Süre                : 1 Saat 52 dakika
Çıkış Tarihi     : 08 Aralık 1993 Çarşamba, Yapım Yılı : 1993
Türü                : Komedi,Drama,Gizemli
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  Metro-Goldwyn-Mayer (MGM) , Maiden Movies , New Regency Pictures
Yönetmen       : Fred Schepisi (IMDB)(ekşi)
Senarist          : John Guare (IMDB)(ekşi),John Guare (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Stockard Channing (IMDB)(ekşi), Will Smith (IMDB)(ekşi), Donald Sutherland (IMDB)(ekşi), Ian McKellen (IMDB)(ekşi), Mary Beth Hurt (IMDB)(ekşi), Bruce Davison (IMDB), Richard Masur (IMDB)(ekşi), Anthony Michael Hall (IMDB)(ekşi), Heather Graham (IMDB), Eric Thal (IMDB), Anthony Rapp (IMDB), Oz Perkins (IMDB), Catherine Kellner (IMDB), J.J. Abrams (IMDB), Brooke Hayward (IMDB), Kelly Bishop (IMDB), John Cunningham (IMDB), Chuck Close (IMDB), David Callegati (IMDB), Daniel von Bargen (IMDB), Diane Hartford (IMDB), Todd Alcott (IMDB), Annie Meisels (IMDB), Jeannine Moore (IMDB), Kitty Carlisle (IMDB), Madhur Jaffrey (IMDB), Lisa Crosby (IMDB), Nancy Duerr (IMDB), Cleo King (IMDB), Andrea Conte (IMDB), Garlan Green (IMDB)

Six Degrees of Separation (~ Seis Graus de Separação) ' Filminin Konusu :
Flan (Donald Sutherland) ve Ouisa Kittredge (Stockard Channing) New York’da yaşayan zengin bir çiftdir.. Bir gün çocuklarının Harvard’dan arkadaşı olarak kendisini tanıtan Paul (Will Smith) adında bir genç evlerinin kapısını çalar ve kendisini tanıştırır.. Paul, ailenin sempatisini kazanır ve akşam kalması için ona yeni tanıştığı ailenin evinde yer hazırlanır.. Ertesi sabah herşeyin göründüğü gibi olmadığı ortaya çıkar ve neyin olup bittiğini araştırmak için yola koyulurlar. İMDB : 6.9


  • "will smithin sidney poitier'nin oğlu paul olduğunu iddaa edip süper bir oyun çıkardığı 93 yapımı güzel film. bol bol cezanne ve kandinski muhabbetleri duyalabilir bu filmde."
  • "özetle; tanıdığımın tanıdığının tanıdığının tanıdığının tanıdığının tanıdığının tanıdığı tanıdığımdır."
  • "özetle; bir şekilde laetitia casta ile bir kadeh kırmızı şarap içme imkanım var."
  • "small world phenomenon olarak bilinen olayin sonucu. ayrica yine alakali olarak (bkz: power law)"
  • "istanbul sehir tiyatrolarinda alti derece uzak adi ile sergilenmistir bu."
  • "(bkz: six degrees of inner turbulence)"
  • "(bkz: six degrees of kevin bacon)"




Facebook Yorumları
  • comment image

    özetle; tanıdığımın tanıdığının tanıdığının tanıdığının tanıdığının tanıdığının tanıdığı tanıdığımdır.


    (quasm - 16 Ekim 2007 11:40)

  • comment image

    dunyanin bir ucundaki insanin diger ucta bile olsa bir baskasina alti adimda ulasabilecegini ortaya atan bir teori, facebookta tanidik tanimadik bir suru kisinin siz nasil buldugunun kisa bir ozetidir.


    (kalinihte - 6 Kasım 2007 07:05)

  • comment image

    stanley milgram, bilmem nerede oturan belli bir kişiye teslim edilmesi gereken mektupları rastgele insanlara verip, elden ele dolaştırıp yerine ulaştırmaya çalışmalarını isteyerek bu kuramı kanıtlamaya çalışmış zamanında (60'lı yıllarda). kanıtlayamamış tabii. bazı mektuplar çok kısa bir zincir sonunda yerine varsa da bu mektuplar, kaybolup gidenler arasında devede kulakmış.


    (eleanor rigby - 1 Ağustos 2002 23:27)

  • comment image

    donald sutherland ve will smith'in oynadigi, john guare'nin tiyatro oyunundan uyarlama bir film...

    "six degrees of separation" meselesi ise dunyadaki herhangi iki insanin arasinda sadece 6 kisi olduguna dair bir teori... yani dogru baglantilari (ortak tanidiklar) takip ettiginizde 6 adim sonra dunyadaki herhangi bir kisi ile aranizdaki bagi gorebilirsiniz...
    (bkz: dunya kucuk)


    (stregocia - 19 Mayıs 2000 02:33)

  • comment image

    yağmur ormanlarının dibinde veya kenya'nın bilmem neresindeki izole bir kabilenin üyesinden başladığımızda muhtemelen ilk hamlede kilitlenmemize sebep olabilecek teori.

    dünyadaki bütün insanları kapsayamayan, ancak benzer kültür dokusu içinde yaşayıp aynı ulaşım ve iletişim yöntemlerini kullanan insanların bir kısmında işe yarayan sistem. yine de eğlenceli, mesela türkiye'de yıllardır süper işliyor...

    (bkz: sen benim kim olduğumu biliyor musun)


    (ventolin - 29 Eylül 2004 01:48)

  • comment image

    eski sevgilinin en yakin arkadasi jesse'nin dayisi teddy, bir aksam yemeginde akrabasi ray'in kocasi jordy'nin kanadali kardesi d. ile tanisinca ve bu d de yeni sevgili olunca insan ya six degrees of seperation'a inanmak istiyor ya da amerikada da herkes birbirini taniyor canim diyerek uzaklasmak.


    (lawn wrangler - 11 Ekim 2004 22:10)

  • comment image

    yaslandigimizdan midir nedir, buram buram doksanlar kokan bir filmdir.
    will smith cocuklarini harvard'dan tanidigini soyledigi sanat taciri bir ciftin central park manzarali condo'suna karninda bicak yarasiyla gelir. bu sirada sir ian mckellen guney afrikali bir musteri olarak evdedir. will smith o kadar okumus etmis, saygideger bir babanin cocugudur ki, mutfaga girip ev sahiplerine maharetlerinin gosterir, gece evde misafir olarak kalir. ertesi sabahtan itibaren olaylar gelisir.

    gik desek spoiler olabilecek bir film, amma velakin surada isinize yarayabilecek film hakkindaki ipuclarini siraliyoruz: 90lar new york, harvard, central park, yillik, escinselik, sanat tacirligi, soho galerici ortami, bilumum ny muze ortami, wasp kulturu ve etkileri, utah (direk soylemeselerde mormonlar), nesil farki, su mit'liler yok mu korkmak lazim, anektodlar...

    ayrica bu filmde will smith ian mckellen'in yuzune karsi , "yuzuklerin efendisini'nin ustun yaraticilik urunu oldugunu soyluyorlar, neymis minik hobbitler varmis, ay cok ilgincmis." manasinda nutuk attigi bir sahne vardir.

    bu filmi seyredene kadar will smith'in aktor oldugundan haberimiz yoktu.


    (celikmetre - 6 Mayıs 2005 18:38)

  • comment image

    bahsi gecen filmde ayrica cok basarili bir catcher in the rye tiradi vardir will smith'in, ki kitap hakkinda yapilmis en carpici elestirilerden biridir kanimca. hic dokunmadan:

    "i borrowed a copy from a young friend of mine because i wanted to see what she had underlined and i read this book to find out why this touching, beautiful, sensitive story published in july 1951 had turned into this manifesto of hate.

    i started reading. it's exactly as i remembered. everybody's a phony. page two: "my brother's in hollywood being a prostitute." page three: "what a phony his father was." page nine: "people never notice anything." then on page 22 my hair stood up. remember holden caulfield -- the definitive sensitive youth -- wearing his red hunter's cap. "a deer hunter hat? like hell it is. i sort of closed one eye like i was taking aim at it. this is a people-shooting hat. i shoot people in this hat."
    hmmm, i said. this book is preparing people for bigger moments in their lives than i ever dreamed of. then on page 89: "i'd rather push a guy out the window or chop his head off with an ax than sock him in the jaw...i hate fist fights...what scares me most is the other guy's face..."
    i finished the book. it's a touching story, comic because the boy wants to do so much and can't do anything. hates all phoniness and only lies to others. wants everyone to like him, is only hateful, and he is completely self-involved. in other words, a pretty accurate picture of a male adolescent. and what alarms me about the book -- not the book so much as the aura about it -- is this: the book is primarily about paralysis. the boy can't function. and at the end, before he can run away and start a new life, it starts to rain and he folds. now there's nothing wrong in writing about emotional and intellectual paralysis. it may indeed, thanks to chekhov and samuel beckett, be the great modern theme.
    the extraordinary last lines of waiting for godot -- "let's go." "yes, let's go." stage directions: they do not move.
    but the aura around this book of salinger's -- which perhaps should be read by everyone but young men -- is this: it mirrors like a fun house mirror and amplifies like a distorted speaker one of the great tragedies of our times -- the death of the imagination.
    because what else is paralysis?
    the imagination has been so debased that imagination -- being imaginative -- rather than being the lynchpin of our existence now stands as a synonym for something outside ourselves like science fiction or some new use for tangerine slices on raw pork chops -- what an imaginative summer recipe -- and star wars! so imaginative! and star trek -- so imaginative! and lord of the rings -- all those dwarves -- so imaginative -- the imagination has moved out of the realm of being our link, our most personal link, with our inner lives and the world outside that world -- this world we share. what is schizophrenia but a horrifying state where what's in here doesn't match up with what's out there?
    why has imagination become a synonym for style?
    i believe that the imagination is the passport we create to take us into the real world. i believe the imagination is another phrase for what is most uniquely us.
    jung says the greatest sin is to be unconscious.
    our boy holden says "what scares me most is the other guy's face -- it wouldn't be so bad if you could both be blindfolded -- most of the time the faces we face are not the other guys' but our own faces. and it's the worst kind of yellowness to be so scared of yourself you put blindfolds on rather than deal with yourself..." to face ourselves.
    that's the hard thing.
    the imagination.
    that's god's gift to make the act of self-examination bearable."


    (thessaly - 9 Mayıs 2005 12:44)

  • comment image

    japon imparatoru japonya büyükelçimizle ahbap olsa, japonya büyük elçimiz türkiye siyasilerinden biriyle ahbap olsa, türkiye siyasilerinden biri olan kişi kendi partisinden bizim ilçe başkanını tanısa, bizim ilçe başkanının tanıdığı biri zaten babamı tanıyordur, babam da beni tanıyor. altı oldu. hmm...
    ben yüz kişiyi tanısam, her yüz kişi de benim tanıdığım haricinde yüz kişiyi tanısa. 100^6 = 1 triyon kişi. çifteleri çıkarsak bile fazlasıyla yeterli.


    (tsan chan - 11 Ocak 2002 11:24)

  • comment image

    john guare'nin six degrees of separation oyununda paul isimli karakter hayatına girdiği insanların bazı gerçekleri farketmelerine aracı olmasına rağmen, kendi gerçekliğini bulamamış, kimlik karmaşasından ve sahte bakış açısından kurtulamamıştır. nitekim kendisi catcher in the rye adlı kitapta yer alan ve yetişkinlerin samimiyetsiz ve iki yüzlü* tavırlarını eleştiren 16 yaşındaki gençten dem vururken, aslında diğer karakterlere çaktırmadan kendine verilen bir rolü oynamakta, o insanların kendisine inanmalarını sağlamakta yani sahte bir kişilik sergilemektedir. bu durum oyunda "role within a role" dediğimiz sahne tekniğiyle gerçekleşir. yani ana oyunun karakteri kendi içinde bir karakteri daha oynamaktadır. karakterimiz sahte hayatlara eleştiri getirmeye çalışırken kendi gerçekliğinden, hayal gücünden ve yaratıcılığından ne kadar çok taviz verdiğinin farkında değildir.

    ayrıca oyun başında bir tablanın iki yüzüne yapılmış kandinsky resimleri vardır. bir taraftaki resim geometrik şekillerden, diğer taraftaki ise canlı renklerin karışımından oluşan bir resimdir. oyun başında tabla döner döner ve geometrik şekilli resmin olduğu taraf görünürde olacak şekilde durur. oyun oldukça mantıksal anlatımlarla başlar. paul'un gelmesiyle olaylar gelişir. oyun sonunda ise aynı tabla yine döner ve renkli resmi görünür kılacak şekilde durur. oyunun ilerleyişiyle birlikte karakterlerin sınırlandırılmış, şekillendirilmiş iç dünyalarından daha renkli, duygusal, göz alıcı bir hayat görüşüne doğru yol aldıkları gözlenebilir.

    oyun içindeki bir diğer önemli nokta ise, yabancılaştırma efektinin çok belirgin olmasıdır. sahnenin etkileyiciliği belirli aralıklarla bozulur. karakterler sürekli izleyiciye döner, onlara hitabederek konuşur, bir şeyler sorar. anlatım da kronolojik değildir, olaydan olaya atlarlar. flashback misali sinematik öğeler de vardır. sürekli o olaydan bu olaya, o zamandan bu zamana atladıkları ve linear bir anlatım içinde olmadıklarından oyun sahnelere bölünmemiştir. perde açılır oyun oynanır. oyun biter. perde kapanır.


    (aditia - 8 Mayıs 2006 22:27)

  • comment image

    (bkz: linked)
    matematiksel olmaktan ziyade sosyal bilimcilerin bulgularina dayanan bir iddia. sosyal bilimciler cesitli deneylerle ortalama degerler bulmuslar, bunu ilk yapan da harvard dan stanley milgram. 1960larda amerika da mektup kullanarak denemis bu olayi ve uzak yerlerdeki insanlarin kendisine ulasmasini istemis. buldugu ortalama degerse tam olarak hatirlamamakla birlikte 10 un uzerinde diyebilirim. daha sonra yapilan deneylerde- ki en guncelleri internet uzerinden- 6 sayisina ulasilmis. zaten bu 6 degrees of seperation ordan geliyor. matematik bunun sebebini henuz aciklayamiyor tam olarak, ama bu ileride aciklayamayacagi anlamina gelmez.


    (lakerda - 16 Ağustos 2006 20:38)

Yorum Kaynak Link : six degrees of separation