Süre                : 1 Saat 15 dakika
Çıkış Tarihi     : 01 Ocak 2009 Perşembe, Yapım Yılı : 2009
Türü                : Döküman
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  HBO Documentary Films
Yönetmen       : Liz Garbus (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Martin Garbus (IMDB), Liz Garbus (IMDB)(ekşi), Ken Starr (IMDB), Jack M. Sleeth (IMDB), Eric Foner (IMDB), Josh Wolf (IMDB), Donna Lieberman (IMDB), William Bradford Huie (IMDB)(ekşi), Richard Posner (IMDB), J. Edgar Hoover (IMDB), Joseph McCarthy (IMDB), Joseph N. Welch (IMDB), Joan Wallach Scott (IMDB), Ward Churchill (IMDB), Alan Colmes (IMDB), Bill O'Reilly (IMDB), Ellen Schrecker (IMDB), Anne Neal (IMDB), David Horowitz (IMDB), Bill Owens (IMDB), Phil DiStefano (IMDB), David Lane (IMDB), Debbie Almontaser (IMDB), Dennis Walcott (IMDB), Glenn Beck (IMDB), Michael Feinberg (IMDB), Daniel Pipes (IMDB), Pamela Hall (IMDB), Floyd Abrams (IMDB), Leslie Cagan (IMDB), Albert Smith (IMDB), Frank Collin (IMDB), Chase Harper (IMDB), Joey Ramelli (IMDB), Kevin Theriot (IMDB), Daniel Ellsberg (IMDB), Raymond W. Kelly (IMDB), Eugene O'Donnell (IMDB), John Ashcroft (IMDB), Zell Miller (IMDB) >>devamı>>

Shouting Fire: Stories from the Edge of Free Speech (~ Ett nödrop för yttrandefriheten) ' Filminin Konusu :
Shouting Fire: Stories from the Edge of Free Speech is a movie starring Martin Garbus, Liz Garbus, and Ken Starr. First Amendment attorney Martin Garbus talks about the history and current state of free speech in America.


  • "avrupalilarin yarattigi ve sadece kendilerine isleyen kurallar.."




Facebook Yorumları
  • comment image

    eğer kafayı dogmalardan arındırıp salim kafa ile düşünürsek, insan hakları kavramının anlamsız olduğu, gerçekte bu şekil bir haklar bütünün doğada var olmadığı, sadece ama sadece daha iyi bir toplum için bu hakların binlerce yıllık toplum yaşantımızdan sonra inşa edilmiş yapay kurallar olduğu ortaya çıkacaktır.

    iki insan düşünün. birisi, diğerinin sahip olmadığı bir varlığa sahip olsun. bu varlığa sahip olmayan ama olmak isteyen hasmından güçlü ise onu öldürebilir ve elinden bu varlığı alabilir. adamın bu davranışı aslında gayet doğal bir davranış biçimi olurdu. nedir yani bu adamın zayıf olanı öldürmesine engel olacak şey? öte yandan bu tür davranışlar insanların toplumsal yaşama geçmesinin önünde bir engeldir. insanlar birbirlerine güvenmezler ve her an birbirlerini en ufak bir çıkar için öldürecek olsalardı, toplu yaşama geçilemezdi. işte bu noktada din ortaya çıktı. ilk insan hakları anlayışı temelini dinlerde buldu. aslında bu durum oyun teorisi ile açıklanabilir. insan hakları oyuncular* arasında oluşmuş bir nash dengesinden başka bir şey değildir. ister eski din temelli haklar olsun ister yeni yeni geçen yüzyıldan bu yana peydahlanan seküler temelli insan hakları beyannameleri olsun hepsinin hedefi toplumsal yaşamı düzenleyip, toplumun toplam mutluluğunu maksimize etmektir.

    esasında bu vardığımız nokta faydacı felsefe okulunun* bahsettiği şeydir. evet, insan hakları vardır çünkü toplum geneli düşünüldüğünde insan haklarının varlığı toplumun genel mutluluğunu (fayda) artırmaktadır. öte yandan, bu noktada şöyle bir sorun doğuyor. acaba tek bir kişinin, örneğin, yaşam hakkının elinden alınması, toplumun toplam mutluluğunu artırıyorsa ne olacak? bir toplum bireyinin öldürülmesi o kişin yaşam hakkının ihlal edilmesi demek. bu durumu eksi tarafa yazalım, öte yandan bu adamın öldürülmesi toplumun geri kalanını mutlu ediyor ve bu mutluluğun toplamı, o adamın gördüğü zarardan fazla oluyorsa, bu anlayışa göre bu adamın öldürülmesi gerekiyor. işte bu noktada, bize dogmatik olarak kabul ettirilmeye çalışılan insan hakları kavramı iflas ediyor. vardığımız noktada görüyoruz ki, insan hakları gerçekten var olduğu, temelini doğadan, iyiylikten, dinden, ıvır gıvırdan aldığı için değil sadece toplum yaşamını düzenleyebilmek için kabul görmüş, insanlar arası bir çeşit anlaşmadır ve varlığını borçlu olduğu toplam faydayı artırmak amacına hizmet etmediği durumlarda kolaylıkla ihlal edilebilir.


    (galatyphoon - 29 Temmuz 2007 00:47)

  • comment image

    insan hakları, her ne kadar hukukî bir kavram olarak bilinse de asla ve kat'a hukukî değil siyasî bir kavramdır. evrensel değil yöresel ve de konjonktüreldir. egemen sınıf, millet, devlet ve idarelerin elinde bir plastik sanattır. bunu ikame edebilecek olanlar ise sahici vicdan ve sahici kardeşliktir.

    benim insan haklarından anladığım şudur: ayrımcılığın, ırkçılığın, bölücülüğün, yoksulluğun insanların zihinlerinden silinmesi; insanların böylesi gerici ve insanlık dışı tutum ve kategorileri kendiliğinden dışlaması. bu ise pratikte mümkün görünmüyor. bunun için de bu insanlık dışı tutumlar, kurumlar kanunlarla yasaklanıyor. ırkçılığa karşı en sert kanunlar da işte ırkçılığın en çok oluğu yerlerde çıkıyor. suçu oluşturan şartları insanlığın kolektif hafızasından ve tarihinden sürmek yerine suç olduğu yerde bırakılıp bununla mücadele ceza ile yapılıyor. bu mücadeleyi yapanlar insan haklarına saygılı oluyor, yapmayanlar "tu kaka" oluyor. oysa suç işlendikten sonra en sert cezalar verilse de mağdurun tarafından bakınca giden geri gelmiyor.

    konumuza dönelim; insan hakları işte böylesi bir yöntemdir. büyük cezalar, "bakın biz ırkçılığı lanetliyoruz" demeler vs... hal böyle olunca da insan hakları evrensel beyannamesi jean de la fontaine'nin kaleme aldığı bir fabl olmaktan öteye gidemiyor. çünkü kadim yunan'dan beri hukuk, büyük sineklerin delip geçtiği, küçük sineklerin takıldığı bir örümcek ağıdır.

    bu tabii demek değildir ki "insan hakları diye bir şey yok; isteyen istediğini yapsın". evet insan hakları diye bir şey yoktur ama bu [en iyi bildiğimiz örnek olduğu için söylüyorum] misal türkiye'nin yaptığı insanlık dışı uygulamaları meşrulaştırmak için kullanılacak bir argüman bir tez değildir.

    cunta anayasası ile yönetilen, türk-islam-sünni kimliği dışında kalan kendi vatandaşlarına karşı tahammülsüz ve onları türkleştirmek için çırpınan, her 1 mayıs'ta nasıl bir tahakküm aygıtı olduğuna şahit olduğumuz, kendi başbakanını asan*, kendi şehrini günlerce bombalayan*, kendi halkının üstüne tank süren*, altı yedi eylül olayları'nda olduğu gibi kendi yurttaşlarını diğer yurttaşlarına linç ettiren, madımak'ta insanlar yanarken bir katre suyu çok görüp, suçlulara has evlât muamelesi yapan, dink'in katiline pehlivan muamelesi yapan ve diyarbakır cezaevi'ni tasarlamış bir devletin "ama işte bakın batı'da da aslına insan hakları yok, onlar kendilerine baksınlar" demeye hakkı yoktur. ayrıca işbu hakların polisin elini kolunu bağlamadığı da yıllardır ama yıllardır ortadadır. polisimiz "iş başındadır".

    sözün özü, "insan hakları kisvesi altında devleti bölmeye çalışıyorlar" gibi yaklaşımlara sahip milliyetçi/ulusalcı/devletçi güruhun niyeti tabii ki bağcıyı dövmek. bunu zaten biliyoruz. ama bu adamlar insan haklarına düşman diye safımızı onlara bakıp belirleyecek; onlardan hiza alıp "insan hakları" tarafına nefer yazılacak değiliz; olmamalıyız.

    demokrasi, azınlık hakları, bir arada yaşama, yaşam tarzına karışmama, gibi kavram ve anlayışlar hepimiz için vazgeçilmez ve önceliklidir. ancak günümüzde bu kavramlar ve bunları kapsayan insan hakları batılı siyasetlerin ve uluslararası kurumların tekelinde ve korumasında. dolayısıyla dünyanın her hangi bir yerinde insan hakları ihlalini algılama ve de tespit etme kudreti yine fiilen yani "resmen" onların elinde yer alıyor.

    örneğin türkiye'nin insan hakları ihlalleri kimi zaman ifşa ediliyor ama kimi zaman saklanıyor. bosna hersek'te yapılan açık soykırımlara ses çıkmıyor. suudi arabistan rejimi karanlığın içinde gezerken bu oligarşi sürüsü değil saddam'ın rejimi sorun oluyor. ikiz kulelere giren uçakların bedelini hayatında hiç uçak görmemiş milyonlarca afgan insanı ödüyor. meşru allende yönetimi kurşuna diziliyor, pinochet açıktan destekleniyor. kimse de ses çıkarmıyor. çıkan sesler duyulmuyor ve etkili olmuyor. israil'den bahsetmiyorum bile.

    sözün kısası insan hakları, ekvatorun kuzeyi için ayrı güneyi için ayrıdır. insan hakları istanbul boğazı'nın ve süveyş kanalı'nın doğusu için ayrı batısı için ayrıdır. insan hakları, üretim ilişkilerine göre, yatırımlara göre, enerji kaynaklarına göre, petrol boru hatlarına göre değişebilen bir kavramdır. nominaldir. yani ismi var cismi yoktur.


    (itaatsiz - 20 Ağustos 2007 14:44)

  • comment image

    kavramın isim babası olan thomas paine' e göre insan haklarının insan elinden çıkma tüm kanunlardan ve bütün dünyevî iktidarlardan üstün olmasının sebebi, insanların, dünyaya gelmeden önce, yaratıldıkları zaman, sadece allah' a bağlı olduklarına dair bir söz vermiş olmalarına dayanması, dolayısıyla bu hakların insana allah tarafından verilmiş olmasıdır. (bkz. thomas paine, the rights of man, kessinger publishing company, february 1998, s.55) - bu yaklaşım feci şekilde bezm i elesti andırıyor -


    (der steppenwolf - 5 Aralık 2007 22:58)

  • comment image

    islam'ın ortaya atmadığı, tamamen batı kültürüne dayalı * siyasi haklar bütünü. evrenselleştirilmek istenmesi de batı medeniyetinin kendi mevcut ekonomik üstünlüğünü betonlaştırmak istemesinden ileri gelmektedir. bu nedenle islam eleştirisinde en çok başvurulan ancak içi en boş kümeyi temsil ediyor.

    islam'ı bu noktadan eleştirmek orumcek beyinli bir yobazin tum avrupa kadinlarini orospu olarak gormesi mankafaliligindan daha entelektuel seviyede olsa da ayni debide, ayni oksayista, ayni aromada bir montofonluktur.


    (kontra - 2 Aralık 2010 13:52)

  • comment image

    okula milli eğitim'den yazı geldi bugün. insan hakları kulubü kurup her ayın yirmisinde yaptıklarımızı rapor etmemizi buyurmuşlar. sanırsın çok önem veriyorlar da takip edecekler neler yapıp yapmadığımızı. iki cümle karalanıp yollanan raporları okuyunca, derin bir iç huzurla arkalarına yaslanıp "insan haklarına çok yol katettik miirim" diyecekler.

    ikiyüzlülüğün, aymazlığın, pişkinliğin, sırf kağıt üstünde yasak savmak için iş yapılmasının bu kadarına sinir oluyorum.

    ayın yirmisindeki rapora "hopa davası, parasız eğitim pankartının açılması ve akabinde gelişenler, telekom arena stadının açılışındaki protesto ve sonrası yaşananlar, suçlarının ne olduğu hala tam olarak bilinmeyen gazetecilerin aylardır içeride tutulması olayları insan hakları açısından değerlendirlmiştir" şeklinde bir rapor yazıp yollasak ne yaparlar acaba


    (nananem - 13 Aralık 2011 18:19)

  • comment image

    doğuştan gelen bir haktır. çevre faktörü doğan bu hakkı sandığa kilitler ve anahtarı da bir köşeye atar. zaman geçtikçe haklar sandığın içinde çoğalır; çarşafa, örtüye, yorgana girerler. odadan bir kıpırtı duyulur. haklar avazlarının çıktığı kadar bağırır fakat nafile. seslerini duyuramaz, seslerini kendileri bile duyamaz. zaman sandığın içinde çarpa çarpa yol alır. yolcuları yıllanmış masa örtülerinin arasında harap ve bitap düşmüş vaziyette el kaldırmaktadır. zaman ivme kazanır; dur durak bilmez. haklar haksızlığın içini oyup, diş etleriyle direnişe geçer, mücadeleye başlar. haksızlığın perde betonları birer birer dökülürken haklar da yeni bir inşanın temelini atmaya başlar. kat kat hak oluşur. hepsi insan için, satılık veya kiralık değil. dileyen dilediği gibi kullanabilir... sandık yıllanmış ve çürümeye yüz tutmuştur artık. küçük küçük kurtlar ve böcekler piyasaya ithal edilmiş, korumaları da yanında. hakların coştuğu bir binanın önünde mola verirler. mola uzar ve iyice sirayet ederler binaya. çeşit çeşit böcek; dinleri bile var. tanrı ise sandığın kaybolan anahtarı. her böcek bir hüküm verir, her kurt bir engel çıkarır. bina yıkılsın derler. haklar yıkılsın, bu sandık bizim derler. size yeni yeni binalar inşa edeceğiz, söz derler. üstelik hak binası. birinci katın ederi şu, ikinci katın ederi bu. isteyen kiralar, talepler beklenir. haklar umarsızca satın alınır, aylık veya yıllık bedel ödenir. haklar düşünceli, kaygılı... odadan ses çıkar, haklar avazlarının çıktığı kadar bağırır. sesleri duyulsun diye sandığın kaybolan anahtarına dualar edilir, mucize beklenir... ilk cümledeki sözü geri alıyorum. doğuştan, el birliğiyle çalınan haktır, uyurken hem de...


    (sahafistan - 5 Aralık 2014 23:37)

  • comment image

    aykırı sorular'a konuk olduğu bölümde ioanna kuçuradi'nin aktarabildiklerine kulak vermek gerekirse (ki gerekir),

    en başta insan haklarını bireyler içselleştirmeli. yani insan haklarından anladığımız ''benim insan haklarım var, sen bana bunu bunu bunu yapamazsın, haklarımı çiğneyemezsin, ben haklarımı biliyorum,'' değil, ''ben insan haklarını biliyorum, bunların insanlık için gerekli olduğunu biliyorum, o halde ben, bildiğim bu insan haklarını çiğnemeyeceğim, kendi hayatımda bunları çiğneyecek eylemlerde bulunmayacağım,'' olmalı.

    yani kişinin insan hakları'na uygun yaşama düsturu, bu haklar tarafından kendine bir koruma kalkanı inşa etmek mantığında değil; insan haklarını bizzat kendi eylemlerinde uygulamaya koymak olmalı. aksi takdirde bu da, yüzyıllardır ortaya atıp çıkarlarımız için pragmatik araçlara dönüştürdüğümüz sayısız kanundan, kaideden biri olmaktan öteye gidemeyecektir.

    söz konusu programda ioanna kuçuradi'nin değindiği bir diğer noktaysa eğitimdi. çocuklara 12-13 yıl matematik öğretiyoruz, din öğretiyoruz ama onları insan kılacak, insanlığa yaklaştıracak şeyler öğretmiyoruz diyor kendisi (birebir cümlesi bu olmasa da). bunu yalnız türkiye'deki eğitim sistemini referans alarak söylemiyor, tüm dünya'da egemen olan eğitim anlayışı için söylüyor.

    evet, dahiler yetiştiriyor dünya. ama ne için dahiler ? ingilişçe deyiverem de daha qarizmatik stayla olsun, `we are educating kids to get geniuses, geniuses to exploit best.`

    sömürmek için, üstün gelip diğerlerini mahvetmek için odaklanmış dahiler yetiştirmek istiyoruz. eğitim sistemlerimiz bu yönde. elbette bilim bizler için önemli, fakat aynı ölçüde insan olmaya dair bir eğitimle paralel ilerlemesi gerekir. en azından benim ioanna kuçuradi'nin sözlerinden anladığım kadarıyla.

    kendisi aynı zamanda insan hakları'nın mevcut şeklinin yeniden tanımlanmasının gerekli olduğu görüşünde.


    (modern zaman gangsteri - 7 Mart 2015 20:02)

  • comment image

    birikim dergisinin 188 sayısından aktarırsam: " insan hakları ancak devlet tarafından ihlal edilebilir; zaten bu yüzdendir ki insan hakları devletten kazanılan alanda yeşerir. örneğin, devletin silahlı güçlerinin yargısız infazla bir insanı vurarak öldürmesi bir insan hakları ihlalidir. ama bir terör örgütünün aynı şeyi yapması insan hakları ihlali değildir; düpedüz suç'tur." s.18


    (nisandede - 13 Aralık 2005 15:47)

  • comment image

    ihtiyaçlardan farklı olan kavramlardır. *
    (bkz: haklar ve ihtiyaçlar arasındaki farklar)

    bir insan hakkı, sadece insan olduğumuz için hakkımız olan bir şeydir. insan hakları, erkek ya da kadın, çocuk veya yaşlı herkese aittir. insan hakkı, onurlu bir şekilde yaşamayı sağlayan şeydir.

    bir şeyin, bir hak olarak tanımlanması ve belirlenmesi şu anlama gelir.

    - hükümetin, bu hakka saygı gösterilmesi, bu hakkın korunması, geliştirilmesi ve yerine getirilmesi konusunda yükümlülüğü vardır.
    - bu hak talep edilebilir.

    şimdi de insan haklarının 5 temel özelliğine bakalım:

    1. insan hakları "evrenseldir". bu haklar, tüm insanların doğuştan gelen haklarıdır. kimsenin insan haklarını kazanmak veya elde etmek için çaba sarfetmesi gerekmez. *` :ama biz` *

    2. insan hakları, "vazgeçilmez ve devredilemezdir". insan olmaktan vazgeçmeniz ne kadar mümkünse, bu hakların elinizden alınması da o kadar mümkündür. * *

    3. insan hakları "bölünmezdir". birisi, bir hakkın daha az önemli olduğuna veya gereksiz olduğuna karar veridiği için bir haktan mahrum edilemessiniz. insan hakları, birbirinden ayrılmaz bi bütün olarak ele alınmalıdır. buna, medeni, siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel ve kollektif haklar da dahildir. ancak, burda incelenmesi ve bilinmesi gereken başka bir mevzu var o da mutlak haklar ve mutlak olmayan haklar. * *

    4. insan hakları, "birbirinden ayrılamaz". tüm insan hakları, birbirini bütünler ve bir çerçeve oluşturur. insan hakları, evde, okulda ve işyerinde, yaşamın her alanında dikkate alınması gereken bir konudur.

    5. insan hakları ihlalleri "birbirine bağlıdır"; bir hakkın yitirilmesi, diğer hakları zayıflatır. yine buna benzer şekilde, bir alanda insan haklarının geliştirilmesi, diğer alanlardaki insan haklarını destekler.

    genel insan hakları kavramı budur. yoruma çok açık olduğu için siyasete ve hatta ekonomiye alet edilmektedir.


    (mind the gap - 29 Mayıs 2006 12:03)

Yorum Kaynak Link : insan hakları