Süre                : 1 Saat 28 dakika
Çıkış Tarihi     : 30 Eylül 2011 Cuma, Yapım Yılı : 2011
Türü                : Drama
Ülke                : Türkiye
Yapımcı          :  Arti Film
Yönetmen       : Cemil Agacikoglu (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Cemil Agacikoglu (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Turgay Aydin (IMDB)(ekşi), Zafer Kirsan (IMDB), Elena Polyanskaya (IMDB), Görkem Yeltan (IMDB)(ekşi)

Eylül (~ September) ' Filminin Konusu :
Yusuf’un karısı Aslı (25) akciğer hastalığı yüzünden hastaneye yatırılmıştır. Bu içine kapanık kadın, kanser şüphesiyle ağır bir kötümserlik yaşıyordur. Aslı’nın ölüm korkusu ve yalnızlık duygusu öyle derindir ki kocası Yusuf’u kendi derdine ortak etmeyerek onu da başka bir yalnızlığa iter. Genç karı-koca, hastalık süreciyle birlikte birbirinden yavaş yavaş kopmaya başlar. Aralarındaki derin bağa rağmen birbirlerine ulaşamıyor gibidirler.   Tam bu noktada Aslı’nın hastane odasını paylaştığı Elena (22) çıkar karşımıza. Elena ülkesinden uzakta yaşam mücadelesi veren, acımasız insanların eline düşmüş, talihsiz bir kadındır. Zaten hastaneye yatış sebebi, birlikte olduğu adam tarafından şiddet gördüğü içindir. Aslı ile hastanede geçirdiği iki günden sonra, kendi yoluna devam eden Elena, bir iki günden sonra Yusuf’un tekrar karşısına çıkar. Çok güç durumda kalmıştır ve Yusuf’tan başka arayacak kimsesi yoktur.


  • "gene geldi ayların en güzeli. gene geldi eylüllerin en güzeli. bugün dağların dumanı aralandı, hoşgeldi.(bkz: öd küzerdi)"
  • "bu sene omuzlarına oldukça yük binen, başlı başına bir mevsim gibi ay."
  • "geldi yine tipini siktiğimin."
  • "yazı gram sevmeyen bünyeler için yılbaşı gibidir."
  • ""bir gün aklına gelecek olursam, bana şiir ısmarla, eylül'ü konuşalım..." [cemal süreya]tanım: mis gibi aydır."
  • "(bkz: hoşgeldin 11 ayın sultanı)"




Facebook Yorumları
  • comment image

    gelmesini dört gözle beklediğim sevgilim. üç ay bile kalmadı, her gün biraz daha yaklaşıyor bana. yanıma geldiğinde kızıl saçlarını ve uzun elbisesini öpeceğim, elimden tutup beni kuzey'e götürmesini söyleyeceğim. seks müptelası gibi davranıp tüm paramı yatırdığım istanbul yosmasından ve onun bitmek bilmeyen kaprislerinden bıktım. oysa tek isteğim, konuşmadan da anlaşabileceğim, sustuğum zaman susacak bir şehirdi. kendime ve kente defalarca şans tanıdım ama bu sefer tanıyacak şans kalmadı; biraz daha kalırsam kendimi bile tanıyamayacağım. kendime bile yabancılaşıyorum, kafamı vermem gereken şeylerden fersahlarca uzaklaşıp "nasıl olcak bu işler" diye bardağın bomboş tarafına bakarken. yarısı da dolu değil artık, son yılların en düşük seviyesi. ben, geçim derdi yahut iş hayatının bitmek bilmez döngüleriyle vakit kaybetmek, vatandaş olmak, sikko sikko adamlara katlanmak ve ay sonu için nasıl taklalar atabilirimi düşünmek için yaşamıyorum.

    yaşadığım hayatı binlerce insan yaşıyor zaten her gün, en basitinden sözlükte bile bir sürü adam var "lan aynı ben" dediğim. badilerimin hepsi, çalışmaktan nefret edip kaytarmaya meyilli güzel insanlar. çalışmak istememek başlığındaki herkesi kuponsuz-kampanyasız badi yaptım, çalışılmayan bir dünyanın hayalini paylaştım. nerede işini savsaklayan bir adam var, şukelasını verdim beş kere. o adamı sevdim, o adama güldüm. çalıştığı şirkete değer katmaya değil, akşamı getirmeye çalışan insanlarla fasıla gitmeyi bile istedim. ki fasıldan ölesiye nefret ederim.

    ben de eylül'de, neresi olursa olsun gitmeye karar verdim. kuzey ülkelerinin üzerinde kar tutmasın diye daha dik yapılan şirin çatılı evleri de olabilir, napoli'nin dar taş sokakları da. ispanya'nın okyanusa bakan yamaçlarında ahşap verandalı bir kulübe de olur, liverpool limanını gören bir dubleksin üst katı da. maçlara giderim ulan en azından. steven gerrard, 35 metreden golünü attıktan sonra halkını selamlarken ben de avuçlarım patlayana kadar alkışlarım. maç sonu ynwa'sında atkımı, diğer binlerce atkıya paralel tutar söylerim ciğerimde kalan tüm nefesle.

    mimarlık bilinçli tercihken; memlekette öyle bir eğitim sistemi ve iş hayatıyla karşılaştım ki, okurken de nefret ettim, çalışırken de. mimarlık düşüncesi hep cazip geldi ama kazma adamlar buldum her köşede. inancımı yitirdim mesleğe, düşünmeden çizer oldum bir çok şeyi. muhakeme yeteneğim köreldi ay sonunu düşünmeye çalışmaktan. devletim, ben ve benim gibi adamların vücuduna gelecek kaygısını dövme yaptırdı. aynaya bakmaktan korkar olduk. sesimizi yükseltsek, polis amcalar botlarıyla kafalarımızı tekmeledi, biber gazlarıyla ciğerlerimizi doldurdu.

    ne hukuka, ne polise, ne sağlık sistemine, ne bakanlıklara, ne okuldaki hocalara, ne patronlara, ne gazetelere, ne televizyonlara, ne dergilere, ne orduya, ne askerliğe, ne geleceğe; hiçbir şeye inancım kalmadı şu memlekette. televizyonu açtığım her an midem ağzıma geldi, gazeteleri okurken tuttuklara taraflara küfredip de kapattım. yavşaklık üzerine dönen yarışmalar binlerce yıldır dönerken, riziko gibi bir yarışmayı barındırmadı ekranlar.

    oscar alan filmler aylar sonra gelirken, ivedik'i görmekten kaldırımlara kusacak hale geldim. reklamlarından da tiksindim, kampanyalarından da. cebimden çalınan paralarla seçim afişi yapılmasından da, yüzlerce yıldır koltuklarını bırakmayan yaşlılardan da.

    tek bir kişiye onlarca kişi giren polisin, adamı öldürene kadar tekmeleyen emniyet güçlerinin bir katil zanlısını bulacak meziyetten yoksun olmasından da tiksindim, halktan bihaber açıklama yapan büyükbaşlardan da.

    ben de gitmeye karar verdim. yurt dışındaki mimarlık ürünlerini, üretimi ve tasarıma dair yaklaşımları görüp, buradaki öküzlerin bitmek bilmeyen eski tip yapı sevdalarına şahit oldukça, parası olan adamların her şeyin bir fiyatı olduğuna dair sarsılmaz inancını gördükçe, kendimi her gün körelttiğimi fark edip canımı sıktıkça; içimde, anlamsızca debelenmeye dair hiç bir istek kalmadı.

    şüphesiz, kolay olmayacak. hiçbir zaman kolay olmadı, sadece anlamlı olsun zorluklarım. kafamı yastığa koyarken "ben bugün bunu yaptım", sabah kalkınca "bugün bunu yapacağım" diyebilmeliyim. diğer türlü manası yok, binlerce kelimelik entryler de bir yere kadar, zaten aynı tıraşın laciverti gibi oldu. sikeceğim bu sistem eleştirisi yapma hevesimi de zaten. entrye ne kadar farklı girersem gireyim, aynı kapıdan çıkıyorum. demek ki baya bir daralmaktayım. zaten farklı bir şey olduğu yok, ne anlatayım ki. foto yüklesem, bankacılığın kalbindeki canavar "fotokritik'e çevirdin lan" diye çemkiriyor.

    dünyanın orta yerinde, dağınık masam ve yüzlerce yazmayan kalemin arasından, yazıp yolluyorum.

    eylüle kadar.


    (mies - 12 Haziran 2009 17:19)

  • comment image

    hişt hişt sevgili eylül, ağustos bitti güzel oldu. eylül'ü idrakimiz biraz uzun sürdü, takvime baktim ayın 17'si olmuş, ama olsun eylül geldi. hareket kazandik. millet mayis'a temmuz'a dayanıp hareket kazanır, biz eylül'den aralık'tan kazanıyoruz, kış çocuğuyuz belki ondan. şöyle sırtını verip eylül'e ekim'e nisan'a kadar koşabiliyor insan dediğim ben. eylül, eylül'den başlayarak nisan'a kadar süren bir aydır nazarimda.

    ama korkumdan nicedir masaüstüne bile bakamiyordum eylül allah seni inandirsin. bilgisayari bile kapatmıyorum sırf bu yüzden, makine açilinca desktop'la yüzyüze gelmeyeyim diye, arada gözüm kayiyor download ettiğim türlü çeşit mahlukat üzerime atlayacak gibi oluyor. normal masanin üstünde birikenleri sıyırıp yatağın üstüne atip unutabiliyorum. ama desktop dünyasinda öyle olmuyor ve geçen farkettim desktop bile yetmez olmuş, sürekli sağ tarafa doğru kaydediyor, görmüyorsun, büyük kolaylik. zaten neyi nereye kaydettiğini göremiyorsan o güzel. nasıldı o, hah insan zaten kendine baka baka yaşayamaz, insan kaydedip durduğu şeyleri görerek yaşayamaz, misal desktop. hah güzel. akşam eve gelince hatirlat desktopu temizleyeyim.

    neyse diyeceğim o, iyi ki geldin eylül. desktopumu temizleme gücü verdin de o ara, masami sildim, küllüklerimi boşalttim. seni çok sevdim hep sevdim eylül. hoşgeldin ve görüşürüz, şimdi çikmam lazim, bazilarimiz yarim yüzyil yaşayabiliyor gidip onlari görmem lazim, ama sokakta, yolda, yolakta, izde, belde görüşürüz eylül, canon yumuşakliğiyla nikon keskinliği yekpare ayni yataklara sereserpe yattiği vakitler mayisa kadar bol bol görüşürüz eylül.


    (ged - 17 Eylül 2011 18:20)

Yorum Kaynak Link : eylül