan iç savaşını konu alan bir kısa film çekmiş olan senarist-yönetmen courtney hunt’ın ilk uzun metrajlı filmi.http://www.resetmagazine.net/…ema/frozen-river.html
(poseydon - 13 Haziran 2009 17:37)
son zamanlarda izledigim en iyi filmlerden biri.cok yalin, bir degil bir cok farkli toplulugun sikintilarini anlatan,salya sumuk aglatmadan da dokunakli film yapilabilecegini gosteren,sadece erkek ve alisveris sorunlarini kadinlarin hikayeleri olarakizledigimiz bu gunler de cok farkli, bir "kadin(lar) hikayesidir "ayrica.
(iforev - 18 Haziran 2009 17:13)
diablo 2 lord of destructionda, act v questlerinden bir tanesini yapmak için girdiğiniz mekanın adı. burada anya diye bir hatun var onu kurtarmanız gerekiyor. görevin pek bir olayı yok ama hell de oynuyorsanız frozenstein denen mahlukata dikkat etmenizi öneririm.
(beygir - 16 Ocak 2010 02:20)
courtney hunt'ın ilk film denebilecek filmi (bkz: uzun metraj) olmasına rağmen ayakta alkışladım kendisini.izlemeye değer!
(toto - 26 Şubat 2010 17:54)
courtney hunt’ın ilk yönetmenlik denemesi olan, melissa leo ve misty upham’ın başrolleri üstlendikleri 2008 yapımı bir film. new york state ve quebec arasındaki sınırın amerika tarafında beş ve on beş yaşında iki çocuğuyla yaşayan ray, kumar oynayan kocasını aramaktadır. kumar oynanan bir yerde bakınırken kocasının arabasıyla ayrılan lila ile karşılaşır. lila sınırdan geçen nehrin donduğu dönemlerde nehrin üzerinden kanada tarafındaki mohawk bölgesine geçerek kanada’dan abd’ye insan kaçırma işi yapmaktadır. ray kocasının arabasını bu kadından geri almaya çalışırken kendini lila ile bu işi yaparken bulur. sınırın amerika tarafında bekleyen polisler karşısında beyaz olması nedeniyle şanslı olduğu için bu durum lila’nin da işine gelir.ray’ı bu işe iten şey çaresizliğidir. kumar bağımlısı kocasının ilgilenmediği iki çocuğuyla kötü bir evde baş başa kalan ve bir dolarlık ürünlerin satıldığı bir markette düşük ücretle çalışan ray gelen hacizleri savmak daha makul bir eve geçmek için bu işte lila ile birlikte olmayı tercih eder. lila da kabilesinden uzaklaştırılmış genç bir mohawk kadınıdır ve kazandığı parayı da bir yaşındaki çocuğunu kendisinden alan aileye gizlice bırakır. minimum umudun olduğu ve çaresizliğin kol gezdiği bir ortamda kimse biraz kötüyü suç olarak görmez. izleyici de zaten sınırda devriye gezen polisten değil, sınırda insan kaçakçılığı yaparak para kazanıp daha iyi yaşama kavuşmak isteyen ray ve lila’dan yanadır. bu yönüyle film izleyiciyi sistemin tarafından alıp sıradan öznelerin safına çekiyor.fakat filmin temel sorusu şu: ray’a kocasının arabasını sürerken karşılaştığı lila ile, lila’ya da beyazlarla çalışmaktan hoşlanmamasına rağmen ray ile birlikte iş yapmalarını salık veren nedir? bu soruya verilen cevap ikisinin de yaşadığı sefaletin (koşulların) bunları böylesi bir ortak eyleme yönelttiği. bu ortak eylem filmin sonunda ray hapse giderken lila’nın gelip ray’in çocuklarıyla ilgilenmesi ile birlikte düşünüldüğünde daha anlamlı oluyor. insanların (filmde kadınların) ortak bir şeyler yapıyor olması onları yakınlaştırır. bu da filmin aldığı tavır yada ideolojik yönü.bir de film kadınların “erkek” olmaksızın yaşama tutunmaları üzerinden okunabilir ve bu yönüyle hayli feminist bir film. insan kaçakçılığı da olayın bir başka boyutu.
(24 saat uyuyan adam - 2 Ekim 2010 23:07)
bir kadın öyküsü... etkileyici ama öyle anlatıldığı gibi vurucu değil...sürükleyen, "aman başlarına bir şey gelmeden sınırı geçsinler", "aman bebek ölmemiş olsun" dedirten.. yani, sizi içine alan bir film...ödülleri hak ediyor... fakat bağımsız film olduğunu belirtmeden de, analizi bitirmemek gerekiyor..
(journalist - 12 Şubat 2011 17:51)
izlenmeye gerek olmayan vasat bir "slice of life" filmi. duygu besleyemedim dogru duzgun. ne tam bir dram ne farkli bir duygu... "film izledim ohhh" duygusunu yasayamadim. hemen ardindan bi film daha izlemek gerekiyor...
(infected grail - 14 Mayıs 2011 18:20)
courtney hunt'ın yönettiği 2008 yapımı film. aynı yıl sundance film festivali'nde 'büyük jüri ödülü'nü kazandı.
(uzunada1969 - 24 Şubat 2015 22:20)
--- spoiler ---bu filmle birlikte mutlu son'un kutsallığını bir kez daha görmüş oluyoruz. eğer filmin sonunda her şey kötü gitseydi neler olurdu düşünmek istemiyorum ühühüh bak bir anlığına düşündüm.--- spoiler ---
(way to go - 24 Nisan 2015 10:34)
vasat bir film. vasatlığı filmin içindeki vasat tesadüfe dayanıyor. kadın kocasını bulmak için kumarhaneye gider ve o sırada dışarıda kendisine ait olan arabaya başka bir kadının bindiğini görür. bu başka kadın kaçar, esas kadın takip eder. sonunda bu yabancı kadın bizim başka kadını bir anda pis işlerin içine sokar.yahu allah aşkına bu işler böyle mi? leş gibi bir senaryo. işlenebilecek konu güzelken yola çıkış noktası çok kötü.
(gasteci - 7 Mayıs 2015 16:46)
Yorum Kaynak Link : frozen river