• "biz guy pearce dokturecek diye beklerken, ray winstone saheserine donmus filmdir kanımca."
  • "nick cave'in önceden melodiye göre düzenledigi satırların, görsellik ve mimiklerle yeniden yorumlanışı, bir nevi cover."
  • "medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar ayrıca adalette nerden baktığına bağlı olarak değişen bir kaypak zemin temalı filmde ara ara şairane laflara rastlanması da mümkün."
  • "nick cave'in senaryosunu muhtemelen sarhoşken yazdığı doğa romantiği film. göğsünden vurulup da güneşin batışını izleyerek ölen bir haydut ancak bir alkoliğin kaleminden çıkabilirdi zaten."
  • "kesik ve/veya parcalanan kafalar gormekten kacinanlarin uzak durmasi gereken film. ama donemin avustralya'sinda boyle yasanmiyor muydu, yasaniyordu herhal."
  • "ahlaki kavramlarin goreceli oldugunun uzerine basan bir film, müzikleri de kendisi kadar güzel."




Facebook Yorumları
  • comment image

    2005 avusturalya film enstitüsü ve 2005 avusturalya if ödüllerinden; en iyi görüntü, en iyi kostüm, en iyi film, en iyi özgün müzik ödüllerini hakkıyla almış film.

    derinlemesine etik incelemerde bulunmadan kısaca konusu şudur: avusturalya'nın allahın unuttuğu bir kasabasına atanan şerif kasabanın sakini hamile bir kadına tecavüz edip öldüren azılı bir katili yakalamalıdır. o da bu işi çoktan dağlara tepelere kaçmış olan katilin evini basıp, iki erkek kardeşinden birini esir tutup diğerine de ya abini öldür ya da kardeşin noelde asılır teklifini sunar.


    (labit - 23 Eylül 2006 14:06)

  • comment image

    etkileyici bir western. nick cave hem yazmış hem de müziklerini yapmış. ikisinde de çok başarılı. filmin en güzel yanı iyi ile kötü karakterlerin kesin ve belli olmaması. sana göre arthur iyi, bana göre kötü, vs... nick cave değerlendirmeyi seyircilere bırakmış. çölde fısıltı şeklinde duyulan mısralar da filmin diğer güzelliği.


    (crowley - 26 Ekim 2006 00:11)

  • comment image

    medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar ayrıca adalette nerden baktığına bağlı olarak değişen bir kaypak zemin temalı filmde ara ara şairane laflara rastlanması da mümkün.


    (karanliktaparlayancakiltasi - 10 Aralık 2007 00:07)

  • comment image

    roger ebert'a göre bir cormac mccarthy eseri olan blood meridian'la benzerlik taşıyor. ondan dolayı da filmin, başka bir mccarthy uyarlaması olan ncfom'i anımsatması gayet doğal. yine de ikisini ayırmak lazım, the proposition genelinde vasat üstü ama 'o düzey'de bir film değil.

    no country for old men düzeyinde olamamasının sebebiyse; adaletin sağlanmasında 'suçlunun kim olduğunu kesin olarak bilebilir miyiz?' teziyle öne sürdüğü suç ve ceza dilemmesına ters düşecek şekilde sonda koyu ahlakçılık yapması ve o diyalektikte sentezi ortaya koyamamasıdır. oysa ncfom böyle diyalektikle uğraşmaz bile, ahlakçılığı tümden redderek o kavramın çürümüşlüğüne işaret eder.


    (shocktheworld - 23 Aralık 2008 15:17)

  • comment image

    - az miktar spoiler var -

    nick cave'le duygusal ya da müzikâl bir bağım olmadığı için gayet rahat izledim. açıkçası bana kırpılmış geldi. bu nedenle hikâye karakterler üzerinden yürüyor. oyunculuklar çok iyi olduğu için de filmi beğeniyorsun. fakat bu, o eksiklik hissini gidermiyor.

    hikâyeye gelirsek, kabul edelim ki klas yazılmış. yani nick cave'in hakkını sonuna kadar teslim etmek gerek. filmde hiçbir karaktere iyi ya da kötü diyemiyorsun. fakat temsilcileri oldukları fikriyat üzerinden kendine bir nebze de olsa bir taraf seçebilirsin.

    filmde taraflar var gibi görünse de tek tek kişiler var aslında. kimseye sempati besleyemiyorsun. o bembeyaz teni, saf ve biraz ebleh bakışlarıyla emily watson'a bile... empati kurmak istesen bile denklemin sonunda elinde koca bir sıfır kalıyor. yüzbaşının "burayı medenîleştireceğiz" derkenki gayri ihtiyari kibrini, fletcher'ın biraz karikatürize de olsa paçalarından akan üstünlük temelli yaklaşımlarını benimseyemiyorsun. medeniyetin temsilcilerinin vahşetin asıl yaratanları olduğunu kırbaçlama sahnesinde iliklerine kadar anlıyorsun.

    öte yandan arthur'un kendini vahşetle ifade edişinde doğrusu ben bir samimiyet sezdim. çetesiyle hamile bir kadına tecavüz edip öldüren, sonra da kitaplarıyla birlikte bir ine çekilen bu kendine derin adam, aslında düzene başkaldıran birinden çok içindeki hayvanı serbest bırakan bir birey gibi geldi. çünkü onun bir mücadelesi yok. kavgası varsa da bu insanlıkla değil, kendi bilinciyle. ancak arthur pişmanlıklar adamı değil. fakat arthur ruhsuz da değil. kardeşinin anlayamadığı nokta da tam burası.

    charlie'ye göre arthur insan değil. charlie arthur'u anlamak istemiyor. charlie'ye göre charlie de yok. charlie'nin tek derdi mikey. mikey'nin bir başka yola girmesi belki de. fakat bu sonunu kendinin yazdığı bir rüyaya yatmaktan farksız. bir o kadar da imkânsız. içinde bulunduğu durumdan kurtulmanın! bir yolu yok. ama işte onun da aklını umut çeliyor.

    bir parantez de ingilizlerin has adamı yerli elemana açayım. bu karakter bende doğrudan a dry white season'daki zenci işkenceciyi çağrıştırdı. "bir insan kendi halkına karşı neden ve ne kadar zalim olabilir?" diye tekrar sordurttu.

    filmde danny huston ve ray winstone babalar gibi oynamış yalnız. guy pearce onlara göre biraz geri plânda kalmış. fletcher'ı canlandıran david wenham'ı da çok beğendim. böyle sempatik yüzlü bir adamın böylesi adi bir adamı bu kadar iyi canlandırması, ne kadar standart üstü bir aktör olduğunun göstergesidir. bunun dışında o ödül avcısı rolü neden john hurt'e verilmiş anlamadım. öyle bir aktörü görünce ben de sandım ki çok acayip şeyler olacak, olmadı.


    (yerli mal - 16 Ağustos 2010 23:11)

  • comment image

    yer yer ariza muziklerinin ve sinek viziltilarinin ayri bir hava kattigi filmdir. farkli bir western izlemek istiyorsaniz mutlaka izlemelisiniz, ki ben western sevmeyen biri olarak 10 uzerinden 9 verdim bu filme.

    filmdeki vahset icin de birkac sey soylemek istiyorum, ben tadinda birakildigini soyleyebilirim. soyle bir ornek vereyim. bir adamin bogazini kesildigi bir sahne var diyelim, boyle bir sahneyi adamin bogazi kesilirken gostermek (bkz: eastern promises) ile sadece adamin bogazinin kesildigini belli edercesine bir sahne cekmek arasinda bir fark vardir (mesela katil bu eylemi yaparken kamera katilin arkasindan cekiyor gibi dusunun). bu film daha cok ikinci soyledigimi yapiyor diyebiliriz. ben bu sekilde yapilmasini sevdim. vahset teshiri biraz abartilabiliyor filmlerde ve bana ara sira sanki "aykiri sahneler cekmenin verdigi karizma!!!" yuzunden zoraki yapiliyormus gibi geliyor, kimi filmlerde.. tabii not edeyim, yukarida ornek olarak verdigim film olan eastern promises sadece bahsettigim sahne tarzini belirtmek icindi, abartilmis dozda vahset iceren filmlere ornek vermek icin degil, ki son 1 sene icinde izledigim en iyi filmlerdendir.

    bu ara uzun zamandir alkim ve dnr'da indirimli olarak satista(5 tl) arsiv yapma takintiniz varsa orjinalini ucuza almak mumkun.


    (entropia - 21 Haziran 2012 21:18)

  • comment image

    avustralya’nın henüz avustralya olmadığı 1880'lerde geçen 2005 yapımı bir film. olay amerika’da geçiyor olsa herhalde bir tür kovboy filmi de denebilirdi. şöyle ki, kasabanın şerifi ayarında bir görevi olan polis yüzbaşısı, bir çatışma sonrasında iki kardeşi tutuklar. üçüncü bir kardeş ise aranan büyük bir suçludur. polis, bu noktadan sonra, daha iyi yürekli bir adam olan ortanca kardeşe, kötü olan büyük kardeşi kendisine getirmesi şartıyla küçük kardeşi asmayacağını söyleyerek onunla anlaşır. filmin adı da (teklif) zaten bu anlaşmadan geliyor.

    filmin dikkat çekici yanı, gerek iyi olan ortanca kardeşin (guy pearce), gerekse kötü olan büyük kardeşin (danny huston) son derece karizmatik tipler olması. özellikle kötü olan büyük kardeşe verilen mistik hava çok ilgi çekici.

    (şerh: kanaatim odur ki, şayet kötü olan bu büyük kardeş yeteneklerini iyi işlere kanalize etmiş olsa idi, hem ortaya çok güzel işler çıkarır, hem de çok kimselerin hayır duasını alırdı. ama demek nasibi yokmuş ki öbür tarafa haydut gitti.)

    film hakkında daha detaylı bilgi için bkz.: http://en.wikipedia.org/wiki/the_proposition

    tema:
    (bkz: popüler kültür /@derinsular)


    (derinsular - 21 Ocak 2013 22:59)

  • comment image

    nick cave'in senaryosunu muhtemelen sarhoşken yazdığı doğa romantiği film. göğsünden vurulup da güneşin batışını izleyerek ölen bir haydut ancak bir alkoliğin kaleminden çıkabilirdi zaten.


    (ed gein jr - 13 Ağustos 2013 10:49)

  • comment image

    düzenli aralıklarla "ben burayı komple medenileştireceğim" vurgusunun yapılması, darwin ve maymunlardan bahseden bir karakteri bulundurması bir yana (kaldı ki bu dahiyane fikir nick cave gibi bir zeka küpünden nasıl fırlamış olabilir ki acaba?) western öğeleri bulunduran bir filmdir evet ama sadık western izleyicisini mutlu edecek kadar western değildir. senaryo bu sebepten kötü bulunmuş olabilir diye düşünüyorum. ha senaryoyu beğenmeyebilirsiniz ama müziğin ve görüntünün hakkını vermişler, onu da kabul etmemiz gerekir.


    (bezdim - 29 Nisan 2014 22:52)

  • comment image

    kendini hem yargıç hem cellat olarak gören bir şerif, uzak diyarlara orayı medenileştirmek gibi yüce bir amaçla gönderilmiş. neden? filmde görünmeyen bir akıl medeniyet kıstasına uymayanların yaşama da ayak uyduramayacağını, dolayısıyla tez elden katledilmesi gerektiğini buyurmuş. suçlu kardeşler neden burda? muhtemelen ucuz işgücü olsunlar, demiryolu inşaatlarında felan çalışsınlar diye.

    zihnimde böyle bir arka planda ilerleyen, yanına güzel müziklerini, dörtbiryanı dolduran boşluk görüntülerini almış ağır tempo ilerleyen bir film.

    yerlilerin saygıda kusur etmediği arthur bunu sadece korku ile mi sağladı, arthur'un yaşama biçimi, beyninin ilkel işlerden sorumlu kısmını ön plana çıkararak yaşaması, yerlilerde bir yakınlık duygusuna yol açmış olabilir mi?

    diye de devam ediyor...


    (nowyouhavegotsomethingtodiefor - 2 Şubat 2015 18:40)

  • comment image

    nick cave'in senaryosunu ülkesine ithafen yazdığı 2005 yılında filme alınmış ve 2006 sundance film festivali'nde gösterilmiş olan film.

    film, 1880'li yılların avustralya'sında geçiyor. john hillcoat'ın yönettiği filmde başrolleri tom budge, guy pearce ve emily watson paylaşıyor.


    (uf - 27 Ocak 2006 16:42)

  • comment image

    kimin iyiyi kimin kotuyu oynadigini izleyiciye brakan film.

    yerlileri catir catir dograyip eller kanli oldugu halde cok yasa ingiltere diye kadeh kaldiran toplumun avustralya sartlarinda(beyazlar arasi bir mesele) aile ici tecavuz sayilabilecek bir olayi vahsilik ve barbarlik olarak kabul etmesi...

    asker-polis, yerlesikci diye avustralyaya gonderilmis ekibin zamanin ingiltere'sinin artik nufusu oldugu insanin gozune gozune sokularak işlenmis.

    danny huston magaralarda yasayan ve vahsetiyle efsane olmus bir ailenin filozof liderini hakkiyla oynarken emily watson adama sac bas yolduran salak hatun olayinin hakkini vermis.

    (bkz: kalbin merhemi dogadir)


    (gogdabor - 23 Mart 2006 12:11)

  • comment image

    ingilizler irlandalilardan ozur mu dilemektedir, yine bir cocuk buyugunun gunahinin bedelini mi odemektedir, film iraktaki savasa gonderme midir, uygarligi bu diyarlara getirecegiz diyen demokrasi neferi devlet adamlari adaleti yanlis mi uygulamaktadir gibi politik sorulari uyandirmistir ama benim kafam bunlarla mesgul oldugu icin midir yoksa film bunlari gercekten dert etmekte midir bilemedim. yine de iste muzik anlatici konumundadir tabii muzik de senaryo da ayni kisinin elinden cikarsa * bu ne kadar da dogaldir. bir de bu senenin ikinci westerni galiba, ben brokeback mountaina tercih ederdim. bambaska genrelari alip neden westernde anlatmayi tercih ediyorlar bunu da bir dusunmek lazim tabii ya da neden westernler bu sene yeniden populer oldu falan falan..


    (semsa - 5 Nisan 2006 00:34)

  • comment image

    nick cave dehasının senaryosunu yazıp, müziklerini yaptığı bir western filmi,
    (dikkat, spoiler içerebilir)
    şööle ki, film bi çok konuyu birden işlemekte, "iyi nedir? ahlak nedir?suç nedir? ceza nedir? aile nedir? iyi kime göre iyi, kötü kime göre kötüdür? bi insan bi kadına tecavüz edip öldürebildikten sonra, olayın bakışına göre ona iyi gözle bakabilir misiniz, hatta ona hayran olabilir misiniz? size birisi ya kardeşin ya da abin dese ne yaparsınız? "
    bu kısımlar görünürde nick cave insanının işlediği konular, ama olayın daha da dibinde nick cave 19.yy sonlarında avustralya'ya gelen britanya kolonilerinin aborjinlere yaptığı "av"ları, köleliştirmeleri, aşağılamaları, küçük düşürmeleri, hizmetçi gibi kullanmalarını, ırkçılığı göz önüne sererken bir yanda da ingilizlerin irlandalılara nasıl baktığını da göstermekte...sanırım filmin en etkileyici sahnelerinden birisi, kendi adıma, çavuş stanley in hizmetçisi konumunda duran aborjin tobey in, stanley tarafından noel zamanı "artık gidebilirsin" şeklinde salıverildikten sonra, bahçeden çıkmadan önce, ayakkabılarını ve sanırım silme bezini çıkartıp yoluna "doğal" haliyle çıplak ayak yürümesiydi...
    ayrıca farkettğim bir diğer şey ise,* nick cave in dostoyevski'nin suç ve ceza sına gönderme(ler) yapmasıydı, mesela suçu işleyenlerin abi burns olduğu halde ceza yı çekenin kardeş mikey burns olduğu ve de sanki olayın anlatışına göre, raskalnikov'un "hangi insanların suç işlemeye hakkı vardır, hangi insanlar suç işleyebilir, hangi insanlar gerektiğin de gözünü kırpmadan bir insanı öldürebilir?" kısımlarına göndermeler yapıp, charlie burns ve arthur burns un yaptığı suçlara, "abi bırak ya yapsın o adamlar" diyebiliyorsunuz.
    ayrıca filmin burns kardeşlerin gün batarken oturup güneşin batışını izlemeleri eşlğinde bitmesi cuk diye oturmuş,
    ayrıca müziklerininde unutmamak gerekir, nick cave belli ki filmin her saniyesi her karesi için fazlasıyla özen göstererek bestelemiş. evet gerçekten de, müziklerin filmi anlattığı kısımlar süper olmuş...
    sonuç olarak nick cave'e ve onun sanatına olan sevgi ve saygımı daha da katlandırmış bir yapım, tek kelimeyle mükemmel...

    --- spoiler ---
    "when?" said the moon
    to the stars in the sky
    "soon," said the wind
    that followed him home
    "who?" said the cloud
    that started to cry
    "me," said the rider,
    as dry as a bone
    "how?" said the sun
    that melted the ground
    "why?" said the river
    that refused to run
    "where?" said the thunder
    without a sound
    "here," said the rider,
    and took up his gun
    ---
    spoiler ---


    (mr mojo risin - 5 Nisan 2006 01:03)

  • comment image

    kesik ve/veya parcalanan kafalar gormekten kacinanlarin uzak durmasi gereken film. ama donemin avustralya'sinda boyle yasanmiyor muydu, yasaniyordu herhal.


    (tramell - 16 Nisan 2006 03:33)

  • comment image

    nick cave ve suç-suçlu takıntıları, aklanamaz düşünceleri, vahşi gerçekçiliği, ve elbette ki sesi, şiirleri... her zaman yaptığı gibi arada bırakmış, kafa karıştırmış, her zamanki gibi "ulan ben de!" diye haykırtmış, sonra susturmuştur. nick cave'i biraz daha anlamak ve onu biraz daha dinlemek için görülmeli diyorum, gün batımını gözlerim kısık bir şekilde, tozlar içersinde ve aldırmaz bir vaziyette izliyorum. burada, avustralya'da bir çölde, şu an ya da aslında hiçbir zaman. yapabildikten sonra, bunların fark etmediğini göstermiştir bu film. gözleri kıstırtmış, güneşe baktırtmıştır.

    "when?" said the moon to the stars in the sky
    "soon" said the wind that followed him home
    "who?" said the cloud that started to cry
    "me" said the rider as dry as a bone
    "how?" said the sun melted the ground
    "why? said the river that refused to run
    "where?" said the thunder without a sound
    "here" said the rider and took up his gun
    "adieu" said the bird in the branch of tree
    "farewell" said the snake to the dying light
    "adieu" said the fish in the river of sleep
    "goodbye" said the rider goodbye and goodnight
    "no" said the stars to the moon in the sky
    "no" said trees that started to moan
    "no" said the dust blinded his eyes
    "yes" said the rider pointed his gun
    "yes" said the rider as white as a bone
    "no" said the the moon rose from the sea...
    "no" said criedly the dying sun
    "no" said the planet started to weep
    "yes" said the rider laid down his gun

    ve dıkşın, dıkşın.


    (deadpoem - 25 Nisan 2006 04:55)

  • comment image

    ahlaki kavramlarin goreceli oldugunun uzerine basan bir film, müzikleri de kendisi kadar güzel.


    (kudra - 3 Mayıs 2006 17:09)

Yorum Kaynak Link : the proposition